Şimdi yeni bir sureye giriyoruz.
Elimizde ki Mushafın 69. suresi olan Hakka suresi. Sure adını hakikatin bütün
çıplaklığıyla gerçekleşmesi, kaçınılmaz gerçek manasına gelen hakka dan almış
ki ilk ayeti olur. ElHakkatü (1) MelHakkatü (2) Ve ma edrake melHakka (3) diye
devam ediyor sure. Sadece burada kullanılıyor bu formla bu Hakka. Kelimesi. Hz.
peygamber de sureyi bu isimle anmış, kaynaklarda bunu görüyoruz.
Surenin indiği yer Mekke, yani
Mekke de nazil oluyor sure. Hz. Osman’ın nüzul tertibinde Mülk suresinden
sonraya yerleştirilmiş. Muhteva esas alındığında Mülkten önceye yerleştirilmesi
gerek. Yani biz en azından surenin içeriğini dikkate aldığımızda bunu
söyleyebiliriz.
Kıssalar özet olarak veriliyor bu
surede, çok özet. Yani ad kıssası, Semud kıssası ve birkaç değini daha
yapılıyor ama çok özet bir biçimde. Firavuna bir atıf var. Bundan yola çıkarak
Necm ile başlayıp Taha ile son bulan meydan okuyan sureler arasına katabiliriz,
onlardan biri.
Yaklaşık nübüvvetin 6 – 7 yılına
tekabül ettiğini düşünebiliriz ki bu boykot öncesi sureler diye adlandırdığım
sureler kısmına giriyor. Boykot öncesi fakat fetret-i vahiy sonrası nazil olan
surelerden biri.
Surenin konusu son saat ve
ahiret. Ahireti inkar eden geçmiş kavimlerin helak kıssaları anlatılıyor zaten.
4-12 ayetler arasında. Hesap günü dile getiriliyor hemen arkasından 13-18
ayetler arasında. tabii ki hesap günü dile getiriliyorsa hesabın arkasından ödül
ve ceza gelecektir doğal olarak. 19. ayetle başlayıp 37. ayete kadar da ödül ve
ceza ele alınıyor. Sure vahiyle son buluyor, vahye atıfla. Zira vahiy kesin
gerçek, kesin hakikattir 51. ayet. O halde insan Allah adına hareket etmelidir,
surenin son ayeti de bu. Fesebbih Bismi Rabbikel 'Azıym (52) o halde artık
azamet sahibi rabbin adına hareket et denilerek sure son buluyor. Şimdi
suremizi tefsire geçebiliriz.
[Ek bilgi; Ahmed b. Hanbel
efendimizin rivâyetine göre Hz. Ömer efendimiz şöyle diyor. Ben Müslüman
olmadan önce Hz. Peygamberle tartışmak üzere evimden çıktım. Mescid-i Haram’a
vardığımda baktım ki Resûl-i Ekrem benden önce gelmiş. Arkasında durdum, o
Hâkka sûresini okumaya başladı. Kur’an’ın üslubuna hayran kalmıştım. Kendi
kendime Kureyş’in dediği gibi bu bir şairdir diye düşündüm. Tam bu sırada
Resûlullah; “O bir şair sözü değildir” (âyet 4) âyetini okudu. Bu sefer içimden
öyleyse sihirbazdır dedim. Hemen “O bir sihirbaz sözü değildir” (âyet 42)
âyetini, ardından da sonuna kadar bu sûreyi okudu. İşte o günden itibaren İslâm
sevgisi benim içime girmeye başladı. (Müsned, 1, 17-18)
İbn Kesîr de bu hadiseye
dayanarak Hz. Ömer efendimizin Müslüman olmasını sûrenin nüzul sebepleri
arasında gösterir. (Besâiru-l Kur’an/ Ali Küçük)]
1-) ElHakkatü;
El
Hakka (ölümle birlikte ortaya çıkacak mutlak hakikat)! (A. Hulusi)
01 - O
Hâkka. (Elmalı)
ElHakka kesin gerçeğin tahakkuk
etmesi manasına gelir. O zaman kesin gerçeğin tahakkuk eden olay
diyebileceğimiz gibi gerçekleşecek hakikat te diyebiliriz, öyle de
çevirebiliriz. Hatta 3. bir mana da çevirebiliriz; gerçek olan son saatin
tahakkuku. Bunu da diyebiliriz. Nedir? ElHakka gerçekleşecek olan hakikat, mücerret
olarak böyle gelmiş.
[Ek bilgi; O Hâkka. Bu, isim
cümlesinin mübtedâsı, bundan sonra gelen kısım haberdir. "Ahid lâmı"
ile el-Hâkka, el-Vâkıa, es-Sâa gibi kıyamet gününün isimlerinden olduğunda bir
anlaşmazlık yoktur. Fakat ve gibi kavramlarla ilgisine ve sıfatlıktan isimliğe
geçirilmesine göre bu kelimenin ne gibi bir anlam ifade ettiği hakkında on
kadar izah şekli nakledilmiştir.
1. Hakk kelimesi "sabit
ve gerekli" mânâlarında alındığı takdirde el-Hâkka; meydana gelmesi
gerekli olan, geleceği hiç kuşkusuz sabit ol an saat demektir.
2. Hakk kelimesi, bir şeyi
hakikati üzere tanımak ve tanıtmak mânâsına mastar olarak düşünüldüğünde
"el-Hâkka", kendisinde durumların hakkıyle tanınacağı, yani eşyanın
hakikatini açıp ortaya çıkaracak saat demektir.
3. el-Hâkka, "işlerin
hakikatlerini kapsayan" demektir. Yani içinde, doğruluğu ve gerçekleşmesi
gerekli işlerin ve hallerin meydana geldiği şey demektir ki, Kıyamet'te meydana
gelmesi ve varlığı gerekli olan sevap, ceza ve diğer kesin işleri ifade eder.
4. Hâkka, hakka demektir.
Hakka ise, hukûk kelimesinin tekili olan hak tan daha özeldir. "Bu benim
özel hakkımdır." mânâsına denir.
5. Hâkka, şaşmaksızın inen ve
yapacağını yalansız yapan bela demektir ki "Onun oluşunu yalanlayan
yok."(Vâkıa, 56/2) mânâsınadır.
6. Bir toplum üzerine meydana
gelmesi hak olan vakit demektir ki birinci mânâya yakındır.
7. Her bir doğruluk ve
eğriliğe, iyilik ve kötülüğe ceza ve mükâfatın hak olduğu, başka bir deyişle
her çalışana çalışmasının karşılığının verilmesinin hak olduğu vakit demektir
ki, bu da kıyamettir.
8. Yükümlü ve sorumlu
kişilerin yaptığı işlerin bütün eserleri gerçekleşip artık bekleme sınırından
çıkıldığı hak saat demektir. Çünkü bütün sevap ve ceza o gün ortaya çıkar.
9. Ezheri'nin gör üşüne göre,
yenmeye ve üstün gelmeye çalışmak mânâsına, onunla karşılaştım da onu hakladım,
yani "yenişmek üzere karşılaştım da ben yendim" denilmesinde olduğu
gibi "haklamak" yani hakkından gelmek mânâsınadır. Çünkü bu kıyamet
günü, dini hususunda Allah ' la batıl yoldan yarışa kalkanları hep hakları,
yenilgiye uğratır.
10. Ebu Müslim'in görüşüne
göre, el-Hâkka, "Rabbinin sözü hak oldu."(Yunus, 10/33; Ğâfir, 40/6)
âyetinde geçen fiilinden türetilmiş fâile (etken ortaç)tır.
11. Âkıbet, âfiyet kelimeleri
gibi mastardır ki, "sırf hakikat" demek olur.
12. Bu kelime, kıyametin ismi
olması itibarıyla, başka herhangi bir anlamı düşünülmeden, türememiş isim olur.
Bunların her birinden bir mânâ anlaşılmakla beraber,
demek oluyor ki el-Hâkka, "O Hâkka’nın ne olduğunu sana ne bildirdi?"
buyrulduğu üzere akıl ve düşünceyle bilinen bir şey değildir. (Elmalı-Tefsir)]
2-) MelHakkatü;
Nedir
El Hakka? (A. Hulusi)
02 - Ne
Hâkka? (Elmalı)
MelHakka sen bilir misin o kesin
gerçeğin dehşetini. Ne dehşet gerçekleşeceğini veya. Veya nasıl tahakkuk
edeceğini sen bilir misin?
3-) Ve ma edrake melHakkatü;
El
Hakka'yı sana bildiren nedir? (A. Hulusi)
03 - Ve
ne bildirdi sana dirayetle? Nedir o Hâkka? (Elmalı)
Ve ma edrake melHakka sahi, sen
nereden bileceksin ki onun ne dehşet bir gerçek olduğunu. Bu bir üslûp. Kur’an ın
ara sıra kullandığı bir üslûp. Muhatabında bir dikkat uyandırmaya çalışan ve
onun tüm duyargalarını açmasına ve tüm hücreleriyle hitaba kulak kesilmesine
meydan veren bir üslûp. Sahi sen nerden bileceksin ki onun ne dehşet bir gerçek
olduğunu.
4-) Kezzebet Semûdu ve 'Adun Bilkari'ati;
Semud
ve Ad, o Karia'yı (ölüm sonrası yaşanacak
sonsuz yaşamı) yalanladılar. (A. Hulusi)
04 - İnanmadı
Semud-ü Âd o kariaya (ansızın gelen bela, kıyamet). (Elmalı)
Kezzebet Semûdu ve 'Adun Bilkari'a
Semud ve Âd son vuruşu inkar ettiler. Dehşet vuruş, el kari’ah. Evet onu inkar ettiler. Aslında Semud ve Âd ın ilk defa
birlikte zikredildiği yer, Necm suresinin 50-51. ayeti. Belki buraya 2.
diyebiliriz. Tam emin değilim ama Kur’an da birlikte 2. geçtiği yer burası olsa
gerek. Bu önemli, Semud ve Âd neden ikisi birlikte geçer sualine biraz sonra
cevap vereceğim.
5-) Feemma Semûdu feühlikü Bittağıyeti;
Semud'a
gelince, yüksek sesli depremle helâk edildiler! (A. Hulusi)
05 - Amma
Semud ilhâk (Yok) ediliverdiler o tâgıye ile, (Elmalı)
Feemma Semûdu Semûd’a gelince. Bittağıyeh
Tağıye aslında haddi aşmak, haddi aşan, sınırı aşan. Ama burada ses duvarını
kat kat aşan bir belâ ile helâk edildiler. Diye çevirebiliriz. Neden böyle
çevirmemiz lazım? Çünkü aynı hadisenin anlatıldığı başka ayetlerde bunun ses
ile gelen bir bela veya sesli bela olduğunu anlıyoruz. Onları birlikte
okuduğumuzda, yani parçaları bütünleştirerek tüme varım yöntemiyle istikrai bir
yöntemle okuduğumuzda bu sonuca varıyoruz.
Olayın geçtiği yer Hadramevd. Yemen’le
Umman arasında bir bölge. Rubül Hali denilen, yani ¼ boşluk Arap yarımadasının
en büyük çölünün alt, güney ucunda, okyanusa bakan kıyı şeridi boyunca uzanan
bir toprak parçası burası. Hadramevd ölü yeşil demek zaten. Yani ismi bile bela
kokuyor. Burada bir uygarlık kurulmuş fiy tarihinde, çok çok eski zamanlarda.
İrem bağları meşhur işte bu uygarlığın bir unsuru.
İreme zâtil
'ımâd. (Fecr/7) sütun sahibi irem diye geçer Kur’an da. Burada
muhteşem bir uygarlık kurulmuş ve bu uygarlık etrafına örnek olmuş. Fakat
Allah’ı unuttukları için, yani ekmeğin sahibini unutup ta ekmeğe döndükleri
için, ekmeğin sahibini bırakıp ta ekmeğe tapmaya başladıkları için başlarına
öyle bir felaket gelmiş ki uygarlık yerle bir olmuş. Bugün o uygarlığın
kalıntıları 12 – 17 m. Kum deryasının altından bu yüzyılda çıkarıldı. Yani
tarihsel verilerde, arkeolojik verilerde artık vahyin anlattığı bu belayı teyit
etti. Ha o teyit etmese hiçbir şey değişmezdi aslında, ama bu ilave bir unsur
olarak anılabilir. Fakat asıl vahyin bize verdiği öğüt farklı, o öğüdü
devamında ki ayeti okuduktan sonra söyleyeyim.
6-) Ve emma 'Adun feühlikû Biriyhın sarsarin
'atiyetin;
Ad'a
gelince, şiddetli bir kasırgayla helâk edildiler! (A. Hulusi)
06 - Ve
amma Âd onlar da ihlâk ediliverdiler bir sarsar rüzgârı, azgın bir fırtına ile.
(Elmalı)
Ve emma 'Adun Âd a gelince feühlikû Biriyhın
sarsarin 'atiyeh onlar da değdiği yeri, değdiği şeyi, değdiği insanı
sesiyle çarpan dizginlenmez bir kasırgayla helak edildiler.
Devam ediyor b sayfasına geçiniz.
Hakka suresini toplu olarak BURADA
bulabiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder