D sayfasından devam
16-) Elem ye'ni lilleziyne amenû en tahşe'a
kulubühüm lizikrillâhi ve ma nezele minelHakkı, vela yekûnu kelleziyne
ûtülKitabe min kablu fetale 'aleyhimul'emedu fekaset kulûbühüm* ve kesiyrun
minhüm fasikun;
İman
edenler için, Allâh'ın zikri (hatırlanışı) ve Hak'tan inzâl olana bilinçlerinin huşû duyması vakti
gelmedi mi? Ki daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar (ibadetleri âdete dönüşmesin, çalışmalarını düşünerek
hissederek yapsınlar)! Onların (İsrailoğullarının)
üzerlerinden uzun müddet geçmişti de (ibadetleri
âdete dönüşmüştü), bu yüzden kalpleri
katılaşmıştı (yaptıklarını düşünüp hissedip
yaşamadan, âdet diye yapmaya başlamışlardı)!
Onlardan (Yahudilerden) çoğunun inançları bozuktur! (A. Hulusi)
16 -
Ye o iman edenlere çağı gelmedi mi? ki kalpleri Allahın zikrine ve inen hak
aşkına huşu' ile coşsun ve bundan evvel kendilerine kitab verilmiş sonra
üzerlerinden uzun zaman geçip de kalpleri katılaşmış ve ekserîsi fiska dalmış
bulunanlar gibi olmasınlar. (Elmalı)
Elem ye'ni lilleziyne amenû en tahşe'a
kulubühüm lizikrillâhi ve ma nezele minelHakk iman edenlerin,
Allah’ı ve indirilen hakikati anınca ta kalplerinde, ta yüreklerinde ürperti
duymalarının, ta içten titremelerinin vakti hala gelmedi mi?
İbn. Ömer ne zaman bu ayeti okusa
gözlerinden yaşlar boşanır; Geldi rabbim, geldi de geçiyor derdi. Kur’an la diyaloga
girerdi. Sanki o an rabbi kendisine soruyormuş gibi.
Resulallah’ta Kur’an la diyaloga
geçerdi. EleysAllâhu Bi kâfin abdeH. (Zümer/36)
ayetini okuduğunda Allah kuluna yetmez mi, hiç yetmez olur mu diye cevap
verirdi ve böyle diyaloga geçerdi. Kur’an ı canlı olarak, Kur’an a inşa
olunurlardı. Efendimiz ve sahabe Kur’an la diyalog kurarlardı. Kur’an la konuşurlardı.
Adeta rabbimiz kendilerine doğrudan konuşuyormuş gibi sahabe Kur’an ı okur ve
cevap verirlerdi.
vela yekûnu kelleziyne ûtülKitabe min kablu
fetale 'aleyhimul'emedu fekaset kulûbühüm ta ki kendilerine daha
önce vahiy verilip te üzerinden uzun zaman geçtiği için kalpleri katılaşan
kimseler gibi olmasınlar. Böyle olmamak için ne lazım? Kalplerinde ürperti
duyarak Kur’an a muhatap olmaları lazım.
Yahudileşme tehlikesine dikkat
çekiyor bu ifade. Sümme kaset kulûbüküm min ba'di zâlike, fehiye kelhıcareti
ev eşeddü kasveh. (Bakara/74)daha sonra işte Yahudileşen İsrail
oğullarıyla ilgili bir ayet bu. Daha sonra kalpleriniz katılaştı. Öyle
katılaştı ki taş gibi katı oldu. Devamında taştan da daha katı oldu. Nice
taşlar vardır ki barından ırmaklar çağlar denilecektir bakara suresinin 74.
ayetinde.
ve kesiyrun minhüm fasikun ki
onların bir çoğu yoldan sapmıştır. Dikkat buyurun ehli kitaptan bahsediyor
ayet, onların bir çoğu yoldan sapmıştır. Yani mümeyyiz akıl inşa ediyor. Bir
çoğu yoldan sapmış olsa da içlerinde az da olsa sapmamış olanlar da olabilir,
vardır. Onları ayırt ediyor ayet. Ehli kitabın tamamını dışlamıyor. Kategorik
değil analitik düşünmemizi istiyor ve biz de mümeyyiz akıl inşa ediyor.
17-) I'lemu ennAllâhe yuhyiyl'Arda ba'de
mevtiha* kad beyyenna lekümül'âyâti le'alleküm ta'kılun;
İyi
bilin ki Allâh, ölümünden sonra arzı diriltir! Aklınızı kullanasınız diye size
işaretleri açık - seçik beyan ettik. (A. Hulusi)
17 -
İyi biliniz ki Allah Arzı ölümünden sonra diriltir, işte sizi âyetleri beyan
ettik gerek ki aklınız ersin. (Elmalı)
I'lemu ennAllâhe yuhyiyl'Arda ba'de mevtiha
iyi bilin ki Allah ölümünden sonra toprağa can verir. Neden böyle bir ayet
geldi bu bağlam içinde? Bir önceki ayetle alakası ne bunun? Ölü toprağa can
veren, ölü gibi olan ehli kitabın içinden bazılarına da can verebilir. Ban bu
ima var gibi geldi bu ayette. kad beyyenna lekümül'âyâti le'alleküm ta'kılun
doğrusu biz ayetleri böyle açıkladık ki ayrıntılı bir biçimde beyan ettik ki; le’alleküm ta’kılun akleder, üzerinde
düşünür yola gelir, kafanızı kullanırsınız diye.
18-) İnnel mussaddikıyne velmussaddikati ve
akredullahe kardan hasenen yuda'afu lehüm ve lehüm ecrun keriym;
Muhakkak
ki sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar ve Allâh'a güzel bir ödünç
verenler var ya, onlara kat kat artırılır... Onlar için cömert bir bedel de
vardır. (A. Hulusi)
18 -
Şüphesiz sadaka veren erkekler ve dişiler ve Allaha öyle karzı hasen takdim
edenler, verdikleri kendileri hesabına kat kat katlanır, bir de onlara pek hoş
bir ecir vardır. (Elmalı)
İnnel mussaddikıyne velmussaddikat
imana sadakati bedelini ödeyen erkekler, ve imana sadakatin bedelini ödeyen
kadınlar. Aslında bu ibare şöyle de okunmuş İnnel musaddikıyne; şeddesiz tahfifen de okunmuş.
Böyle okunursa mana değişir. Musaddikıyn
okunuşuna dayanarak hakikati tasdik eden erkekler ve hakikati tasdik eden
kadınlar.
ve akredullahe kardan hasenen yuda'afu lehüm ve
lehüm ecrun keriym ve Allah’a güzel bir borç veren kimseler. Ne
olacak bunlara? Yuda’afu lehum
onlara kat kat geri ödenecek. ve lehüm ecrun keriym ve onlar için ayrıca büyük
bir ödül olacak. Onları büyük bir ödül bekleyecek. Ve saddeka
BilHüsna Fesenüyessiruhu lilyüsra. (Leyl/6-7)ayetini hatırlatıp
geçiyorum.
19-) Velleziyne amenû Billâhi ve RusuliHİ
ülaike hümussıddiykune, veşşühedau' 'ınde Rabbihim* lehüm ecruhüm ve nuruhüm*
velleziyne keferu ve kezzebu BiâyâtiNA ülaike ashâbul cahıym;
Esmâ'sıyla
hakikatleri olan Allâh'a ve Rasûlüne iman edenlere gelince, işte onlar
sıddıkların ve Rablerinin indînde şehîdlerin (Âl-u
İmran: 18'de belirtilen şehâdet; halk anlayışına göre şehit değil. A.H.) ta kendileridirler! Onların mükâfatları ve nûrları vardır
(hem Nebiye hem Rasûle iman etmişler)... Hakikat bilgisini inkâr edenler ve varlıklarındaki
Esmâ işaretlerimizi yalanlayanlar var ya, işte onlar cahîm (cehennem)in ashabıdırlar.
(A. Hulusi)
19 -
Hem Allaha ve Resulüne iman edenler hep onlar aynî sıddîkler ve şehitlerdir,
Rablerinin indinde onlara onların ecirleri ve nurları vardır, âyetlerimizi
tekzip edenlere gelince işte onlar hep Ashabı cahîmdir. (Elmalı)
Velleziyne amenû Billâhi ve RusuliHİ ülaike
hümussıddiykun Allah’a iman eden ve onun elçilerine iman eden
kimseler var ya işte onlar, Allah’a sadakatlerinin bedelini ödemişlerdir. Yani
doğruluk ve dürüstlük sembolü olanlardır onlar. veşşühedau' 'ınde Rabbihim ve yine
onlardır rableri katında tanıklığına değer verilecek olanlar. Burada ki şüheda;
Model olanlar, Şehiyd olanlar, Hani ayeti kerimede de;
Ve kezâlike cealnâküm ümmeten vesetan
litekûnû şühedâe alenNâs. (Bakara/143) biz sizi böylece dengeli bir
ümmet kıldık ki insanlığa model olasınız diye ayetinde olduğu gibi.
lehüm ecruhüm ve nuruhüm ödül de
onların ışıkta onların olacak. velleziyne keferu ve kezzebu BiâyâtiNA ülaike ashâbul cahıym
inkarda direnen ve ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar gözleri fal
taşı gibi açan bir ateşin ehli olacaklar.
20-) I'lemu ennemelhayatüddünya le'ıbun ve
lehvun ve ziynetün ve tefahurun beyneküm ve tekasürun fiyl'emvali vel'evlad*
kemeseli ğaysin a'cebelküffare nebatuhu sümme yehiycü feterahu musferren sümme
yekûnu hutama* ve fiyl'ahıreti 'azâbün şediydun ve mağfiretun minAllâhi ve
rıdvan* ve melhayatüddünya illâ meta'ulğurur;
İyi
bilin ki dünya hayatı sadece bir oyundur, bir eğlencedir, bir süstür; aranızda
bir büyüklenme ve mallarda ve evlatta çoğalma yarışıdır! (Bunlar) şu misaldeki
gibidir: Yağmurun yeşerttiği ekinle mutlu olurlar ama sonra bakarsın ki o
yeşillikler kurur, sararır ve toprak olur hepsi! Sonsuz gelecek yaşamda ise ya
şiddetli bir azap veya Allâh'tan bir mağfiret ve Rıdvan vardır. Dünya hayatı
nesneleri, kendini aldatmaktan başka bir şey değildir. (A. Hulusi)
20 -
Biliniz ki: Dünyâ hayât bir oyun, bir eğlence, bir süs ve aranızda bir tefahur
ve mal-ü evlat da bir çokluk yarışından ibarettir, bir yağmur temsili gibi ki
otu rençperleri imrendirmiştir, sonra heyecana gelir, bir de görürsün
sararmıştır, sonra da olur bir çör çöp, âhirette ise şiddetli bir azâb bir de
Allah dan bir mağfiret ve Rıdvan vardır. Dünya hayât bir aldanış metâından
başka bir şey değildir. (Elmalı)
I'lemu ennemelhayatüddünya le'ıbun ve lehvun ve
ziynetün ve tefahurun beyneküm (iyi bilin ki,) tek başına -bu ibare
de yok ama biz mutlaka bunu böyle anlamalıyız, parantez içi böyle bir ifade
varmış gibi okumalıyız.- iyi bilin ki tek başına bu dünya hayatı bir oyun ve
oynaştan, albenili bir gösteri ve birbirinize karşı övünme yarışından ve tekasürun
fiyl'emvali vel'evlad ve mal ve evlat çoğalma hırsından ibaret
olurdu eğer tek başına bu dünya hayatı olsaydı.
Cümlenin yapısı gereği tek başına
dünya hayatı diye anlamamız gerekiyor bunu. Öbür dünya göz ardı edildiğinde bu
dünya tüm anlam ve amacını yitirirdi. Dünya; cife, talibi de köpekler değil
yani. Hint fakirliğine özendirmiyor bu ayetler. Yani dünyayı bire kir ve pislik
saymamızı gerektirmiyor.
Dünya bir tarla zaten Allah
Resulünün dediği gibi. Tarla olmazsa hasat olur mu? Dünya olmazsa ahiret olur
mu? Onun için delil de arkadan geliyor bu söylediğim. Yani hint fakirliğini
özendirmiyor Fakr nedir dediğimizde Cüneyd’in tarifi; “Fakr; senin hiçbir şeye
sahip olmaman değil, dünyalara sahip olsan da hiçbir şeyin sana sahip olmasına
izin vermemendir.” Diyordu ya.
İşte burada ayette arkadan gelen
ruhbanlığın iyi bir şey olmadığına dair ayette aslında bize bunu veriyor. Yani
burada Hint fakirliği özendirilmiyor. El kârda gönül yarda olan bir çalışma
hayatı özendiriliyor. Elinde çok olsun, gönlünde yok olsun denilmeye
getiriliyor. Hani Celâleddin Rûmi’nin misaliyle; Dünya bir deniz, kâlp bir
gemi. Eğer su geminin içine girerse batar. Su geminin dışında olursa, yani
dünyalıklar kâlbin dışında olursa, yüreğe konmazsa dünyalık yol olur, geminiz
yol alır. Bunun gibi.
kemeseli ğaysin bunun sonu şu yağmur
meseline benzer.
a'cebelküffare nebatuhu sümme yehiycü feterahu musferren sümme yekûnu hutaman
o yağmur çiftçileri, aslında a’cebelküffare,
küffar; çiftçiler manasına da gelir. Kafir toprakla tohumu örttüğü için
çiftçiye de denir. Ama ben burada tevriye var gibi geliyor. Hem çiftçileri hem
de nankörleri gibi çifte bir anlam var gibi geliyor. Ben yine de buna değinerek
geçeyim. Çok sevindirir çiftçileri veya nankörleri. Sonra kurur ve sen onu
sararmış görürsün ve sonunda toz toprak olur, karışır gider.
ve fiyl'ahıreti 'azâbün şediyd ama
ahirette böyle olmayacak. Yani dünyada sahip olduğun şey eğer tek dünyalıysan
sadece dünya hayatından müteşekkilse servetine bakışın, işte bu sonunda böyle
olacak. Yani ne kadar yeşil olursa olsun bir bahçe, bir bağ, bir tarla, bir
orman sonunda kuruyacak çöp olacak, talaş olacak, toprağa karışacak ve bitecek.
Bir bahar ne kadar gümrah olursa olsun mutlaka onu bir kış bekler. Öyle değil
mi. Ama eğer ahireti varsa işte böyle
olmayacak diyor. Ahiret böyle olmayacak, ya ne olacak;
ve fiyl'ahıreti 'azâbün şediyd ya
şiddetli bir mahrumiyet, azabı kelime anlamıyla, kök anlamıyla çevirdim, ve mağfiretun
minAllâhi ve Rıdvan veya Allah’tan bir mağfiret ve hoşnutluk olacak.
Bir mağfiret ve hoşnutluk. Hoşnutluk; razılık diye çevirebiliriz. Razı oluşun
tüm olumlu anlamlarını içerir Rıdvan. Kip olarak fu’lan vezninden. Kuldan razı
oluşun en kesin delili nedir? Allah’ın birinden razı olduğunu en kesin delili
nedir? O kişinin Allah’tan razı olması. Allah; kendisinden razı olanlardan razı
olur. İşte Rıdvan’ın içinde bu anlam da var.
ve melhayatüddünya illâ meta'ulğurur
zira tek başına bu dünya hayatı aldatıcı ve geçici bir tatmin aracından başka
bir şey değildir. Yine tek başına bu dünya hayatı. Tek başına dünya olduğu
zaman hayatın anlam ve amacı yok oluyor. Hayatın anlam ve amacı ahirettir.
ahiret siz bir dünya anlamsız ve amaçsız bir hayatır.
[Ek bilgi; Müteahhir alimlerden
birisi şöyle demiştir:
"Bir oyundur"
çocukların oyunu gibi. "Bir eğlencedir" gençlerin eğlenmesi gibi.
"Bir süstür" kadınların süsü gibi. "Bir öğünüştür"
birbirine denk şahısların karşılıklı öğünüşleri gibi. "Çokluklarıyla bir
yarıştır" tacirlerin mallarının çokluklarıyla Öğünüşleri gibi.
Anlamın şöyle olduğu da
söylenmiştir: Dünya, sonunun gelmesi ve yok oluşu itibariyle bu şeylere benzer.
Ali (r.a)'den rivayete göre Ammar'a şöyle demiştir:
“Dünyaya üzülme! Çünkü dünya
altı şeyden ibarettir: Yiyecek, içecek, giyecek, koklanacak şeyler, binecek ve
evlenilecekler. En güzel yiyeceği baldır, o ise bir tür sineğin tükürüğüdür.
En bol içeceği sudur, bütün canlılar bu hususta birbirine eşittir. En üstün
giyeceği ipektir, bu ise bir kurtçuğun dokumasıdır. En üstün kokusu misktir,
bu da bir farenin kanıdır. En üstün bineği attır, yiğitler onun sırtında
öldürülür. Nikâhlanacaklara gelince, onlar da kadınlardır. Bu ise bir sidik
yolunun, bir sidik yolunda olması demektir, Allah'a yemin ederim, Kadın en
güzeli yerini süslemekle birlikte, onun en çirkin yeri arzu edilir.(El Camiu
Li-Ahkâmi’l-Kur’an- İmam Kurtubi)]
21-) Sabiku ila mağfiretin min Rabbikum ve
cennetin 'Arduha ke'ArdisSemâi vel'Ardı, u'ıddet lilleziyne amenû Billâhi ve
RusuliHİ, zâlike fadlullahi yü'tiyhi men yeşa'* vAllâhu Zülfadlil 'Azıym;
(O hâlde) Rabbinizden bir
mağfirete ve Esmâ'sıyla hakikati olan Allâh'a ve Rasûllerine iman edenler için
hazırlanmış olan, genişliği semâ ve arzın genişliği gibi olan bir cennete,
yarışarak koşun! İşte bu Allâh'ın fazlıdır ki onu dilediğine verir! Allâh, Zül
Fadlil Aziym'dir (büyük lütuf sahibidir). (A. Hulusi)
21 -
Siz Rabbinizden bir mağfirete ve eni Yerle Gök ün eni gibi bir Cennete
yarışınki Allaha ve Resullerine iman edenler için hazırlanmıştır, o Allahın
fadlıdır, onu dilediği kimselere verir, ve Allah, çok büyük fadıl sahibidir.
(Elmalı)
Sabiku ila mağfiretin min Rabbikum ve cennetin
'Arduha ke'ArdisSemâi vel'Ard rabbinizin mağfiretine nail olmak ve
alanı gök ve yerin alanı gibi uçsuz bucaksız cennete kavuşmak için birbirinizle
yarışa girin. Dünya için değil ahiret için yarışın. Siz dünya için
yarışıyorsunuz. u'ıddet
lilleziyne amenû Billâhi ve RusuliH bu Allah’a iman eden ve O’nun
elçilerine iman edenler için hazırlanmıştır. O uçsuz bucaksız cennetler. zâlike fadlullahi
yü'tiyhi men yeşa' bu Allah’ın dileyen kimseye vermeyi dilediği bir
ihsanıdır, bir ikramıdır. Dileyen kimseye vermeyi dilediği diye çevirdim yeşa’
fiilini iki özneyi gören bir biçimde anlamak, yarışın emriyle ve külli, cüzi
irade bakışıyla doğrudan alakalıdır. vAllâhu Zülfadlil 'Azıym Allah büyük ikram
sahibidir, büyük kerem sahibidir, lütuf sahibidir.
22-) Ma esabe min musıybetin fiyl'Ardı ve lâ
fiy enfüsiküm illâ fiy Kitabin min kabli en nebraeha inne zâlike 'alAllâhi
yesiyr;
Arzda (bedeninizde - dış dünyanızda)
ve nefslerinizde (iç dünyanızda) size isâbet eden hiçbir musîbet yoktur ki, bizim onu
yaratmamızdan önce, bir kitapta (ilim boyutunda
oluşmuş) olmasın! Muhakkak ki bu Allâh üzerine
çok kolaydır! (A. Hulusi)
22 -
Ne Arzda, ne de nefislerinizde bir musibet başa gelmez ki biz onu fiile
çıkarmazdan evvel bir kitap da yazılmış olmasın, şüphesiz bu Allaha göre kolaydır.
(Elmalı)
Ma esabe min musıybetin fiyl'Ardı ve lâ fiy
enfüsiküm illâ fiy Kitabin min kabli en nebraeha ne yer yüzünü ne de
sizin başınıza daha önceden kayıt altına aldığımız bir tasarımımız olmadıkça
asla bir musibet gelmez, isabet etmez. Fiy kitabin yani hayat için koyduğumuz
yasalar demektir bu. inne zâlike 'alAllâhi yesiyr bu Allah’a çok
kolaydır. İlahi takdiri anlamakta zorlanırız değil mi. Çünkü biz ölümlüyüz ve
zihnimiz zamana bağlı olarak algılar her şeyi. Ancak Allah için zaman, önce,
sonra yok. Bu ona çok kolay, ama size imkansız gelebilir. Allah hayata
müdahildir diyor bu ayet. Hayatı yaratmadan yasalarını yaratmıştır gibi bir ima
da içeriyor.
23-) Likeyla te'sev 'alâ ma fateküm ve lâ
tefrahu Bima ataküm* vAllâhu lâ yuhıbbu külle muhtalin fehur;
(Bunu bildiriyoruz) ki
elinizden kaçana üzülmeyesiniz ve size verdiği ile de sevinip şımarmayasınız!
Allâh çok övünen kibirli hiçbir kimseyi sevmez! (A. Hulusi)
23 -
Şunun içinki kaybettiğinize gam yemeyesiniz ve size verdiğine de
güvenmeyesiniz, Allah çok öğünen kurulanın topunu sevmez. (Elmalı)
Likeyla te'sev 'alâ ma fateküm ve lâ tefrahu
Bima ataküm böyle takdir etmiştir ki elden kaçırdıklarınıza aşırı
üzülmeyesiniz, ele geçirdiklerinize de aşırı sevinmeyesiniz diye. Yani bütünü
asla göremezsiniz, O görür. Parçayı görene düşen tek şey var, bütünü gören
Allah’a teslim olmak. vAllâhu lâ yuhıbbu külle muhtalin fehur Nitekim
Allah hiçbir kendini beğenmiş, şımarığı sevmez.
24-) Elleziyne yebhalune ve ye'murunenNase
Bilbuhl* ve men yetevelle feinnAllâhe "HÛ"velĞaniyyulHamiyd;
Onlar (zenginliğiyle övünen kibirliler) cimrilik yapan ve insanlara cimriliği emreden
kimselerdir! Kim (Allâh'tan) yüz çevirirse, muhakkak ki Allâh Ğaniyy'dir, Hamiyd'dir.
(A. Hulusi)
24 -
Onlar ki hem behıllik ederler hem de halka behıllik emrederler, her kim de
ardını dönerse haberi olsun ki Allah, ganiy Hamîd o. (Elmalı)
Elleziyne yebhalune ve ye'murunenNase Bilbuhl
cimrilik yapan ve insanlara da cimriliği öneren kimselere gelince ve men yetevelle
kim Allah’a sırtını dönerse, yani cimrilik yapan Allah’a sırtını dönmüş kabul
edilir. Allah’a sırtını dönen ise feinnAllâhe "HÛ"velĞaniyyulHamiyd iyi
bilsin ki Allah kendi kendine yetendir ve hamdlerin tümüne layık olandır. Yani
eğer sen cimrilik yaparsan kendine yapmış olursun. Adeta bununla Allah’a Ya
rabbi bana verme demiş olursun. Çünkü unutma Allah kulundan her ne istedi,
almak için istemez, vermek için ister. İbrahim’den İsmail’i ni istedi
İsmail’ini almadı, İshak’ı da verdi. Eğer insanoğlu akıllıysa Allah’ın ver
dediği yere, ver dediği zaman ve zemini bir fırsat bilir Allah kendisine daha
fazla versin istiyorsa verir. Çünkü infak hem insanı nifaktan korur, hem de
Allah’ın lütfunu önüne uçsuz bucaksız açar. Rabbim kendisini layıkıyla tanıyan
Lûtfuna layık olan infak ile nifaktan korunan kullarından kılsın bizleri.
(sonraki ayetler 172. videoda)
Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil
alemiyn
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan
Allah’a hamd’adır.
171. videonun sonu.
171. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder