El Hamdu Lillahi
Rabbil'Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna Muhammedin ve alâ alihi
ve ashabihi ve etba’ıhi ecmaiyn.
Rabbişrah liy sadriy;
Ve yessirliy emriy;
Vahlül ukdeten min lisaniy;
Yefkahu kavliy;
(Tâhâ 25-26-27-28)
Rabbim, göğsüme genişlik ver,
kolaylaştır işimi, düğümü çöz dilimden, ki anlasınlar beni. Rabbeneftah bil hayr, vahtim bil hayr,
Rabbi yessir ve lâ tüassir, Rabbi temmim bil hayr. Rabbim hayır ile başlat,
hayır ile neticelendir. Bize kolay getir, güç getirme. Vahyi bize aç, bizi
vahye aç. Vahyin sonsuz ışığını öz ellerimizle insanlığa saç Zira insanlık bu
suya muhtaç ya rabbi. Amin..!
Değerli Kur’an dostları bugün
dersimize kaldığımız yerden Hadid/25. ayeti kerimesinden itibaren devam
ediyoruz. Hadid suresinin daha önce gördüğümüz pasajında insan dünya ilişkisi
ele alınıyordu. Bu ilişki de insanın dünyaya binek olmaması, dünyayı kendisine
binek alması, dünyanın sırtına binmesi, servetin sahibi olması. Ama servetin
kendisinin sahibi olmasına izin vermemesi ima ediliyordu. Şimdi burada sureye
adını veren Hadid kelimesinin de geçtiği ayete geldi sıra.
25-) Lekad erselna RusuleNA Bilbeyyinati ve
enzelna me'ahümülKitabe velMiyzane liyekumenNasu Bilkıst* ve enzelnelHadiyde
fiyhi be'sün şediydün ve menafi'u linNasi ve liya'lemAllâhu men yensuruhu ve
Rusulehu Bilğayb* innAllâhe Kaviyyun 'Aziyz;
Andolsun
ki Rasûllerimizi apaçık deliller olarak irsâl ettik ve onlarla birlikte Hakikat
ve Sünnetullâh BİLGİsini ve mîzanı da (muhakeme
- dengeleme) inzâl ettik ki, insanlar kıst'ı (adaleti) ayakta tutsunlar!
Kendisinde şiddetli bir güç bulunan ve insanlar için faydaları olan (kanda mevcut; mağma - insan bedenindeki demir ilişkisi?) Hadiyd'i (demir) de inzâl ettik ki Allâh, kendisine ve Rasûllerine
gayblarında kimin yardım ettiğini bilsin. Muhakkak ki Allâh Kaviyy'dir,
Aziyz'dir. (A. Hulusi)
25 -
Celâlim hakkı için biz Resullerimizi beyyinelerle gönderdik ve beraberlerinde
kitab ve mizân indirdik ki insanlar adaletle tutunsunlar, bir de demiri
indirdik, onda hem çetin bir sertlik hem de insanlar için bir çok menfaatler
vardır, ve çünkü Allah kendisine ve resullerine gıyabında yardım edenleri belli
edecek, şüphe yok ki Allah kavîdir azîzdir. (Elmalı)
Lekad erselna RusuleNA Bilbeyyinat
doğrusu biz elçilerimizi hakikatin apaçık delilleri ile göndermiştik. Geçmişe
bir atıf. Son vahyin ilk muhatabı olan Hz. peygamber üzerinden tüm peygamberlik
müessesesine bir atıf. ve enzelna me'ahümülKitabe velMiyzane liyekumenNasu Bilkıst
onlarla birlikte kitabı ve insanlığı adaletle ayakta tutmak için mizanı
indirdik.
Üç unsur var bu ayette;
1 - Bu üç unsurdan ilki kitap.
Yani kitabı indirdik, mizanı indirdik buyuruyor rabbimiz. Kitap nakle tekabül
ediyor. Akide de tevhid, değerde bilgi, Kitabın ifade ettiği şey bu. Naklin
ifade ettiği şey bu. Nakil bize tasavvurumuzu, aklımızı, şahsiyetimizi inşa
edeceğimiz teorik değeri veriyor. Yani koordinatları veriyor. İnsan eylemini
akıldan aldığı koordinatlar üzerine bina eder. Bir yola çıkacaksınız, ama
çıkacağınız yolda eğer elinizde bir haritanız yoksa nasıl bulacaksınız. Veya
denizin ortasındasınız, uçsuz bucaksız bir okyanusun. Eğer pusulanız yoksa
yolunuzu nasıl bulacaksınız. Koordinatlarınız yoksa menzilinize nasıl
varacaksınız. İşte vahiy, işte nakil o koordinatları veriyor. Bu bir.
2 – Mizan. velMiyzane liyekumenNasu Bilkıst insanlığı adaletle ayakta tutsun
diye mizanı indirdik. Kitabı indirmesini anlıyoruz. Ama mizanı indirmekte ne?
Mizam nedir öncelikle? Terazi demektir, yani tartan alet, tartı aleti. Nedir
bu? Eğer 1 numara da vahiy geliyorsa, vahyi anlamak için de akıl gerekir değil
mi? Yani Allah insanın içine bir terazi koymuş. Bu terazi bizim bildiğimiz
gibi, gördüğümüz gibi maddi şeyleri tartmıyor.
Bu yürek terazisi, bu akıl
terazisi, bu zihin terazisi, muhakeme. Olayları tartıyor, insanları tartıyor,
değerleri tartıyor, şu doğru bu eğri. Şu Hakk, bu batıl, şu kâr bu zarar. Şu
iyi bu kötü. Şu güzel bu çirkin diye kullandığımız ömrümüzü üstüne bina
ettiğimiz ne kadar kavram çiftleri varsa, hepsi aslında terazimizin iki
kefesidir. Eğer akıl terazimiz, tasavvur terazimiz doğru tartmazsa doğru diye
yanlışa, yanlış diye doğruya, iyi diye kötüye, kötü diye iyiye. Güzel diye
çirkine, çirkin diye güzele söyleriz deriz.
Bu takdirde terazimiz yamuk
demektir. Terazisi bozuk olan alırken de satarken de aldanır ve aldatır. Akıl
terazimiz bozuksa eğer verdiğimiz her hüküm bozuk olur, her hüküm yamuk olur.
Onun için akıl terazisini götürüp de kontrol ettireceğimiz Belediye iktisat Md.
Kur’an dır. Ki eskiden dijital teraziler çıkmadan bu aşınan kiloları her yıl
belediye iktisat Md. ne götürüp aşındığı miktar kadar sarı bastırırlardı. 30
gr, 40gr. 50gr. 60 gr. Ne kadarsa. İnsanlar aldanmak ve aldatmak için
satmasınlar, almasınlar, veya birilerini aldatmasınlar, kendileri de
aldanmasınlar diye. Yani dürüst tartsınlar tam tartsınlar, tam alıp tam
satsınlar diye.
Peki akıl terazisini en çok
kullanıyoruz, ama hiç götürüp de aşınmamış krom bir terazi, aşınmamış krom bir
kilo ile ölçtürmüyoruz. Aşındı mı acaba, aklımız yamuk mu ölçüyor acaba
demiyoruz. Ya aklımız yamuk ölçüyorsa, ya aklımız yamuksa, bakışı yamuk olan
baktığı hiçbir şeyi doğru göremez. Aklı yamuk olan da hiçbir şeye doğru
bakamaz. Aklını düzeltmeden hiçbir şeyi düzeltmeye kalkmamalı. Çünkü aklı yamuk
olanın eylemi doğru olmaz ki. Yamuk bir akıldan düzgün bir eylem sudur etmez,
çıkmaz ki.
İşte bu ayet öncelikle nakille
aşınmamış kiloyu gösteriyor. Yani akıl terazinizi götürüp bir ayarlatın. Ondan
sonra neyi veriyor? Mizan, muhakeme, yani, nasları biz neyle açıklayacağız,
neyle anlayacağız Allah’ın gönderdiği ayetleri? Peygamberin bıraktığı mirası?
Elbette ki akılla anlayacağız, muhakeme ile anlayacağız. Eğer yamuk bir
muhakememiz varsa ayetin doğru olması yetmiyor, çünkü yamuk bir muhakemeyle
doğru ayeti yanlış anlayabiliyorsunuz. Doğru ayeti eğri anlayabiliyorsunuz. Yani
Kur’an okuya okuya hep hidayete ermiyor insanlar. Bazen Kur’an okuyarak ta
sapıtabiliyor.
Bu nasıl oluyor peki? Tarihte ki
hariciler gibi. Bu nasıl oluyor? Yamuk bir akılla bakınca Kur’an sizin aklınızı
inşa etmesi gerekirken siz Kur’an ı inşa etmeye kalkıyorsunuz. Kitaba uymakla
kitabına uydurmak arasında ki fark işte bu. Bunun için mizan verdik, mizanı
indirdik diyor.
3 – ve enzelnelHadiyde fiyhi be'sün şediydün ve
menafi'u linNas ve yine içinde hem kahredici bir güç, hem de
insanlar için faydalar barındıran demiri indirdik.
Üçüncüsüne geldik. Birincisi
kitap. İkincisi mizan, üçüncüsü Hadid, yani demir. İlginç değil mi? Demiri de
indirdik diyor. Tabii demirin indirilmesi ne demek. Ben uzun uzadıya buraya
girecek değilim. Belki de yer yüzünde ki bazı temel elementlerin uzaydan
geldiğini söyleyenler belki de doğru söylüyorlar. Ama ben işin o tarafında
değilim. Asıl vahyin bize hitap ettiği ve bildirdiği şeyler hakikatlerdir.
İnsanı ebedi mutluluğa ulaştıran hakikatler. Şu darı dünyada ki madenlerin, elementlerin
kökeni değil. Belki uzman birileri çıkar o konularda da bu ayetlerden bir
şeyler çıkarabilir.
Ama bizim asıl çıkarmamız gereken
nedir? Demir burada neyi temsil ediyor. Kitapsız ve adaletsiz kalırsa insanlık
zarar görür. Fakat kitap ve terazi de güçsüz kalırsa amacını gerçekleştirmez, Kitaba
ve teraziye akla 3. bir unsur lazım. Nedir o? Demir. Demirin temsil ettiği güç.
Hakk, adalet, hakikat güçle birleşince, yan yana gelince hakikat o zaman güçlü
olur, tecelli eder. Onun için Hakk güçlü olmazsa güçlü, haklı olduğunu iddia
etmeye başlar. Hakkın güçlü olması için ikilinin yanına 3. nün gelmesi lazım.
Yani Hadiyd, demirin gelmesi lazım. Demir burada gücü ifade ediyor.
Güç eğer kitapsız kalırsa,
mizansız kalırsa, yani adil bir muhakeme ve akıldan yoksun olursa,
koordinatlardan, adaletten, hakikatten yoksun olursa, vahiyden yoksun olursa ne
olur? Güç bela olur. Ahlaksız güç olur. Onun için bu ayet Hadid suresinin adını
da aldığı 25. ayet güç ahlakından söz ediyor. Ahlaksız güç insanın başına
beladır. Güç ahlakı yoksa gücün önünde hiçbir kimse duramaz. Gücün zulmünü
kimse önleyemez. Gücün zulmünü önleyen güç ahlakıdır. İşte bu üçlüyü onun için
Kur’an ayrılmaz bir biçimde yan yana diziyor. Vahiy diyor, doğru çalışan akıl
diyor, nakil diyor. akıl diyor güç diyor. Kitap diyor, mizan diyor, Hadiyd
diyor. Kitap nakle, mizan akla Hadiyd ise güce tekabül ediyor ve bu üçü
birbirinin yanına gelir birleşirse işte o zaman dünya adaletin dünyası olur.
Yok bu üçü ayrılır güç bir tarafa, vahiy ve seliym akıl da bir tarafa giderse o
zaman güç zulme dönüşür, gücün önünde hiç kimse duramaz. Bizim almamız gereken
derste budur.
[Ek bilgi;
Kitap-Mîzân-Demirin İlişkileri
Bu, kitab,
mîzân ve demir
arasındaki münasebet
konusundadır. Bu münasebet birkaç şekildedir:
1) Bu, benim söylediğim şu
münasebettir: Mükellefiyet İki şeye dayanır: Birincisi, yapılması gerekeni
yapmak, ikincisi, terk edilmesi gerekeni terk etmektir. Birincisi, bizzat
maksût olan bir şeydir. Çünkü, eğer, bizzat maksût olan şey "terk"
olsaydı, hiç kimsenin yaratılmaması gerekirdi. Çünkü terk, ezelde mevcut idi.
Yapılması gereken şeyler ise
ya nefse (ruha) ait işlerdir ki bunlar da bilgi (maarif) nevindendir. Yahut
bedene ait işlerdir ki bunlarda azaların işleridir. Kitap, ruha ait (fikri)
işlere vesile olan bir şeydir; zira hakkı batıldan; delili şüpheden ayırt eden
odur.
"Mîzân" da,
kendisiyle, gerekli olan bedenî fiillerin yapılmasına ulaşılan vasıtadır.
Çünkü, amellerdeki meşakkatli mükellefiyetlerin ekserisi, insanların
birbirleriyle ilişkisine yöneliktir. Mîzân da, adaletin zulümden, fazlalığın
noksanlıktan kendisiyle ayırt edildiği bir şeydir.
Demire gelince, onda da
şiddetli bir sertlik vardır. O, insanları, gerekli olmayandan alıkoyucudur.
Velhasıl, kitab, kuvve-i nazariyeye (düşünce kudretine); mîzan, kuvve-i
ameliyeye; demir de, gerekli olmayanı def etmeye bir işarettirler.
Kısımların en şereflisi,
ruhanî maslahatlara; sonra, cismanî maslahatlara riayet edip, sonra da gerekli
olmayandan alıkoyma olunca, ayeti kerimede de bu tertibe riâyet edilmiştir.
2) Muamele, ya Hâlık (Allah)
ile olur, ki bunun yolu "kitâb"tır; ya halk (insanlar) ile olur, ki
bunlar da, ya dostlarımızda ve onlarla adil bir biçimde muamele yapıyoruz olur;
ki bu da "rnîzân" ile sağlanır; yahut ta düşmanlarımızdır. Ve onlarla
muamelelerimiz de, demir ile, kılıç iledir.
3) İnsanlar üç kısımdır: Ya,
sâbikûn'durlar. Ki bunlar, halka, kitabın muktezâsına göre muamele ederler;
kendilerine insaflı davranılmasa bile, onlar insaflı ve âdil olurlar. Şüpheli
(haram şüphesi olan) hususlardan uzak dururlar. Yahut da, muktesidûn (orta yolu
izleyenler)dırlar. Onlar, insaflı davranan ve başkalarından da insaftı
davranmalarını bekleyenlerdir. (Kendilerine insaflı davranılması halinde
insaflı davranırlar). Dolayısıyla, bunlar için bir mîzân, Ölçü gerekir. Üçüncü
kısım ise, zalimlerdir. Ki bunlar, kendilerine âdil davranılmasını istedikleri
halde, kendileri adil davranmayan kimselerdir. Bunlar için de, demir ile zecr,
yasak gereklidir.
Hakikat,
Tarikat, Şeriat
4) İnsan, ya hakikat makamında
olur; ya bu, nefs-i mutmainne ve mukarrebûn makamıdır-, bu makamda, ruhu, ancak
Allah ile sükûnet bulunur ve ancak Allah'ı-hitâbı ile amel eder. Nitekim,
"iyi bilin ki, kalbler ancak
Allah'ın zikri ile mutmain olur.." (Ra'd. 28) buyurmuştur. Yahut ta
insan, tarikat makamında olur. Ki bu, nefs-i levvâme ve ashâb-ı yemîn
makamıdır. Bu insan için de, ifrat ve tefrit aşırılıklarından sakınabilmesi ve
sırat-ı müstakim üzere kalabilmesi için, ahlâkı bilme hususunda bir ölçü
gereklidir. Yahut ta insan, şeriat makamındadır. Ki bu, nefs-i emmâre
makamıdır. Onun için burada, bu konuda, meşakkatli ve demir gibi sert olan,
mücahede ve riyazât gereklidir.
Keşf,
İstidlal ve İnkâr
5) İnsan, ya keşf ve vusul
sahibi olur; bu durumda da onun, ancak kitap ta ünsiyeti olur; yahut, talep ve
istidlal sahibi olur, bu durumda da ona, delil ve hüccet mîzân gerekir, ya da,
inat ve diretme sahibi olur, ki bu durumda da onun demir ile yeryüzünden
sürülmesi gerekir.
Usul
ve Fürû'
6) Din, ya usûl ya da
fürû'dur. Bir diğer ifâdeyle, ya marifettir, ya da ameldir. "Usûl",
kitap'tan alınır. Fürû'a gelince, bundan maksat, insanların fayda ve
maslahatlarını, âdil düzenlerini bulunduğu fiil ve amellerdir. Ve bu, mîzân ile
elde edilir. Binâenaleyh bu, adalete riayet etmeye bir işarettir. Demir ise, bu
iki yolu terk edeni tedip etmek için kullanılır.
7) Kitâb, Allah Teâlâ'nın,
adalet ve insanlık davranmayı gerektiren ahkâmdan olmak üzere Kitâb-ı Kurân’da
zikrettiği şeylere bir işarettir. Mîzân, adalet ve insaf üzerine bina edilmiş
bu ahkâma, insanları yöneltmeye bir işarettir ki, bu, yöneticilerin işidir.
Demir de, eğer insanlar başkaldırırlarsa, onları kılıçla adalet ve insafa
yöneltmenin gerektiğine bir İşarettir.
Bu, Kitâp'ın erbabı olan
âlimlerin mertebesinin, kılıç erbabı olan yöneticilerin mertebesinden önce
geldiğine delâlet eder. Bunlar arasındaki münasebet ve ilgi noktaları çok daha
fazladır. Bizim zikrettiklerimizde ise, diğerlerine bir işaret vardır. (Fahruddin
Er-Razi- Tefsir-i Kebir)
Ek bilgi 2; Allah “Demiri indirdik” der Burada onu kemal derecesinden indirmeyi kasteder. Bunun nedeni ise demirdeki yararlardır. Hastalıktan iyileşseydi, asileşir, yükselir, ve bu yararlar meydana gelmez, varlığın amacı olan insan ancak demirde bulunabilecek yararlardan mahrum kalırdı. Nitekim Allah onun hakkında “büyük bir güç ve insanlar için menfaat vardır” (Hadid/25) der. Diğer madenlerde de insanlar için yararlar vardır.” (İbn Arabi/F. Mekki-9-145)
Ek bilgi 2; Allah “Demiri indirdik” der Burada onu kemal derecesinden indirmeyi kasteder. Bunun nedeni ise demirdeki yararlardır. Hastalıktan iyileşseydi, asileşir, yükselir, ve bu yararlar meydana gelmez, varlığın amacı olan insan ancak demirde bulunabilecek yararlardan mahrum kalırdı. Nitekim Allah onun hakkında “büyük bir güç ve insanlar için menfaat vardır” (Hadid/25) der. Diğer madenlerde de insanlar için yararlar vardır.” (İbn Arabi/F. Mekki-9-145)
ve liya'lemAllâhu men yensuruhu ve Rusulehu
Bilğayb yine ayet devam ediyor; Ki böylece Allah kendisine ve
elçilerine gıyapta destek çıkanları seçip ayırsın, bilsin. Lafzen böyle. Fakat
seçip ayırsın diye anlamamız daha doğru olur. Böylece seçip ayırsın. Birilerini
güçle imtihan etsin, bakalım güç eline geçince ahlaksız güce mi dönüşüyor.
Birilerinin eline gücü vermeksizin vahyi versin, bakalım gücüm yok diye bahane
mi ileri sürüp vahyi, mutlak hakikati iletmiyor mu. Birilerinin eline muhakemeyi
versin, aklı versin. Bakalım vahiy ile buluşacak mı diye imtihan etsin. İşte
böyle seçip ayırıyor.
innAllâhe Kaviyyun 'Aziyz ayet böyle
bitiyor. Hiç şüpheniz olmasın ki Allah çok güçlüdür ve yücedir. Ne demek? Niye
böyle bitti böyle bir ayet? Ayetin yukarısı ile ayetin sonunda gelen iki esma
ül Hüsna arasında bir irtibat mutlaka var. Kaviy ve Aziyz isimleri ile ayetin
içeriği arasında ki irtibat alaka nedir? Bellidir. Yani Allah böyle sınıyor.
Fakat sınamadan da Allah ayırır, bilir.
İkincisi Allah güç vermek zorunda
değil. Kitabı verir ve gücünü Allah kendisi kullanır. Yani Allah sonsuz
güçlüdür değil mi. O zaman peygamberlerin düşmanıyla baş eder Allah. Peki baş
ederde Zekeriyya, Yahya AS. niçin koç gibi kesildi? Peygamberler niçin insanlık
içerisinde en büyük ıstırabı, derdi çeken insanlardır. Eyyub’u neden öyle
imtihan etti hastalıkla. Musa’yı neden firavunla imtihan etti. İbrahim’i neden
Nemrut’la, ateşle imtihan etti. Her peygamberi neden imtihan etti?
İşte burada Allah Kaviy’!dir,
Aziyz’dir, sonsuz güç sahibidir, üstündür. Fakat hayatın yasasını böyle
kurmuştur. İnsanlara kendilerini öğretmek için imtihana sokar.Bakın, kendiniz
hakkında kendiniz karne tutun, not verin, kendinizi görün, kendinizi hayat
aynasında seyredin diye.
Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
172. videonun tümünü BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder