26 Kasım 2013 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. HAŞR (06 - 11)(173-B)



A sayfasından devam



6-) Ve ma efaAllâhu 'alâ RasûliHİ minhüm fema evceftum 'aleyhi min haylin ve lâ rikâbin ve lakinnAllâhe yusellitu usuleHU 'alâ men yeşa'* vAllâhu 'alâ külli şey'in Kadiyr;



Allâh'ın onlardan Rasûlüne verdiği ganimete gelince, siz onun için ne bir at koşturdunuz ve ne de bir deveye bindiniz! Ne var ki Allâh, Rasûllerini dilediği kimsenin üzerine yönlendirir! Allâh her şey üzerine Kaadir'dir. (A. Hulusi)



06 - Allahın Resulüne onlardan tahvil buyurduğu fey'e gelince siz ona ne at debrettiniz ne rikâb velâkin Allah Resullerini dilediği kimselere musallat kılar ve Allah her şey'e kadirdir. (Elmalı)





Ve ma efaAllâhu 'alâ RasûliHİ minhüm yine Allah’ın o kimselerden alıp elçisinin tasarrufuna bıraktığı, verdiği kansız ve zahmetsiz savaş gelirleri, devam edelim; fema evceftum 'aleyhi min haylin ve lâ rikâbin üstelik onu ele geçirmek için atlı ve develi akınlar da düzenlememiştiniz. İşte ne atlı, ne develi akınlar düzenlemeden Allah’ın resulünün tasarrufuna verdiği savaş gelirleri, Allah’ın resulünün tasarrufuna aittir. ve lakinnAllâhe yusellitu rusuleHU 'alâ men yeşa' Fakat Allah elçilerinden dilediğini ona sorumlu kılar. Yani zahmetsizce elde edilen savaş gelirlerinin sorumluluğunu Allah elçilerinden dilediğine verir. vAllâhu 'alâ külli şey'in Kadiyr Allah her bir şeye güç yetirendir.



Bu ibare ganimet ile fey arasında ki farkı da ifade ediyor dostlar. Onun için biraz uzun tercüme etmeye çalıştım, yani açtım metni. Ganimet savaş geliri. Direk savaşta zor alım yoluyla elde edilmiş gelir. Ama fey; savaşta kolay kendi gelen gelir. Tabir caizse ilki alınandır diğeri bırakılandır. Düşmanın bıraktığıdır. Burada da zaten düşmanın bıraktığı kolay yoldan ele geçen savaş gelirlerinden söz ediliyor, ona fey denir.,





7-) Ma efaAllâhu 'alâ RasûliHİ min ehlilkura feLillâhi ve lirRasûli ve lizilkurba velyetama velmesakiyni vebnissebiyli, key lâ yekûne duleten beynel'ağniyai minküm* ve ma atâkümurRasûlu fehuzûhu ve ma nehaküm 'anhu fentehu* vettekullah* innAllâhe şediyd'ül 'ıkab;



Allâh'ın, fethedilen bölge halkından, Rasûlüne verdiği savaşsız ganimet (fey'), Allâh'a, Rasûle, yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolcuya aittir... (Bu böyle takdir edilmiştir) ki (varlık) sizden (sadece) zenginler arasında elden ele dolaşan bir şey olmasın! Rasûl size ne verdi ise, onu alın (kabul edin); sizi neden engelledi ise, ona son verin! Allâh'tan (yaptıklarınızın sonucunu kesinlikle yaşatacağı içindir ki) korunun... Muhakkak ki Allâh "Şediyd'ül Ikab"dır. (A. Hulusi)



07 - Allahın Resulüne kurâ ahalisinden tahvil buyurduğu Fey'i de Allah için ve Resulü için ve karabet sahibi ve yetimler ve miskînler ve yolda kalmış kimseler içindir, ki sade içinizden zenginler arasında dolaşır bir devlet olmaya, bir de Peygamber size her ne emir verirse tutun, nehy ettiğinden de sakının ve Allah dan korkun, çünkü Allah «şediydul'ikab» dır. (Elmalı)





Ma efaAllâhu 'alâ RasûliHİ min ehlilkura Allah zalim beldelerin sakinlerinden alıp iade ettiği tüm savaş gelirlerini resulüne emanet etmiştir. Onun tasarrufuna vermiştir. Bu ayetin bir öncekinden farklı bir durumu düzenlediğini söylemiş bazı müfessirler. Ama ben o kanaatte değilim. Bu ayet bir önceki ayetin düzenlediği savaş gelirleriyle ilgili, feyle ilgili aynı durumun devamıdır. Farklı bir durumu düzenlemiyor, dolayısıyla farklı bir zamanda indiği görüş de isabetli değildir.



feLillâhi ve lirRasûli ve lizilkurba velyetama velmesakiyni vebnissebiyl kiminmiş feyler? Kilerle paylaştırılırmış? Öncelikle tasarrufu Allah resulünün elinde, Allah’a aittir. Resulüne aittir, resulü içindir, ve lizilkurba yakınlar içindir. Velyetama; Yetimler içindir. Özellikle de babasını savaşta kaybetmiş yetim çocuklar içindir. Velmesakiyni; miskinler için, yoksullar için fakirler içindir. Vebnissebiyl yol oğlu manasına gelir. bu genelde tefsir geleneğimizde yolcular içindir diye anlaşılmış ama bendeniz vebnissebiyl’i yola terk edilmiş evsizler, kimsesizler, bakacak kimsesi olmayan köprü altı çocukları, kimsesizlerin tamamını kapsadığını düşünüyorum, özellikle bu günün dünyasında anlayacak olursak.



key lâ yekûne duleten beynel'ağniyai minküm bunun gerekçesi servet sırf zengin sınıflarınız arasında dolaşan bir güç ve iktidar aracına dönüşmesin diyedir.



Değerli dostlar buraya dikkatinizi çekmek istiyorum Bu ibareyi bir daha okumak istiyorum. Neden Allah savaş gelirlerini, zekatlar içinde bu geçerli aslında dağıtmıştır. Toplumun tüm katmanlarına neden dağıtmıştır ın suali bu ibare. key lâ yekûne duleten beynel'ağniyai minküm Mihenk taşıdır bu ibare. Gelir dağılımı ve sosyal adaletin altın kuralıdır bu. Ganimetin 1/5 i Enfal/41. ayetinde de sayılan sınıflara verilir. Gerisi ise mücahitlere, cihada bizzat katılmış insanlara dağıtılır. Fey’in de öyle olduğunu buradan anlıyoruz. Ganimette olduğu gibi fey de öyledir.



Fakat ilginç, tarihimizde yaşanmış bu ayetin zahiri hükmüne uymayan Hz. Ömer’in bir uygulaması var. Nedir o? Suriye ve Irak topraklarını, savafi diye bilinen o verimli araziyi, özellikle de Mezopotamya da ki o verimli araziyi savaştan sonra ele geçtiği halde Hz. Ömer savaşan mücahitler arasında dağıtılması gerekirken onları dağıtmamıştır. Ne yapmıştır ya? Sahiplerine o arazileri ekip biçmek üzere yarıya vermiştir. Bu uygulama görünürde ayetin zahirine aykırı, ama maksat açısından baktığınızda aslında ayetin maksadına tıpatıp örtüşen bir uygulama.



İşte key lâ yekûne duleten beynel'ağniyai minküm servet zenginleriniz arasında dolaşan bir güç ve devlete dönüşmesin ilkesi ayetin maksadını gösteriyor. Demek ki aslolan maksattır. Maksatlarını göz ardı ederek biz nasları anlamaya kalktığımızda belki maksadının tersini bile yapma ihtimalimiz vardır. Onun için bir hükmün maksadı göz ardı edilerek hüküm anlaşılamaz. Buradan Hz. Ömer’in bu uygulamasından biz bunu anlıyoruz.



ve ma atâkümurRasûlu fehuzûhu ve ma nehaküm 'anhu fentehu Allah resulü ondan, (fey’den) size ne verirse onu alın, o fey’den neyi de sizden esirger, vermezse, men ederse ondan da uzak durun. Bu ibare kocaman, uzun bir ayetin arasında yer alıyor. Gördüğünüz gibi Haşr suresinin 7. ayeti. Fakat bu ibare parçacı yaklaşımla ait olduğu ayetin içinden çekip çıkarılıp, her yerde kullanılmış. Ama aslında ibarenin ait olduğu ayet bu ve bu ayetin ait olduğu pasaj da fey le alakalı. Eğer bir ibareyi ait olduğu bütünden koparırsak parçanın bütün ile ilişkisini kesersek parça bütüne aykırı da anlaşılma ihtimali doğar ki bu yanlıştır.



Vettekullah Artık Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincine varın. innAllâhe şediyd'ül 'ıkab şunu iyi bilin ki Allah’ın cezası pek şiddetlidir.





8-) Lilfukarailmuhaciriynelleziyne uhricu min diyarihim ve emvalihim yebteğune fadlen minAllâhi ve rıdvanen ve yensurunAllâhe ve RasûleHU, ülâike hümussadikun;



(O fey') yurtlarından ve mallarından çıkarılmış, Allâh'tan bir lütuf ve rıdvan isteyen; Allâh'a ve O'nun Rasûlüne yardım eden muhacir fukara içindir. İşte onlar sadıkların ta kendileridir! (A. Hulusi)



08 - O fukara muhacirler için ki yurtlarından ve mallarından çıkarıldılar, Allah dan bir fadıl ve Rıdvan ararlar ve Allaha ve Resulüne hizmet ederler, ta onlardır işte sadık olanlar, (Elmalı)





Lilfukarailmuhaciriynelleziyne uhricu min diyarihim ve emvalihim bu gelirler yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılan mülteci göçmenler arasında ki fakirlere verilir, fakirler içindir. yebteğune fadlen minAllâhi ve rıdvane Allah’tan onlar ne yaparlar? Allah’ın lûtfunu ve rızasını umarlar. Yani paylaşımda eğer bundan bir pay düşmezse Allah’ın lûtfunu ve rızasını umarlar, rablerinin paylaştırmasına razı olurlar. Yoksa ne yapmış olurlar? Yoksa 4. ayette ifade buyrulduğu gibi Allah’a muhalefet etmiş olurlar. Onun için Allah’tan razı olacaksın arkadaş. Allah benden razı olsun diyorsan, Allah’ın paylaştırmasında da razı olacaksın. Belki de bir imtihandır bilmiyoruz. Kesinlikle öyledir.



ve yensurunAllâhe ve RasûleHU, ülâike hümussadikun evet Allah’a ve resulüne destek verenler, destek çıkanlar. Tabii Allah’a nasıl destek çıkılır? Allah’ın dinine destek çıkılır. İşte onlar var ya, onlar sadık olanların, Allah’a verdikleri iman sözüne sadık kalanların ta kendileridir.





9-) Velleziyne tebevveüddare vel'iymane min kablihim yuhıbbune men hâcere ileyhim ve lâ yecidûne fiy sudûrihim hâceten mimma ûtû ve yü'sirune 'alâ enfüsihim velev kâne Bihim hasâsatun, ve men yuka şuhha nefsihi feülaike hümülmüflihun;



Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine'ye) ve imana yerleşmiş olan kimseler (Ensar), kendilerine hicret edenleri severler. Onlara (muhacirlere) verilenlerde gözleri yoktur, buna ihtiyaç duymazlar! Kendileri ihtiyaç içinde olsalar da, onları kendi nefslerine tercih ederler! Kim nefsinin (bilincinin) cimriliğinden - ihtirasından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir! (A. Hulusi)



09 - Ve şunlar ki onlardan önce yurdu hazırlayıp imana sahip oldular, kendilerine hicret edenlere muhabbet beslerler, ve onlara verilenden nefislerinde bir kaygı duymazlar, kendilerinde ihtiyaç bile olsa iysar ile nefislerine tercih ederler, her kim de nefsinin hırsından korunursa işte onlardır o felah bulanlar, (Elmalı)





Velleziyne tebevveüddare vel'iymane min kablihim bir de onlardan önce yurdu hazırlayan ve imanı yerleştiren kimselere verilir. Yani feyden onlara da pay verilir. Yurdu hazırlayan ve imanı yerleştiren kimseler kim? Bir öncekiler muhacirlerdi. Mekke’den Medine’ye bir çok şeylerinden fedakarlık ederek gelmiş olanlar. Burada ise onlara yurdu hazırlayanlar Medine’deki yerli Ensar yani.



yuhıbbune men hâcere ileyhim onlar kendilerine hicret eden kimselere sevgi gösterirler. ve lâ yecidûne fiy sudûrihim hâceten mimma ûtû diğerlerine verilenden dolayı içlerinde hiçbir sıkıntı duymazlar. Yani kalpleri daralmaz, karınları şişmez. Onlara verildi de bize verilmedi diye dedikodu yapmazlar. İçlerinde sıkıntı duymazlar, Allah’ın paylaştırmasından razı olurlar.



ve yü'sirune 'alâ enfüsihim velev kâne Bihim hasâsa dahası, kendileri çok muhtaç bir halde bulunsalar dahi başkalarına kendilerini tercih ederler. Burada ki yü’sirune, iysar, başkasını kendine tercih etmek, başkasını kendi nefsine tercih etmek, işte Ahlakın zirvesi. Sen muhtaçsın, fakat o da muhtaç. Onu kendine tercih ediyorsun. Bunun tarihi örnekleri yaşandı İslam tarihimizde. Biliyorsunuz bu muhteşem örnekleri burada tümüyle aktarmak için zaman yetmez.



Fakat Nebiye açlıktan dizinde derman kalmadığını söyleyen bir zat gelir. Hz. Peygamber bunu kim misafir edecek der. Ebu Talha isimli sahabe; Ben ya ResulAllah der. Fakat işin ilginci, Ebu Talha nın evinde küçük bebesinin yiyeceğinden başka hiçbir şeyi yoktur. Ama yine de götürür. Ve bir mizansen hazırlarlar. Eşine der ki Ebu Talha gizli bir kuytuda; Sen kandilin fitiliyle oynarken fitilini içine düşür. Misafire sofrayı hazırla, ortalık karanlık kalsın. Çünkü bize yemek yetmez. Sadece bir kişilik yiyecek var. Biz yermiş gibi yapalım ama misafir yesin, onu doyuralım.



Dediği gibi de yapar. Ve sonuçta misafiri doyururlar. Sabah namaz için mescidi nebiye gittiğinde Ebu Talha der ki (Peygamber); “Allah sizden razı oldu. Ne yaptınız da Allah’ı böyle memnun ettiniz.” Evet Allah bu gece sizden razı oldu diyecekti.



Yine Yermük savaşında bir sahne; Kur’an şairimiz Akif bunu çok güzel resmeder. Yermük savaşında şehitler arasında gezmektedir nakleden zat. Biri su diye bağırır, su diye inler yaralı. Yarasından oluk oluk kan gitmektedir. Ona suyu doldurup verdiğinde tam içecekken hemen beri taraftan ince bir inilti gelir. su..! Eliyle ona görür der, içmez. Tam ona götürür varır, elinde ki suyu ona vermişken bir başka yerden su..! diye bir inilti daha gelir. Ona gider. Ona götür der. O da içmez.



Ve böyle böyle 4 veya beşinci kişiye kadar ulaşır, en sonunda su..! diyene vardığında şahadet şerbetini içmiş görür. Teslimi ruh etmiştir. Bari öncekine varayım der, gelir, hepsinin de Şehiyd olduğunu görür. Bu da muhteşem bir iysar  örneğidir, başkasını kendine tercih etme örneği.



 ve men yuka şuhha nefsihi feülaike hümülmüflihun Evet, kim başkasının elindekine göz dikmekten korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. Buhl, bahıyl cimri demektir. Buhl cimrilik. Elindekini paylaşmamaya buhl, başkasının elindekine göz dikmeye ise şuhh denir.





10-) Velleziyne câu min ba'dihim yekulune Rabbenağfir lenâ ve liıhvâninelleziyne sebekunâ Bil'iymâni ve lâ tec'al fiy kulâbinâ ğıllen lilleziyne âmenû Rabbenâ inneKE Raûfun Rahıym;



Onlardan, sonra gelenler şöyle derler: "Rabbimiz! Bizi ve imanda bizden öne geçmiş olan kardeşlerimizi mağfiret et, kalplerimizde iman etmiş olanlar için hatalı düşünce ve duygu oluşturma. Rabbimiz! Muhakkak ki sen Raûf'sun, Rahıym'sin." (A. Hulusi)



10 - Ve şunlar ki arkalarından gelmişlerdir, Şöyle derler: ya Rabbena bizlere ve önden iman ile bizi geçmiş olan kardeşlerimize mağfiret buyur ve gönüllerimizde iman etmiş olanlara karşı kin tutturma ya Rabbena şüphe yok ki sen raufsun rahîmsin. (Elmalı)





Velleziyne câu min ba'dihim yekulun onlardan sonra gelenler onlar için şöyle dua ederler; Rabbenağfir lenâ ve liıhvâninelleziyne sebekunâ Bil'iymâni ve lâ tec'al fiy kulâbinâ ğıllen lilleziyne âmenû Rabbenâ inneKE Raûfun Rahıym rabbimiz bizi bağışla. Kardeşlerimizi, daha önce yaşamış, göçüp gitmiş olan kardeşlerimizi de bağışla. İman ile göçüp gitmiş kardeşlerimizi. ve lâ tec'al fiy kulâbinâ ğıllen lilleziyne âmenû iman etmiş, iman ile göçüp gitmiş olan kardeşlerimize ilişkin kalbimizde en ufak bir kin, buğz, adavet, düşmanlık bırakma ya rabbi. Zerresini bırakma ya rabbi. Rabbenâ inneKE Raûfun Rahıym Ey rabbimiz sen çok şefkatlisin, sen merhamet menbaısın. Göçüp gitmiş olan mü’minlere dua ve rahmet dilemek Kur’an ın talimiymiş görüyorsunuz sevgili Kur’an dostları.





11-) Elem tera ilelleziyne nafeku yekulune liıhvanihimulleziyne keferu min ehlilKitabi lein uhrictum lenahrucenne me'aküm ve lâ nutıy'u fiyküm ehaden ebeden, ve in kutiltüm lenensurenneküm* vAllâhu yeşhedu innehüm lekâzibun;



Görmedin mi o ikiyüzlüleri (Yahudi münafıkları) ki, ehl-i kitaptan hakikat bilgisini inkâr eden (Rasûlullâh'a ihanet eden Ben-i Nadir Yahudisi) kardeşlerine: "Andolsun ki eğer siz (yaşadığınız yerden) çıkarılırsanız, elbette biz de sizinle birlikte çıkacağız! Sizin hakkınızda hiçbir kimseyi ebediyen dinlemeyeceğiz! Eğer sizinle savaşılırsa, mutlaka size yardım edeceğiz" dediler. Allâh şahittir ki kesinlikle onlar yalancılardır! (A. Hulusi)



11 - Bakmaz mısın şu münafıklık yapanlara? Ehli kitaptan o küfreden ihvanlarına şöyle diyorlar: Yemin ederiz ki eğer siz çıkarılırsanız her halde biz de sizinle beraber çıkarız, ve sizin hakkınızda ebedâ kimseye itaat etmeyiz ve şayet size kıtal yapılırsa muhakkak size yardım ederiz, hal bu ise Allah şahadet ediyor ki onlar katiyen yalancıdırlar. (Elmalı)





Elem tera ilelleziyne nafeku baksana şu nifakı, iki yüzlülüğü ahlak haline getiren kimselere. yekulune liıhvanihimulleziyne keferu min ehlilKitabi lein uhrictum lenahrucenne me'aküm derler ki kardeşlerine, yani nankörlükte kardeşlerine, küfretmiş kardeşlerine. Burada ki küfrü nankörlükle beraber düşünmek lazım. Küfrün ahlaki tanımı nankörlüktür çünkü. Ehli kitaptan nankörlük yapan küfürde dostlarına; lein uhrictum lenahrucenne me'aküm eğer sizi çıkarırlarsa biz de sizinle beraber çıkarız. Anca beraber kanca beraber derler. ve lâ nutıy'u fiyküm ehaden ebede sizin hakkınızda kimsenin sözünü dinlemeyiz derler. ve in kutiltüm lenensurenneküm eğer size savaş açılırsa size yardım edeceğimize söz veriyoruz derler. vAllâhu yeşhedu innehüm lekâzibun ama Allah şahittir ki onlar sahtekarlık yapıyor, yalan söylemektedirler.



Devam ediyor C sayfasına geçiniz.

173 B videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder