Değerli Kur’an dostları, şimdi
Kur’an ın 114 burcundan yepyeni bir burca daha giriyoruz. Buy burcun adı Haşr
suresi. Haşr suresi gerçekten de Kur’an ın çok özel surelerinden biri. Adını 2.
ayetinden alıyor. Toplanma anlamına geliyor. Burada ki vurgusu;İ kalkışma
ayaklanma. İbn. Abbas sureyi Ben-i Nadîr suresi olarak anar.
Surenin zamanı; Sure Medine de
inmiş Hicri 4. yılda indiği kanaatindeyim şahsen. Nadîr oğullarının sürüldüğü
tarih çünkü o tarih. Konusu ise isminden de anlaşılacağı gibi Yahudi
kabilelerinden Nadîr oğullarının Medine den sürülüş sürecini ele alan bir
suredir. Yahudileşmiş bir toplumun ihanetini aktarır. Ben-i Nadîr bölgeye M.S.
70 yılında, bir başka rivayete göre daha Hz. Musa’nın vasiyeti üzerine hemen
ölümünden sonra gelmiştir.
Hicretten sonra Hz. Peygamber
Medine de ki Yahudilerle bir anlaşma yaptı. İşte Medine vesikası diye bilinen
bu anlaşmaya göre Medine de ki Yahudilerle Müslümanlar arasında bir savunma
işbirliği anlaşması yapıldı. Savunma iş birliği anlaşmasının bir parçası da
şuydu; Eğer Mü’minlerden veya müttefiklerden herhangi biri hataen veya başka
bir şekilde bir adam öldürür de bir diyet boynuna vacip olursa bu diyette ortak
olacaklardı anlaşmaya imza atan kabileler. Fakat Ben-i Nadîr buna ihanet etti.
Bu maddeye ihanet etti. Ki daha önce ben-i Nadîr in bir kolu sayılan Kaab bin
Eşref ve kabilesi ihanet etmiş ve Kaab bin Eşref özel bir operasyonla ortadan
kaldırılmıştı. Çünkü Allah Resulünün eşleri başta olmak üzere İslam’ın en yüce
hanımlarına aşk şiirleri yazacak kadar ahlaksızlaşıyordu. Böyle bir
ahlaksızlığın ardından yapılan sözleşmeye ihanetinin cezasını hayatıyla
ödemişti.
İşte bu surenin özetle konusu bu.
Nebi onlara bu ihanetleri üzerine 2 seçenek sundu. Ya yenilenin her şeyi
bırakıp gitmesi, ya da sonuna kadar savaş. Onlar 10 gün süre istediler, mühlet
istediler. 10 gün sonunda Hz. Peygamber onlara Abdullah Bin Ubey’i gönderdi. Ki
onların eski müttefiki. Biraz da kendisinin aşırı ısrarı üzerine.
Kim Abdullah Bib Ubey; İlerde
Münafıkların reisi olduğu gün gibi ortaya çıkacak olan ve o güne kadar da hayli
sabıkası olmuş olan bir münafık elebaşı. Ve onlarla konuşmaya gittiğinde sakın
terk etmeyin dedi. Biz size yardıma geleceğiz, 2.000 kişiyle destek vereceğiz
size. Eğer savaşırlarsa sizinle birlikte savaşırım. Eğer ölürseniz sizinle
birlikte ölürüz diye de onları tahrik ve teşvik etti. Ve tabii ki onlar da bu
tahrike kanarak 10 gün sonra, verilen mühletin sonunda Allah resulüne isyan
ettiler. Allah resulü önce kaleyi kuşattı, bir rivayette 15, bir rivayette 17,
bir rivayette 3 haftalık, 21 günlük kuşatma sonunda kale düştü ve kendi
hukuklarında ne yazıyorsa Allah resulü onu uyguladı. Her 3 aileye bir deve
olmak üzere 600 develik bir kervanla çıkıp gittiler. Evlerinin kapılarının
söğelerini dahi söktüler. Evlerini elleriyle yıktılar ki mü’minlere yaramasın
diye.
İşte bu olay üzerine indi. Bu
olayın sürecini anlatan, bu olayın çeşitli safhalarını anlatan bir sure. Sure
onlardan elde edilen savaş gelirlerinin yani fey üzerinden tüm zamanların
mü’minlerine ahlaki öğüt veriyor. Dünyevileşme tehlikesine dikkat çekiyor. Asıl
sureden alacağımız ders bu. key lâ yekûne
duleten beynel'ağniyai minküm (7) diyerek Kur’an ın içerisinde
servet ahlakı konusunda muhteşem bir ilke koyuyor. Servet; zenginlerin elinde
temerküz edip ta bir devlete dönüşmesin. İşte bu muhteşem ilke bu surede yer
alıyor.
Ve sure Kur’an ın içinde en
seçkin metinlerden biri ile bitiyor. Allah hakkında konuşan metinler. Yani,
rabbimiz kendisi hakkında konuşuyor. Bu surenin son 3 ayetinde. "HU"vAllâhulleziy
ler bu surenin son 3 ayetinde geliyor. O her sabah namazından sonra
okunması efendimizin tavsiyesiyle Şuyû bulmuş olan ve uygulanan o meşhur
ayetler Haşr suresinin son ayetleri. Orada Allah kendi zatını tanıtıyor. Sıfatlarıyla
tanıtıyor tabii ki. Vahyin zirvesi, vahyin Allah hakkında konuştuğu yerdir.
Onun için vahyin zirvesiyle bitiyor bu surenin sonu. Ve nihayetinde alacağımız
ders dünya fani Allah bakî. Her şey fani, Allah bakî. Şimdi surenin tefsirine
geçebiliriz.
1-) Sebbeha Lillâhi ma fiysSemavati ve ma
fiyl'Ard* ve "HU"vel'AziyzülHakiym;
Semâlarda
ne var ve arzda ne varsa Allâh'ı tespih (ortaya
koydukları işlevle Esmâ özelliklerini açığa çıkararak kulluklarını yerine
getirmeleri) içindir! O Aziyz'dir, Hakiym'dir.
01 - Tesbih etmekte
Allah için Göklerdeki ve yerdeki, hem de azîz hakîm o. (Elmalı)
Sebbeha Lillâhi ma fiysSemavati ve ma fiyl'Ard
göklerde olan şeyler de, yerde olan şeyler de Allah adına hareket ettiği için
bu sonuç alındı.
Son söylediğim ibare metinde var
mı? Yok. Fakat fahvel hitap, söz geliminden bu anlaşılıyor. Sebbeha’ya Allah
adına hareket etme anlamı verdim. Çünkü Sebbaha, se be ha fiili Arap dilinin
çok özgün kelimelerinden biridir ve belki de başka hiçbir dilde rastlamadığımız
tersi, mananın tersini ifade eden kelimeler grubundandır. Se be ha; Ha be se
nin zıt manalısıdır. Habese; Hapsetti tuttu, Sebaha; bıraktı hareket etti.
Redde, derre. Derre geçirgen oldu, dürri deyince oradan gelir. Redde yalıtkan
oldu. Nehera , Rahene Kelimeyi ters çevirin, manayı ters çevirin. Nehera; Nehir
oradan gelir. kaynağından bıraktı aktı, koyverdi. Rahene kaynağında tuttu,
rehin aldı. Buna çok daha örnek verebilirim,
İşte bu kelimeler grubundandır.
Hareket etmek öz manasına gelir ve Allah adına hareket etti de her şey bu sonuç
alındı. Hangi sonuç yerinden kalkmaz kımıldamaz, hiç kimse yerinden oynatamaz
dediği yüzlerce yıllık Medine’nin yerli bir kabilesi olan Ben-u Nadîr’i, Nadîr
oğullarını Allah yerlerinden söktü ve temizledi manasını, vurgusunu alıyoruz
biz buradan.
ve "HU"vel'AziyzülHakiym O
dur yüceler yücesi olan ve her şeyi hikmetle yapan. Aslında bu da bir öncesine
bir vurgu taşır. Bir öncesiyle ilişkili olarak anlamak lazım Allah galip
gelmiştir. ve
"HU"vel'AziyzülHakiym Hakiym olan, bu sonucu doğuran
sebepleri halk etmiştir. Yani siz muhteşem bir zafer elde ettiniz ama aslında
bu zaferin gerçek sahibi Aziyz ve Hakiym olan Allah’tır, teşekkürü O’na edin,
bu vurgu.
2-) "HU"velleziy ahrecelleziyne
keferu min ehlilKitabi min diyarihim lievvelil haşr* ma zanentum en yahrucu ve
zannu ennehüm ma ni'atühüm husunuhüm minAllâhi feetahümullâhu min haysü lem
yahtesibu ve kazefe fiy kulubihimurru'be yuhribune buyutehüm Bieydiyhim ve
eydilmu'miniyne fa'tebiru ya ulil'ebsar;
O, odur
ki, Ehl-i Kitap'tan hakikat bilgisini inkâr edenleri, savaş için
toplandıklarında (daha savaşmadan) yurtlarından çıkardı... Siz onların (yurtlarından) çıkacaklarını
sanmamıştınız... Onlar da kalelerinin (kendilerini) Allâh'tan (gelene) mâni olacağını zannetmişlerdi! Allâh onlara hiç
ummadıkları yerden geldi ve kalplerine korku attı! Kendi elleriyle ve iman
edenlerin elleriyle evlerini tahrip ediyorlardı! Ey basîret sahipleri ibret
alın! (A. Hulusi)
02 - O ki Ehli kitaptan o küfredenleri ilk haşr için
diyarlarından çıkardı. Siz çıkacaklarını zannetmediniz onlar da zannettiler ki
kendilerini Allah dan koruyacak manialarıdır kaleleri, istihkâmları, fakat
Allah onları hesap etmedikleri cihetten bastırdı ve kalplerinin içine korku
düşürdü, öyle ki evlerini bir taraftan kendi elleri bir taraftan da mü'minlerin
elleriyle harap ediyorlardı, düşünün de ibret alın ey görecek gözleri olanlar! (Elmalı)
"HU"velleziy ahrecelleziyne keferu
min ehlilKitabi min diyarihim lievvelil haşr O’dur kitap ehlinden
nankörlük eden kimseleri ilk kalkışma da, yani haşr i kalkışma olarak bu
bağlamda anmıştım daha önce, ilk kalkışma da yurtlarından çıkaran O’dur. ma zanentum en
yahrucu oların gideceğine asla ihtimal vermezdiniz değil mi? Yani
kim söker Benu Nadîr gibi güçlü bir topluluğu, kabileyi derdiniz. Daha önce
size biri söylese haydi canım şaka yapma derdiniz. Ama Allah nasıl söktü
dercesine.
ve zannu ennehüm ma ni'atühüm husunuhüm
minAllâh onlar da kalelerinin kendilerini Allah’a karşı savunacağını
zannederlerdi. Tabii yanıldılar. Hiçbir kale içindekileri Allah’a karşı
savunamaz. feetahümullâhu
min haysü lem yahtesibu ve kazefe fiy kulubihimurru'b evet, Allah
onların üzerine hiç beklemedikleri yerden geldi ve kalplerine derin bir korku
saldı. yuhribune
buyutehüm Bieydiyhim ve eydilmu'miniyn öz evlerini öz elleriyle
mü’minlerin elleriyle yıkıyorlardı. Evet, Yani Allah yardım ederse, adama öz
elleriyle öz evini yıktırır. Allah mü’minlere yardım etmeyi dilerse,
düşmanlarının evlerini kendi elleriyle yıktırır, kalelerini kendi elleriyle
yıktırır.
Buradan alacağımız öğüt şu;
Allah’ın hatırını hoş tutmaya bakın. Allah’ın hatırını hoş tutarsanız sadece
dostlarınızı sizin yanınıza vermekle kalmaz, düşmanlarınıza karşı da size
kalkan olur, korur. fa'tebiru ya ulil'ebsar ey derin akıl sahipleri,
ey basiret sahipleri ibret alın ‘itibar. İnfial babı gereği eşyanın hakikatini
sebep sonuç gerekleriyle birlikte kavrayıp icabını yerine getirmektir. ‘İtibar
budur. İtibar; ubur, arkasına bakmak demektir, arkasına geçmek demektir. ubur
geçiştir. Yani lafzı meale, meali manaya, manayı maksada, maksadı hakikate
perde yapmamaktır. Evet, satırlardan sadırlara geçmek. Satırların arasından
satırların arkasına geçmek. Ne dedi demekle yetinmeyip ne demek istedi diye
sormaktır.
3-) Ve levla en ketebAllâhu 'aleyhimulcelâe
le'azzebehüm fiyddünya* ve lehüm fiyl'ahıreti 'azâbunnar;
Eğer
Allâh onlar üzerine topluca sürülmeyi yazmasaydı, onları elbette dünyada
azaplandırırdı! Sonsuz yaşamda onlara ateşin azabı vardır. (A. Hulusi)
03 - Ve eğer Allah onlara sürgünü yazmamış olsaydı lâbüd
Dünyada kendilerine azâb edecekti, Âhirette ise onlara ateş azâbı var.(Elmalı)
Ve levla en ketebAllâhu 'aleyhimulcelâe
le'azzebehüm fiyddünya Allah onlar için sürgünü takdir etmemiş
olsaydı eğer, onlara dünyada daha beter mahrumiyetler yaşatırdı. Azab; kök
anlamıyla mahrumiyet, çevirimde kök anlamını esas alıyorum. ve lehüm fiyl'ahıreti 'azâbunnar
ahirette onları daha beter bir ateş azabı bekleyecektir. Bu dünyada ki, Bir de
ahirette onları bekleyen bir azab vardır.
4-) Zâlike Biennehüm şakkullâhe ve RasûleHU,;
Çünkü
onlar, kendilerini kopardılar Allâh'tan ve Rasûlünden! Kim Allâh'a bağını
kopartır (hakikati olan Esmâ özelliklerini -
ruhunu - şuur varlık olarak sonsuz yaşayacağını inkâr ederse, kendini toprak
olacak beden kabul ederse), muhakkak ki Allâh
"Şediyd'ül Ikab"dır (azabı çok
şiddetlidir)! (A. Hulusi)
04 - Çünkü onlar Allah ve Resulü ile karşılaşmağa
kalkıştılar, her kim de Allah ile karşılaşmağa kalkışırsa şüphe yok Allah
«şediydul'ikab» dır. (Elmalı)
Zâlike Biennehüm şakkullâhe ve RasûleH
işte bu onların Allah ile muhalefetlerinden dolayı başlarına gelmiştir. Allah’a
karşı muhalif olmalarından dolayı bu onların başına gelmiştir. Biraz önce
meydan okumadan söz etti ayetler. Şimdi de Allah’a muhalefet etmeden söz ediyor
bakınız. Aslında benzer anlam alanına sahip.
ve men yuşakkıllâhe feinnAllâhe şediyd'ül 'ıkab
kim Allah’a meydan okursa iyi bilsin ki Allah’ın cezalandırması pek
şiddetlidir, pek acıdır.
5-) Ma kata'tüm min liynetin ev terektumûha
kaimeten 'alâ usuliha feBiiznillâhi ve liyuhziyel fasikıyn;
(Savaş isteyenlerin) hurma
ağacını kestiniz yahut onu kökleriyle bıraktınız ise, (bu) Allâh'ın izniyledir (Bi-iznillâh) ve bozuk
inançlıları rezil - rüsva etmesi içindir. (A. Hulusi)
05 - Her hangi bir hurma ağacı kestiniz veya kökleri
üzerinde dikili bıraktınızsa hep Allahın izniyle ve o fâsıkları perişan edeceği
içindir. (Elmalı)
Ma kata'tüm min liynetin ev terektumûha
kaimeten 'alâ usuliha feBiiznillâh Onların hurma ağaçlarından her ne
kesmiş, veya kökü üzere bırakmışsanız hepsi de Allah’ın izni ile
gerçekleşmiştir. Buradan anladığımız şey açık değil mi; Demek ki bu savaş
sırasında düşmanın hurmalarından kesilenler olmuş. Zımnen Allah’ın izni
olmadığı durumlarda, savaşta bile ağaç kesemezsiniz diyor bu ayet. Savaşta bile
olsa, savaş için bile olsa Allah’ın izin vermediği durumlarda ağaç bile
kesemezsiniz, savaşta bile kesemezsiniz diyor.
Mü’minler çok stratejik noktada
bulunan en az iki, en fazla 6 hurma ağacını kesmişlerdi ve o bile ayete girmiş
bakınız. Bu dikkat edilecek, altı
çizilecek bir husustur aslında. Yahudiler senin kitabın da bu da mı var ey
Muhammed diye istismar etmeye kalktılar. Ayet onlara şamar gibi, tokat gibi
indi işte. Bu ibarenin burada yer almasının sebebi nüzulü de bu.
ve liyuhziyel fasikıyn gerekçesi de
bunun sapıkları cezalandırmaktır. Yani o ağaçları kesmenin gerekçesi de
sapıkları cezalandırmaktır. Çünkü onlar sadece insanları, bitkileri ifsat
etmiyorlar, aynı zamanda yer yüzünü fesada veriyorlardı. İsyanlarıyla,
küfürleriyle, tuğyanlarıyla.
Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
173 B
videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder