Değerli Kur’an dostları geçen
dersimizde Mücadile/12. ayetine kadar işlemiştik. Son derste işlediğimiz
ayetleri eğer hatırlayacak olursak Necva ile ilgiliydi. Yani her ne kadar
fısıltı vurgusunu içinde taşısa da aslında toplumum rehberi, lideri, önderi
olan Hz. Peygamber le özel görüşme talebini ifade eder Necva. Özel görüşme
talebi birileri tarafından istismar ediliyordu. Yani gerek konuşulan konuların
toplumdan gizli olmuş olmasıyla istismar ediliyor, gerekse özel görüşme talep
eden bu görüşmeyi başkalarına bir ayrıcalık gibi takdim ediyor ve böyle
istismar ediyordu. Bu istismar yollarını da geçen dersimizde saymaya
çalışmıştım.
İşte necva ile ilgili ayetlerin
ardından Allah Resulünden özel görüşme koparmak için çabalayanların içine sızan
münafıklar aslında gizledikleri gerçek yüzlerini bir de özel görüşme talebiyle
çifte katlıyorlar, tabir caizse münafıklıklarını çifte kavurmuş oluyorlar ve
böylece başkalarına bir de caka satıyorlardı. İşte münafıkları seçip ayırmak,
Allah Resulünden özel görüşme talep edenlerin içerisinden kalbi hastalıklı
olanları ayırmak için bir necva sadakası getirdi vahiy. Bu geçici bir tedavi
yöntemi, ayıklama yöntemiydi ve gerçekten de sonuç alındı ve kısa sürede
münafıklar ayıklanıverdi. Çünkü münafığın en bariz vasfı para vermeyim de,
benden bir şey çıkmasın da ne olursa olsun mantığıydı, işte burada onu
görüyoruz, Bismillah diyoruz.
12-) Ya eyyühelleziyne amenû izâ
naceytümurRasûle fekaddimu beyne yedey necvaküm sadekaten, zâlike hayrun leküm
ve ather* fein lem tecidu feinnAllâhe Ğafûrun Rahıym;
Ey iman
edenler! Rasûl ile özel (başbaşa) konuştuğunuzda bu özel görüşmenizden önce bir sadaka
verin! Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir... Eğer (imkân) bulamazsanız,
muhakkak ki Allâh Ğafûr'dur, Rahıym'dir. (A. Hulusi)
12 - Ey
o bütün iman edenler! Peygambere gizli maruzatta bulunmak istediğiniz zaman
fısıltınızdan önce bir sadaka takdim ediniz, bu sizin için hem bir hayır hem
daha ziyade bir temizliktir, fakat gücünüz yetmezse şüphe yok ki Allah gafurdur
rahîmdir. (Elmalı)
Ya eyyühelleziyne amenû siz ey iman
edenler izâ
naceytümurRasûle Allah Resulünden özel görüşme talep ettiğiniz zaman fekaddimu beyne
yedey necvaküm sadekaten özel görüşme talebinizin gerçekleşmesinden
önce bir sadaka takdim edin, bir sadaka verin. zâlike hayrun leküm ve ather bu
sizin için daha hayırlı ve daha temizdir.
İbn. Abbas lüzumlu lüzumsuz özel
görüşme talebiyle fısıldaşan insanlar için indiğini söyler bu ayetin. Ki bizce
de bu rivayet bu ayetin maksadına uygun, maksadını ele veren bir rivayet. Ben
buna mesai çalma cezası diyorum. Mesai hırsızlama cezası.
Toplumun lideri olan alimler
vakti çok değerli insanlardır. Allah resulünün ilim mirasını omuzlarında
taşıyan, davet mirasını omuzlarında taşıyan veya Allah resulünün yönetim
mirasını omuzlarında taşıyan her kim olursa olsun vakti değerli olan insanların
vaktini çalmanın bir cezası olmalı. Öyle önüne gelen o değerli vakitleri
çalamamalı. Onun için de ben necva sadakasına mesai çalma cezası olarak
bakıyorum ve bu da o.
Kefaret yoluyla terbiye ediyor
vahiy bu noktada ve necva sadakası diye bilinen özel görüşme sadakasını da,
madem özel görüşme yapacaksınız Allah rızası için bir sadaka verin bakayım.
Yani bir tür madem Allah yoluna varlığını adamış birinin hayatından, zamanından
alacaksınız özel olarak, şahsınız için o zamandan bir miktar alacaksınız, o
zamanın bedelini de Allah yoluna ödeyin bakalım. Hiç olmazsa yoksullar sevinsin
dercesine.
fein lem tecidu feinnAllâhe Ğafûrun Rahıym
ama eğer bulamadınızsa, yani sadaka dahi verecek bir şeyiniz yoksa o zaman
Allah çok bağışlayan ve merhameti sonsuz olandır. Ayetin son cümlesi bu ayetin
hükmünün bir sonraki ile kaldırıldığı görüşünü boşa çıkarmaktadır ki nesh
teorisine göre bu ayet hükmü nesh edilmiş ayetlerdendir. Ama ayetin son cümlesi
bu ayetin nesh teorisi içerisinde yer almadığını gösteriyor bizce.
13-) Eeşfaktüm en tukaddimu beyne yedey
necvaküm sadekat* feiz lem tef'alu ve tabAllâhu 'aleyküm feekıymusSalâte ve
atuzZekâte ve etıy'ullahe ve RasûleHU, vAllâhu Habiyrun Bima ta'melun;
(Rasûlullâh ile) özel
görüşme öncesi sadakalar vermekten korktunuz... Bu uygulamayı (cimrilikten dolayı)
yapmadınız -(ama)
Allâh sizin tövbenizi kabul etti- (artık) salâtı ikame edin, zekâtı verin; Allâh'a ve Rasûlüne
itaat edin! Allâh yaptıklarınızı Habiyr'dir. (A. Hulusi)
13 - Ya!
Fısıltınızdan önce sadakalar takdim etmekten korktunuz mu? Mâdemki yapmadınız
Allah da size tevbe lütfetti artık namaza devam edin ve zekâtı verin ve Allah
ve Resulüne itaat edin ki Allah habîrdir her ne yaparsanız. (Elmalı)
Eeşfaktüm en tukaddimu beyne yedey necvaküm
sadekat özel görüşme öncesi sadaka takdim etmekten dolayı sizde Eeşfaktüm’ü şafak vakti diye
çevirebilirim siz de şafak attı öyle mi. Yani içiniz ürperdi, korktunuz, telaşa
düştünüz öylemi? Her özel görüşme öncesinde sadaka ödeyeceksek vay başımıza
gelene dediniz öyle mi? Oysa ki siz Allah resulünün o değerli zamanını, kendi
kişisel görüşmeniz için alırken hiç içiniz ürpermiyordu, zımni vurgu bu
aslında. Neden Allah resulünün hiçbir bedelle ödenmeyecek zamanını kişisel görüşme
talebiyle alırken ürpermiyor da, para vermeye, hem de yoksula sadaka vermeye
gelince ürperiyor dercesine, vurgularcasına. Bu uygulama münafıkları deşifre
amacını taşıyordu bizce. Kısa zamanda sonuç alındığı için de artık kaldırıldı.
Çünkü sonuç alındı.
feiz lem tef'alu ve tabAllâhu 'aleyküm anlaşıldı ki bunu yapamayacaksınız, güç
yetiremeyeceksiniz sürdüremeyeceksiniz, Allah’ta sizin pişmanlığınızı kabul
etti. Tevbe, pişmanlık, dönüş. Yani siz bu yanlış işten döndünüz, Allah’ta bunu
kabul etti. Zımnen mesaj şu; sizin paranız nasıl kıymetliyse, nebinin zamanı da
öyle kıymetli. Veya siz küçük bir maddi sorumlulukta bu kadar zorlanıyorsunuz,
ya manevi sorumluluğu sırtlayan nebinin be kadar zorlandığını niçin hesap
etmiyorsunuz. Ben böyle anlıyorum en azından. Bu tüm zamanlar için Allah
Resulünün bıraktığı risalet, ilim, davet mirasını üstlenen her rehber için de
geçerli olsa gerekir.
feekıymusSalâte ve atuzZekâte ve etıy'ullahe ve
RasûleHU, vAllâhu Habiyrun Bima ta'melun o halde artık namazı
doğrultun, salâtı doğrultun, isteği ve desteği doğrultun, duayı doğrultun. Yani
namazı amacına uygun eda edin. Zekatı verin. Açılımı; arınmak için ödenmesi
gereken bedeli ödeyin ve Allah ve O’nun elçisine itaat edin. Allah iyi bilin
ki, unutmayın ki Allah yaptığınız her şeyi en ince ayrıntısına kadar
bilmektedir.
14-) Elem tera ilelleziyne tevellev kavmen
ğadıbAllâhu 'aleyhim ma hüm minküm ve lâ minhüm ve yahlifune 'alelkezibi ve hüm
ya'lemun;
Allâh'ın
kendilerine gazap ettiği bir topluluğu dost edinen şu kimseleri görmedin mi?
Onlar ne sizdendirler ne de onlardandırlar; bunu bildikleri hâlde yalan üzerine
yemin ederler. (A. Hulusi)
14 - Bakmaz
mısın şunlara ki Allahın gadab etmiş olduğu bir kavme yardaklık etmektedirler,
onlar ne sizdendirler ne onlardan ve bilip dururken yalan yere yemin ederler.
(Elmalı)
Elem tera ilelleziyne tevellev kavmen
ğadıbAllâhu 'aleyhim baksana şu kavme, tevellev; velayet ilişkisi
kuran, Allah’ın gazap ettiği, Allah’ın gazabına uğramış bir toplumla velayet
ilişkisi kurup candan dost olan şu kimselere baksana. Candan dost olan,
tevellev, velayet ilişkisi kuran. Oysa ki velayet ilişkisi kimle kurulur? Bir
mü’min velayet ilişkisini ancak bir mü’minle kurar. Çünkü Kur’an, mü’min,
mü’minin velisi olduğunu ilan eder.
Lâ yettehızil mu'minunel kafiriyne evliyâe
min dunil mu'miniyn. (A. İmran/28) ayet şimdi hatırıma geldi,
mü’minleri bırakıp ta kafirleri can dost edinmesin. Onlarla velayet ilişkisine
girmesin, yürekten bir ilişki kurmasın. İlişki kursun, fakat bu yürekten, çünkü
velayet ilişkisi yürekten, amaca mebni, onlarla kader birliğine giren bir
ilişki demektir. Ki A. İmran/28 idi bu okuduğum.
Yine; Ya eyyühelleziyne amenû lâ tettehızül
kafiriyne evliyâe min dunil mu'miniyn. (Nisa/144) evet, kafirleri,
mü’minleri bırakıp ta veliler edinmeyin, can dost edinmeyin. Tüm ayetler buna
delalet eder.
ma hüm minküm ve lâ minhüm onlar ne
sizdendir ne de onlardandır. Yani onlar dediği kimler? Münafıklar. Ne
mü’minlerden yanadır, ne Yahudilerden yanadır, yani ikisine de yar olmaz
aslında. Çünkü münafığın maskesi vardır, münafığın 2 yüzü değil 200 yüzü
vardır. Birini indirir birini çıkarır. Biri maskeli davranıyorsa kaç maskeyle
gezdiğini asla bilemezsiniz. Yüzünü gizledikten sonra onun maskesi mi tükenir.
İşte bu çerçeve de düşündüğümüzde ayeti kerime daha bir iyi anlaşılıyor.
ve yahlifune 'alelkezibi ve hüm ya'lemun
onlar bile bile yalan üzerine yemin ediyorlar. Bile bile yalan yere yemin
ediyorlar. Soysuz ve sinsi düşmana delalet eder bu ayet. Münafıklar veya kitap
ehlinin münafıkları kastediliyor olsa gerektir, ikisi de mümkin.
15-) E'addAllâhu lehüm azâben şediyda* innehüm
sâe ma kânu ya'melun;
Allâh,
onlar için şiddetli bir azap hazırlamıştır... Yapmakta oldukları gerçekten ne
kötüdür! (A. Hulusi)
15 - Allah
onlar için şiddetli bir azâb hazırladı, hakikat onlar ne fena işler yapıyorlar.
(Elmalı)
E'addAllâhu lehüm azâben şediyda
Allah onlar için şiddetli bir azab hazırlamıştır. Yani sizin asla tahayyül
edemeyeceğiniz, şiddetini ölçemeyeceğiniz, şediyden, bir azab. innehüm sâe ma kânu
ya'melun onlar ne kötü eylem üretiyorlar, ne kötü işler yapıyorlar,
ne berbat bir eylem ortaya koyuyorlar.
16-) İttehazû eymanehüm cünneten fesaddu 'an
sebiylillâhi felehüm azâbun mühiyn;
Yeminlerini
kalkan edindiler de Allâh yolundan alıkoydular. Onlar için aşağılayıcı bir azap
vardır. (A. Hulusi)
16 - Yeminlerini
bir siper edindiler de Allah yolundan menettiler onun için onlara hakaretli bir
azâb var. (Elmalı)
İttehazû eymanehüm cünneten işte o
kötü eylemlerinden biri de bu. Onlar yeminlerini inkarlarına örtü, inkarlarına
kalkan, inkarlarına perde yapıyorlar. Allah adına yemin ediyorlar, bunu da
küfürlerine kalkan yapıyorlar. fesaddu 'an sebiylillâh ve üstelik Allah’ın
yolundan hem sapıyorlar, hem de saptırıyorlar. Saddu ‘an; iki manayı da verir.
Hem müteaddi, geçişli hem de geçişsiz manası vardır. felehüm azâbun mühiyn işte
alçaltıcı azab onları beklemektedir.
[Ek bilgi; “Yeminlerini
kalkan yaparlar. Yeminlerini kendi nifaklarına, kendi yanlışlıklarına siper
yapıyorlardı. Bu tür yeminlerin
arkasına saklanarak insanları Allah yolundan saptırma imkânı buluyorlardı.
İslâm konusunda fazla bilgisi olmayan insanlara karşı Müslüman gibi görünerek
İslâm’la alâkalı yanlış beyanlarda, yanlış tavırlarda bulunarak onları Allah
yolundan saptırıyorlardı.
Bugün de görüyoruz işte
vallahi biz de Müslüman’ız, billahi biz de inanıyoruz diyerek söyledikleri,
yaptıkları dinmiş, dindenmiş, Müslüman öyle olurmuş gibi insanları saptıran pek
çoklarını görüyoruz. Yaptıkları yeminlerle, kendi yeminlerini kalkan yaparak,
kendi yeminlerini kalkan kabul ederek yeminlerinin arkasına saklanıyorlar da
insanları, çevresindekileri, tanıdık, eş dost, hısım, akrabalarını veya
talebelerini, arkadaşlarını, kadınlarını, çocuklarını Allah yolundan
saptırıyorlar, Allah yolundan alıkoyuyorlar.
“Biz de Müslüman’ız! Biz de
Allah’ın dinini biliriz! Biz de âyet ve hadise muttaliiyiz! Biz de bu işin
tahsilini yapmışız! Tamam biz de Müslüman’ız! Biz de inanıyoruz, ama bu kadarı
da olmaz yani! Biz de Müslüman’ız, ama bu kadarına da gerek yoktur!” diyorlar.
“Düğünde bu kadar olmalı, evde bu olmalı” diyorlar. “Eşya böyle olmalı, kızın
kıyafeti böyle olmalı, bu devirde insanın mesleği, meşrebi, siyasî görüşü veya
ekonomi anlayışı böyle olmalı. Bu devirde insanın sofrası, evi, mutfağı,
kazanması, harcaması böyle olmalı” diyorlar ve insanları Allah yolundan
saptırmaya çalışıyorlar.
Allah korusun günümüzde kalben
inanmadıkları halde dilleriyle ve tavırlarıyla Müslümanlık gösterisinde bulunan
pek çok münâfık bugün yığınları arkalarından sürüklemektedirler. İslâm konusunda
bozuk düzen düşünceler, yanlış kanaatler uyandırarak Allah kullarını Allah
yolundan saptırmaktadırlar.” (Besâiru’l Kur’an – Ali Küçük)]
17-) Len tuğniye 'anhüm emvaluhüm ve lâ
evladuhüm minAllâhi şey'a* ülaike ashabunnar* hüm fiyha halidun;
Onların
ne zenginlikleri ne de evlatları Allâh'tan gelecek şeyden kurtarmayacaktır!
Onlar ateş ehlidir! Onlar onda sonsuza dek kalırlar. (A. Hulusi)
17 - İhtimali
yok onları ne malları ne evlatları hiç bir suretle Allah dan kurtaramaz, onlar
ashabı nardır, hep onun içinde kalacaklardır. (Elmalı)
Len tuğniye 'anhüm emvaluhüm ve lâ evladuhüm
minAllâhi şey'a asla ne malları, ne de çocukları Allah’tan gelen bir
belayı engellemeyecektir. Allah’tan onlara gelebilecek hiçbir belayı malları ve
çocukları asla engelleyemeyecektir. ülaike ashabunnar* hüm fiyha halidun işte onlar
içinde kalıcı olmak üzere, ebedi kalmak üzere cehennem ehlidirler.
Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
(173-A) Mücadile son ayetlerini Toplu
olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder