18 Kasım 2013 Pazartesi

İslamoğlu Tef. Ders. MÜCADİLE (12-17) (173-A)






Değerli Kur’an dostları geçen dersimizde Mücadile/12. ayetine kadar işlemiştik. Son derste işlediğimiz ayetleri eğer hatırlayacak olursak Necva ile ilgiliydi. Yani her ne kadar fısıltı vurgusunu içinde taşısa da aslında toplumum rehberi, lideri, önderi olan Hz. Peygamber le özel görüşme talebini ifade eder Necva. Özel görüşme talebi birileri tarafından istismar ediliyordu. Yani gerek konuşulan konuların toplumdan gizli olmuş olmasıyla istismar ediliyor, gerekse özel görüşme talep eden bu görüşmeyi başkalarına bir ayrıcalık gibi takdim ediyor ve böyle istismar ediyordu. Bu istismar yollarını da geçen dersimizde saymaya çalışmıştım.

İşte necva ile ilgili ayetlerin ardından Allah Resulünden özel görüşme koparmak için çabalayanların içine sızan münafıklar aslında gizledikleri gerçek yüzlerini bir de özel görüşme talebiyle çifte katlıyorlar, tabir caizse münafıklıklarını çifte kavurmuş oluyorlar ve böylece başkalarına bir de caka satıyorlardı. İşte münafıkları seçip ayırmak, Allah Resulünden özel görüşme talep edenlerin içerisinden kalbi hastalıklı olanları ayırmak için bir necva sadakası getirdi vahiy. Bu geçici bir tedavi yöntemi, ayıklama yöntemiydi ve gerçekten de sonuç alındı ve kısa sürede münafıklar ayıklanıverdi. Çünkü münafığın en bariz vasfı para vermeyim de, benden bir şey çıkmasın da ne olursa olsun mantığıydı, işte burada onu görüyoruz, Bismillah diyoruz.




12-) Ya eyyühelleziyne amenû izâ naceytümurRasûle fekaddimu beyne yedey necvaküm sadekaten, zâlike hayrun leküm ve ather* fein lem tecidu feinnAllâhe Ğafûrun Rahıym;

Ey iman edenler! Rasûl ile özel (başbaşa) konuştuğunuzda bu özel görüşmenizden önce bir sadaka verin! Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir... Eğer (imkân) bulamazsanız, muhakkak ki Allâh Ğafûr'dur, Rahıym'dir. (A. Hulusi)

12 - Ey o bütün iman edenler! Peygambere gizli maruzatta bulunmak istediğiniz zaman fısıltınızdan önce bir sadaka takdim ediniz, bu sizin için hem bir hayır hem daha ziyade bir temizliktir, fakat gücünüz yetmezse şüphe yok ki Allah gafurdur rahîmdir. (Elmalı)


Ya eyyühelleziyne amenû siz ey iman edenler izâ naceytümurRasûle Allah Resulünden özel görüşme talep ettiğiniz zaman fekaddimu beyne yedey necvaküm sadekaten özel görüşme talebinizin gerçekleşmesinden önce bir sadaka takdim edin, bir sadaka verin. zâlike hayrun leküm ve ather bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir.

İbn. Abbas lüzumlu lüzumsuz özel görüşme talebiyle fısıldaşan insanlar için indiğini söyler bu ayetin. Ki bizce de bu rivayet bu ayetin maksadına uygun, maksadını ele veren bir rivayet. Ben buna mesai çalma cezası diyorum. Mesai hırsızlama cezası.

Toplumun lideri olan alimler vakti çok değerli insanlardır. Allah resulünün ilim mirasını omuzlarında taşıyan, davet mirasını omuzlarında taşıyan veya Allah resulünün yönetim mirasını omuzlarında taşıyan her kim olursa olsun vakti değerli olan insanların vaktini çalmanın bir cezası olmalı. Öyle önüne gelen o değerli vakitleri çalamamalı. Onun için de ben necva sadakasına mesai çalma cezası olarak bakıyorum ve bu da o.

Kefaret yoluyla terbiye ediyor vahiy bu noktada ve necva sadakası diye bilinen özel görüşme sadakasını da, madem özel görüşme yapacaksınız Allah rızası için bir sadaka verin bakayım. Yani bir tür madem Allah yoluna varlığını adamış birinin hayatından, zamanından alacaksınız özel olarak, şahsınız için o zamandan bir miktar alacaksınız, o zamanın bedelini de Allah yoluna ödeyin bakalım. Hiç olmazsa yoksullar sevinsin dercesine.

fein lem tecidu feinnAllâhe Ğafûrun Rahıym ama eğer bulamadınızsa, yani sadaka dahi verecek bir şeyiniz yoksa o zaman Allah çok bağışlayan ve merhameti sonsuz olandır. Ayetin son cümlesi bu ayetin hükmünün bir sonraki ile kaldırıldığı görüşünü boşa çıkarmaktadır ki nesh teorisine göre bu ayet hükmü nesh edilmiş ayetlerdendir. Ama ayetin son cümlesi bu ayetin nesh teorisi içerisinde yer almadığını gösteriyor bizce.


13-) Eeşfaktüm en tukaddimu beyne yedey necvaküm sadekat* feiz lem tef'alu ve tabAllâhu 'aleyküm feekıymusSalâte ve atuzZekâte ve etıy'ullahe ve RasûleHU, vAllâhu Habiyrun Bima ta'melun;

(Rasûlullâh ile) özel görüşme öncesi sadakalar vermekten korktunuz... Bu uygulamayı (cimrilikten dolayı) yapmadınız -(ama) Allâh sizin tövbenizi kabul etti- (artık) salâtı ikame edin, zekâtı verin; Allâh'a ve Rasûlüne itaat edin! Allâh yaptıklarınızı Habiyr'dir. (A. Hulusi)

13 - Ya! Fısıltınızdan önce sadakalar takdim etmekten korktunuz mu? Mâdemki yapmadınız Allah da size tevbe lütfetti artık namaza devam edin ve zekâtı verin ve Allah ve Resulüne itaat edin ki Allah habîrdir her ne yaparsanız. (Elmalı)


Eeşfaktüm en tukaddimu beyne yedey necvaküm sadekat özel görüşme öncesi sadaka takdim etmekten dolayı sizde Eeşfaktüm’ü şafak vakti diye çevirebilirim siz de şafak attı öyle mi. Yani içiniz ürperdi, korktunuz, telaşa düştünüz öylemi? Her özel görüşme öncesinde sadaka ödeyeceksek vay başımıza gelene dediniz öyle mi? Oysa ki siz Allah resulünün o değerli zamanını, kendi kişisel görüşmeniz için alırken hiç içiniz ürpermiyordu, zımni vurgu bu aslında. Neden Allah resulünün hiçbir bedelle ödenmeyecek zamanını kişisel görüşme talebiyle alırken ürpermiyor da, para vermeye, hem de yoksula sadaka vermeye gelince ürperiyor dercesine, vurgularcasına. Bu uygulama münafıkları deşifre amacını taşıyordu bizce. Kısa zamanda sonuç alındığı için de artık kaldırıldı. Çünkü sonuç alındı.

feiz lem tef'alu ve tabAllâhu 'aleyküm anlaşıldı ki bunu yapamayacaksınız, güç yetiremeyeceksiniz sürdüremeyeceksiniz, Allah’ta sizin pişmanlığınızı kabul etti. Tevbe, pişmanlık, dönüş. Yani siz bu yanlış işten döndünüz, Allah’ta bunu kabul etti. Zımnen mesaj şu; sizin paranız nasıl kıymetliyse, nebinin zamanı da öyle kıymetli. Veya siz küçük bir maddi sorumlulukta bu kadar zorlanıyorsunuz, ya manevi sorumluluğu sırtlayan nebinin be kadar zorlandığını niçin hesap etmiyorsunuz. Ben böyle anlıyorum en azından. Bu tüm zamanlar için Allah Resulünün bıraktığı risalet, ilim, davet mirasını üstlenen her rehber için de geçerli olsa gerekir.

feekıymusSalâte ve atuzZekâte ve etıy'ullahe ve RasûleHU, vAllâhu Habiyrun Bima ta'melun o halde artık namazı doğrultun, salâtı doğrultun, isteği ve desteği doğrultun, duayı doğrultun. Yani namazı amacına uygun eda edin. Zekatı verin. Açılımı; arınmak için ödenmesi gereken bedeli ödeyin ve Allah ve O’nun elçisine itaat edin. Allah iyi bilin ki, unutmayın ki Allah yaptığınız her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilmektedir.


14-) Elem tera ilelleziyne tevellev kavmen ğadıbAllâhu 'aleyhim ma hüm minküm ve lâ minhüm ve yahlifune 'alelkezibi ve hüm ya'lemun;

Allâh'ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu dost edinen şu kimseleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler ne de onlardandırlar; bunu bildikleri hâlde yalan üzerine yemin ederler. (A. Hulusi)

14 - Bakmaz mısın şunlara ki Allahın gadab etmiş olduğu bir kavme yardaklık etmektedirler, onlar ne sizdendirler ne onlardan ve bilip dururken yalan yere yemin ederler. (Elmalı)


Elem tera ilelleziyne tevellev kavmen ğadıbAllâhu 'aleyhim baksana şu kavme, tevellev; velayet ilişkisi kuran, Allah’ın gazap ettiği, Allah’ın gazabına uğramış bir toplumla velayet ilişkisi kurup candan dost olan şu kimselere baksana. Candan dost olan, tevellev, velayet ilişkisi kuran. Oysa ki velayet ilişkisi kimle kurulur? Bir mü’min velayet ilişkisini ancak bir mü’minle kurar. Çünkü Kur’an, mü’min, mü’minin velisi olduğunu ilan eder.

Lâ yettehızil mu'minunel kafiriyne evliyâe min dunil mu'miniyn. (A. İmran/28) ayet şimdi hatırıma geldi, mü’minleri bırakıp ta kafirleri can dost edinmesin. Onlarla velayet ilişkisine girmesin, yürekten bir ilişki kurmasın. İlişki kursun, fakat bu yürekten, çünkü velayet ilişkisi yürekten, amaca mebni, onlarla kader birliğine giren bir ilişki demektir. Ki A. İmran/28 idi bu okuduğum.

Yine; Ya eyyühelleziyne amenû lâ tettehızül kafiriyne evliyâe min dunil mu'miniyn. (Nisa/144) evet, kafirleri, mü’minleri bırakıp ta veliler edinmeyin, can dost edinmeyin. Tüm ayetler buna delalet eder.

ma hüm minküm ve lâ minhüm onlar ne sizdendir ne de onlardandır. Yani onlar dediği kimler? Münafıklar. Ne mü’minlerden yanadır, ne Yahudilerden yanadır, yani ikisine de yar olmaz aslında. Çünkü münafığın maskesi vardır, münafığın 2 yüzü değil 200 yüzü vardır. Birini indirir birini çıkarır. Biri maskeli davranıyorsa kaç maskeyle gezdiğini asla bilemezsiniz. Yüzünü gizledikten sonra onun maskesi mi tükenir. İşte bu çerçeve de düşündüğümüzde ayeti kerime daha bir iyi anlaşılıyor.

ve yahlifune 'alelkezibi ve hüm ya'lemun onlar bile bile yalan üzerine yemin ediyorlar. Bile bile yalan yere yemin ediyorlar. Soysuz ve sinsi düşmana delalet eder bu ayet. Münafıklar veya kitap ehlinin münafıkları kastediliyor olsa gerektir, ikisi de mümkin.


15-) E'addAllâhu lehüm azâben şediyda* innehüm sâe ma kânu ya'melun;

Allâh, onlar için şiddetli bir azap hazırlamıştır... Yapmakta oldukları gerçekten ne kötüdür! (A. Hulusi)

15 - Allah onlar için şiddetli bir azâb hazırladı, hakikat onlar ne fena işler yapıyorlar. (Elmalı)


E'addAllâhu lehüm azâben şediyda Allah onlar için şiddetli bir azab hazırlamıştır. Yani sizin asla tahayyül edemeyeceğiniz, şiddetini ölçemeyeceğiniz, şediyden, bir azab. innehüm sâe ma kânu ya'melun onlar ne kötü eylem üretiyorlar, ne kötü işler yapıyorlar, ne berbat bir eylem ortaya koyuyorlar.


16-) İttehazû eymanehüm cünneten fesaddu 'an sebiylillâhi felehüm azâbun mühiyn;

Yeminlerini kalkan edindiler de Allâh yolundan alıkoydular. Onlar için aşağılayıcı bir azap vardır. (A. Hulusi)

16 - Yeminlerini bir siper edindiler de Allah yolundan menettiler onun için onlara hakaretli bir azâb var. (Elmalı)


İttehazû eymanehüm cünneten işte o kötü eylemlerinden biri de bu. Onlar yeminlerini inkarlarına örtü, inkarlarına kalkan, inkarlarına perde yapıyorlar. Allah adına yemin ediyorlar, bunu da küfürlerine kalkan yapıyorlar. fesaddu 'an sebiylillâh ve üstelik Allah’ın yolundan hem sapıyorlar, hem de saptırıyorlar. Saddu ‘an; iki manayı da verir. Hem müteaddi, geçişli hem de geçişsiz manası vardır. felehüm azâbun mühiyn işte alçaltıcı azab onları beklemektedir.

[Ek bilgi; “Yeminlerini kalkan yaparlar. Yeminlerini kendi nifaklarına, kendi yanlışlıklarına siper yapıyorlardı. Bu tür yeminlerin arkasına saklanarak insanları Allah yolundan saptırma imkânı buluyorlardı. İslâm konusunda fazla bilgisi olmayan insanlara karşı Müslüman gibi görünerek İslâm’la alâkalı yanlış beyanlarda, yanlış tavırlarda bulunarak onları Allah yolundan saptırıyorlardı.
Bugün de görüyoruz işte vallahi biz de Müslüman’ız, billahi biz de inanıyoruz diyerek söyledikleri, yaptıkları dinmiş, dindenmiş, Müslüman öyle olurmuş gibi insanları saptıran pek çoklarını görüyoruz. Yaptıkları yeminlerle, kendi yeminlerini kalkan yaparak, kendi yeminlerini kalkan kabul ederek yeminlerinin arkasına saklanıyorlar da insanları, çevresindekileri, tanıdık, eş dost, hısım, akrabalarını veya talebelerini, arkadaşlarını, kadınlarını, çocuklarını Allah yolundan saptırıyorlar, Allah yolundan alıkoyuyorlar.
“Biz de Müslüman’ız! Biz de Allah’ın dinini biliriz! Biz de âyet ve hadise muttaliiyiz! Biz de bu işin tahsilini yapmışız! Tamam biz de Müslüman’ız! Biz de inanıyoruz, ama bu kadarı da olmaz yani! Biz de Müslüman’ız, ama bu kadarına da gerek yoktur!” diyorlar. “Düğünde bu kadar olmalı, evde bu olmalı” diyorlar. “Eşya böyle olmalı, kızın kıyafeti böyle olmalı, bu devirde insanın mesleği, meşrebi, siyasî görüşü veya ekonomi anlayışı böyle olmalı. Bu devirde insanın sofrası, evi, mutfağı, kazanması, harcaması böyle olmalı” diyorlar ve insanları Allah yolundan saptırmaya çalışıyorlar.
Allah korusun günümüzde kalben inanmadıkları halde dilleriyle ve tavırlarıyla Müslümanlık gösterisinde bulunan pek çok münâfık bugün yığınları arkalarından sürüklemektedirler. İslâm konusunda bozuk düzen düşünceler, yanlış kanaatler uyandırarak Allah kullarını Allah yolundan saptırmaktadırlar.” (Besâiru’l Kur’an – Ali Küçük)]


17-) Len tuğniye 'anhüm emvaluhüm ve lâ evladuhüm minAllâhi şey'a* ülaike ashabunnar* hüm fiyha halidun;

Onların ne zenginlikleri ne de evlatları Allâh'tan gelecek şeyden kurtarmayacaktır! Onlar ateş ehlidir! Onlar onda sonsuza dek kalırlar. (A. Hulusi)

17 - İhtimali yok onları ne malları ne evlatları hiç bir suretle Allah dan kurtaramaz, onlar ashabı nardır, hep onun içinde kalacaklardır. (Elmalı)


Len tuğniye 'anhüm emvaluhüm ve lâ evladuhüm minAllâhi şey'a asla ne malları, ne de çocukları Allah’tan gelen bir belayı engellemeyecektir. Allah’tan onlara gelebilecek hiçbir belayı malları ve çocukları asla engelleyemeyecektir. ülaike ashabunnar* hüm fiyha halidun işte onlar içinde kalıcı olmak üzere, ebedi kalmak üzere cehennem ehlidirler.

Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
(173-A) Mücadile son ayetlerini Toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder