B sayfasından devam.
8-) Elem tera ilelleziyne nuhû 'aninnecva sümme
ye'udune lima nuhû 'anhu ve yetenacevne Bil'ismi vel 'udvani ve
ma'sıyetirRasûl* ve izâ caûke hayyevke Bima lem yuhayyike Bihillâhu, ve
yekulune fiy enfüsihim levla yu'azzibunAllâhu Bima nekulu, hasbuhüm cehennem*
yaslevneha* febi'sel masıyr;
Görmedin
mi şu kimseleri ki, fısıldaşmaktan (ikiyüzlülükten) yasaklandıkları hâlde tekrar yasaklandıkları şeye
döndüler. Kötülük, düşmanlık ve Rasûle isyan konusunda fısıldaşıyorlar... (Yahudiler) sana
geldiklerinde, Allâh'ın seni selâmlamadığı şeyle selâmlıyorlar; içlerinde ise:
"Dediğimiz yanlış olsaydı Allâh bize azap verirdi" derler... Cehennem
yeter onlara! Ona maruz kalacaklar... Ne kötü dönüş yeridir o!
(Not: Yahudiler, fonetik yakınlık dolayısıyla, ağız - dil
çabukluğu da yaparak "es Selâm'u aleyke" yerine "es Samu
aleyke" derlerdi ki anlamı "sana ölüm olsun" demektir...
Münafıkların bu tür selâmlarına Hz. Rasûlullâh sadece "Aleyküm" der,
o bedduayı üzerine almadığını ifade için "VE aleyküm" demezdi!
Hz.Rasûlullâh'a bu tür hitap eden Yahudilere, Hz. Ayşe "aleykümüs Sam ve
laanekümüllah ve ğadibe aleyküm" yani "ölüm size olsun, Allâh size
lânet ve gazap etsin" deyince Hz. Rasûlullâh: "Yâ Ayşe. Allâh
gereğinden fazla söyleyeni sevmez" buyurarak; aksiyona, aksiyon ölçüsünü
aşan reaksiyondan engelledi.) (A. Hulusi)
08 - Bakmaz
mısın şunlara: Gizli konuşmadan nehy edildiler de sonra dönüp nehy olundukları
şeyi yapıyorlar, günah, udvan ve Peygambere isyan fısıldaşıyorlar, yanına
geldiklerinde de seni Allahın sağlıklamadığı bir suretle sağlıklıyorlar, kendi
içlerinde de Allah bizi söylediklerimizle ta'zib etse ya! Diyorlar, Cehennem
onlara yeter, ona yaslanacaklar, artık o, ne fena âkıbettir. (Elmalı)
Elem tera ilelleziyne nuhû 'aninnecva sümme
ye'udune lima nuhû 'anh gizli görüşmeden men edilen, men edildikleri
şeye tekrar dönenleri görmedin mi? Baksana şunların haline bir? Önce men
edilen, men edildikleri halde, yasaklandıkları halde gizli görüşme isteğini
yeniden dillendirenleri görsene, baksana şunların haline bir.
ve yetenacevne Bil'ismi vel 'udvani ve
ma'sıyetirRasûl evet, üstelik onlar günah, düşmanlık ve Resule isyan
konusunda gizli kapaklı işler. Biz buna fırıldaklar desek mi acaba? Gizli
kapaklı işle çevirmekteler. Gizli kapaklı işler döndürmekteler. ve izâ caûke
hayyevke Bima lem yuhayyike Bihillâh ne zaman sana gelseler Allah’ın
seni selamlamadığı biçimde seni selamlarlar.
İlginç değil mi bir de bunun
hikayesi var. Hz. Aişe’den nakledilen bir hikayeden öğreniyoruz biz bunu
aslında olayın gerçeğini, olay şu; Yahudiler veya münafıklar geliyorlar Allah
Resulüne “essamü aleyküm” diye selam
veriyorlar. Bu kahrolasın, ölesin, duvar üstüne yıkıla gibi bir beddua.
İlginçtir,
Hz. Aişe dayanamıyor
Resulallah’tan önce atılıyor ve diyor ki; “Ve
aleykümüssâmü vellânetekümüllahu va gadabe alleyküm. Siz kahrolun, Allah
belanızı versin, Allah’ın gazabına uğrayın, Allah’ın lanetine uğrayın.”
Efendimiz o nezaketli üslubuyla; “Ya
Aişe, Allah kötü sözü sevmez.” diyor.
“Duymadın mı ya Resulallah ne
dediler?” Resulallah;
“Ya Aişe senin duyduğunu ben de
duydum. Ben de onlara ve aleyküm dedim. Aynısı da size olsun dedim. Baksana.”
Efendimiz hem nezaketi öğretiyor,
hem de onların bu ahlaksızlıklarının farkında olduğunu onlara ima ve ihsas
ediyor. Yine de tabii ki efendimiz o nezaketi elden bırakmıyor. İlginç bir de
örnek, hepimizin ibret alması gereken, hatta örnek alması gereken efendimizin
tavrı itibariyle hoş bir örnek.
ve yekulune fiy enfüsihim levla
yu'azzibunAllâhu Bima nekul ve kendi aralarında haydi bakalım Allah
sözlerimizden dolayı bizi cezalandırsaydı ya diyorlar. hasbuhüm cehennem cehenneme kadar
yolları var. Cehennem onlara yeter. Yaslevneha oraya dikilecekler. Yaslehe; aslında
sâlât kelimesiyle aynı kökten gelir. Bir değneği ateşte doğrultmaya da
salleytül ‘ud der Arap. Namazla aynı köktendir. Yani onlar yer yüzünde dik
durmadılar, Allah’a karşı esas duruşlarını bozdular, Allah onları ateşte
doğrultacak, ateşe yaslayacak. febi'sel masıyr o ne kötü varış yeridir, ne kötü
son duraktır.
9-) Ya eyyühelleziyne amenû izâ tenaceytum fela
tetenacev Bil'ismi vel'udvani ve ma'sıyetirRasûli ve tenacev BilBirri vetTakva*
vettekullahelleziy ileyHİ tuhşerun;
Ey iman
edenler... Birbirinizle fısıldaştığınızda kötülük, düşmanlık ve Rasûle isyan
konusunda fısıldaşmayın... (Allâh'a) yakınlığı sağlayıcı fiiller ve korunmayı getirici
davranışlar hakkında fısıldaşın! O'na haşrolunacağınız Allâh'tan (yaptıklarınızın sonucunu yaşatacağı için yanlış yapmaktan) korunun! (A. Hulusi)
09 - Ey
o bütün iman edenler! Sizler fısıldaştığınız vakit günah, udvan ve Peygambere
isyan fısıldaşmayın iyilik ve takva fısıldaşın ve Allah dan korkun ki ona haşr olunacaksınız.
(Elmalı)
Ya eyyühelleziyne amenû siz ey iman
edenler izâ
tenaceytum gizli görüşme yapacaksanız bile fela tetenacev Bil'ismi vel'udvani ve
ma'sıyetirRasûl günah, düşmanlık ve Resule, elçiye isyan üzerine
gizli görüşme yapmayın. Özel görüşme yapmayın veya kulis yapmayın. Belki bir
anlamda da kulis manasına gelir. ve tenacev BilBirri vetTakva iyilik ve takva
üzerine gizli görüşme yapın, özel görüşme yapın. vettekullahelleziy ileyHİ tuhşerun
huzurunda toplanacağınız Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun.
10-) İnnemennecva mineşşeytani
liyahzunelleziyne amenû ve leyse Bidârrihim şey'en illâ Biiznillâh* ve
'alAllâhi felyetevekkelil mu'minun;
Fısıldaşma
(suç olan fiskoslar) şeytandandır (şeytanî
fikirler); iman edenleri mahzun etmek için!
Allâh izni müstesna, (şeytanî fikirleri) onlarda (iman edenlerde) hiç zarar açığa çıkartamaz! İman edenler Allâh'a tevekkül
etsinler. (A. Hulusi)
10 - O
gizli konuşmalar, (o fiskos) sırf Şeytandandır, iman etmiş olanları
kederlendirmek için, halbuki onlara bir şey zarar ettirecek değildir, meğerki
Allahın izniyle ola, müminler de onun için hep Allaha dayansınlar. (Elmalı)
İnnemennecva mineşşeytani liyahzunelleziyne
amenû bunun dışında kalan gizli görüşmelerin tümü sadece mü’minlere
üzüntü vermeyi amaçlayan şeytani bir eylemdir. ve leyse Bidârrihim şey'en illâ Biiznillâh
Allah izin vermedikçe onlara hiçbir zarar veremezsiniz ve 'alAllâhi felyetevekkelil mu'minun
mü’minler artık Allah’a dayansınlar. Allah’a güvensinler.
Girişte örnek gösterilen kadın
kendini ifade etti. İki pasaj arasında ki bağlantı bu. Özel görüşme yerine siz
de kendinizi açıkça ifade edin. Özel görüşme, fiskos, dedikodu; kendini ifade
edememekten kaynaklanır. Şaibe uyandıracak yollara ne gerek var.
11-) Ya eyyühelleziyne amenû izâ kıyle lekum
tefessehu fiyl mecalisi fefsehu yefsehıllâhu leküm* ve izâ kıylenşuzu fenşuzu
yerfe'ıllahulleziyne amenû minküm, velleziyne ûtül'ılme derecat* vAllâhu Bima
ta'melune Habiyr;
Ey iman
edenler... Meclislerde size: "Yer açın" denildiğinde, genişletin ki
Allâh da size genişlik versin! "Kalkın" denildiğinde de, kalkın ki,
Allâh, sizden iman edenleri ve kendilerine ilim verilenleri dereceler
itibarıyla yükseltsin! Allâh yaptıklarınızı Habiyr'dir. (Habiyr, her şeyi kendi Esmâ özellikleri ile yokken var
kıldığı için, onların zaman mekân ötesi bir hâlde durumlarından haberdar olan,
anlamında kullanılmaktadır. Allâh bilir. A.H.)
(A. Hulusi)
11 - Ey
o bütün iman edenler! Sizlere meclislerde genişleyin denildiği vakit
genişleyiverin Allah da size genişlik versin, kalkın denildiği zaman da
kalkıverin ki Allah iman edenlerinizi yükseltsin, ilim verilenleri ise derecat
ile, ve Allah her ne yaparsanız haberdardır. (Elmalı)
Ya eyyühelleziyne amenû siz ey iman
edenler izâ
kıyle lekum tefessehu fiyl mecalis sosyal hayatta birbirinize yer
ayırın denildiği zaman, ben bunu yani oturma sırasında bir mecliste yer ayırın
manasına, kısıtlı bir manada anlamıyorum. Sosyal hayatta da yer ayırın
denildiği zaman fefsehu
yefsehıllâhu leküm yer ayırın ki Allah ta size yer ayırsın. Bunu en
geniş manasıyla düşünmek lazım.
Adam sizin sektörden ticarete
girecek, sıktınız dar. Girecek diye burnunuzdan soluyorsunuz. Adam ilme girecek
ilim talibi olacak. Ama siz, bizim önümüzü kesecek diye burnunuzdan
soluyorsunuz. Öyle yapmayın, yer geniş, Allah’ta size yer ayırsın. Siz Allah’ın
kullarına yer ayırın ki Allah’ta size yer ayırsın.
[Ek
bilgi: Günlerden bir gün Allah’ın Resûlü etrafını dolduran ashabıyla birlikte
bir mecliste otururken Bedir’e katılmış yiğitlerden bazıları çıkagelmişlerdi.
Onlar Rasulullah Efendimize ve sahâbe-i kirâma selâm verirler ve mecliste
kendilerine de bir yer açılmasını beklerler. Ama ResulAllah’ın etrafındaki
sahâbe yerinden kıpırdamak istemez. Kimse onlar için bir yer açma eylemi içine
girmez.
Bu durumu gören Allah’ın
Resûlü öfkelenir. “Hemen sen kalk, sen de kalk” diyerek onlardan bir kısmını
kaldırmaya yöneliyor. Bu tavır yerlerinden kaldırılan insanların ağırına
gidiyor.
Çevrede fırsat kollayan, her
hareketi ResulAllah’ın aleyhine kullanmak isteyen münâfıklar da bunu dedikodu
konusu yapıyorlar. Peygamber bir taraftan adaletten, insana saygıdan, insana
değer vermekten söz ediyor, ama bir taraftan da insanların kimilerini
kimilerine tercih ediyor, kimilerini kaldırıp arkadaşlarını onların yerine
oturtuyor diyerek bunu alay konusu yapmaya başlıyorlar. Onların bu
lakırdılarını işiten Rasulullah Efendimiz üzülüyor ve hemen arkasından işte bu
emir geliyor.
“Size meclisleri genişletin,
meclislerde yer açın denildiği zaman hemen yer açıp genişletin. Gelen
kardeşlerinize yer açın ki onlar da otursunlar.”
Yani gelen kişiye karşı hemen ayağa
kalkın, onu karşılayın veya hemen kalkıp yerinizi ona verin değil. Ya ne?
Sıkışın, toparlanın ve yer açın deniliyor. Zira insanların en şereflisi
Allah’ın Resûlü bir meclise geldiği zaman insanlar onun için ayağa kalkmazlar
ve ona yerlerini vermezlerdi. Çünkü Allah’ın Resûlü böyle bir şeyden asla
hoşlanmazdı ve sahâbe-i kirâm efendilerimiz de bunu bildikleri için öyle
yapmazlardı.
Allah’ın Resûlü insanların
kendisine özel bir yer ayırmalarını istemezdi. Kendisine özel bir paha
biçilmesini sevmezdi. Sıradan birisi olarak onların arasında bulunmayı severdi.
Onun için meclislerde özel bir konumu, özel bir yeri, bir makamı yoktu.
Hattâ taşradan gelenlerden onu
tanımayanlar, “peygamber hanginiz?” diye sorarlardı. Maalesef şu anda bizim
meclislerimizde ekonomik gücü olanların, siyasal gücü olanların, hacı-hoca
takımının özel yerleri vardır. Farklı muamele beklerler insanlardan.
Sahâbe-i
kirâm efendilerimiz Allah’ın Resûlü geldiği zaman ayağa kalkmazlardı,
oturdukları yerden kalkıp yerlerini ona vermezler-di. Sadece peygamberimiz için
yer açarlar ve o da gelir, açılan yere otururdu. Öyleyse Müslümanlar bir yerde
otururlarken gelen Müslüman’ın, ya da Müslümanların makamı, konumu ne olursa
olsun kalkılmayacak ama ona yer açılacak ve açılan yere de o oturacak.
Bakın bir
hadislerinde Rasulullah Efendimiz sevdiği, beğendiği bir Müslüman tipini
anlatırken şöyle buyuruyor:
“Benim yanımda insanların en çok gıpta
edileni, en çok gıptaya lâyık olanı namazdan payı olan, hâli hafif olan, yükü
hafif olan ve insanlar arasında özel bir yeri olmayan, parmakla gösterilmeyen,
sıradan biri olan, öne çıkmayı sevmeyen, kendisine özel bir baha biçilmesinden
yana olmayan kimsedir.”
İşte Resulullahın sevdiği,
beğendiği insan bu. Rasulullah hâşâ insanlara başka şey söyleyip kendisi başka
şey yapan değildi. (Ali Küçük- Besâiru’l Kur’an)]
ve izâ kıylenşuzu fenşuzu yine
davranın denildiği zaman da derhal davranın, harekete geçin. İbn. Abbas bunu
bir işin ucundan tutmak gerektiği zaman tutun. yerfe'ıllahulleziyne amenû minküm, velleziyne
ûtül'ılme derecatin Allah içinizden mü’minleri ve ilim sahiplerini
kat be kat yükseltecek, derece verecektir onlara. İlim sahiplerini. vAllâhu Bima
ta'melune Habiyr Allah yaptığınız her bir şeyden haberdardır.
İlim sahiplerini üstün
derecelerle yükseltecektir diyor rabbimiz. Aslında innema
yahşAllâhe min 'ıbadiHİl 'ulema’ (Fatır/28) bu Kur’an ın alim
tarifidir. Allah’tan layıklıyla kulları içinde yalnızca alimler korkar,
bilenler korkar.
Yine;İ hel
yestevilleziyne ya'lemune velleziyne lâ ya'lemun. (Zümer/9) ayetini biliyoruz. Hiç bilenlerle bilmeyenler bir
olur mu? Neyi? Hiç Allah’ın huzurunda gece yarıları göz yaşları içinde
secdelere kapanmanın değerini bilenle bilmeyen bir olur mu?. Peygamber Öyle
buyurur. Alimin abid’e fazileti dolunay ışığının diğer yıldızlara farkı
gibidir. Hz. Ali öyle der. “Alim; Kur’an ın önüne hiçbir şey koymayan kimsedir.
Şafi öyle der. Allah’ın velileri alimlerdir. Ben alim dışında veli olduğunu
bilmiyorum. İlginçtir.
Yine ibn.
Abidin öyle der. Hanefi fakihlerinden, Cahilin Alim hakkında k, şahadetine
itibar olunmaz. Alimler peygamberlerin
varisleridir. Peygamberler mal miras bırakmadılar, ilim ve hikmet miras
bıraktılar. Alimler de bu ilim ve hikmeti Allah’a karşı sorumluluk şuur içinde
eğer bu sorumlulukla omuzlarlar ve peygamberlerin varisi olmanın sorumluluğunu
taşıyabilirlerse hiç şüphesiz ki Allah onları derece derece yükseltecektir. Bu
ayette ki müjde işte o alimler içindir. Rabbim o alimleri çok eylesin.
Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil
alemiyn
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan
Allah’a hamd’adır.
172-B videosunun sonu.
172-B videosunu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder