D sayfasından devam.
50-) Fenzur ila asari rahmetillâhi keyfe yuhyil
Arda ba'de mevtiha* inne zâlike le muhyil mevta* ve HUve alâ külli şey'in
Kadiyr;
Allâh'ın
rahmetinin eserlerine bak, (ahseni takvim -
halife olarak yaratılıp ölümsüz kılınan kendini, beden - madde kabul ederek) ölümünden sonra, arzı (ilimle) nasıl diriltiyor? Muhakkak ki işte O, ölüleri elbette
hayata (ölümsüzlüğe) kavuşturandır! "HÛ" her şeye Kaadir'dir. (A.Hulusi)
50 - Şimdi
bak Allahın rahmeti asârına, Arzı ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphe yok
ki o her halde ölülerin diriltir, daha da her şey'e kadirdir o. (Elmalı)
Fenzur ila asari rahmetillâhi keyfe yuhyil Arda
ba'de mevtiha işte ey muhatap dön de Allah’ın rahmetinin sonucuna
bir bak, ölü toprağa nasıl can veriyor. inne zâlike le muhyil mevta işte bunu yapan,
ölüleri diriltenin ta kendisidir. ve HUve alâ külli şey'in Kadiyr zira O’nun güç ve
kudreti her şeye yeter.
Maddi hayatın sahibi, manevi
hayatın da sahibidir. Ölüm kalbin ölümüdür, yani küfürdür. Hayat ise kalbin
dirilişidir, yani;
Tûlicül leyle
fiynnehari ve tûlicün nehara fiyl leyl.. (A.İmran/27) geceyi gündüzden gündüzü geceden çıkarır. ve tuhricül
hayye minel meyyiti ve tuhricül meyyite minel hayy. Ölüden diriyi
diriden ölüyü çıkarır. Unutmayın vahiy ölüden diri çıkaran muhteşem bir yağmur
gibidir, rahmet gibidir. Rüzgar ise o yağmuru haber veren Muhammed AS. gibidir.
Evemen kâne
meyten feahyeynahu ve ce'alna lehu nûren yemşiy Bihi fiynNasi kemen meselühu
fiyz zulümati leyse Bi hâricin minha. (En’am/122) Hiç ölürken hayat verdiğimiz ve insanlar arasında
yolunu bulması için kendisine ışık tuttuğumuz kimse, karanlıkta kalan kimseyle
bir olur mu? Yani ölüyken hayat verdiğimiz kimse diyor. Burada ki ölü her halde
ruhunu teslim etmiş olan değil, vahiyden uzaklaşan, manevi hayatını öldürmüş
olandır. Bunu böyle anlamak lazım.
51-) Ve lein erselna riyhan feraevhü musferran
lezallu min ba'dihi yekfürun;
Andolsun
ki eğer bir rüzgâr irsâl etsek de onu sararmış görseler, ondan sonra elbette
nankörlüklerine dönerler. (A.Hulusi)
51 - Celâlim
hakkı için bir rüzgâr göndersek de onu - o eseri - sararmış görseler mutlak
onun arkasından küfrana başlarlar. (Elmalı)
Ve lein erselna riyhan feraevhü musferran
lezallu min ba'dihi yekfürun ama eğer bir sam yeli göndersek ve bu
yüzden ekinlerinin sararıp solduğunu görseler bunun ardından hemen inkarda ayak
diremeye başlarlar. Musibetleri Allah’a yaklaşmak için değil uzaklaşmak için
bahane gören ters mantık. Aynı mantığın nasıl hazzı mutluluk olarak
tanımladığını 36. ayetin tefsirinde görmüştük.
Hedonist mantık, zevkçi mantık
yani. Slogana ayarlıdır bunlar ve onların her şeyi şu slogan etrafında döner;
kederden kaç, hazza koş. Yani uyuşarak koş, sarhoş olarak koş, çalıp çırparak
koş, zulmederek koş, nasıl olursa olsun ama hazzı bir şekilde yakala. İşte bu
tipler inkarda ayak diretirler.
52-) Feinneke lâ tüsmiul mevta ve lâ tüsmi'us
summed du'ae izâ vellev müdbiriyn;
Muhakkak
ki sen (bilgisizce kendini toprakta yok olup
gidecek beden sanan) ölülere işittiremezsin; (Hakk'a) arkalarını dönüp
gittiklerinde sağırlara da işittiremezsin! (A.Hulusi)
52 - Çünkü
sen ölülere işittiremezsin, o daveti sağırlara da işittiremezsin, arkalarını
dünmüş giderlerken. (Elmalı)
Feinneke lâ tüsmiul mevta şu da bir gerçek
ki sen asla ölülere duyuramazsın ve lâ tüsmi'us summed du'ae izâ vellev müdbiriyn
arkasını dönüp uzaklaşırken her tür davete sağır kesilenlere de duyuramazsın.
50. ayette ki ölüm ve hayatın
fiziki değil manevi oluşunun delilidir bu. Ölü yani kalp kulağı kapalı olanlar
ölümü ve hayatı nefes alıp vermekten öte insanın hakikatle ilişki kurup
kuramamasıyla ilgili olduğunu bilmek zorundadırlar. İşte kalbinin kulağı kapalı
olanlar vahyi işitmezler, ölüdürler diyor.
53-) Ve ma ente Bihadil 'umyi an dalaletihim*
in tüsmi'u illâ men yu'minu Bi âyâtina fehüm müslimun;
Sen
basîretsizleri, sapık inançlarından çıkarıp, hakikati gösteremezsin! Sen ancak
müslimler (teslim olmuşlar) olmaları dolayısıyla, varlıklarındaki işaretlerimize iman
eden kimselere işittirirsin! (A.Hulusi)
53 - Körlerin
de şaşkınlıklarından yol göstericisi değilsin, ancak âyetlerimize iman
edeceklere işittirirsin de onlar İslâm’a gelir, selâmeti bulurlar. (Elmalı)
Ve ma ente Bihadil 'umyi an dalaletihim
yine sen kalbi kör olanları sapıklıktan çevirip de doğru yola yöneltemezsin in tüsmi'u illâ
men yu'minu Bi âyâtina fehüm müslimun sen ancak ayetlerimize iman
eden kimselere duyurabilirsin ve onlar da hemen duyarlar ve teslim olurlar.
Allah’a kafa tutan insana aczi hatırlatılıyor. Ey insan sınırlısın unutma.
Ek bilgi; Allah Teâlâ bu ayeti
kerimelerde, kâfirleri ölülere, sağırlara ve körlere benzetmektedir. Zira onlar
hakkın karşısında duygusuz olmalarıyla adeta birer ölü, onu işitmemekte adeta
birer sağır, onu görmemekte ise adeta birer kördürler. Kâfirler hakka karşı
ölü, sağır ve kör olduklarına göre bunların iman etmemelerinden dolayı ResulAllah’ın
üzülmemesi gerekir. Bu sebeple Allah Teâlâ ResulAllah’ı teselli etmekte ve
kendisini ancak Müslümanlar dinleyeceğini beyan etmektedir. Zira Müslümanlar, Allah’ın
kitabını işitince onu düşünmeye ve anlamaya çalışırlar. Anladıktan sonra onun
emrettiklerini yapar ve yasakladıklarından vazgeçerler. Bu itibarla Allah’ın
kitabını, kendisinden faydalanacak şekilde dinleyenler sadece müminlerdir.
(Taberi tefsiri)
"Sen hiç
şüphesiz ölülere duyuramazsın. Arkalarını dönüp giden sağırlara da
duyuramazsın."
Ey peygamber! Tevhid ve diriltmeye kadir olma
delillerini beyan ettikten, müşrikleri tehdit edip vaatte bulunduktan sonra,
müşriklerin senin davetinden yüz çevirmelerinden dolayı üzülme ve telaşa
kapılma. Çünkü sen ölülere bir şey anlatamazsın, ya da onların ibret alma ve
düşünme amacıyla seni dinlemelerini temin edemezsin. Sen bu davetini işitmeyen
ve aynı zamanda bununla birlikte sana arkalarını dönen, senin sözüne ve hidayetine
yönelmeyen sağır kimselere de bu davetini duyuramazsın.
Onlar dış görünüş itibariyle işitmelerine rağmen
kabirlerdeki ölülere benzerler. Hidayet yollarını kapattıkları ve Hak sözü
duymamak için arkalarını döndükleri ve seni anlamak ve idrak etmeye
istidatları da bulunmadığı için işitme duyusunu kaybeden sağırlar gibidir.
Onlar aynı zamanda körlere benzerler. Nitekim şöyle buyurulmaktadır:
"Sen kör olanları sapıklıklarından kurtarıp
hidayete erdiremezsin." (Rum/52) Yani hakkı görmeyenleri hidayete erdirmek
ve onları sapıklıklarından çevirmek senin gücünün yeteceği şeyler değildir.
Hidayete erdirmek Allah'a aittir. Zira O, kudretiyle dilerse ölülere dirilerin
seslerini işittirir. Dilediğini hidayete erdirir, dilediğini saptırır. Bu
O'ndan başka hiçbir kimsenin hakkı değildir. Bu sebeple Cenab-ı Hak şöyle
buyurmuştur:
"Sen ancak
Müslüman olarak ayetlerimize iman edenlere duyurabilirsin." (Rum/53) Yani
ey Resulüm! Sen istifade etmeye sebep olacak bir duyuruyu, sadece Kur'an'ı ve
Kur'an'ın ihtiva ettiği Tevhid delillerini ve her şeye muktedir olan ilâhî
kudretin delillerini tasdik eden mümin kişiden başkasına yapamazsın. Mümin
Allah'ın ayetleri kendisine okunduğu zaman bunları düşünür ve anlar; bunlara
yönelir, bu ayetlerde yer alan hususlarla amel eder, nehy edilen hususlardan da
uzaklaşır. Bunlar müminlerdir. Yani emrettiği ve nehy ettiği hususlarda
Allah'a itaat eden, emrine icabet edip boyun eğen kimselerdir. Onlar Hakkı
duyan ve Ona tâbi olan kimselerdir.
Bu ayetler aşağıdaki hususları açıklamaktadır:
1- İnkârcılıkta geçmişlerini
taklit etme alışkanlığına kapılan, akılları dumura uğrayan, basiretleri
körleşen inatçı ve gururlu müşriklerin hidayete ermesine hiçbir imkân ve
ihtimal yoktur.
2- Ancak Allah'ın öğütlerini;
tevhid delillerine kulak veren, hidayet delilleri ortaya konduğu zaman hidayeti
kabul etmeye müsait olan müminlere duyurmakta fayda vardır.
3- "Sen hiç şüphesiz
ölülere duyuramazsın." ayetinden maksat düşünme, anlama ve ibret alma
manasındaki duymadır. Bu ayet Sünnet-i Nebeviye de ölülerin, dirilerin
sözlerini duyabileceği şeklindeki sabit ve sahih hadislerle çelişki teşkil
etmemektedir.
Abdullah b. Ömer’in rivayet ettiğine göre
Peygamberimiz Bedir kuyusuna atılan ölülere savaştan üç gün sonra hitap etmiş,
onları azarlamış ve tekdir etmişti. Hatta Hz. Ömer Peygamberimize:
- Ya ResulAllah! Kokmuş, cifeler haline gelen
topluluğa ne diye hitap ediyorsun? Demiş. Efendimiz:
- Nefsimi kudretinin elinde tutan Allah'a yemin olsun
ki, siz benim söylediklerimi onlardan daha iyi işitemezsiniz. Fakat onlar cevap
veremezler, demişti.
Bu pek çok delille teyit edilen sahih bir haberdir.
Bunlardan biri İbni Abdülberr'in, sahihtir diyerek İbni Abbas (r.a.)'den
-merfû- olarak rivayet ettiği şu hadis-i şeriftir:
"Bir kimse dünyada tanıdığı birinin kabrine uğrayıp
selâm verirse, Allah o kabir sahibine ruhunu iade eder, o da selâm alır."
Yine Peygamberimizden ümmetine kabir ehline selâm
veriş şeklini tarif ederken dirilere hitap eder gibi: "es-Selâmü aleyküm
yâ dara kavmin müminin" (Ey mümin topluluğunun yurdu! Allah'ın selâmı
üzerinize olsun) demeleri sabit olmuştur.
Bu, duyan ve anlayan kimseye yapılan hitap şeklidir.
Bu hitap olmasaydı tamamen yok olan ve cansız olana hitap makamında olurdu.
İbni Ebi'd-Dünya Hz. Âişe'den rivayet ettiğine göre
Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
"Kardeşinin kabrini ziyaret edip onun yanında
oturan hiçbir kimse yoktur ki kabir sahibi ondan memnun olmasın ve kalkıncaya kadar
ona cevap vermesin."
Ebu Hüreyre diyor ki: "Kişi tanıdığı birinin
kabrine uğrar, ona selam verirse, o da onun selâmını alır."
Selef âlimleri bu hususta icma etmişler, ölülere selâm
verilmesini meşru' olarak kabul etmişlerdir.
Kabir sahiplerinin bu durumu hissettiklerine ve selâm
vereni bildiklerine delâlet eden, Müslim'in Büreyde'den rivayet ettiği hadis-i
şerife göre Peygamberimizin ümmetine, kabirleri gördükleri zaman şöyle demelerini
öğretmiş olmasıdır:
"es-Selâmü aleyküm ehle'd-diyari mine'l-müminin
... Ey müminler diyarının halkı! Allah'ın selâmı üzerinize olsun. Biz de İnşaAllah
size katılacağız. Allah bizden ve sizden önce gelenleri de, sonra gelecek
olanları da rahmetine nail eylesin. Biz bizim ve sizin için Allah'tan afiyet niyaz
ediyoruz."
Bütün bunlar mezarlıklarda, duyan, hitap edilen,
anlayan ve her ne kadar selâm veren kimse işitmese de, selâma cevap veren bir
varlığa selâm verildiği, hitap edildiği ve nida edildiğine delâlet etmektedir. (Tefsir-ül Münîr- Vehbe Zuhayli)
54-) Allâhulleziy halekaküm min da'fin sümme
ce'ale min ba'di da'fin kuvveten sümme ce'ale min ba'di kuvvetin da'fen ve
şeybeten, yahlüku ma yeşa'* ve "HU"vel 'Aliymül Kadiyr;
Allâh'tır
ki, sizi zayıflıkla (hakikatinin farkında
olmaksızın) yarattı! Sonra, zayıflığın
ardından bir kuvvet (hakikatini - Rabbini
bilmenin kuvveleriyle) oluşturdu! Sonra,
kuvvetin ardından zayıflık (ismi Allâh olan
indînde acziyetini - abd-i âciz) ve ak saçlı (bilge) hâline getirdi...
Dilediğini yaratır... "HÛ"; Aliym'dir, Kaadir'dir. (A.Hulusi)
54 - Allah,
o kadir ki sizi bir zaaftan yaratmakta, sonra zaafın arkasından bir kuvvet
yapmakta, sonra da kuvvetin arkasından bir zaaf ve bir saç aklığı yapmakta,
neyi dilerse halk ediyor, o öyle alîm, öyle kadîr. (Elmalı)
Allâhulleziy halekaküm min da'fin
Allah’tır başlangıçta sizi güçten yoksun yaratan. sümme ce'ale min ba'di da'fin kuvveten
bu yoksulluğun ardından sizi güçlü kuvvetli kılan sümme ce'ale min ba'di kuvvetin da'fen ve
şeybeten bu gülcü kuvvetli dönemin ardından sizi tekrar zayıflığa ve
ak saçlılığa mahkum eden. Ne güzel değil mi? yahlüku ma yeşa'* ve "HU"vel
'Aliymül Kadiyr O dilediğini yaratır, zira O her şeyi bilen mutlak
kudret sahibidir. Evet, Allah’a kafa tutan insana aczi yetini hatırlatıyor
demiştim ya işte devam ediyor.
[Ek bilgi; Yani, "Çocukluk, gençlik ve yaşlılık
dönemlerinin tümü Allah tarafından yaratılmıştır. Dilediğini güçlü, dilediğini
de zayıf yaratmak O'nun elindedir. Dilediğine olgunluğa erişmeden, dilediğine
de gençliğinin başlangıcında ölümü tattırabilir. O dilediğine uzun bir ömür ve
sağlık verir, dilediğini de dopdolu bir gençlik hayatından sonra zelil ve
eziyetli bir yaşlılık hayatına eriştirir. İnsan eğer isterse hayatını kendini
beğenmişlik ve kibir içinde geçirebilir. Fakat Allah'ın yakalaması karşısında o
kadar acizdir ki O'nun kendisine takdir ettiğini hiçbir şekilde değiştiremez.
(EBU'L AL'A MEVDUDİ)]
55-) Ve yevme tekumüs saatü yuksimül mücrimune,
ma lebisû ğayre saatin, kezâlike kânu yü'fekûn;
O
saatin (ölüm)
geldiği süreçte suçlular, (beden yaşamında) bir saatten fazla kalmadıklarına yemin ederler... Böylece
çevriliyorlardı. (Rabbin indînde bir gün beden
yaşamına göre bin yıldır; bağlantısı.) (A.Hulusi)
55 - O
gün ki saat gelir Kıyamet kopar, mücrimler, bir saatten fazla durmadıklarına
yemîn ederler evvel de böyle çevriliyorlardı. (Elmalı)
Ve yevme tekumüs saatü yuksimül mücrimune, ma
lebisû ğayre saatin ve son saat gelip çattığı gün suça batmış,
gömülmüş olanlar dünyada bir saatten fazla kalmadıklarına yemin edecekler.
Sadece bir saat kaldık diyecekler yeminle. kezâlike kânu yü'fekûn böylece kendilerine dahi
yalan söylemiş olacaklar. Kendi kendilerine yalan söyleyecekler diyor ayet.
Özelde zaman genelde insanın hayat hakkında ki tüm algılarının nasıl görece ve
yanıltıcı olduğunun ifadesi bu ayet.
Ey insan diyor ayet özetle, Ey
insan. Haline bakmadan Allah’a kafa mı tutuyorsun daha benim dediğin hayat ve
zaman konusunda bile çuvallıyorsun. Ahiret siz yapılacak her tanım insanın
kendi kendini aldatmasıdır. Bununla mazeret ileri sürmüş oluyorlar güya. Bir
saat kaldık baş bulamadık dünyada ki iman edelim vahyi duyalım, bir saatte ne
olur ki, şuncacık zamanda. Onun için ya rabbi biraz daha uzat, ya da bir mühlet
daha ver diye mazeret ileri sürüyorlar. Zaman kısaydı vakit yetmedi, bir gün
gibi gelip geçti diyorlar.
[Ek bilgi; Yani, "Öldükten
sonra mahşere (tekrar dirilişe) kadar. Ölümlerinden sonra binlerce yıl geçmiş
bile olsa suçlular birkaç saat önce uyuduklarını ve ani bir felaketin onları
uyandırdığını sanırlar." (EBU'L AL'A MEVDUDİ)]
56-) Ve kalelleziyne utül ılme vel iymane lekad
lebistüm fiy Kitabillâhi ila yevmil ba's* fehazâ yevmül ba'si ve lakinneküm
küntüm lâ ta'lemun;
Kendilerine
ilim ve iman verilmiş olanlar ise dedi ki: "Andolsun ki, Allâh'ın
Kitabında ("OKU"nası Kitap veya
Kitab-ı Mubiyn olarak tanımlanan yaşam boyutunda)
bâ's sürecine (yeni bir yapıyla yaşamınıza
devam edeceğiniz sürece) kadar kaldınız...
İşte bu bâ's (yeni bir yapı ile yaşamınıza
devam edeceğiniz) süreçtir... Fakat siz (hakikati) anlamıyordunuz!"
(A.Hulusi)
56 - Kendilerine
ilm-ü iman verilenler de demektedir ki alimallah, Allahın kitabınca bas gününe
kadar durdunuz. İşte bu, ba's günü velâkin siz bilmezler güruhu idiniz.
(Elmalı)
Ve kalelleziyne utül ılme vel iymane lekad
lebistüm fiy Kitabillâhi ila yevmil ba's kendilerine hayatta ilen
ilim ve iman bahşedilenlerse doğrusu siz Allah’ın kitabı hususunda diriliş
gününe kadar yerinizde sayıp direttiniz diyecekler.
Evet, bu tercümenin bir
alternatifi daha var ya da Allah’ın kitabında yer alan tehdit uyarınca veya
Allah’ın yasasında yer alan takdir
uyarınca diriliş gününe kadar beklediniz diyecekler. Devam edelim;
yevmül ba's işte artık diriliş günü
gelip çattı ve
lakinneküm küntüm lâ ta'lemun ve fakat siz bunu bilmezden
gelmiştiniz diyecekler. Bu cevap mazeretin geçersiz ve sahte olduğunu ortaya
koymak için yeterli. Yani mazeretiniz kabul değil, bir saat kalmıştık falan
gibi deseniz de değil aslında öyle.
57-) Feyevmeizin lâ yenfeulleziyne zalemu
ma'ziretühüm ve lâ hüm yüsta'tebun;
O süreçte
(nefsine)
zulmedenlere mazeretleri fayda vermez ve onlardan (olumlu bir fiille)
şartlarını düzeltmeleri de istenilmez. (A.Hulusi)
57 - Artık
o gün o zulmedenlere mazeretleri faide vermez ve dertlerinin çaresine bakılmaz.
(Elmalı)
Feyevmeizin lâ yenfeulleziyne zalemu
ma'ziretühüm ve lâ hüm yüsta'tebun ne ki o gün zulme gömülüp
gitmişlere ne getirecekleri mazeret fayda verecek ne de başvuru talepleri kabul
edilecek. Ya da af dileyip, özür dilemeleri, mazeret ileri sürmeleri kabul
edilecek.
Evet, 55. ayette ki bir gün gibi
geçmesinin zamanın değil, kendilerinin algılama kusuru olduğunu ifade ediyor bu
ayet.
58-) Ve lekad darebna linNasi fiy hazel Kur'âni
min külli mesel* ve lein ci'tehüm Bi âyetin leyekulennelleziyne keferu in entüm
illâ mubtılun;
Andolsun
ki şu Kurân'da insanlar için her çeşit misalden vurguladık! Yemin olsun ki,
onlara bir delil getirsen, o hakikat bilgisini inkâr edenler elbette şöyle
diyeceklerdir: "Siz palavracısınız!" (A.Hulusi)
58 - Celâlim
hakkı için bu Kur'an da her türlü meselden temsil getirdik, yemîn ederim ki sen
onlara başka bir âyet de getirsen o küfredenler yine diyecekler ki: siz her
halde mubtılsiniz.(İptal eden) (Elmalı)
Ve lekad darebna linNasi fiy hazel Kur'âni min
külli mesel doğrusu biz bu Kur’an da insanlara hakikati her türlü
dolaylı anlatım tarzını kullanarak açıkladık. Yani bahaneleri yok, her türlü
tarzı kullanarak açıkladık. ve lein ci'tehüm Bi âyetin leyekulennelleziyne keferu in
entüm illâ mubtılun ama onlara bu türden mesel içeren bir ayetle
gelsen inkarda direnenler yine siz sadece bir batılın peşinden
sürüklenenlerdensiniz derler. Yani bütün bir ömrü bir gün olarak algılayıp
kendini aldatan bir tasavvurun vahit hakkında batıl demesi sürpriz değil. Bu
şifa bulmaz bir anlama hastalığının sonucu.
59-) Kezâlike yatba'ullahu alâ kulubilleziyne
lâ ya'lemun;
Böylece
cahillerin şuurlarını Allâh kilitler! (A.Hulusi)
59 - İlmin
kadrini bilmeyenlerin kalplerini Allah, öyle tab'eder. (Elmalı)
Kezâlike yatba'ullahu alâ kulubilleziyne lâ
ya'lemun Allah hakikatin bilgisine sırt çevirenlerin kalplerini işte
böyle mühürler. Algılama yeteneği tamamıyla felç olduğu için tedavisinden ümit
kesilen her organ gibi Ahirette küfrüne belge olarak açılıncaya kadar mühür
vurur diyor.
60-) Fasbir inne va'dAllâhi Hakkun ve lâ
yestehıffennekelleziyne lâ yukınun;
O hâlde
sabret! Muhakkak ki Allâh'ın vaadi Hak'tır! İkâna ulaşmamışlar (vaadimizin gerçekleşmesi sürecinde) seni hafife alamayacaklardır!(A.Hulusi)
60 - Şimdi
sen sabret, çünkü Allahın vaadi muhakkak haktır ve sakın iykanı (iyi ve yakinen bilmek) olmayanlar seni
hafifliğe sevk etmesinler. (Elmalı)
Fasbir artık sabret inne va'dAllâhi
Hakkun unutma ki Allah’ın vaadi mutlaka gerçekleşecektir. ve lâ
yestehıffennekelleziyne lâ yukınun sakın ha imanı oturmamışların
senin ağırlığını ortadan kaldırmalarına asla izin verme. Yani seni istedikleri
yöne sürüklemelerine asla izin verme. Ya da senin üzerinde herhangi bir
tasarrufta bulunmalarına asla izin verme.
İlk muhatap ve tüm mümin
muhataplara tavsiye; Allah’ın vaadi gerçekleşinceye kadar hakikat üzerinde
direnip tüm olumsuzluklara göğüs gerin en sonunda Allah’ın vaadi mutlaka
gerçekleşecektir.
Sadakallahül aziym. “Ve ahiru davana
enil hamdülillahi rabbil alemiyn”
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan
Allah’a hamd’adır.
128. videonun sonu.
12.videoyu toplu olarak burada
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder