C sayfasından devam
36-) Ve ila medyene ehahüm Şu'ayba* fekale ya
kavmi'budullahe vercül yevmel' ahıre ve lâ ta'sev fiyl' Ardı müfsidiyn;
Medyen'e
de kardeşleri Şuayb'ı... Dedi ki: "Ey yurttaşlarım... Allâh'a ibadet edin,
sonsuz geleceğe iman edin ve bozguncular olarak yeryüzünde taşkınlık
yapmayın." (A.Hulusi)
36 – Medyene
de kardeşleri Şuayb’ı, vardı dedi ki: ey kavmim, Allaha ibadet edin de son güne
Ümit besleyin; müfsitlikle yer yüzünü berbat etmeyin. (Elmalı)
Ve ila medyene ehahüm Şu'ayba
Medyen’e de soydaşları Şu’ayb ı göndermiştik. Meyden gelişmiş bir tarım ve
ticaret uygarlığı idi. Bugünkü Akabe körfezine yakın, yine Amman vadisi boyunca
uzanan gerçekten yemyeşil bir bir bölgede kurulmuş bir uygarlıktı. Daha önce
A’raf suresinde, hicr suresinde, enbiya suresinde, kasas suresinde geçti.
oralarda da açıklamasını yaptığımız için burada fazla değinmeyip geçelim.
fekale ya kavmi'budullahe vercül yevmel' ahıre
ve lâ ta'sev
fiyl' Ardı müfsidiyn ve o, kim? Hz. Şu’ayb, Medyen’e gönderilen
peygamber. Ey kavmim demişti, Allah’a kulluk edin, o ki ahiret gününe umutla
bakabilesiniz, yani eğer ahiret gününden umut etmek istiyorsanız yalnız Allah’a
kulluk edin. Dahası yer yüzünün fesadıyla sonuçlanacak düzenbazlıklar yapmayın
demişti, veya yapmayasınız. Allah’a kulluk ederseniz bunu yapmazsınız, bundan
kaçınır ve sakınırsınız demişti.
vercül yevmel' ahır reca, sonunda sevinç olan beklenti emektir
reca. Rica şeklinde Türkçe ye geçmiş. Sonunda beklentinizin karşılanacağını umarak
beklentinizi ifade etmek. Aslında erguvan aynı kökten gelir. Urcuvandır aslı.
Urguvan, reca dan gelir. Neden erguvana böyle bir kökten isim verilmiş? Çünkü
açtığı zaman baharı müjdeler. Pes pembe, sanki bir cennet gülü gibi açar
görenin içinde baharlar estirir, görenin içine umut üfler. Onun için urcuvan,
bizim Türkçemize erguvan diye geçmiş.
37-) Fekezzebuhu feehazethümür recfetü feesbahu
fiy darihim casimiyn;
Onu (Şuayb'ı) yalanladılar... Bu
yüzden onları o şiddetli sarsıntı yakaladı da yurtlarında diz üstü çökmüş hâlde
kaldılar. (A.Hulusi)
37 - Buna
karşı onu tekzip ettiler, derken onları o recfe tutuverdi de yurtlarında
dizleri üstü çöke kaldılar. (Elmalı)
Fekezzebuhu fakat onu yalanladılar. feehazethümür
recfeh derken şiddetli bir sarsıntı onları yakalayıverdi. feesbahu fiy
darihim casimiyn ve kendi diyarlarında cansız dona kaldılar.
Biz okurken ne kadar kolay
okuyoruz, fakat yaşayanlar ne dehşet yaşadılar düşünmesi bile zor. Küçük, ona
göre kıytırık bir deprem bile ruhlarımız üzerinde bir ömür süren sarsıntılar
bırakıyor da, düşünün böyle bir felaketi, düşünün böyle bir belayı. Allah
korusun diyelim. A’raf suresinde açıklamıştık. Racfe; şiddetli sarsıntı, deprem
manasına geliyor. Evet, yani bela depremi.
38-) Ve 'Aden ve Semude ve kad tebeyyene leküm
min mesakinihim* ve zeyyene lehümüş şeytanu a'malehüm fesaddehüm anissebiyli ve
kânu müstebsıriyn;
Ad ve
Semud'a (da böyle yaptık)... Onların meskenlerinden durumlarını anlamışsınızdır...
Şeytan kendilerine yaptıklarını süsledi de onları (Hak) yoldan engelledi...
Gerçeği anlayacak hâlde olmalarına rağmen! (A.Hulusi)
38 - Âd’e
de, Semûd’e de ki size bunlar meskenlerinden belli olmaktadır, Şeytan onlara
amellerini tezyin etmişti de kendilerini yoldan çevirmişti, halbuki gözleri
açık adamlar idiler. (Elmalı)
Ve 'Aden ve Semude ve kad tebeyyene leküm min
mesakinihim onlara ait mesken kalıntılarının da ayan açık ortaya
koyduğu gibi Âd ve Semud kavimlerine de benzer bir akıbet verdik, onlarda aynı
akıbete uğradılar.
Âd kavminin akıbeti farklı yerlerde
aktarılmıştı. Efsanevi başkenti İrem di. İrem kentinin efsaneleşmesi M.Ö. si
tarihçilerinin de diline düşmüştü. Kur’an da bir yerde gelir zaten; İreme
zâtil 'ımâd. (Fecr/7) de . sütunlar sahibi İrem kenti. Bugün Yemen
le Umman arasında ki tam güney Arabistan’da yer alan Hadramed ile Umman
arasında ki bölgede. Ahkaf kum çölü, kum dağlarının olduğu yerde kurulmuş bir
uygarlık. Öyle bir belaya uğramıştı ki bu belayı çok değil bu yakınlarda,
yaklaşık 20 yıl önce yapılan kazılar ortaya çıkardı. 12 m. Lik kum dağlarının
altından muhteşem bir uygarlığın yıkılmış felaket geçirmiş kalıntıları bulundu.
Kum denizinin altına girmişti. İşte Âd.
ve zeyyene lehümüş şeytanu a'malehüm
zira şeytan onlara işledikleri kötülükleri süslü göstermişti. Evet, aslında
alacağımız hisse bu. Belki bu ibare doğrudan hepimize yönelik. Şeytan eylemleri
nasıl süsler. Şeytanın süslediği eylemler aslında imajla yetinip eşyanın
hakikatine bakmayı akıl etmeyen, yani akletmeyenlerin aldanacağı bir şeydir.
Yaldızına takılır.
Yılanın da rengi albenilidir,
dünyanın en canlı renkleri, en parlak renkleri yılanlarda bulunur. Fakat
rengine aldanıp ta sokmasına izin mi verelim. Onun içim şeytan günahları
süslemiştir. Günahların yılan gibi sadece parlak rengine bakıp ta onun
akıbetini, arkasında ki zehiri fark etmemek, Yılanın rengine bakıp onu
kucaklamaya benzer. Onunla aynı çuvala girmeye benzer. Tasavvuru şeytana inşa
ettirmek işte bu. eşyanın imajıyla yetinenler hakikatini göremezler.
fesaddehüm anissebiyli ve kânu müstebsıriyn
sonunda onlar üstelik açık göz ve uyanık geçinen kimseler oldukları halde
yoldan saptılar. ve kânu müstebsıriyn
uyanık kimseler oldukları halde, Yani ben bunu uyanık ve açıkgöz diye çevirdim.
Belki peygamberleri kendilerine hakikati gösterip onlar da hakikati gördükleri
halde diye de anlaşılabilir. Ama birinci mana bana daha doğru geldi, daha
müraccah geldi.
Uyanık geçiniyorlardı çünkü
medeniyet kurmuşlardı, ileri uygarlıktılar. Çağdaşlarından ileri olmaları
kendilerini küstahlaştırmıştı. Kurdukları medeniyetin altı boşalıyordu. Ahlak
ile desteklenmemiş bir uygarlık, kuranların tepesine yıkılırdı. Bunu
görmediler, göremediler. İmaja yatırım yaptılar ama içini boşalttılar,
içeriğini bom boş yaptılar. Ruh yoktu.
Biliyorum aklınıza bugünlerden de
bir şeyler geliyor. Tıpkı bugünkü batı uygarlığı gibi içini boşaltıp dışını
sıvadılar ve nasıl altının oyulduğunu görmediler. İnsandan kesip eşyaya
yatırdılar. İnsanın insanlığını oyup, insanın imajına yatırdılar ve sonuç
insanın ölümü.
39-) Ve karune fir'avne ve hamane ve lekad
caehüm Musa Bil beyyinati festekberu fiyl Ardı ve ma kânu sabikıyn;
Karun'u,
Firavun'u ve Haman'ı (da böyle yaptık)... Andolsun ki Musa onlara apaçık deliller olarak geldi
de; dünyada benlik - büyüklük tasladılar... Oysa (gücümüzün) önüne
geçemezlerdi! (A.Hulusi)
39 - Karun’a
ve Firavun’a ve Hamân’e de, celâlim hakkı için onlara Musâ beyyinelerle geldi
de onlar o yerde kibirlenip kafa tuttular, halbuki önüne geçecek değillerdi. (Elmalı)
Ve karune fir'avne ve haman Karun,
Firavun ve Haman’da aynı akıbete uğradı.
Bu üçlüye dikkat. Bu üçlü Kur’an
da birkaç yerde daha üçü bir yerde gelir. Yani beşi bir yerde gibi, üçü bir
yerde gelir. Üç erki temsil eder aslında. Karun ekonomik erki, Firavun siyasal
erki, Haman ideolojik erki. Bu üçü birleşti mi zulüm katmerli olur. Bu üçü
birleşti mi Firavun sistemi ortaya çıkar. Ekonomik erk, siyasal erk ve
ideolojik erk. Zulmün üç sacayağı bunlar. Karun’un kıssasına bir önceki surede
ayrıntılı olarak değinilmişti. Kasas/76. ve diğer devamındaki ayetlerinde. Onun
için burada uzun uzadıya durmayacağız. Ama sadece şunu söylemekle yetineyim,
Karun tüm zamanlar boyunca gördüğünüz homo ekonomikus, yani ekonomik insan,
ekonomi insanı tipidir. O kendisine imtihan için verilmiş serveti Allah’a karşı
kullanan bir tip. Yani servetin bir sınav aracı olduğunu unutup serveti bir
güce çevirerek insanlara tahakküm aracına dönüştüren bir tip.
ve lekad caehüm Musa Bil beyyinat
doğrusu Musa hakikatin apaçık delilleriyle onlara gelmişti. festekberu fiyl Ard fakat onlar
yeryüzünde büyüklük tasladılar.
Bu estekbar sözcüğüne dikkat değerli dostlar. Kötülüğün bu
prototiplerinin ortak özelliği bu. İki özelliği var tekebbür ve estekbar.
Tekebbür bireysel, estekbar sistemle ilgilidir. Tekebbür; küstahlık, kendini
beğenmişlik, bencillik.
Bu günkü batı uygarlığına bakın
egosantriktir. Ben merkezcidir. Onun için harita da bile kendisini yukarı
getirir. Onun için kendisini 1. dünya ilah eder siz 2., 3. 4. dünyasınız. Onun için kendisi
merkezdir, ona göre siz yakın doğu, uzak doğu, orta doğusunuzdur. Yani kendisine
ne kadar uzak ve yakınsanız öyle isimlendirir. Merkez odur çünkü. Böylesine bir
bencillik, tabiatta dahil. İşte böyle.
İkincisi ise iystekbar; yani
hegemonyacılık, baskıcılık. Çok sever hegemonyayı. Başkalarının üzerinde baskı
kurmak ister. Onların değerlerini sömürmek ister. Kendini onlara dayatır.
Kendisini evrensel, onları yerel ilan eder. Kendini moda, onları demode ilan
eder. Kendini yeni onları eski ilan eder ve yeni olmak ona işgal ve sömürme
hakkını vermiş kabul eder, öyle düşünür.
ve ma kânu sabikıyn ne ki onların
hiç biride bizi asla aşamadılar. Allah’la ayaklaşmak ve O’nu aşacağını sanmak
ne büyük ahmaklık Allah’ım. İşte bunu söylüyor. ve ma kânu sabikıyn onlar aşamadılar diyor. Allah ile yarışmaya
kalkmak, Allah ile ayaklaşmaya kalkmak, bu nasıl bir tasavvurun ve zihin
dünyasının sonucu. O’nu geçerim haşa. Bu mantığa cevap bu.
40-) Feküllen ehaznâ Bi zenbih* feminhüm men
erselna aleyhi hasiba* ve minhüm men ehazethüssayhatü ve minhüm men hasefna
Bihil'Ard* ve minhüm men ağraknâ* ve ma kânAllâhu liyazlimehüm ve lâkin kânu
enfüsehüm yazlimun;
Her
birini kendi suçunun sonucuyla yakaladık... Onlardan kiminin üzerine hortum
irsâl ettik! Onlardan kimini o korkunç dalgalı ses yakaladı! Onlardan kimini
yerin dibine geçirdik... Onlardan kimini de suda boğduk... Allâh onlara
zulmetmiyordu; fakat onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı. (A.Hulusi)
40 - Hasılı
her birini günahıyla yakaladık, kiminin başına bir taş yağdıran gönderdik,
kimini sayha alıverdi, kimini yere geçirdik, kimini de gark ettik, Allah onlara
zulmetmiyordu ve lâkin kendi nefislerine zulmediyorlardı. (Elmalı)
Feküllen ehaznâ Bi zenbih sonuçta
her birini günahlarından dolayı enseledik. Evet, yani bu aslında geçmişte
kalmış şey değil, ilahi yasaya atıftır. Bundan böyle de enseleriz. feminhüm men
erselna aleyhi hasiba ve onlardan kimileri üzerinde bela fırtınası
estirdik.
Kim gibi? Âd kavmi gibi, bela
fırtınası. Bu fırtına kum dağları altında bıraktı onları, mahvoldular. ve minhüm men
ehazethüssayha kimisini de sarsıcı bir azap çığlığı yakaladı.
Evet, kim gibi? Semud kavmi gibi. ve minhüm men
hasefna Bihil'Ard yine onlardan bazı kimseleri yerin dibine
geçirdik.
Kim gibi? Karun gibi. ve minhüm men
ağraknâ bazılarını da boğulmaya terk ettik, Firavun ve yandaşları
gibi. ve ma kânAllâhu
liyazlimehüm ne var ki onlara zulmeden asla ama asla Allah değildi. ve lâkin kânu
enfüsehüm yazlimun ve fakat onlar asıl kendi kendilerine
zulmetmişlerdi.
Allah insanı keramet sahibi
yarattı, izzet sahibi yarattı, şeref sahibi yarattı. Mahlukatın içinde en
şerefli mevkie oturttu. Onlar kendi onurlarını beş paralık ettiler. Kendilerine
zulmettiler. İnsana da zulmettiler ve sonuçta Allah onlara yaptıklarının
acısını tattırdı. ..Aziyzün Züntikam. (İbrahim/47) olan Allah.
Devam ediyor
E sayfasına geçiniz
125. videoyu toplu olarak burada
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder