A sayfasından devam
31-) Müniybiyne ileyHİ vettekuHU ve ekıymus
Salâte ve lâ tekûnu minel müşrikiyn;
O'na
yönelmişler olarak, O'ndan (yaptıklarınızın
sonucunu otomatik olarak yaşatacağı sistem ve düzeni nedeniyle) korunun, salâtı ikame edin ve şirk koşanlardan olmayın! (A.Hulusi)
31 - Başkasından
geçerek hep ona gönül verin ve ona korunun ve namaza devam edin de müşriklerden
olmayın. (Elmalı)
Müniybiyne ileyHİ vettekuH yalnız
O’na yönelin ve O’na karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun. Demek ki bir
üstteki “bilmezler” ifadesinden sonra, eğer bilmek istiyorsanız bileceğiniz
kapı O’nun kapısıdır, o halde yamuk yönlerden, yanlış yönlerden vazgeçerek O’na
yönelin ve O’na karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun. Sırrı burada bu işin.
Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde olan fıtratını yitirmez. Özü ile
barışık, tanışık ve bilişik olur. Özü ile barışık olan tabiatla barışık olur,
Allah ile barışık olur, çevresiyle barışık olur, insanlarla barışık olur. Yani
barışın iki ayaklı simgesi olur. İşte bu da İslam’dır. Sin dir barış,
selamettir kurtuluş, teslimiyettir adanış.
ve ekıymus Salâte ve lâ tekûnu minel müşrikiyn
ibadetle duanızın istikametini doğrultun namazı da bu istikametin bir simgesine
dönüştürün. Yani namazı hayatınızın orta direğini doğru yere kurun, yatık
tutmayın. Hayatınızın çadırının ortasına dikin onu. Doğru yere kurun ki
hayatınız ibadete dönüşsün. ve lâ tekûnu minel müşrikiyn asla O’ndan
başkasına ilahlık atfedenlerden, yakıştıranlardan olmayın. O’ndan başkasına
ilahlık yakıştırmak fıtrattan seni uzaklaştırır. Yani fonksiyonunu unutan kimse
O’ndan başkasına ilahlık yakıştırır. Eğer sorumsuzsan bunu yaparsın. Sorumlu
davranırsan bunu yapamazsın, çünkü haddini bilirsin. Haddini bilmek kendini
bilmektir. Kendini bilmek fıtratını bulmaktır, fıtratını bulanlar kendini
bilir, kendini bilen haddini bilir, haddini bilen Allah karşısında ki acziyet
ve yetersizliğini bilir, Allah’ın sınırsızlığını bilir, mutlaklığını bilir.
Bunu bilen de kendi tanrısını kendisi atamaya, ya da tanrısının yetkisini
belirlemeye kalkmaz. Bilir ki tapılmaya layık senin kendi üzerinde tasarruf
yaptığın değil, O’nun senin üzerinde tasarruf yaptığı varlıktır. Onun içinde
teslimiyet esastır. İşte şirk bunun tam tersidir.
32-) Minelleziyne ferraku diynehüm ve kânu
şiye'a* küllü hızbin Bima ledeyhim ferihun;
Din
anlayışları parça parça olup ve cemaatlere bölünenlerden olmayın... Her cemaat
kendindeki (din anlayışı) ile sevinip mutlu olmakta! (A.Hulusi)
32 - Onlardan
ki dinlerini ayırıp öbek öbek olmuşlardır, her hizip kendilerindekine
güvenmektedir. (Elmalı)
Minelleziyne ferraku diynehüm ve kânu şiye'an
bir de şunlardan olmayın ki onlar inanç birliğini bozdular da birbirine karşı
taraftarlar haline geldiler. küllü hızbin Bima ledeyhim ferihun artık her bir
hizip kendi elinde ki parça ile övünüp duruyor.
Nedir ayetin izah ettiği şey;
İnanç birliğini bozan ferraku diynehüm kendi inanç bütünlüklerini
bozmuşlar. ve
kânu şiye'an taraftarlar haline gelmişler ve bunun devamı olarakta her
grup, her hizip kendi elinde ki hakikatin parçasıyla övünmeye başlamış. Yani
olay şu; Önce hakikat bir bütün olarak verilmiş. Bütün olan hakikate mensup
olmak yerine hakikati teslim almaya kalkmışlar. Hakikate teslim olmak biraz
önceki ayetle çok bağlantılı.
Teslim almaya kalkmak şirktir.
Tanrısını atamak, ya da onun alanını tayin etmeye kalkmak. İşte Allah’tan
başkasına ilahlık yakıştırmak. İlahi vasıflardan her hangi birini Allah’tan
başka birine yakıştırmak. Onun devamı olarak anlarsak hakikate teslim olmak
yerine hakikati teslim almaya kalkmıştır. Hakikati teslim almaya kalkmanın en
kaçınılmaz sonucu şudur, parçalamak. Çünkü kim teslim alacak. Hakikat teslim
olduğunuzda hakikat görevini, fonksiyonunu ifa eder. Yani o sizin özneniz
olduğunda siz hakikate karşı doğru bir duruş sergilemiş olursunuz. Siz onun
öznesi olduğunuzda hakikat, hakikat olmaktan çıkar. Benim gerçeğim, senin
gerçeğin, onun gerçeği olmaya başlar. Hakikat, hakikat olmaktan çıkınca artık
herkes kendi hakikatinin mucidi olur.
Tabii bu da hakikat olmaz.
Hakikat tektir çünkü. Doğru, doğrudur. Doğru; siz ondan kopsanız da doğrudur.
Siz ona kendinizi nispet etmeseniz de doğrudur. Tükürseniz de doğrudur,
küfretseniz de doğrudur. Sizin doğruya karşı tavrınız doğrunun doğru oluşu
üzerinde hiçbir fonksiyon icra etmez. O doğrudur. Onun doğruluğu
kendiliğindendir. Bizatihi o izzetini, şerefini kendi varlığından alır. Onun
için hakikati teslim almaya kalktığınızda ne yaparsınız bölmek zorunda
kalırsınız. Çünkü herkes bencillik yapar. O benim olsun ister. Ben onun olayım
demek yerine o benim olsun dediğinizde parçalarsınız. Parçalanan hakikat
hakikat, olmaktan çıkar. Hatta bütün iken doğruyu gösteren, parça iken yanlışı
göstermeye başlar. Parçaladığınız hakikatin, hakikatin tümü olduğunu savunmaya
kalkarsınız. Çünkü parçalama suçunu üstlenmek kötü bir şeydir. Bunu da itiraf
edemezsiniz. Zaten bunu bilseniz parçalamazdınız, siz ona teslim olurdunuz onu
teslim almak yerine ve sonuçta ne olur;
küllü hızbin Bima ledeyhim ferihun
her hizip, her grup elindeki parça ile övünmeye başlar. İşte bu felakettir.
Felaket asıl budur ve bu felaket maalesef daha önceki kendisine kitap verilen
dinlerin salikleri tarafından yaşanmıştır. Bu ümmette siz de öyle olmayın
denilmekte, uyarılmaktadır. Yani öyle olursanız kendisine kitap verilen, vahiy
verilen daha önceki kavimler, ümmetler nasıl hakikatten saptılarsa
Yahudileştiler ve Hıristiyanlaştılarsa ey ümmeti Muhammed eğer siz de hakikate
teslim olmak yerine onu teslim almaya kalkarsanız siz de saparsınız.
Yahudileşmeyin, Hıristiyanlaşmayın ey Ümmeti Muhammed uyarısını görmemiz lazım
burada.
Taraftar ve yandaş. Evet, İslam
bir takım değil ki Müslüman bir taraftar olsun. İslam bir takım değil ki birilerinin
amigoluğuna ihtiyaç duysun. İslam fıtrattır. Dolayısıyla taraftarlığa ihtiyacı
yoktur. Teslimiyet ister taraftarlık değil. Taraftar; taassup sahibidir. Gözü
kapalı destekler. Ama teslimiyet imana dayanır. İman da fıtrata dayalı olduğu
için aslında Müslüman olmak kendisinde olmaktır. O manada hakikati parçalamaya
kalkan kendini parçalamaya kalkar.
Kendini parçalamak; duygusu bir
yerde, düşüncesi bir yerde, eylemi bir yerde olmaktır. Duygusu ile düşüncesi
çatışan, fıtratıyla bilgisi çakışan, alt yapısıyla üst yapısı çatışan,
doğasıyla terbiyesi çatışan, doğasıyla öğrenimi çatışan bir insanın iç dünyası
çatışma alanıdır. Harp alanıdır, savaş alanıdır. O iç dünya nasıl huzur bulsun,
nasıl huzura ersin, nasıl sükûna ersin. Çünkü harp onun içinde, savaş onun
içinde, çatışma onun içinde. Kendisi savaş alanına dönmüş. Çünkü bilgisi ile
fıtratı çatışıyor. Alt yapısı ile üst yapısı çatışıyor. Doğasıyla sonradan
edindiği şeyler çatışıyor, terbiyesi çatışıyor. Kafasıyla kalbi çatışıyor ve bu
çatışma onun için bir yok oluşu hazırlıyor. Buradan mutluluk çıkar mı? Çıkmaz.
Çıkmayacağını vahiy işte böyle dile getiriyor.
33-) Ve izâ messenNase durrun de'av Rabbehüm
müniybiyne ileyHİ sümme izâ ezâkahüm minHU rahmeten izâ feriykun minhüm Bi
Rabbihim yüşrikûn;
İnsanlara
bir sıkıntı dokunduğunda, O'na yönelenlerden olarak Rablerine dua ederler...
Sonra onlara kendinden bir rahmet tattırırsa, bir de bakarsın ki onlardan bir
fırka Rablerine şirk koşuyorlar. (A.Hulusi)
33 - Bununla
beraber insanlara bir keder dokunduğu vakit her şeyden geçerek rablerine
yalvarır, duâ ederler, sonra tarafından bir rahmet tattırıverdiği vakit da
bakarsın onlardan bir kısmı tutar o rablerine şirk koşarlar. (Elmalı)
Ve izâ messenNase durrun de'av Rabbehüm
müniybiyne ileyH hem ne zaman insanlara bir zarar ilişecek olsa
hemen rablerine yönelerek O’na yalvarıp yakarırlar.
İnsanın yaratılıştan Allah’a
kulluğa meyilli olduğunun en güzel delili bu. Fıtrat ayetine bir atıftır asında
bu ayet. 30. ayete 33. ayeti atıf yapmak lazım. Nasıl atıf, batmakta olan
gemide ateist kalmaz. Düşmekte olan uçakta dinsiz kalmaz. 3 – 5 yabancı dili
ana dili gibi konuşan birini tasavvur eder. Ana dili gibi konuşuyor ve siz
ayıramıyorsunuz, bunun ana dili hangisi. Aksansız konuşuyor.
Fakat nasıl ayırabilirsiniz ana
dilinin hangisi olduğunu nasıl bulabilirsiniz bir yöntem var. En kolay şöyle
tespit edilebilir. Ani bir şekilde onun ayağına ökçenizle güçlü bir biçimde
vurun, nasırına basın, canını yakın, “vay anam..!” ı ana dilinde söyleyecektir.
Yani o bilinç dışı gelişeceği için ani tepki insiyaki olarak, iç güdüsel
olarak, orada sonradan elde ettikleri hariç temelde ki ortaya çıkacaktır. Asıl
o zaman ortaya çıkacaktır. Yani boya o zaman ortaya çıkacaktır. Bir felaket anı
insanın içinde ki boyanın ortaya çıkmasıdır. Yani fıtrat boyası felaket
anlarında ortaya çıkar. Onun için en inançsızını bile felaket anlarında dua
ederken, gayri ihtiyari olarak dua ederken bulursunuz. O bilinç dışıdır. Yani
doğasına dönmüştür, kendine dönmüştür. Onun için batan gemide ateist olmaz sözü
meşhurdur. Ya da düşen uçakta dinsiz kalmaz sözü meşhurdur.
Burada, bu ayette onu söylüyor.
Ne zaman insana bir zarar ilişse hemen O’na yönelir yalvarıp yakarır. Yani
fıtratına döner, özüne döner. Zarar ilişince ama..! Garip bir şey bu.
Devamında;
sümme izâ ezâkahüm minHU rahmeten izâ feriykun
minhüm Bi Rabbihim yüşrikûn fakat ardından O’nun katından
kendilerine bir rahmet tattırılınca hiç değilse bir kısmı başlarlar rablerine
şirk koşmaya. Durumlarında ki iyileşmeyi şans, uğur, kısmet vs. gibi şeylere
bağlamaya başlarlar. Veya şans, kısmet getirdiğine inandıkları Allah dışı
varlıklara atfederek onlarda tanrısal güç vehmetmeye başlarlar iyileşme olunca.
Yani fıtratlarından başlarlar
uzaklaşmaya o ani şokun geçmesiyle birlikte yine artık sonradan edindikleri
üst yapının saptırıcı eğilimine, alanına girerler. Cazibesine kapılırlar yine
sapmaya başlarlar.
34-) Liyekfüru Bima ateynahüm* fetemetteû*
fesevfe ta'lemun;
Kendilerine
verdiklerimize nankörlükleri açığa çıksın diye... Hadi (geçici şeylerden) zevklenin
bakalım; yakında bileceksiniz. (A.Hulusi)
34 - Ki
kendilerine verdiğimiz nimete küfran etsinler, haydi zevk edin bakalım yarın
bileceksiniz. (Elmalı)
Liyekfüru Bima ateynahüm sonuçta
kendilerine vermiş olduğumuz nimetlere nankörlük ederler. Bu bir nankörlüktür
evet. Her nankörlük küfürdür ve her küfür hayatı ahiretten kopuk
değerlendirmenin bir sonucudur. Her küfür bu hayatı öte hayattan, bu8 dünyayı
öte dünyadan kopuk değerlendirmenin bir sonucudur. Nasıl, devam edelim
göreceğiz;
fesevfe ta'lemun haydi bakalım siz
de bir miktar safa sürün nasıl olsa zamanı gelince gerçeği öğreneceksiniz.
Parça ile bütün arasında irtibat
kuramayan zihin mutluluğu yanlış tarif etmeye mahkumdur. Burayla öte bir
bütünün parçalarıdır. Hakikati parçalamak demiştik değil mi? Aslında hayatı
parçalamakta hakikati parçalamaktır. Hayat bu ve ötesiyle birlikte bir
bütündür. Dünya ve ahiretiyle bir bütündür. Zaten dünya sözcüğü el hayatüd
dünyanın kısaltılmışıdır, dünya hayatı. El hayatül ahiran’ın tersidir. Yakın
hayat uzak hayat. Bura, öte. Bu iki hayatı parçalayan bir zihin mutluluğu
yanlış tanımlar. Parça ile bütün arasında irtibatı kuramaz. Kuramayınca
mutluluğu da doğru tanımlayamaz. Doğru tanımlayamayınca zevki mutluluk
zanneder, hazzı mutluluk zanneder, neşeyi mutluluk zanneder ve bunun geçici
olduğunu unutur.
Geçici olduğunu unutana bir
hatırlatma; Sürün bakalım siz de bu geçici sefayı diyor ayet, sürünür. Nasıl
olsa zamanı gelince gerçeği öğreneceksiniz.
35-) Em enzelna aleyhim sultanen fe huve
yetekellemü Bima kânu Bihi yüşrikûn;
Yoksa
onlara bir güçlü delil inzâl ettik de, şirk koşmalarının sebebi o mu? (A.Hulusi)
35 - Yoksa
biz onlara bir ferman indirmişiz de ona şirk koşmalarını o mu söylüyor?
(Elmalı)
Em enzelna aleyhim sultanen fe huve yetekellemü
Bima kânu Bihi yüşrikûn yoksa biz onlara bir buyruk indirdik te bu
nedenle mi O’na şirk koşmakta ısrar ediyorlar. Yani hakikate teslim olmak
yerine, hakikati teslim almaya kalkmakta. Hakikate nesne olmak yerine hakikate
karşı özne olmaya, hakikati nesneleştirmeye kalkıyorlar. Bundan dolayı mı, biz
buyruk mu indirdik, emir mi verdik, vahiy mi yolladık ta böyle yapıyorlar. Ki
bunu Allah’tan başka kimse buna izin veremez, Allah’ta izin vermedi.
Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
128.
videoyu toplu olarak burada
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder