B sayfasından devam
7-) Ya'lemune zahiren minel hayatid dünya*ve
hüm anil ahıreti hüm ğafilun;
Onlar
kozalarında yaşamaları yüzünden sonsuz gelecek yaşamdan habersizdirler; dünya
hayatını madde yanı itibarıyla bilip kabul ederler! (A.Hulusi)
07 - Bir
zâhir bilirler Dünya hayattan, Âhiretten ise hep gafildirler. (Elmalı)
Ya'lemune zahiren minel hayatid dünya
onlar sadece hayatın en yakın ve aşağı olan, yani yüzeyini, öyle diyelim zahiran minel hayatid dünya. En yakın
ve aşağı diye çevirmem ed dünya kelimesinin karşılığı olduğu için. Edna’dan
gelir. Edna’nın aslında dişilidir. İsmi tafdilin dişilidir. Yani en aşağı ya da
en yakın. 2 manaya birden gelir. Hayatın en aşağı, en yakın görünen yüzünü tanırlar
onlar. Görünen yüzü, zahiran. Çünkü
hayatın bir de iç yüzü vardır ki gözle görünmez. Gönül gözü ile görülür, kalp
gözü ile görülür.
Demek ki bakınız bu ayet hayatın
çift yüzü olduğunu söylüyor ve çift yüzünü görmek için baş gözünün
yetmeyeceğini, gönül gözünün gerektiğini söylüyor. Hayatın dış yüzünü
görenlerin öbür yüzünü inkar etmeleri de bu yüzden. Onların inkarı körlükleri
yüzünden Summun
bukmun umyun fehüm la yerci'ûn.
(Bakara/18) budur işte. Evet, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler dönemezler.
Neye kördürler, gözleri mi görmüyor? Hayır o değil, yüreklerinin gözleri
görmüyor.
ve hüm anil ahıreti hüm ğafilun ama
onlar görülmeyen öteki hayattan gafildirler. Evet, öteki hayat, ya da öte dünya
hayatı, ya da el hayatüd dünya’nın
bu anlamda ki zıddı; el hayatül ‘ulya
yüce hayat. Aşağı hayat, yüksek hayat. Yakın hayat uzak hayat. Yani basit
hayat, mükemmel hayat, ahiret. İşte böyle zıtlar içerisinde anlayabiliriz ancak
bu ayeti. Onun için el hayatül ‘ukba,
baki hayat.
Nebinin duasını hatırlayın bu ayet
bağlamında. “İlahi, Allah’ım elinel eşyai, kemahi. Bana varlığın
hakikatini öğret. Varlığın iç yüzünü öğret. Belki öğreneceğimiz şeylerin en
başında hayatın iç yüzü gelir.
Hayat mertebe mertebedir, tek
mertebe değildir ve bu dünya hayatı, hayatın en basit mertebelerinden biridir.
İşte el hayatüd dünya en yakın
mertebesi, en aşağı mertebesi. Hayatın en aşağı mertebesini, hayatın en yüksek
mertebesiyle takas etmek hangi aklın kârıdır. İşte onun için diyor ki ve hüm anil ahıreti
hüm ğafilun onlar öteki hayattan gafildirler. Hayatın yüce
mertebesinden gafildirler, niye? Hayatın kabuğuna mıhlamışlardır gözlerini,
içini görememektedirler.
8-) Evelem yetefekkeru fiy enfüsihim* ma
halekAllâhus Semavati vel Arda ve ma beynehüma illâ Bil Hakkı ve ecelin müsemma*
ve inne kesiyren minenNasi Bi Lıkai Rabbihim lekâfirun;
Nefslerindekini
(hakikatlerini)
hiç tefekkür etmediler mi? Allâh, semâları, arzı ve ikisi arasında olan şeyleri
sadece Hak olarak; belli bir ömür süreciyle yarattı! Şüphesiz ki insanlardan
çoğu Rablerine ereceklerini inkâr edenlerdir. (A.Hulusi)
08 - Nefislerînde
bir düşünmediler de mi? Allah o Gökleri ve Yeri ve ikisinin arasındakileri
başka değil, ancak hak sebep ve müsemmâ bir ecel ile halk buyurmuştur, bununla
beraber doğrusu insanlardan bir çoğu rablerinin likasına kâfirdirler. (Elmalı)
Evelem yetefekkeru fiy enfüsihim
şimdi onlar kendi iç dünyalarında hiç muhasebe yapmazlar mı. Nefis muhasebesi
yapmazlar mı. Ünlenmiş ifadesi ile söyleyelim, hiç onlar iç muhasebe yapmazlar
mı? çünkü hayatın iç yüzü iç gözle görülür değil mi. İç muhasebe yapanlar iç
gözlerini çalıştıranlardır. Kalp gözlerini. Onun için eğer iç gözleri olsa iç
muhasebe yaparlar, iç muhasebe, nefis muhasebesi yapsalardı o zaman hayatın iç
yüzünü de görürlerdi. Buradan buna varıyoruz.
Evelem yetefekkeru fiy enfüsihim
şimdi onlar kendi iç dünyalarında hiç muhasebe yapmazlar, hiç derin derin
düşünmezler mi, tefekkür etmezler mi. ma halekAllâhus Semavati vel Arda ve ma beynehüma illâ Bil
Hakkı ve ecelin müsemma Allah gökleri yeri ve bu ikisi arasında
kileri asla bir amaç ve anlamdan, dahası sınırlı bir ömürden yoksun olarak
yaratmamıştır. 2 şey;
1 - amaç ve anlamsız
yaratmamıştır. Eğer hayatın iç yüzü görülseydi ne olurdu değerli Kur’an
dostları bu kainatın Hakk ile, yani bir amaç ve anlamdan yoksun yaratılmadığı
anlaşılırdı. Eğer hayatın iç yüzü görülseydi. Eğer gönül gözü ile baksaydı
insan, eğer görünen vizyonuna değil de hayatın misyonuna baksaydı..! Evet, amaç
ve anlamdan yoksun olmadığını anlardı.
Hani Kur’an ne diyor du? ve
yetefekkerune fiy halkıs Semavati vel Ard.. (A.İmran/191)göklerin ve
yerin yaratılışı üzerine derin derin düşünürler ve derler ki Rabbenâ mâ
halakte hazâ batılâ rabbimiz sen bunu amaçsız ve anlamsız
yaratmadın. Ne demek amaçsızlık ve anlamsızlık dostlar? Kısaca mı, tek kelime
ile mi söyleyeyim ağır olacak; “Allahsızlık”
Allah anlam demektir. Onun için Allah’a iman anlama imandır, hayatın anlamına,
varlığın anlamına, ömrün anlamına, ölümün anlamına, sevincin ve hüznün
anlamına, acının ve kederin anlamına, var oluşun anlamına, insan olmanın
anlamına, yaşamanın anlamına imandır. Allah demek onun için anlam demektir.
Allah demekten kaçınanlar, anlamdan kaçınıyorlar. Hayatlarını
anlamlaştıranlardır. Onun için Allahsız bir hayat, anlamsız bir hayattır.
2. Alem sonsuz
değildir. Ayette yoksun olmadığı 2. şey bu göklerin ve yerlerin süreli bir
ömürde, yani ömrü mahtut, alem sonsuz değil, Allah sonsuzdur. Eğer yerlerin
göklerin bir amacı varsa buradan yola çıkarak ulaşacağımız sonuç şu, önerme şu;
insanın amacı hiç olmaz mı? Yerler ve göklerin kendisi uğruna yaratıldığı insan
amaçsız ve anlamsız olur mu? Düşünün aletinizin amacı olacak ama o aletim
kendisi için yaratıldığı şeyin amacı olmayacak. Olur mu? Onun için bu soruyu
bize sordurmak istiyor bu ayetler.
ve ecelin müsemma dahası, sınırlı bir
ömürden yoksun olarak yaratmamıştır. Yani sınırlı bir ömre sahiptir. Sonsuz
değildir alem. Mahlukat sonsuz değildir. ve inne kesiyren minenNasi Bi Lıkai Rabbihim lekâfirun
ne var ki insanların çoğu rablerine kavuşacaklarını inatla inkar etmektedir.
İnatla reddetmektedirler. Ahireti inkar bir yerde insanın anlam ve amacını
inkardır. Yani burada sadece ahireti inkar etmiyor inkarcılar. Aslında ahireti
inkar ederken kendi anlam ve amaçlarını da inkar ediyorlar.
9-) Evelem yesiyru fiyl Ardı feyenzuru keyfe kâne
akıbetülleziyne min kablihim* kânu eşedde minhüm kuvveten ve esârul Arda ve
ameruha eksere mimma ameruha ve caethüm Rusulühüm Bil beyyinat* fema kânAllâhu
liyazlimehüm ve lâkin kânu enfüsehüm yazlimun;
Yeryüzünde
gezip dolaşıp bakmazlar mı ki, onlardan öncekilerin sonu nasıl oldu? Onlar (öncekiler), kuvvet
itibarıyla bunlardan (şimdikilerden) daha şiddetli idiler... Arzı sürüp alt-üst etmişler ve
onu (yeryüzünü),
bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi... Onların Rasûlleri
onlara açık deliller olarak gelmişti. (Demek ki) Allâh onlara zulmetmiyordu; ne var ki onlar kendi
nefslerine zulmediyorlardı. (A.Hulusi)
09 - Ya
Yer yüzünde gezip bir bakmadılar da mı? Nasıl olmuş akıbeti kendilerinden
evvelkilerin? Kuvvetçe kendilerinden daha şiddetli idiler, Arzı aktarmışlar ve
onu kendilerinin imarından ziyade imar etmişlerdi, Peygamberleri de onlara
beyyinat ile gelmişlerdi, demek Allah onlara zulmetmiyordu velâkin kendileri
nefislerine zulmediyorlardı. (Elmalı)
Evelem yesiyru fiyl Ardı feyenzuru keyfe kâne
akıbetülleziyne min kablihim onlar yer yüzünde dolaşmazlar mı,
dolaşmıyorlar mı? Artık kendilerinden öncekilerin nasıl bir akıbete
uğradıklarını görebilselerdi ya. Eğer yer yüzünde dolaşıyor da bunu
görmüyorlarsa, yine onlar bakar körler. Yani bakıyorlar ama görmüyorlar. Eğer
gören bir gönle sahip olsalardı gezdikleri dünyanın dış cephesine değil, iç
yüzünü de görürler ve oradan akıl yürüterek; Demek ki hiçbir uygarlık sonsuz
değil derlerdi. Yani arkadan gelen ayetin devamı zaten o gerçeği veriyor.
kânu eşedde minhüm kuvveten ve esârul Ard
onlar ki kendilerinden daha güçlü kuvvetliydiler ve yer yüzünde bunlardan daha
derin izler bırakmıştılar. Yani bunlar nesine güveniyor. Onlardan daha derin
izler bırakanlar, daha güçlü kuvvetli
olanların bile sonu geldi. ve ameruha eksere mimma ameruha dahası onlar
orayı berikilerden daha mamur ve müreffeh bir hale getirmişlerdi. Yani onların
kurduğu medeniyet bunlarınkinden çok daha ileri düzeydeydi. O bile yok oldu. ve caethüm
Rusulühüm Bil beyyinat üstelik onlara da elçileri hakikatin apaçık
delilleri ile gelmişlerdi.
fema kânAllâhu liyazlimehüm neticede
onlara zulmeden Allah değildi ve lâkin kânu enfüsehüm yazlimun fakat onlar
kendi kendilerine zulmettiler. Yani Allah onlara zulmetmedi, onlar kendilerine
zulmettiler. Emanete ihanet ettiler çünkü. Kendileri bir emanetti, kendilerini
mülkiyet zannettiler. Yeryüzüne şahit olmak için gelmişlerdi, sahip olmak için
geldiklerini zannettiler. Onun için de malik olmaya kalktılar, şahit olmaya
değil ve emanete ihanet ettiler.
10-) Sümme kâne akıbetelleziyne esaüs sûâ en
kezzebu Bi âyâtillâhi ve kânu Biha yestehziun;
Sonra
kötülük (kendilerine zulüm) edenlerin sonu en kötü oldu! Çünkü Allâh'ın işaretlerini
yalanlamışlardı; onlarla alay ederlerdi. (A.Hulusi)
10 - Sonra
o fenalık yapanların akıbeti en fenası oldu, çünkü Allahın âyetlerini tekzip
ettiler ve onlarla eğleniyorlardı. (Elmalı)
Sümme kâne akıbetelleziyne esaüs sûâ en kezzebu
Bi âyâtillâhi ve kânu Biha yestehziun nihayet böylelerinin akıbeti,
Allah’ın ayetlerini yalanlamaları ve onları alaya almaları nedeniyle kötünün de
kötüsü esaüs
sûâ ; Burada ki sûâ; Esve’ kelimesinin dişili. İsmi tafdilin dişili. Dünya
gibi, ‘ukba gibi, edna nın dişili dünyadır. Onun için kötünün kötüsü, en kötü
akıbete uğradılar. En kötü akıbet nedir? Dünyada uğradığınız bela değil,
ahirette uğrayacağınız cehennem belası. Yani dahası Allah’ın rahmetinden mahrum
kalma belası.
11-) Allâhu yebdeül halka sümme yu'ıydühu sümme
ileyHİ turce'un;
Allâh
halkı yaratır, sonra onu iade eder; sonra da O'na döndürülürsünüz. (A.Hulusi)
11 - Allah
halkı ilkin yapar, sonra da çevirir onu yeniden yapar, sonra hep döndürülüp ona
götürüleceksiniz. (Elmalı)
Allâhu yebdeül halka sümme yu'ıydüh
Allah varlığı yoktan var ettiği gibi sonra onu tekrar yenileyecektir. Evet,
sümme yu’ıdüh; sonra onu tekrar yenileyecektir. Varlığı, yaratışı. Burada ki el
Hakk hem yaratılış anlamına mastar, hem de varlıklar, insanlık anlamına
isimdir. İki şekilde de çevrilebilir onun için. sümme ileyHİ turce'un en sonunda
hepiniz ona zorunlu olarak döndürüleceksiniz.
[Ek bilgi; İlginç bir bakış
açısı;
Allah û Tealâ, bütün kâinatı 3
asıl (zahirî âlem, gayb âlemi, emr âlemi), 3 de bunların karşıtı olmak üzere, 6
yevmde yaratmıştır. Sonra yarattığı bu âlemlerin geçmişten geleceğe doğru
uzanan bir zaman parçasıyla büyümelerini temin etmiştir. Allah'ın gezegenlere
verdiği itiş enerjisi sebebiyle kâinat (âlemlerin hepsi) devamlı büyümektedir.
Sonra itiş enerjisi bitecek, zaman duracak ve gravitasyon sebebiyle kâinat
küçülmeye, zaman da geriye doğru gitmeye başlayacaktır. Her şey tersine
çalışacaktır.
İlk yaratma, ondan sonra
insanların kıyâmet gününe ulaşmasına kadar kâinatın büyümesi, kıyâmet gününden
sonra kâinatın küçülmesi, büyümenin geri çevrilmesi, yani başlangıca dönüş söz
konusudur. (İskender A.Mihr) http://www.kurantefsiri.com/kuran_tefsiri/rum/rum_suresi_tefsiri.aspx?ayet=11
]
Devam ediyor D sayfasına geçiniz
127. videoyu toplu olarak burada
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder