Değerli Kur’an dostları geçen
dersimizde Ankebût suresinin 44. ayetine kadar işlemiştik. Hatırlayacak
olursanız geçen ders sureye adını veren ayetleri işlemiştik ve özellikle vurgu
yapmıştık üzerine Çünkü rabbimiz vurgu yapmıştı. Örümceğin evi, örümceğin ağı
sadece çürük değil, aynı zamanda kendisine sığınanlara mezar olan bir ağdı.
Aslında örümcek kafalı olan biri böyle bir tuzağı göremezdi onun içinde Kur’an
ımız bize gözünüzü açın, örümceğin ağına saray diye sığınmayın. Neyin sağlam,
neyin çürük. Neyin kalıcı neyin geçici. Neyin zayıf neyin güçlü olduğunu doğru
bir bakış açısıyla, doğru bir zaviyeden, doğru bir tasavvurla tanımlayın. Eğer
bunu doğru yapmazsanız yarın iş işten geçmiş olur, ama tuttuğunuz her dal
elinize gelir diyordu.
Şimdi devamında ki ayetleri
işleyeceğiz inşallah. Ankebût suresinin 45. ayetiyle dersimize devam ediyoruz.
Devamında ki ayet öyle her zaman bulunur bir ayette değil. Adeta Kur’an ın
berceste ayetlerinden biri. İbadetin anahtarlarından biri. Onun için bu ayet
üzerinde durabildiğim kadar, zamanımın elverdiği kadar durmak istiyorum.
45-) Ütlü ma uhıye ileyke minel Kitabi ve
ekımısSalâte, innes Salâte tenha anil fahşai vel münker* ve lezikrullahi ekber*
vAllâhu ya'lemu ma tasne'un;
Sana
vahyolunan BİLGİ'yi (Kitap) oku, bildir; salâtı ikame et... Kesinlikle salât fahşadan
(kendini beden kabulünün getirisi olan aşırı
davranışlardan) ve münkerden (Sünnetullâh'a ters düşüren şeylerden) uzaklaştırır... Elbette ki Allâh zikri (hatırlanışı) Ekber'dir (Ekberiyeti hissettirir)!
Allâh ne hâlde olduğunuzu bilir. (A.Hulusi)
45 - Sana
vahyolunan kitabı güzel güzel oku ve namazı kıl, sahih namaz edepsizlikten ve
uygunsuzluktan nehy eder ve her halde Allahın zikri en büyük iştir ve Allah her
ne işlerseniz bilir. (Elmalı)
Ütlü ma uhıye ileyke minel Kitab ey
bu ilahi hitabın muhatabı olan insan. –Bu metinde yok, fakat metinde bir emir
var. Bu emir mutlaka bir memur ister, kim bu? eğer bu emrin muhatabını sadece
Resulallah’la sınırlandırırsak ayetin devamında ki tenha anil fahşai vel münker tüm
kötülüklerden ve çirkinliklerden alıkoyar ibaresini ben Resulallah’a nasıl
hasredeyim, olur mu bu? Kötülük ve çirkinlikler aslında bize layık onun için
ben bu ayetin muhatabının sadece Resulallah değil, aslında bizler olduğumuzu,
onun içinde ey bu ayetin muhatabı olan insan sana söylüyorum dediğini
düşünüyorum ve hitabı böyle algılıyorum.-
Ütlü ma uhıye ileyke minel Kitab
sana vahy edilmiş olan bu mesajı izle ve başkalarına da ilet.
Ütlû; hem izle manasına hem de
ilet manasını içerir. İzle. Neden? Çünkü bu mesaj kendisini izlemek için
gönderildi. Çünkü bu mesaj soyut bir dünya kurmadı sana. Sana somut bir dünya,
müşahhas bir dünya kurdu. Çünkü bu mesajın ilk muhatabı ter yüzünde iz bırakan
biri. izi olanlar izlenir. Onun içindir ki Allah onu örnek gösterdi. Çünkü
örnek alınabilirdi. O Kur’an ın insana dönüşmüş biçimiydi. Eğer onun bıraktığı
izi izlerseniz Kur’an size dönüşür. Yani sizin ahlakınızda Kur’an olur. Onun
için izle ve ilet.
Ütlû aynı zamanda ilet,
başkalarına aktar anlamına gelir. Eğer bir güzelliği fark etmişseniz, güzelliği
fark edene. Güzelliğe sahip olmak yaraşır. Diyelim ki sahip oldunuz o zaman o
güzelliği başkalarıyla paylaşmanız gerek. Çünkü ebedi güzellikler paylaşıldıkça
çoğalırlar. Onun içinde başkalarına ilet. Ve arkasından devam ediyor ayet;
ve ekımısSalât. Ve salâtı ikame et.
Namazı kıl diye çok klasik bir biçimde de çevirebilirim. Zaten o müsellem.
Bilinen bir hakikat. Fakat ne demek salâtı ikame etmek; Bu cümlenin iki anahtar
kelimesini kısaca tahlil etmem gerekiyor devamını da anlayabilmek için.
Ekım, ekame, ıkamet. Aslında Ka
ve me kökünden türetilmiş bir sözcük. Bir şeyin kökü, bir şeyi ayakta tutan ana
unsur manasına gelir. Kame; ayağa kalktı demektir. ekame; doğrulttu, kaldırdı,
dikti, yükseltti anlamına gelir. Etimolojik kökenini göstermek için bir cümle
vermeliyim. Ekantul ud. Değneği doğrulttum demektir.
Peygamberimiz namazı tanımlarken
Essalâtu imadüd diyn. Namaz dinin direğidir. Femen hedemehe hedemed diyn kim
onu yıkarsa dinini yıkmış olur. Ve men ekamehe ekamed diyn. Kim de onu dikerse
dinini ayağa kaldırmış olur.
Peygamberin bu hadisi sadece
namazın önemine dikkat değil aynı zamanda namazın ikamesinin etimolojik
kökenine de bir atıftır. O nedenle direği ayağa dikmek, kaldırmak. Sanki bir
binayı ayakta tutan ana sütun gibi algılayalım. Ondan da öte geçip salâtı ikame
edin emrini var oluşsal bir manaya taşıyalım. Çünkü salât; salâ kökünden gelir.
Salâ insanı ayakta tutan omurgaya denir. Omurga, hatta ekame ile bakışımlı bir
manası da var. Çünkü salleytül asa derse bir Arap değneği ateşte ısıtarak
düzelttim demiş olur. Şimdi öyle bir etimolojiden yola çıktık ki hakikaten bir
çok manalar hücum ediyor şimdi. Beni söyle beni söyle diye.
Namaz dinin omurgasıdır. Yani
Allah’a karşı insanın esas duruşu. Aslında namaz o değil, namaz o esas duruşun
harekete dönüşmüş bir dışa vurumudur, tezahürüdür. Onun için namaz bunu değil,
bu namazı doğurur. Doğurursa huşû olur. Yani içinizdeki Allah’a karşı esas
duruş bilinci öylesine sizi sarıp sarmalar ki bu bilinç sizi ister istemez
Allah karşısında aşk hareketine, yani önce rükû sonra secdeye kapandırır. Ya
rabbi teslim oluyorum demenin bedence sidir bu. Sadece o kadar mı? değil.
Allah’ım senden başkasının önünde eğilmem demenin de mü’mincesidir.
Bakınız ateşte değneği
doğrulttum. Değnek eğri, yamuk. İnsan Allah’ın müdahalesi olmadan dik duramaz.
Allah’ın müdahalesi olmadan kula kulluk yapmazlık edemez. eşyaya kul olur,
dünyaya kul olur, değersiz şeylere kul olur, değerini beş paralık eder. Etmesin
diye Allah insanın kulluğunu sadece insandan yüksek ve insanın kendisine olan
sevgi ve korkusunu istismar etmeyecek bir tek zata kulluğunu ister, o da
kendisi. Çünkü insanın sevgisini istismar etmeyen tek varlık Allah’tır. İnsanın
korkusunu istismar etmeyen tek varlık Allah’tır, çünkü Allah insanın rakibi
değildir.
İnsan hemcinsi; ne kadar seviyor
olursa olsun, ne kadar yakını olursa olsun bir noktadan sonra iş karışabilir.
Bir noktayı geçtikten sonra hasetlik başlayabilir, kıskançlık başlayabilir. Ne
kadar yakınınız olursa olsun. İlişkinizde bütün bu yamuk şeylerin olmayacağı
tek ilişki insan – Allah ilişkisidir. Onun için namaz salât kökünden gelir.
Esas duruş, klas duruş. İnsanın rabbine karşı klas duruşu. O nedenle efendimiz
bunun çok iyi farkında olduğu için, ki bizler çoğu zaman farkında değiliz.
Aslında namazın ne muhteşem bir imkanın görünürde ki şekli olduğunu bilmiyoruz.
İçini boşalttığımız içinde namaz adeta bizim için keşfedilmemiş bir hazine olma
niteliğini koruyor. Keşfedilmemiş bir hazine. Üzerinde oturuyorsunuz, fakat
açlıktan ölüyorsunuz. Böylesine bir hazine,
İşte onun için efendimiz diyordu
ki; Namaz, “Es salâtu kurratu ayni..!” namaz gözümün nuru. Namaz hiç gözünüzün
nuru oldu mu. Gözümün nuru diyecek kadar sevdiniz mi? Bana dünyanızdan üç şey
sevdirildi diyordu ya peygamber. Gözümün nuru namaz..! onun ayrıcalığı var. Göz
nuru o. İkincisi güzel koku. Cenneti hatırlattığı için. Üçüncüsü evet, kadın.
İlginç değil mi. Çok ilginç. Ne, ne ile yan yana geliyor. Kadına peygamberi bir
iltifatın işte söylenişi bu. Yani Resulallah’ın; dünyanın tüm kadınlarının
layık olduğu o müstesna yeri de göstermesidir bu. Namazı kadının yanına, kadını
namazın yanına. Gözünüz gibi koruyun. Niye? Namaz belli, göz aydınlığı.
Allah-insan ilişkisi. Kadın içinde erkek aslında, aynı şey, eşler. İnsan için
göz aydınlığı da o değil mi aslında. Namaz insanın Allah’a doğru esas duruşunu
temsil eder. İnsanın Allah’a dönük yüzünü inşa eder. Kadın da erkeğin insanlığa
dönük yüzünü inşa eder. Onun için yan yana koyuyordu.
Aslında bunun altında çok daha
derin bir şey yatıyordu; Namazdan haz almak, namazdan zevk alabilmek. Yani
namazı sırtınızda yıksam da kurtulsam diye taşınan bir yük olmaktan çıkarıp,
altınızda bir Burak, sizi cennete doğru götüren bir Burak etmek. İşte bu. Onun
için Es salâtu Mi’rac’ul mü’min. Namaz müminin miracıdır. Buyruluyordu.
Evet değerli dostlar namaz nefis
terbiyesi, ruh teskiyesi. Ateşte cevherin cüruftan ayrılması gibi insanın
cevherini cürufundan ayıran bir işlemin son aşamasıdır. O nedenle esas
duruştur, klas duruştur. Es salâ; insanı dik tutan omurga unutmayın. İşte
namazın etimolojisi bu. Ama bütün bunları aslında ayetin devamında ki şu cümle
için söyledim.
innes Salâte tenha anil fahşai vel münker
çünkü namaz insanı tüm kötülüklerden ve çirkinliklerden alıkoyar. “Alı koyma
potansiyeli” taşır. İşte bu Namazın insana sunduğu imkan ve şimdi bu noktada
ibadetlerin ruhu gündeme geldi.
İbadetler insan içindir. Önce
bunun çizelim altını. Allah için değil. Yani ibadetin niyeti elbette Allah
için, fakat yararı insan içindir. İnsanın ibadetinden Allah yararlanmaz. Birinin
yararlanması için onun ihtiyaç duyması lazım, muhtaç olması lazım. Allah’ın
insana ihtiyacı yok.
Peki insan niçin Allah’a ibadet
eder? Çünkü insanın Allah’a ihtiyacı var. Allahsız yapamaz. Allah’ın sınırsız
rahmet denizinden insana açması, dökmesi için yasası var. Bu yasa gereği
insanın Allah’a kulluk etmesi lazım. Çünkü bu musluk ancak o zaman açılıyor.
Yasa bu. Rahmet çeşmesi ancak kulluk vanasıyla açılıyor. O nedenle bunu
istiyor. Bizim için istiyor. Bir tane istiyor. O biri üzerine koyup bin vermek
için sadece vermenin yasası gerçekleşsin diye istiyor. İbadet bu.
Namaz duygusal ve düşünsel bir
arınma. Onun içindir ki insanı kötülüklerden ve çirkinliklerden alıkoyar. El
fahşa’ aslında her tür çirkin davranış demektir. İnsanın değerini düşüren, insanın
yüce onurunu beş paralık eden, insan onuruna yaraşmayan her tür çirkinlik
demektir. Bu bir parça insanın değeri ile alakalıdır. Fakat el münker; Aklın
kötü gördüğü şey demektir. Her şey, yani birincisi insanın ontolojik değerini
düşüren şeyler, ikincisi ise insanın epistemik kalitesini, yani bilgi
kalitesini, insanın duygu kalitesini, insanın akıl kalitesini, insanın bilinç
kalitesini düşüren şeyler demektir. Bu ikisini yan yana koyduğunuzda zaten
insanın değeri ikisinin çarpımından oluşuyor adeta. Bir boyutuyla yapısal, öbür
boyutuyla eylemsel. O nedenle ikisini de gündeme getiriyor ve bu iki alanda
namaz, tabii ki maksadını gerçekleştirmiş bir namaz bu iki alanda insanı onarır
diyor. Yani kötülükten ve çirkinlikten nehyeder. Bir set olur.
Ateşle bağlantılı olduğunu
söylemiştim ya etimolojisinin; Hem ekame, hem de salâh köklerinin, yani ateşte
eğri değneği doğrultmak. İnsanın eğriliğini ateşe verip doğrultmak adeta. Allah
insanı; hamdın, piş ki yanasın, yan ki olasın. Cürufun cevherinden ayrılsın diyor
adeta. Böyle anlarsak sanırım yanlış olmaz.
Ondan öte namaz sadece ibadet
çerçevesi içinde, bizim ibadet tasavvurumuz biraz yamuk. Allah’a gönderilmiş
mektuba benzer ibadetler. Hepsi öyle; oruç öyle hac öyle, zekat öyle. Namaz ilk
mektup. Unutmayın nübüvvet yılları boyunca mü’minlerin 16 yılı oruçsuz geçti,
19 yılı hacsız geçti, 14- 15 yılı faiz yasağını bilmeden geçti. Fakat 1 yılları
namazsız geçmedi. Bu çok önemli.
Namaz Allah’a gönderilmiş
mektuptur demiştim. Öyle mektuplar gidiyor ki zarfı var içi yok, mazruf yok,
zarfın içi boş. Siz gönderiyorsunuz ve sizin adınıza ayrılmış posta kutusuna
konuluyor. Bir gün gelecek mektuplarımız bir bir açılacak, gönderdiğimiz her
mektup. Eğer adresi doğru ise. Bazılarının içi boş çıkacak, boş. Siz gönderdiğinizi
düşünüyorsunuz ama içi boş, yok bir şey.
Peygamberin dilinde böylesi bir
namaza kılanın yorulduğu yanına kalır buyrulur. Tabii ki insanı titreten bir
şey. Ama şunu söylemeliyim ki tüm namazlar bir namazı bulmak için kılınırlar.
Aslında namaz bitimsiz bir yolculuğun günlük beş durağıdır ve her durakta acaba
burada mı bulurum diye durur, iner bakarsınız. Ve bu yolculuk yürümekle biten
bir yolculuk değil, varanlar yürüyenler olacaktır. Aramakla bulunan bir arayış
değil, bulanlar arayanlar olacaktır. Arkadan bir şey daha geliyor;
ve lezikrullahi ekber ve hele
Allah’ın zikri olması onun en büyük boyutudur. Yani namazın nihai maksadına bir
atıf.
Allah’ın zikri, zikrullah birkaç
manaya gelir.
1 – Allah’ın insanı anması. Hani
Bakara da; Fezkurûnî
ezkurkum. (Bakara/152) siz beni anın, beni kaygı edin ki ben de sizi
kaygı edeyim. Yani siz; “Bu işe Allah ne der.” deyin ki ben de titreyeyim sizin
üzerinize. Evet, işte bu insanın Allah’ı Allah’ın insanı zikri. Müthiş bir
hadise.
Tabii zikrullah aynı zamanda
Allah’ın insanı zikri manasına da gelir. Onu da içerir. Allah’ın insanı anması.
Zaten bu birbirinin devamı olduğuna göre bunu iki mana demek değil, birbirini
yamalmayan iki mana demek daha doğru olur. Siz Allah’ı kaygı ederseniz, bu
Allah’ı kaygı etmek ne demek kaygınız Allah olur.
Rabbim ne der, yaptığınız her
işte, yaşamınızda ben bu hayatı kime teslim edeyim diye sorduğunuzda evet bu
hayata ihanet etmeyecek tek kapı Allah’ın kapısıdır. Ona teslim etmeliyim
derseniz eğer, size verdiğiniz zaten kendisinin size hediye ettiği o hayatı
bitimsiz bir cennetle taçlandırıp geri iade eder. Budur işte. Onun için
zikrullah insanın kaygısının Allah olması, İnsanın maksimum hedefinin Allah
olması. İnsanın sebeplerin sebebinin Allah olması. Bilincinin merkezinde Allah
olması, Allah’ın gör dediği yerden bakması. Eşyaya, insana, kendisine, varlığa,
tabiata bütün bunları okurken ilahi bir kitap ve hitap olarak okuması. İşte
zikrullah bu.
vAllâhu ya'lemu ma tasne'un zira
Allah işledikleri her bir şeyi bilir. Allah bilir, onun için insanın aslında
namaz kılarken bu namazdan ne umduğunu da bilir. Sadece namaz kılıyormuş
görüntüsünü bilmez, onun kaydı namaz kılan insanın yüreğinin derinliklerini de
bilir onu da çeker kayıt altına alır. Maun suresini bu ayetin tefsiri olarak
okumak lazım.
Eraeytelleziy
yükezzibü Bid diyn. (Maun/1) Baksana şu dini yalanlayan adama; Fezâlikelleziy
yeduul yetiym. (2)İşte bu yetimi itip kakıyor Ve lâ yehuddu 'alâ ta'âmil miskiyn.
(3)Yoksulu doyurmuyor değil, doyurmaya teşvik etmiyor. Doyuracak bir de başkalarını
doyurmaya teşvik edecek. Üç ayet oldu. Feveylün lil musalliyn. (4) Bu 4. ayet. Dini
yalanlayandan girdi, yetimden ve yoksuldan geçti 4. ayette yazıklar olsun,
özelde namaz kılmak musalliyn namaz
kılanlar diye de çevrilebilir. Ama doğru çeviri yazıklar olsun böylesine ibadet
edenlere. Çünkü bu ayetlerin sebebi nüzulü olarak gösterilen tüm olaylar Mekke
de ki müşrik ileri gelenleriydi.
Yine maun
suresinin indiği zaman dilimini esas aldığımızda bir bütün olarak indi parçalı
değil tüm olarak indi ve dini yalanlayanlardan söz ediyor. Dini yalanlayanın
namazı ne demek ki. İşte ibadet orada. Demek ki namaz deyince aklımıza sadece
salât deyince namaz gelmemeli. Kur’an da bile namaz salât kelimesinin 15 e
yakın manası var. Zaten salât kelimesi 18 anlamlı bir kelime. Onun için
yazıklar olsun böyle ibadet edenlere. Niye? Devamını okursak anlayacağız.
Elleziyne hüm
'an Salâtihim sâhûn. (5) Onlar ibadetlerinden gafildirler. Ne demek?
Onlar ibadetlerinin amaçlarını unutuyorlar. İbadetin gerçekleştirmek istediği
şeyi gerçekleştirmiyorlar. Elleziyne hüm yurâûn. (6) çünkü onlar müailik
yapıyor, gösteri yapıyorlar. Yani namaz kılıyormuş, ibadet ediyormuş görüntüsü
veriyorlar. Ve
yemne'ûnel mâ'ûn. (Maun/7) Karşılıksız yardımı da engelliyorlar.
Evet, bu
kadar 7 ayetlik bir sure ama aslında namazın tefsiridir. İlk 3 ayet sosyal
konuda son 3 ayet ibadet konusunda. Yani insandan Allah’a ve insandan insana
ulaşan 2 boyutlu bir olay. Çift kanatlı bir kuş. İnsan bu. İlk ayetler insanın
insanla ilişkisini son 3 ayette insanın Allah ile ilişkisi. Bu ikisi arasında
bağlantı yoksa diyor, siz kulluk yapmıyorsunuz. İbadet etmiyorsunuz.
Devam ediyor
B sayfasına geçiniz.
126. videoyu
toplu olarak burada
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder