El Hamdu Lillahi
Rabbil'Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna Muhammedin ve alâ alihi
ve ashabihi ve etbaihi ecmaiyn.
Rabbişrah liy sadriy;
Ve yessirliy emriy;
Vahlül ukdeten min lisaniy;
Yefkahu kavliy;
(Tâhâ 25-26-27-28)
Rabbim, göğsüme genişlik ver,
kolaylaştır işimi, düğümü çöz dilimden, ki anlasınlar beni. Amin!
Değerli Kur’an dostları bugün
Kur’an ülkemizin yepyeni bir sitesine daha gireceğiz. Lokman suresi. Tedvinde
31. sırada yer alan Lokman suresi adını bu tarihteki efsanevi bilgenin
oğullarına verdiği öğüt dolayısıyla sure içerisinde ki 12. ve 19. ayetler arasında
yer alan bu nasihatler dolayısıyla sure bu adı alır.
Sure Mekke de inmiştir.
İçerisinde Mekke’nin büyük bir bölümünü işgal eden müşriklerin imana karşı
kullandığı şiddete hiçbir ima içermez. Ama baba ve annelerle çocukları arasında
ki inanç çatışmasını, Hz. Lokman’ın oğullarına verdiği öğütler dolayısıyla ele
aldığını anlarız. Yani surenin indiği dönemde ciddi bir sosyal yaraya dönüşen
iman etmiş çocuklarla onlara karşı çıkan anne babalar arasındaki ilişkiyi
düzenleyen ayetler bu surede yer alır. Bunları göz önüne aldığımızda surenin
Mekke döneminin ortalarında indiğini kabul etmemiz gerekir.
Surenin en göze çarpan özelliği
“söz” üzerine olmasıdır. Yani surede 1. konu sözdür, sözün gücüdür. 6. ayetinde
lehvel hadiys, yani boş söz,
içeriksiz söz, amaçsız söz, boş boğazlık ifadesine gelen bu ibare, sözün kötü
kullanımına, daha doğrusu doğru sözü engellemek için sözün istismarına yönelik
bir uyarıdır. Arkasından Lokman’ın nasihatlerine getirilir söz, yani iyi söze.
İyi sözün insan ruhundaki etkisine, iyi sözün terbiye için kullanılabilir
özelliğine, iyi sözün nasıl muhatabını terbiye ettiğine ve ondan sonra yine
sözlerin şahına getirilir söz.
27. ayette dünyanın bütün
denizleri mürekkep, bütün ağaçları kalem olsa ve bunun üzerine 7 deniz daha
eklense yine de Allah’ın kelamı sözleri tükenmez buyrularak sözlerin sultanı
olan ilahi kelama getirilir söz. Biz anlarız ki Lokman suresi sözün gücünden
bahsediyor, gücün sözünden değil. gücün sözünün içeriksiz olduğu, sözün
gücününse zamanlara ve mekanlara medyan okuyarak direndiğini bu sure
vasıtasıyla öğrenmiş oluruz.
Surenin ele aldığı bir diğer konu
taklit, yani ataları taklit. 21. ayetinde kendilerine referans olarak ataların
yolunu alan müşrikleri uyarır. Ama iyi olan ataların yolunu izlemeyi de ondan
ayırır. İşte Lokman iyi olan bir atadır, babadır. Onun içinde Kur’an ataların
yolunu izlemeyi mutlak manada dışlamak yerine seçmeyi ayırmayı, ayıklamayı,
süpürüp almayı ya da süpürüp atmayı değil, taklidi bir yular gibi değil, bir
gerdanlık gibi taşımayı ve oradan tahkike ulaşmayı söyler.
Yine aynı konuya ilişkin olarak
33. ayetinde ahiretten bir haber taşır dünyamıza ve der ki; Hiçbir anne babanın
evladına, hiçbir evladın anne babasına herhangi bir yarar sağlamadığı o günden
korkun. Yani ebeveyn evlat ilişkisini, anne baba evlat ilişkisini öyle bir
zemine oturtur ki bu zemin Allah’a rağmen ayakta tutulamayan, Allah’a rağmen
korunamayan, Allah’a rağmen kayan bir zemindir. Onun için eğer bu zemin
Allah’ın emirlerine karşı korunmaya çalışılıyorsa bu zemine basan ayaklar
kayacaktır bir gün mesajıdır.
Sure; Saffat ve Sebe’ arasında
yer alır. Nüzulde 57. sıradadır. Bu genel bilgilerden sonra Lokman suresinin
tefsirine geçebiliriz.
1-) Elif, Lâââm, Miiiym;
Eliif,
Lâââm, Miiim. (A.Hulusi)
01 - Elif,
Lam, Mim. (Elmalı)
Elif, Lâââm, Miiiym Mukaddaat
harfleri. Bu harfler Kur’an ın tamamında nerede gelirse gelsin 1 ila 5 harfli
yapılar, formlar halinde gelir. Bir den beşe kadar. Bunun verdiği mesaj şu;
Arap dilinde bir kelime birden beşe kadar harfli olabilir. Onun için daha fazla
olamaz. Buradan yola çıkarak şunu söyleyebiliriz, surelerin başında gelen bu
kesik harfler, bu heca harfleri Arap dilinde ki kelimeleri temsil etmektedir.
Yani biri temsil etmektedir. Yine ikincisi; Geldiği tüm yerlerde dolaylı ya da
dolaysız, 3 surede dolaylı, gerisinde dolaysız doğrudan vahye atıfla başlar. Bu
harfler başında gelirse bir surenin, bu harflerin arkasından sure mutlaka vahye
atıfla girer. İşte burada olduğu gibi;
Tilke ayatul Kitabil Hakiym (2) elif
lâm mim geldi, Yani işte bunlar, işte şunlar hikmetle dolu olan ilahi kitabın
ayetleridir der. Geldiği tüm surelerde bu harflerin arkasından mutlaka vahye
atıf yapılır. Buradan, bu iki tespitten yola çıkarak şunu söyleyebiliriz. İlahi
anlamlar insanın diline ve düşünce dünyasına nüzul etmiştir, indirilmiştir.
Yani bu vahiy başı gökte ayakları yerde bir kelamdır. Başı manayı temsil eder,
ayakları lafzı. Lafız; vahyin kabıdır. Vahyin içine indiği bu dil, insanın konuştuğu
bir dildir. Beşeri bir dildir. Fakat insanın konuştuğu bir dili Allah almış o
dilin içine beşeri olmayan bir mana yüklemiş ve bu vahiy insanın zihin
dünyasına bu dil vasıtasıyla inmiştir.
Buradan da yola çıkarak şu sonuca
ulaşırız; Ey insan Allah seninle beşeri bir dili araç kılarak konuştu. Yani
anlamanı istiyor kendisini. Senin zihin dünyana kelamı ilahiyi indirdi, nüzul etti, bir gök sofrası indirdi
sana. Bu sofraya muhtaçsın, yoksa ruhun açlıktan ölür. Bu sofraya oturabilmen,
onu yiyebilmen, bu sofrayla ünsiyet kurabilmen, vahyin anlaşılabilir olduğunu
kabul etmenle mümkündür. Vahiy onun için bir beşer dili ile indirilmiştir.
Vahyin Arapça oluşu da esasen buna yönelik anlaşılmalıdır. Kur’an da nerede
vahyin Arapça oluşuna bir atıf varsa bu kelamın anlaşılabilirliğine bir atıftır
bu. Yani ey insan anlamadığın diller üstü bir dille değil, diller üstü bir
manayı dil içi bir manaya dönüştürdü Allah, ki anlayasın diye.
Onun için bu harfleri
gördüğümüzde biz insana meydan okuyan ilahi bir vahiyle karşılaşmış oluruz. Ey
insan bu harfler seninde elinde. Fakat bu harflerden böylesine zamanlar ve
mekanlar üstü bir kelamı, bir hitabı kotarabilirsen haydi buyur manasında bir
meydan okuma.
2-) Tilke ayatul Kitabil Hakiym;
İşte
bunlar Kitab-ı Hakiym'in (o hikmetli BİLGİ'nin) işaretleridir. (A.Hulusi)
02 -
Bunlar sana o hikmetli kitabın âyetleri. (Elmalı)
Tilke ayatul Kitabil Hakiym işte
şunlar hikmetle dolu olan ilahi kelamın ayetleridirler.
El kitab; sadece iki kapağın
arasındaki Mushaf değil, Mushaf’ın içerisinde yer alan her bir sureye, hatta
surelerin içeriğini oluşturan her bir bölüme, pasaja da verilebilen bir
isimdir. Çünkü sadece yazılı bir metne işaret etmez el kitab, aynı zamanda
sözlü bir hitaba da delalet eder. Kitab kelimesinin aslı kökü, etimolojisi
anlamsız harflerden anlamlı cümleler oluşturmak için onları yerlerine koyarak
dizmek manasına gelir.
Hakiym bir kitab, hikmetli bir
kitab. Hikmetli, yani insanoğluna varlığının illetini ve gayesini gösteren bir
kitab, amacını gösteren bir kitab. Hikmet daha ilerde geleceği için orada
ayrıntısıyla açıklayacağız ama burada hemen kısaca söyleyelim ki insan bütün
içindeki yerini gösteren bir kitab. İnsanın parçaya dikilmiş olan bakışını
bütüne çeviren bir kitab, ve insanı kainat içerisinde ki yerine döndüren, ait
olduğu yere yerleştiren ve o yeri hatırlatan bir kitap. Hakiym olmasının anlamı
bu.
3-) Hüden ve rahmeten lil muhsiniyn;
Görüyormuşçasına
Allâh'a yönelenler (ihsan sahipleri) için hakikate erdirici ve rahmet olarak. (A.Hulusi)
03 -
Hidayet ve rahmet için o (güzellik yapan) Muhsinlere. (Elmalı)
Hüden ve rahmeten lil muhsiniyn
güzel iş işleyenler için bir rehber ve bir rahmet olan ayetlerin yer aldığı
kitap.
Rehberdir, hüden. İnsan müebbet
yolcu. Yol haritası lazım eğer yolcuysanız bu okyanusta elinizde bir yol
haritası şart. Bu haritanın olmaması durumunda hangi rüzgarda, hangi fırtına da
bakacağınız belli olmaz. İşte o harita yolcuyu yaratan tarafından
gönderilmiştir. Yolcuyu yolcu kılan, yolu yaratan, yolcuyu yaratan haritayı da
göndermiştir. Bu insana olan ekstra bir rahmettir. Vahiy insana yolun
koordinatlarını verir, yolu gösterir. Sadece yol haritasını vermemiş, aynı
zamanda bu haritayı nasıl okuyacağımızı da göstermiştir. Harita doğru, fakat
okuyan yanlış okursa yine maksada ulaşamaz.
Ve rahmet, ikinci unsur, gök
sofrası. İlahi merhametin tezahürüdür vahiy. Nüzul Arap dilinde, uzaktan gelmiş
çok aç bir misafirin önüne açılan mükellef bir sofra manasına gelmez mi.
Nüzula, Kur’an da da bu manada geçer. Mükellef bir gök sofrası, maide. Onun
için vahiy rahmettir. Allah insanla merhametinden dolayı konuştu. Yoksa
ayetlerden başka bir şey yok ki şu kainatta. Her şey ayet. İnsan ayet, doğa
ayet, yer ayet, gök ayet, her nefes bir ayet. Fakat bütün bu ayetlere rağmen
yinede ilahi kelam ile insana konuşan Allah rahmetinin, mağfiretinin insana
nasıl büyük oranda tecelli ettiğinin birer ifadesini sunmuştur.
4-) Elleziyne yukıymunes Salâte ve yü'tunez
Zekâte ve hüm Bil âhireti hüm yukınun;
Onlar
ki, salâtı ikame ederler ve zekâtı verirler; onlar sonsuz geleceklerine ikân
sahipleridir. (A.Hulusi)
04 -
Ki namazı kılarlar ve zekâtı verirler, Âhirete de onlar yakîn edinirler.
(Elmalı)
Elleziyne yukıymunes Salâh onlar ki
salâtı ikame ederler. İbadetin ve vahyin nasıl istikamet açısı verdiğinin ifadesi
bu. İstikamet açısı vermek ibadete, ibadete doğru bir açı vermek yukıymunes
Salâh namazı kılarlar diye de çevirebilirdim. Fakat namaz aslında insan
hayatına istikamet veren bir ayarlayıcıdır. Esas duruş yani. İnsanın Allah
huzurunda ki klas duruş. Namaz insanın koordinatlarını ayarlamak için
bahşedilmiş bir ibadet. Bu manada efendimiz “dinin direği” diye ifade
buyuruyor. İmadüd diyn, yani insan hayatı öyle bir bina ki bu binanın orta
direği. Eğer bu direk doğru yerleştirilmezse bu çadır hayat binası yıkılır,
devrilir. Onun içinde orta direk, yani istikametli duruş.
ve yü'tunez Zekâte arınmak için
ödenmesi gereken bedeli öderler. Zekatı verirler. Namaz kuldan Allah’a uzanan
bir ilişki, zekat kuldan topluma uzanan bir ilişki.
Dahası mı dostlar, daha ötesini
söyleyeyim namaz Allah’a teslimiyet, zekat eşyadan hürriyettir. Namaz Allah’a
yaklaşmak, zekat eşyadan bağımsızlaşmak. Namaz Allah’a bağlanmak, zekat eşyaya
ve dünyaya olan bağı, zinciri çözmektir. Allah için verilen her tür şey aslında
bu. Ödenmesi gereken bedeli ödemek, saflaşmak, arınmak, yaklaşmak için ne bedel
ödemek gerekiyorsa onu ödemek. Bunu söyleyince illa de bu anlamda özellikle
Mekke’nin orta döneminde indiğini düşünürsek ve zekatın nisabının ve diğer
ayrıntılarının çok uzun yıllar sonra Medine de belirlendiğini hatırlarsak bu
ayetin içerisinde geçen zekatın bizim bildiğimiz manada formel bir ibadet
olarak,nisabı belli zekat olmaktan öte, insanın Allah’a yaklaşmak için ödemesi
gereken her tür bedeli ödemeyi ifade ettiğini söylemeliyim.
Sadece malı, mülkü olanlara değil
bu ayet. Bu hitap eğer elinde değer denilebilecek bir şey varsa o değer
sahiplerinin hepsine yani, hayatı olanlara da hitap etmektedir. Hayat bir
değerdir, zekatını ver. İlim bir değerdir, zekatını ver. Sıhhat bir değerdir zekatını
ver. Servet bir değerdir zekatını ver. Şöhret bir değerdir zekatını ver. Makam
bir değerdir zekatını ver. Devlet bir değerdir zekatını ver. Yani değer demeyi
hak eden elinde ne varsa saflaşmak, arınmak, yücelmek ve özgürlüğünü onun esiri
olmadığını ifade etmek için zekatını ver. Yani onun nesnesi olma, o senin
zincirin olmasın, sen onun sahibi ol. Sahibi isen verebilirsin. Sahibin ise
veremezsin.
ve hüm Bil âhireti hüm yukınun zira
onlar ahirete inananların ta kendileridir. Bunu yapanlar yukarıdan beri
ayetlerde ifade edilen şeyleri yapanlar ahirete gönülden inananların ta
kendileridir.
5-) Ülaike alâ hüden min Rabbihim ve ülaike
hümül müflihun;
İşte
onlar Rablerinden gelen hakikat bilgisi üzeredirler ve işte onlar kurtuluşa
erenlerdir. (A.Hulusi)
05 -
İşte bunlar rablerinden bir hidayet üzeredir ve işte bunlardır o felâh
bulanlar. (Elmalı)
Ülaike alâ hüden min Rabbihim işte
onlardır rablerinin gösterdiği yolda olanlar. Başkalarının yolunda olanlar da
var. Onları başkalarının yolunda olanlardan ancak böyle ayırabilirsiniz. ve ülaike hümül
müflihun ve onlar ebedi mutluluğa erecek olanların ta
kendileridirler.
Dikkat buyurdunuz mu bilmiyorum
değerli dostlar. İlk beş ayet lokman suresinin, bakara suresinin ilk 5 ayeti
ile oldukça yakın manalar arz etmekte.
Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
129. videoyu toplu olarak burada
bulabilirsiniz.