14 Ekim 2011 Cuma

İslamoğlu Tef. Ders. Tevbe (081-084)(65-A)





Sevgili Kuran dostları dersimize tevbe suresinin 81. ayeti ile devam ediyoruz. Daha önceki derste hatırlayacağınız gibi münafıklarla ilgili Tebük seferi çerçevesinde geçen olayların bir özeti sunulmuştu. Şimdi yine aynı seferle ilgili bir takım olaylar çerçevesinde iki yüzlü mantığın, iki yüzlü aklın belki evrensel işleyiş biçimine ilişkin kimi Kurani tespitleri göreceğiz.


81-) Ferihal muhallefune Bi mak'adihim hılafe Rasûlillâhi ve kerihu en yücahidu Bi emvalihim ve enfüsihim fiy sebiylillâhi ve kalu lâ tenfiru fiyl harr* kul naru cehenneme eşeddü harra* lev kânu yefkahun;

Allâh Rasûlünün isteğinin aksine, gitmeyip geride kalanlar, evlerinde oturmakla sevindiler; Allâh uğruna mallarıyla, canlarıyla mücahede etmek hoşlarına gitmedi ve dediler ki: "Şu sıcakta savaşa çıkmayın"... De ki: "Cehennem nârı sıcaklık olarak çok daha şiddetlidir!" Keşke kavrayabilselerdi! (A.Hulusi)

81 - Arkada kalanlar Resulallah hilâfına olarak oturup kalmalarıyla ferahlandılar, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla mücahit olmayı hoşlanmadılar, bu sıcakta seferber olmayın dediler, de ki Cehennem ateşi daha sıcak, fakat duysalardı. (Elmalı)


Ferihal muhallefune Bi mak'adihim hılafe Rasûlillâh terk edilen geride bırakılan kimseler Resulallah’a muhalefet ederek oturup kalmalarına sevindiler. ve kerihu en yücahidu Bi emvalihim ve enfüsihim fiy sebiylillâh ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihat etmekten hoşlanmadılar. ve kalu lâ tenfiru fiyl harr bir de kalkıp şu sıcakta savaşa çıkmayın diye propaganda yaptılar.

Bu ayetten anlıyoruz ki, ayetin mevsiminden anlıyoruz ki burada sözü edilen savaş, sefer daha doğrusu, Tebük seferi. Çünkü Tebük seferi çok sıcak bir mevsime denk gelmişti ve bu ayette, okuduğum bu cümlelerde iki yüzlü mantığın, mazeretçi mantığın kendini ele verdiğini görüyoruz. Mazeretçi mantık sadece o çağa özgü, bu ayetin ilk muhataplarının yaşadığı çağa özgü bir mantık değil. Mazeretçi mantık her çağın mantığı. Bu mantık eğer mazeret üretmeye başlarsa, “Allah’a ve Resulüne bile mazeret üretebilme yeteneğine” sahip bir mantık, bir akıl. Onun için Bu ayetleri mazeretçi akla tokat gibi bir cevap olarak görmek lazım.

Kul Ki o tokat gibi cevap geliyor. kul naru cehenneme eşeddü Harran bu mazeretçi akla şöyle de; Onlara; Cehennem ateşi daha sıcaktır de. lev kânu yefkahun; tabii ki bunun bilincine varırlarsa.

Bu da apayrı bir problem. çünkü sorun yaklaşım sorunu, algılama problemi var. Eğer algılayabilirlerse. Onu algılayamaz. Neden algılayamaz iki yüzlü akıl. İki yüzlü akıl aslında elenmiştir. İşte ayetin girişi; muhallefune geri bırakılmıştır, elenmiştir. Fakat iki yüzlü akıl baktığı yerden kendisini elenmiş olarak görmez, atlatmış olarak görür. Onları atlatmış olarak. Hakikati, Allah’ı, Peygamberi atlatmış olarak görür. Allah ona “sen elendin” derken, o kendisine “iyi atlattın” der. Onun için de iki yüzlü mantık algılayamaz. Yaptığı o korkunç yanlışı algılayamaz. İşte bu, fark bu.


82-) Felyedhaku kaliylen velyebkû kesiyra* cezaen Bi ma kânu yeksibun;

Yaptıklarının sonucu olarak yaşayacaklarını düşünerek, az gülsünler çok ağlasınlar! (A.Hulusi)

82 - Artık kazandıkları günahın cezası olarak az gülsünler çok ağlasınlar. (Elmalı)


Felyedhaku kaliylen velyebkû kesiyra artık bundan böyle dünyada az biraz gülsünler fakat ukbada çok ağlayacaklar. Çünkü onların ne dediği değil, Allah’ın ne dediği önemli olduğu için, onların atlattık dediğine Allah elendiniz dediği için dünyada az biraz gülebilirler. İki yüzlü mantığın yüzüne taktığı maske belki bir miktar kendisine getiri sağlayabilir, fakat maskesinin kesinlikle sıyrılacağı bir gün gelecek ve işte o gün kendi yüzünü görmeye dayanamayacak diyor Kuran.

cezaen Bi ma kânu yeksibun; Tabii ki kazandıklarının karşılığı olarak..

Hiçbir profesyonel münafıklık, ahirete kadar sürdürülemez. Hiç biri ve ilginç olanı iki yüzlüler tek dünyalıdır. Eğer çift dünyalı olsaydı tek yüzü olurdu. Eğer burada yaptıklarının hesabını bir başka dünyada kesinlikle vereceğine inansaydı, yani çift dünyalı olsaydı tek yüzü olurdu. Her iki yüzlünün tek dünyası vardır. Onun için de bu bir kaidedir adeta, iki dünyalı olanın iki yüzü olmaz. İki dünyaya birden bakanın burada yaptıklarının sonucunu bir şekilde atlatabileceğini düşünse dahi bir gün hesabının sorulacağına inanan bir insan nasıl çift yüzlü olabilir. Nasıl maske taşıyabilir.


83-) Fein raceakellahu ila taifetin minhüm feste'zenuke lil huruci fekul len tahrucu me'ıye ebeden ve len tukatilu me'ıye 'adüvva* inneküm radıytüm Bil ku'ûdi evvele merretin fak'udu maal halifiyn;

Bu seferden döndükten sonra o münafıklar gelip yeni bir sefere katılmak istediklerini söylerlerse de ki: "Siz sonsuza dek benimle beraber çıkmayacaksınız; benimle beraber düşmanla savaşmayacaksınız! Siz ilk defasında evlerinizde kalmaktan mutlu oldunuz... Bundan sonra da diğer geri kalanlar ile beraber oturun oturduğunuz yerde!" (A.Hulusi)

83 - Bundan böyle Allah seni onlardan bir kısmının yanına döndürür de başka bir cihada çıkmak için senden izin isterlerse artık siz benim maıyyetimde ebedi çıkamayacaksınız, ve hiç bir düşmana benim maıyyetimde harb edemeyeceksiniz, evvelki defa oturup kalmayı arzu ettiniz, şimdi de artık geride kalanlarla beraber oturun de. (Elmalı)


Fein raceakellahu ila taifetin minhüm bundan sonra Allah sana seferden dönmeyi nasip ederde onlardan bir grupla karşılaştırırsa, peygambere doğrudan hitap var, feste'zenuke lil huruc ve onlar da gelip senden savaşa çıkma izni isterlerse, fekul onlara de ki; len tahrucu me'ıye ebeden ve len tukatilu me'ıye 'adüvva Bundan böyle benimle sefere çıkmayacaksınız ve benim yanımda asla düşmana karşı savunma yapmayacaksınız. inneküm radıytüm Bil ku'ûdi evvele merretin madem siz bir kez oturup kalmaya razı oldunuz, fak'udu maal halifiyn; o halde bundan sonra da geri kalanlarla birlikte oturmayı sürdürün. Yani artık yüzünüz olmamalı, sefere çıkmak için artık yüzünüz olmamalı. Çünkü siz gerçek yüzünüzü maske ile sakladınız. Bundan böyle hangi yüzle gelip de peygambere artık seninle birlikte olacağız diyebilirsiniz. Diyor Kuran.

Buradaki son kelime, halifiyn savaştan muaf tutulanlar diye çevrilmiş, anlaşılmış klasik tefsir tarafından. Fakat bizce anlamı bu bağlamda, kaçanlar. Çünkü savaştan muaf tutulanlar ayrı bir kesimdir. Çocuklar, kadınlar, yaşlılar, hastalar ve bunun gibiler. Ama bir de kaçaklar var firarlar. Bunlar halifiyn, firarlar. Savaştan muaf tutulanlar için bizce Kuran çok daha farklı bir kavram kullanıyor o da ka'ıdiyn;. 86. ayetin sonunda ka’ıdiyn. Yani geride kalıp oturanlar, otura kalanlar. Kalkamayanlar, gelemeyenler.


 84-) Ve lâ tusalli alâ ahadin minhüm mate ebeden ve lâ tekum alâ kabrih* innehüm keferu Billâhi ve RasûliHİ ve matu ve hüm fasikun;

Ebeden, onlardan ölen hiç kimseye cenaze namazı kılma ve onun kabri başında dua etme! Muhakkak ki onlar, Esmâ'sıyla onların hakikati olan Allâh'ı ve Rasûlünü inkâr ettiler ve onlar fâsıklar (bilinçleri hakikate kapalı - bozuk inançlı) olarak öldüler. (A.Hulusi)

84 - Ve içlerinde ölen birinin ebedâ namazını kılma ve kabrinin üzerinde durma, çünkü onlar Allah’ı ve Resulünü tanımadılar ve kâfir olarak can verdiler. (Elmalı)


Ve lâ tusalli alâ ahadin minhüm mate ebeden ve lâ tekum alâ kabrih bir de onlardan ölen herhangi birinin namazını kılma ve kabrinin başında da asla bulunma. Bu, tabii ki devamını da okuyunca daha iyi anlaşılacak, münafıklar için olduğu kesin. Fakat bunu spesifik olarak belli isimlere hasretmekte doğru olmasa gerek. Ayeti bitirelim;

innehüm keferu Billâhi ve RasûliHİ ve matu ve hüm fasikun; Çünkü onlar Allah’a ve elçisine nankörlük ettiler ve yoldan sapmış bir halde ölüp gittiler.

Bu çok önemli. Hayatta yapılmış yanlışların bir daha tevbe etmeden o yanlışlar üzere ölüp gitmek. İşte getirebileceği en büyük felaket ve Kuran’da ne hal üzere öldüğüne dikkat çekiyor. Yoksa yanlış yapılabilir, hata mümkündür, günah insan içindir. Ama günahı savunmak, günahta ısrar etmek, günahı işlemekten bin kat beterdir. Onun için insan günahı işlemekten daha fazla günahta ısrar etmek ve günahı savunmaktan korkmalı.

Bu ayetin Medine münafıkları reisi Abdullah bin Ubey bin Selül hakkında indirildiği söylenir bir çok tefsirde. Fakat Taberi’nin bize naklettiği bir gerçek var ki ben onu gerçek olarak kabul ediyorum, tarihsel bir hakikat. Münafıkların ele başısı Abdullah bin Ubey, münafıkun suresinden hemen sonra öldü. Münafıkun suresi ise ben-i Müstalık seferi sırasında indirildi.

Ben-i Müstalik seferi ise hicretin 6. yılında yapıldı. Dolayısıyla hicretin yaklaşık 7. yılında ölmüş olması gerekiyor, münafık elebaşının. Oysa ki Tebük seferi biz biliyoruz ki hicretin 8. yılından sonra yapıldı. Onun için bu ayeti Abdullah bin Ubey bin Selül’e atfetmek çok fazla isabetli gözükmüyor. Zaten ayette onlardan söz ediyor. Hatta alâ ahadin minhüm onlardan bir tanesi diyor ölürse. Ki demek ki bir kitleden söz ediliyor burada. Onun için bu ayetin Abdullah bib Ubey bib Selül’le ilişkili olduğunu söyleyen Buhari, Tirmizi, Nesei gibi hadis derlemecilerin de derlediği rivayet bir takım problemleri içinde barındırıyor. Ki o rivayette Hz. Ömer, Resulallah onun cenazesini kılmaya kalktığında arkasından yapışıyor ve; “Allah seni onun cenazesini kılmaktan men etmedi mi.” Diyor.

Allah’ın cenaze kılmaktan bahsettiği tek ayet bu. Açık biçimde. Ama bu haberin sonunda da bunun üzerine bu ayet indi diyor. Eğer onun üzerine bu ayet inmişse Allah’ın men ettiği ayet hangisi diye tabii ki sormak gerekiyor. Onun rivayette açık bir çelişki bulunduğundan dolayı daha önceki dersin son ayetini tefsir ederken de bu mesele üzerinde bir miktar durmuştum. Bu rivayetlerden daha çok Resulallah’ın genel bir münafık kitlesi, İki yüzlü kitleyi muhatap aldığını görüyoruz bu ayetle.

Tabii ilginç olan bir gerçek var o da münafık ele başısının ölmek üzereyken cenazesine Resulallah’ı vasiyet etmesi. Bu sahih bir haber. Hatta hırkasını vasiyet etmesi, “Resulallah’ın giysisini bana kefen olarak sarın.” demesi, bu sahih bir rivayet. Ben bunun üzerinde bir ders dursam yine de az gelir. Fakat tabii ki öyle bir zamanımız yok. Fakat siz bir dersten daha fazla bir zaman ayırın düşünce dünyanızda bu olaya ve sorun kendinize,

Münafıkların reisi, Peygamberin hanımına iftira atmış, zina isnat etmiş bir adam. Resulallah’ın ordusunu ikiye bölmüş bir adam. Tam ölüm kalım günü olan Uhut’ta ki belki de yenilginin sebebi olan adam. Çünkü 300 kişiyi ayırmıştı. Ve bir ömür Resulallah’a iftira etmekten, onun başarısızlığı için elinden geleni yapmaktan geri durmamış ve her türlü ahlaksızlığı yapmış olan bir adam; Resulallah’ın hırkasını kefen diye sarılmak için vasiyet ediyor. O halde bu adamın aklında, zihin dünyasında Resulallah’ın hırkasına yüklediği bir kutsal anlam var. Bu önemli. Yoksa ölüp gidiyor, neden yapsın bunu? Söyler misiniz. Resulallah’ın hırkasına sarılı olması onu münafık olmaktan kurtarmaya yetiyor mu.

Sizin cenazenizi de Peygamber kıldırsaydı ne değişirdi. Elleriyle kabre koyduğu rivayeti, aynı rivayetin devamındadır. Sizin cesedinizi peygamber elleriyle kabrinize yerleştirseydi ne değişirdi.

Yine söyler misiniz, Kuran dostları. Peygambere bakışınız münafıkların ele başısı Abdullan bin Ubey bin Selül gibi olmasın sakın. Peygamberin hırkasına kutsallık atfetmek, onun elleriyle kabrinize yerleştirmesine kutsallık atfetmek hiçbir şeyi değiştirmiyor. Değiştirecek, sizin tercihinizdir, sizin hayatınızdır, sizin eyleminizdir.

Resulallah’ın hırkasına değil, Resulallah’ın yoluna kutsiyet atfetmeniz gerekiyordu. Onun, sizin cesedinizi değil, onun, sizin hayatınızı kontrol etmesine, hayatınıza bir yol çizmesine bir kılavuzluk yapmasına, yol haritası olmasını temin etmeniz gerekiyor. Budur sizi kurtaracak olan. Yoksa derisini yüzseler size giydirseler görüyorsunuz hiç, ama hiçbir şey değişmiyor ve bunu Münafıkların ele başısı bile böyle düşünebiliyor. Bu bir meziyet olmuyor, sayılamıyor, sayılmıyor.


Devam ediyor B sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder