2 Ekim 2011 Pazar

İslamoğlu Tef. Ders. Tevbe (030-034)(62-D)


C sayfasından devam.


30-) Ve kaletil yehudü Uzeyrunibnullahi ve kaletin nesarel Mesiyhubnullah* zâlike kavlühüm Bi efvahihim* yudahiune kavlelleziyne keferu min kabl* katelehumullah* enna yü'fekûn;

Yahudiler: "Üzeyr, Allâh'ın oğludur" dediler... Nasara da:
"Mesih, Allâh'ın oğludur" dediler... Bunu ağızlarıyla söylüyorlar! Daha önce hakikat bilgisini inkâr edenlerin sözlerini taklit ediyorlar... Allâh onları öldürsün! Nasıl da (Hak'tan) sapıyorlar! (A.Hulusi)

30 - Yahudîler «Uzeyr Allahın oğlu» dediler, Nasrânîler de «Mesîh Allâhın oğlu» dediler, bu onların ağızlarıyla söyledikleri sözleri ki önceden küfredenlerin sözlerine benzetiyorlar Allah kahrede siler nereden saptırılıyorlar? (Elmalı)


Ve kaletil yehudü Uzeyrunibnullah Yahudiler Üzeyir, Allah’ın oğludur dediler. Tabii ki yalnızca Arabistan Yahudilerinin iddiası bu. Kuran zaten bunu tüm Yahudilerin genel bir iddiası olarak değil, bölge Yahudilerinin iddiası olarak ileri sürüyor.

Neden; Üzeyir, Ezra. Ezra kimdir, Ezra Babil sürgününden sonra Kitabı Mukaddesin tamamen kaybolduğu bir ortamda Yahudilere Kitab-ı Mukaddesi tekrar derleyen ve onların 2. Musa ismini verdikleri çok aziz bir din adamı. Onun için çok fazla ilgi gösteriyorlar ve bölge Yahudileri, Arabistan Yahudileri de onu Allah’ın oğlu olarak, madem kaybolmuş olan Tevrat’ı geri buldu, bu sıradan biri olamaz biçiminde yaklaşıyorlar. Onun içinde Kitab-ı Mukaddes’teki Ezra’ya böyle bakıyorlardı.

ve kaletin nesarel Mesiyhubnullah Hıristiyanlar ise Mesih Allah’ın oğludur dediler.

İlginç değil mi? Kuran da İsa ya da Mesih hiç mücerret olarak gelmez. Yani genellikle; İbn, Meryem; Iysebnü (Meryem/34..)  iysebne (Nisa/157- Bakara/253..)  olarak gelir. Neden, Çünkü annesine nispet edilerek;

1 – Hıristiyanları putlaştırma hastalığına cevap verilir. Yani o bir insan çocuğudur. Hıristiyanların ilahlaştırması reddedilir, yine İysebnü Meryem kalıbıyla Yahudileri Hz. Meryem’e iftirası reddedilmiş olur. Onlarda ona iftira ederler, kötü kadın olarak bakarlar.

2 - İşte Kuran hem Yahudi aşağılamasını ve taşlamasını, hem Hıristiyan tanrılaştırmasını ve yüceltmesini, ikisini birden İysebnü Meryem kalıbıyla reddeder. Bu iki sapmaya da, ifrat ve tefrite, iki kutba da cevaptır aynı zamanda.

zâlike kavlühüm Bi efvahihim* yudahiune kavlelleziyne keferu min kabl bunlar geçmiş dönemlerin ısrarlı inkarcıların uydurduğu asılsız iddialara özenerek ağızlarında geveledikleri söylentilerdir. Katelehumullah* enna yü'fekûn; Allah kahretsin onları. Nasıl da savruluyorlar. Yu’fekûn; e fe ke, if kökünden. Aslında dönmek, döndürülmek, fırıl fırıl dönmek anlamına gelir ama burada ben savrulmak anlamını verdim. Çünkü yürek savrulması, zihin savrulması. Bu putlaştırmaya Kuran’i bir reddir işte.

İnsanı putlaştırmaktan söz ediliyor ayet ve Yahudi ve Hıristiyan putlaştırmasına reddiye getirerek Müslümanlara; sizde Yahudileşmeyin, Hıristiyanlaşmayın cevabıdır aslında. Siz de azizlerinize, siz de büyüklerinize, siz de peygamberinize, siz de alimlerinize, üstatlarınıza, hocalarınıza, velilerinize sizden öncekilerin yaptığı gibi böyle uçurup, kaçırıp, göçürmeyin. Peygamberin bu uyarısı kulaklarımızdan hiç gitmemeli.

- La tutruni kema etriyepne Meryem.

Benine Meryem’in oğlunu uçurup göçürdükleri gibi uçurup göçürmeyin.

- Fein nema ene abdün. Fe kulü Abdullahi ve resulühu

Ben yalnızca bir kulum, deyin ki Allah’ın kulu ve resulü. Allah’ın kulu ve Resulü..!

Onun için bu noktada böyle bir uyarı bu ümmete geçmiştekileri kötü bir biçimde taklit etmesin uyarısıdır.


31-) İttehazû ahbarehüm ve ruhbanehüm erbaben min dûnillâhi vel Mesiyhabne Meryem* ve ma ümiru illâ liya'büdu ilâhen vahıda* lâ ilâhe illâ HU* subhaneHU amma yüşrikûn;

Allâh dûnunda ahbarlarını (hahamlarını), ruhbanlarını (rahiplerini) rabler edindiler... Meryemoğlu Mesih'i de! (Oysa onlara) sadece Ulûhiyeti TEK olana kulluklarının farkındalığını yaşamaları emrolunmuştu... Lâ ilâhe; illâ HÛ = tanrı yoktur; sadece "HÛ"! Subhan'dır onların ortak tuttuklarından! (A.Hulusi)

31 -  Ahbarlarını, ruhbanlarını Allah dan başka rabler edindiler, Meryem’in oğlu Mesîhi de, halbuki hepsi ancak bir ilâha ibadet ile emr olunmuşlardır ki başka ilâh yok ancak o, tenzih o sübhana onların koştukları şirkten. (Elmalı)


İttehazû ahbarehüm ve ruhbanehüm erbaben min dûnillâhi vel Mesiyhabne Meryem Allah’tan başka hahamlarını ve rahiplerini, tabii ki Meryem oğlu Mesih’i de rabler edindiler.

Burada Adiy bin Hatem’in itirazını hatırlıyoruz. Peygambere gelip demişti ki; “Ya Resulallah ama biz hahamlarımıza, papazlarımıza secde etmeyiz ki, ibadet etmeyiz ki.”. “Hayır” demiş; “Öyle değil, onlar bir şeyi yasaklıyor, siz onu Allah yasaklamış gibi bilmiyor musunuz. Onlar Allah2ın yasakladığı bir şeyi serbest diyor siz de bunun serbest olduğuna inanmıyor musunuz.

İşte budur, budur Rab ittihaz etmek. Birini rabb ittihaz etmek bir karar organını ve ondan çıkan kararları ilahi kararlar seviyesine yerleştirmektir. Budur. Birini Rabb ittihaz etmek, Allah dışında bir karar mekanizmasının kararını, Allah kararı gibi görmektir. Yoksa Allah dışında bir çok mekanizmalar karar alır, hüküm koyar. Hepimiz hükümde veririz. Bir çok hüküm veriyoruz akşama dek ailemiz, kendimiz, toplumumuz hakkında. Ama bu kararlar, alına bu kararların hiç birisi, Allah kararı çerçevesinde O’nun gibi ebedi, değişmez, dokunulamaz, ilişilemez, değiştirilemez biçiminde lanse edilemez. İşte böyle lanse edilirse bu ayetin muhatabı olur.

ve ma ümiru illâ liya'büdu ilâhen vahıda Oysa ki tek bir tanrıdan başkasına asla kulluk etmemekle emr olunmuşlardı. lâ ilâhe illâ HU O ki; O’ndan başka ilah yok. subhaneHU amma yüşrikûn; ve O, onların tanrılık yakıştırdıkları her şeyden beri ve yücedir.


32-) Yüriydune en yutfiu nûrAllâhi Bi efvahihim ve ye'bAllâhu illâ en yütimme nûreHU velev kerihel kafirun;

Allâh nûrunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar... Allâh, nûrunun tamamlanmasından başka bir şeye razı değildir! İsterse hakikat bilgisini inkâr edenlerin hoşuna gitmesin! (A.Hulusi)

32 - İstiyorlar ki Allahın nurunu ağızlarıyla söndürsünler, Allah da razı olmuyor, ancak nurunu itmam eylemek diliyor, kâfirler isterlerse hoşlanmasınlar. (Elmalı)


Yüriydune en yutfiu nûrAllâhi Bi efvahihim Onlar Allah’ın hidayet ışığını üfürükleri ile, kasten üfürük diyorum. Çünkü; Bi efvahihim sözcüğünün içerisinde böyle bir tahfif anlamı da var. Yani palavra, kuru sıkı atış, boş laf. Onun için üfürük dedim. Onlar Allah’ın hidayet ışığını üfürükleri ile söndürmek istiyorlar, komik duruma düşüyorlar. Hiç güneşi üfleyerek söndürebilir misiniz. Tüm yarasalar birleşse güneş ışığını kapatabilirler mi. Baş yarasa, yarasalara ferman çıkarsa, dese ki biz güneşi idam edeceğiz gıyabında yapabilirler mi. Hayır. Yarasalar güneşi idam edemezlerse, güneşi kapatamazlarsa, söndüremezlerse, tüm küfür birleşse imanın aydınlığını hiçbir zaman söndüremez. Bakın firavuna, bakın Nemrut’a, bakın Ebu Cehil’e ve bakın o çizginin devamına. İşte bu gerçeği gözlerinizle görürsünüz.

ve ye'bAllâhu illâ en yütimme nûreHu Allah ise dinini tamamlamak dışındaki bir seçeneğe asla izin vermeyecektir. Böyle tercüme edeyim. İstisna İlla’sının yüklemi olan en yütimme aslında bize bu anlamı veriyor. Bunun dışındaki bir seçeneğe Allah izin vermeyecektir. O halde şöyle düşünmek lazım; Tarih içerisinde, insanlık içerisinde, insanlık tarihinin yürüyüşü içerisinde bir takım yol kazaları bir takım sıkıntılar, bir takım dikenler varsa bunlar bile Allah’ın yazdığı evrensel senaryoda daima; sonuçta hakkı güçlendiren bir enstrüman olacaktır.

 velev kerihel kafirun; tabii ki inkarda direnenler istemese de.


33-) "HU"velleziy ersele RasûleHU Bil hüda ve diynil hakkı li yuzhirehu aled diyni küllihi velev kerihel müşrikûn;

"HÛ" ki, Rasûlünü hakikatin ta kendisi olarak ve Hak Din (geçerli Sünnetullâh, sistem bilgisi) ile irsâl etti, bütün din anlayışlarının üstüne geçirmek için... İsterse müşriklerin hoşuna gitmesin! (A.Hulusi)

33 - O Allah dır ki o, Resulünü hidâyet kanunu ve hak dini ile bütün dinlerin üzerine geçirmek için gönderdi, müşrikler, isterlerse hoşlanmasınlar. (Elmalı)


"HU"velleziy ersele RasûleHU Bil hüda ve diynil hakkı li yuzhirehu aled diyni küllih O’dur diğer bütün dinlere üstün kılmak için elçisini doğru yol bilgisiyle, hakk dini ile gönderen.

Vahyin amacı demiştim Allah’ın varlığını ve birliğini ispat değil, bunu tabiat yapar demiştim. Vahyin insana mutluluk yolunu göstermek amacıyla geldiğini işte bir kez daha işte buradan anlayabilirsiniz.

velev kerihel müşrikûn; tabii ki şirke gömülüp gidenler hoşlanmasa da.



[Ek bilgi; İSLÂM’IN DİĞER DİN VE KÜLTÜR AÇISINDAN ÜSTÜNLÜKLERİ
ALLAH’A İMAN AÇISINDAN
Dinler Tarihi araştırmacılarının da çok iyi bildiği ve teyid ettiği gibi eski çağ topluluklarının dinleri çoğunlukla Pagan (Çok Tanrılı ) dinler olmasına karşın hepsindeki ortak özellik EN ÜSTTE HERŞEYİ YARATAN ve YÖNETEN TEK TANRI olgusunun bulunduğudur. Diğer alt-tanrılar çoğunlukla bu EN YÜCE TANRI’ya ilişkilendirilmiş eş-çocuk-kardeş gibi bağlarla bağlanmış ve O EN YÜCE TANRININ hizmetkarı, O’nun verdiği yetkileri kullanan, Dini en iyi temsil eden, dünyadaki ve tabiattaki işleri O TANRI adına yönettiğine inanılan kişiler ya da isimler olmuşlardır. Nesiller içerisinde sembolleştirilmişler alt tanrılar edinilmişlerdir. Kaynağı ilâhi olmayan bu dinlerin doğal olarak bir kitapları ve peygamberleri de yoktur.
Yahudilikte, Yehova’ya (ALLAH) inanılır. Tektir. Fakat Tanrıya insan özellikleri verirler. (Tanrı’nın oğlu vardır; güreşir; yorulur, dinlenir). Yehova, sadece Yahudilerin tanrısıdır -tanrının seçkin ırkı Yahudilerdir-bundan dolayı milli dindir.
Hıristiyanlıkta, Baba(Tanrı: yaratıcı) -Oğul(İsa: kurtarıcı) -Kutsal Ruh(Cebrail: Kutsayıcı)’tan oluşan üçlü tanrı anlayışına (Teslis inancı) sahiptirler. ”Vahdaniyet Sıfatına inanmazlar”. Ayrıca Tanrıya insan özellikleri verirler.(Tanrının meleklerine kızı ,İsa’ya oğludur derler)
İslamiyet’te ise bir, tek olan, hiçbir şeye benzemeyen, herkesin ve her şeyin Rabbi olan, O’ndan başka Tanrı’nın olmadığına, en yüce ve en mükemmel varlığın ALLAH olduğuna Tevhit inancı içinde, tam ve eksiksiz iman edilir.
KUTSAL KİTAPLARA İMAN
Hz. Âdem ile Hz.  Muhammed arasında gelip geçen tüm peygamberlere gönderilen açıklayıcı bildiri, kitaplardır İlk peygamberlere (örn Hz Âdem) birkaç sayfa şeklinde gönderilirken bazı peygamberlere kutsal kitaplar (Kuran-ı Kerim, İncil, Zebur, Tevrat) gönderilmiştir İslam'a göre bütün bu dinlerde iman esasları aynıdır ancak amelde (uygulamada) farlılıklar vardır
Yahudilikte Zebur ve Tevrat’a inanılır. Fakat İncil ve Kur’an a inanmazlar,eksik inanırlar.
Hıristiyanlıkta Zebur, Tevrat’a(eski ahit) ve İncil’e (yeni ahit) inanılır. Fakat Kuran’a inanmazlar,eksik inanırlar.
İslamiyet’te ise Allah’ın gönderdiği 4 Kitap’a inanılır. Ama ilk 3 Kitap’ın sonradan bozulduğuna; Kuran-ı Kerim’in bozulamayacağına, çünkü bizzat Allah tarafından korunduğuna ve kıyamete kadar bozulmayacağına, her devirde insanların ihtiyaçlarına cevap vereceğine, hepsinin doğru ve gerçek olduğuna şüphe duymadan tam ve eksiksiz iman edilir.
PEYGAMBERLERE İMAN
Musevilikte Hz. Adem’den Hz. Musa’ya kadar 23 peygambere inanılır. Ama Hz. İsa’ya ve Hz. Muhammet’e inanmazlar.
Hıristiyanlıkta Hz. Adem’den, Hz. İsa’ya 24’üne inanılır. Ama Hz. Muhammed’e inanmazlar, veya eksik inanılır.
İslam Dini’nde Allah’ın gönderdiği, Kur’an da adı geçen tüm Peygamberin hepsine birden inanılır.
DÜNYAYA VE AHİRET
Yahudilikte dünyaya önem verilir; Ahiret ihmal edilir. Tevrat’ta âhiret inancının yer almadığı görüşü hakimdir. Addison, Yahudiliğin böyle bir duruma düşmesinde, millî bir esasa dayanan dinî gelenek ve göreneklerinin önemli bir rol oynadığını söylemekte ve bu durumun, onları, ölümden sonra her birerlerini bekleyen geleceği değil de, İsrail'in geleceğini düşünmeye yönelttiğini, ölümden sonrasını umursamaz duruma soktuğunu ifâde etmektedir. (Üstün ırk olduklarını düşünmeleri nedeniyle.)
Hıristiyanlıkta ahirete önem verilir; Dünyayı ihmal edip el etek çekmeleri gerektiğine inanırlar. Hıristiyanlıkta da, insanları hesaba çekecek olan Zât'ın onların yaratıcısı olan Allah değil de, diğer insanlar gibi Allah tarafından yaratılmış biri olan Mesih olmasıdır. İncillere göre, cehennem azabı ebedîdir, ancak bazı Hıristiyan fırkalar, Allah'ın vaadinden dönmeyeceğini fakat, vaadinden vazgeçebileceğini, dolayısıyla inkârcıları cezalandırmayıp, herkesi cennete koyacağını, ebedî azabın Allah'a yakışmadığını iddiâ etmişlerdir.
Müslümanlıkta dünya ve ahiret dengesi vardır. ”Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya; yarın ölecekmiş gibi ahirete çalış” sözüyle hareket ederler. Dünyayı bir sınav yeri, köprü, araç, fani,geçici bir yer; Ahiret ise sınavın sonucu, hedef, amaç, baki, ölümsüzlük yeri olarak görülür.
İBADET
Yahudiler ve Hıristiyanlar Allah’a ibadet ederler. (oruç, Hacc, sadaka vardır) Ama yanlış, eksik ve şirk inancı içinde ibadet ederler.
Müslümanlıkta Allah’a Tevhit inancı içinde ibadet edilir, hepsimden farklı olarak ta namaz ibadeti vardır.
GÖNDERİLİŞ ŞEKLİ
Musevilik ve Hıristiyanlık belli milletlere, belli mekana, belli bir zamana ve çağa gönderilmiştir.
İslamiyet ise bütün insanlığa, milletlere ve bütün zaman ve çağlara gönderilmiş olup çağlar üstü bir dindir.
RUHBANLIK
Yahudilik ve Hıristiyanlıkta Din adamları (ruhban) sınıfı vardır. Ruhban sınıfının, çok imtiyazları olup kendilerini Tanrının yeryüzündeki temsilcisi görüp Tanrı adına Günah Çıkarttırma-aforoz etme gibi işler yapıp İnsan ile Allah arasına girerler.
İslamiyet’te ise Ruhban sınıfı diye bir din adamları sınıfı yoktur. Tanrı ile kul arasına kimse giremez. Kişi günahının tövbesini Allah’a yapar.
KUR’AN VE BİLİM
Kuran bir "bilim kitabı" değildir. Ancak evrensellik vasfı dolayısıyla kainatın bilimsel yasalarına uymayanlar, peşinen cezasını bu dünyada fakir ve zelil olarak çekerler. Bu mümin olsun kafir olsun fark etmez. Kainattaki adet ve kurallara uymayanların peşinen zelil ve hakir olmaları, Allah’ın değişmez bir kanunudur.
Kainatın maddi şeriatına uymak her insan üzerine farzdır. Bunların terki ve başkalarına havalesi kabil değildir. Maalesef Müslümanlar dünyada Kur’an ve sünnet çizgisinden uzak bir hayat yaşadıkları için, bu nimetlerin keşfinde önceliği ekseri olarak kafirlere kaptırmışlardır. Bunun tek sebebi de; Allah’ın tekvini ve fıtri şeriatına uymamalarıdır.
Bir taraftan ister bilimsel ister başka türden olsun, bütün laik çalışmalar reddedildi. Bütün dikkatler ruhların kurtuluşu gibi çok önemli konuda toplandı. Ayrıca, bilim en azından Yunan kaynaklarına yani pagan öğretiye başvurma anlamına geldiğinden, insanların aklının tehlikeli fikirlerle dolup, bu fikirlerin Hıristiyan ruhları zehirlememesi için bilimi yok saymak gerçekten temkinli bir davranış sayılabilirdi. Diğer taraftan, buna tamamen ters bir yaklaşım vardı. Tanrı evreni yaratmış olduğuna göre, bilim yoluyla O’nun eserini incelemek, ilahi hikmete ve tanrının insanın görmesine izin verdiği harikalara olan hayranlığı arttıracaktı.
Rönesans sonrası Avrupa ise materyalist ve hümanist yönde gelişti. Hıristiyanlığa olduğu gibi bütün semavî dinlere de kendini bağımlı saymadı. Maziden Yunan felsefesi ve Roma nizamını esas alırken Hıristiyanlığa da sınırlı bir yer tanıdı. Bu temel üzerinde insana, kâinat ve hayata materyalist bir açıdan baktı.
Batı felsefesine göre hayatta nokta-i istinad, üzerine basacağımız zemin, esas kıstas kuvvet kavramıdır. Kuvvetli olan, hayatta kalmaya ve üstün olmaya lâyıktır. Kuvvetin fonksiyonu ise başkalarına tecavüzdür. Batı'ya göre hayatın hedefi menfaattir. Menfaat ise sınırlı olduğundan, insanları boğuşmaya sevk eder. Hayat prensibi olarak mücadeleyi esas alır. Bundan da ihtilâf ve kavga doğar. Batının insan kitlelerini bir arada tutmak için prensibi ise ırk ve milliyet esasıdır. Bu da bir ırka, öbürlerini sömürme imkânı vermektedir. Batı'nın vardığı netice ise; nefsin şehvetlerini tatmin ve insanların ihtiyaçlarını devamlı artırmak, tüketime sevk etmektir.
Kur'ân a göre ise nokta-i istinad, haktır. Hakkı esas almak ittifak sağlar. Hayattan hedef, Allah'ın rızasını kazanmak ve fazileti ideal edinmektir. Fazileti hedef almak, samimî bir kardeşlik ve yardımlaşmaya götürür. Kur'ân ın hayat prensibi yardımlaşmadır. Bu ise, insanları birbirinin imdadına koşturur. Kitleler arasındaki birleştirici unsur din, vatan ve meslek bağlarıdır. Bu da kardeşliğe sevk eder.
Avrupa medeniyeti, bazı güzel taraflarına rağmen, temelindeki bu çürük esaslar sebebiyle insanlığa mutluluk getirmemiştir. İnsanlığın ancak beşte birine yalnız maddî konfor sağlamıştır.
Kur'ân-ı Kerîm ise hikmetli, dengeli bir gelişme tavsiye eder, dünya ve ahirete birden baktığından iki dünya mutluluğunu gerçekleştirir. (Prof. Dr. Suat Yıldırım) {EKABİR ÇALIŞMALAR. (derleme)}]
 

34-) Ya eyyühelleziyne amenû inne kesiyren minel'ahbari ver ruhbani leye'külune emvalenNasi Bil bâtıli ve yesuddune an sebiylillâh* velleziyne yeknizunez zehebe vel fiddate ve lâ yünfikuneha fiy sebiylillâh* febeşşir hüm Bi azâbin eliym;

Ey iman edenler! Muhakkak ki ahbardan (hahamlar) ve ruhbandan birçoğu, insanların mallarını bâtıl olarak yerler ve onları Allâh yolundan alıkoyarlar... Altın ve gümüşü depolayıp gizleyen ve onları Allâh yolunda infak etmeyenlere gelince, onları acı bir azap ile müjdele! (A.Hulusi)

34 - Ey o bütün iman edenler! haberiniz olsun ki Ahbar ve Ruhbandan bir çoğu nâsın mallarını haksızlıkla yerler ve Allah yolundan çevirirler, altını, gümüşü hazineye tıkıp da onu Allah yolunda sarf etmeyenler ise işte onları elîm bir azâb ile müjdele. (Elmalı)


Ya eyyühelleziyne amenû siz ey iman ettiğini iddia edenler, ey iman edenler, iddianızı ispat etmek istiyorsanız haydi bakalım bu kelam-ı ilahiye kulak verin.

inne kesiyren minel'ahbari ver ruhbani leye'külune emvalenNasi Bil bâtıl Bilin ki hahamlardan ve rahiplerden bir çoğu, insanların mallarını ürettikleri batıl inanç karşılığı boğazlarına geçiriyorlar.

Evet, Bil bâtıli bu sözcük anahtar sözcük. Oradaki “B” de  anahtar harf. B aslında bedel içindir. Ürettikleri batıl karşılığı işte o B den yola çıkarak verdim. Yani hahamlar ve rahipler, papazlar batıl inanç imal ediyorlar, bir batıl inanç fabrikası gibi ve insanlara onu satıp karşılığında değer alıyorlar. Yani burada söylenen o kadar açık ki; Hurafe sektöründen söz ediyor. Hurafe sektörü. İnsanlarla kutsal kitap arasına gerilmişler birileri; İnsanlara diyorlar ki siz anlamazsınız onu, aklınız ermez ona. Sektör kaynağa ulaştırmıyor insanları. Kaynağa ulaşırsa sektör duracak, hurafe sektörü. Onun için gerilmişler ve diyorlar; “Biz anlatacağız size kutsal kitabı. Allah ne diyor siz bilemezsiniz. Biz biliriz, biz size aktarırız.

Tabii ki sektörün çarkı böyle döndüğü için onlarda kutsal kitapta söyleneni aktarmıyorlar, söylediğini aktarmıyorlar. Niçin; Çünkü o bakar da orada bulamazsa; Ben bulamadım diyecek sizin söylediğinizi kutsal kitapta. Tabii bulamazsın. Sen onu anlayamazsın, yorumlayamazsın diyecek. Onun için fark olmalı ki sektör dönsün. İşte bu farkı zorla ortaya çıkarırlar. Kutsal kitapta yasak olmayan bir çok yasaklar koyarlar, söylenmeyen birçok kural icat ederlerdi ve bunu da pazarlarlardı. İşte bu sektöre bir atıftır. İnsanların bir şekilde kaynaklardan uzak tutulmasını böyle sağlarlar.

ve yesuddune an sebiylillâh İşte bu cümlede tefsirimin adeta belgesi. Böylece onları Allah’ın yolundan çeviriyorlar.

velleziyne yeknizunez zehebe vel fiddate ve lâ yünfikuneha fiy sebiylillâh hem altın ve gümüş toplayarak servet yapıp, hem de onu Allah yolunda sarf etmeye yanaşmayan kimseler var ya; febeşşir hüm Bi azâbin eliym; onları can yakıcı bir azap ile müjdele.

Serveti bir emanet olarak görmek ve servetin kamusal sorumluluğuna bir imkan olarak bilmek yerine onu mutlak bir mülk olarak telakki edip; Benim değil mi, istediğimi yaparım mantığına gömülmek. İşte burada söyledikleri şey o. Serveti paylaşabilmek, serveti manevi bir zenginliğe dönüştürür. Burada özellikle söylenen hakikat, servetin nefyi değil, yani servet sahibi olmayın demiyor. ..key lâ yekûne duleten beynel'ağniyai minküm.. (Haşr/7) ayetini hatırlatırcasına; Zenginlerinizin servetleri aranızda bir devlete dönüşmesin. Yani bir güç, bir iktidar enstrümanı olarak kullanılıp ta zayıfları ezecek bir iktidara dönüşmesin. Demek istiyor Kuran. Yoksa;

Rabbenâ âtinâ fiyddünyâ haseneten ve fiyl âhırati haseneten..; (Bakara/201)

Duasını bize öğreten de Kuran. Rabbim bize dünyanın da güzelliklerini ver, ahiretin de diye öğreten, serveti iktidara, iktidarı baskı ve sömürüye dönüştürmenin önüne geçmeyi istiyor. İşte ayetin bize verdiği mesaj budur.


Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
62. videoyu toplu halde http://kurantefsir.wordpress.com/2011/09/16/islamoglu-tef-ders-tevbe-024-03762/ bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder