Elhamdülillâhi Rabbil Âlemîn, Vessalâtü vesselâmü ‘alâ Resulina Muhammedin
ve ‘ala ‘alihi, ve eshabihi ve etba’ıhi ecmaiyn.
Rabbişrah liy sadriy;
Ve yessirliy emriy;
Vahlül ukdeten min lisaniy;
Yefkahu kavliy; (Tâhâ
25-26-27-28)
Rabbim göğsüne genişlik ver
kolaylaştır işimi, düğümü çöz dilimden ki anlasınlar beni. Amin.. amin..!
Değerli Kur’an dostları bugün
dersimize Beyyine surei celilesiyle başlayacağız. Beyyine; açık delil, vazıh
delil anlamına geliyor. Aslında beyan, hatta beyn, açıklama. Beyn, arasında
yani iki şeyi birbirinden ayıran nokta. İki şeyi birbirinden hall-ü fasleden
yer manasına geldiği için aynı köke atfedilmiş, aynı kökten neş’edilmiş.
Beyyine kesin delil, açık delil
demek. Suremiz elimizde ki mushafta resmi sıralamada 98. sıraya yerleştirilmiş.
Resmi sıralama malumunuz veya bilenlerin malumu Hz. Osman döneminde 5 kişilik
sahabenin, kura hafızlarından oluşturulmuş bir heyet tarafından Kur’an ın
tedvini yani elimizde ki mevcut mushafta ki sıralamasını yapan kurul, bu kurul
olmuştur. Onun için önümüzde ki mushafın sıralamasını biz bu mübarek insanlara
borçluyuz. Ayrıca suremize tayyime ismi de verilmiş. Yine beriyye olarak ta
adlandırılmış. Tayyime; kıymetli ya da bir şeyin ayakta durmasını sağlayan, bir
şeyi ayakta tutan manasına. Yine beriyye; tebriye eden temizleyen arındıran
manasına gelen bu isimler de verilmiş.
Surenin zamanı hiç tereddütsüz
Medeni. Mekki surelerin arasında, kısa surelerin arasında Medeni bir sure
olarak yer almış beyyine suresi. Surenin hacmi her ne kadar kısa ise de
ayetlerine baktığımızda tıpkı Medine’de inen surelerin ayetleri gibi uzun.
Zaten surenin konusu ehli kitap. Onun içinde konusu ile uyumlu bir iniş yeri
var. Gerçi bunun tersini söyleyenler de olmuş, sureyi Mekki sayanlar olmuş.
Fakat bu doğru değil. Aklen de naklen de üsluben de sure; Ben Medine’de indim
diyor.
Surenin nüzul zamanı Nadir
oğullarının sürülüşü ile alakalı. Yani Nadir oğulları kuşatması esnasında
indirildiğini bize rivayetler naklediyor. Nadir oğulları Medine de mukim 3
Yahudi kabilesinden biri. Kureyza oğulları, Nadir oğulları, Kaynuka oğulları. Kaynuka
oğulları ilk defa ihanet eden ve cezalandırılan bir kabile, sürüldüler.
İkincisi Nadir oğulları, onlar da ihanet ettiler. Bir kısım rivayetlere göre
Allah Resulüne suikast düzenlemeye kalktılar, kuşatıldılar ve silahsız olarak
Medine’yi terk etmekle cezalandırıldılar. Hak ettikleri cezayı yine de
görmediler aslında. Ve Kureyza oğulları en son ihanet eden Hendek savaşının en
zor ve zorlu günlerinde Mü’minler ile müttefikken. Mü’minler de onlara bu
ittifaktan dolayı eşlerini, çocuklarını, yani can parçalarını güvenmişken en
zor anda ihanet ettiler. İşte o kabilelerden biri Ben-u Nadir. Ben-u Nadir’in
kuşatıldığı günlerde inen bir sure bu.
Haşr suresinden önceye
yerleştirilmiş onu ilk nüzul tertipleri. Ki hemen hemen de sebebi nüzulüne,
ortamına uygun bir yer. Bu yaklaşık 4. yılın Rebiulevvel ayının başına denk
geliyor. Ki Nadir oğulları kuşatması hicretin 4. yılında Rebiulevvel ayında
gerçekleşti.
Surenin konusu adından da belli
delilli iman. Yani iman delile dayanmalı. İman eden delil ile iman etmeli,
belgeli iman etmeli. Delilsiz iman taklidi imandır. Dolayısıyla tahkiki iman
suresi diyebiliriz biz beyyine suresine.
Sure bize zımnen şöyle diyor;
Kurtuluş sabık olanın değil, hakikate sadık olanındır. Kurtulanlar kıdemli
olanlar değil, kıdem insanı kurtarmaz Allah nezdinde. Kurtulanlar sadık
olanlardır, hakikate sadakat gösterenlerdir.
Medine Yahudileri açık delile
rağmen Allah resulünü ve ona gelen vahyi inkar ettiler. Surede ifade edilen
açık delil aslında belli. Kendilerine gelecekte bir peygamber geleceğine dair
bir bilgi verilmiş olması. Onun sıfatlarını kendi kitaplarında okuyorlardı. Hem
Yahudiler Ahdi Akikte, hem Hıristiyanlar ahdi cediyd de, yeni sözleşmede Allah
resulünün geleceğini, ona dair imaları, işaretleri görüyorlar biliyorlardı.
Buna dair o kadar rivayet var ki.
Ama çok meşhur bir rivayeti hemen hatırlatmadan geçemeyeceğim. Allah resulünün
hicret günü tam Medine’ye ayak basacaklar, rivayeti nakleden daha sonra
Efendimizin eşlerinden olacak olan Huyey
b. Ahtab’ın yani Taif reisinin kızı olan Safiye annemiz. O anlatıyor,
rivayetin kökü sağlam sahih bir rivayet, şahit olduğu olayı anlatıyor çünkü.
Babam ile amcam ResulAllah
Medine’ye geldiğinde gittiler merakla bir bakalım diye ve döndüklerinde babamın
yüzü kireç gibi bembeyaz olmuştu. Amcamla babam konuşuyorlardı, ben de kapıdan
kulak misafiri oldum. Amcam babama dedi ki Ebu Yasir kardeşi Huyey’e “Bu o mu?”
Soru bu. “Bu o mu?” Bu dediği Allah
resulü. O dediği kim? O dediği de işte kendilerinde ki bilgi. Geleceğine dair
bilgileri olduğu peygamber. “Bu o mu?” Babam dedi ki; “Evet o” Peki ne
yapacağız dedi amcam. Babam dedi ki; Bu can bu ten de olduğu sürece ona
düşmanlık edeceğiz. Hem o, hem de düşmanlık edeceğiz.
Birçok rivayetten sadece
mü’minlerin annesi Safiye nin şahit olduğu bir rivayeti naklettim. Yeri,
geldikçe zaten geçmiş tefsir derslerimizde ilgili yerlerde Allah Resulünün
geleceğini bildiklerini ve bu bilgiyi kitaplarında hangi bölümlerinde muhtevi
olduğunu söylemiştim, değinmiştim.
[Ek bilgi; HZ. MUHAMMED
(SAV)’İN ÖNCEKİ KUTSAL KİTAPLARDA MÜJDELENMESİ (TEBŞÎRÂT)
“Hakkında bilgi verdiğimiz
Hinduizm’in bu kutsal kitaplarının, Yüce Allah’ın vahy ettiği kitaplardan
olduğu düşünülmektedir. Bu durumda, bu kitapların da Hz. Peygamber’in
geleceğine dair müjdeler ihtiva etmeleri ihtimali vardır. Nitekim bazı
âlimlerimiz, bu kitaplarda bulunan, Hz. Peygamber’le ilgili müjdeleri ortaya
çıkarmışlardır. Şimdi bu müjdelerden bazılarına değineceğiz:
1. Müjde: “Melekhalı (yabancı
bir memlekete mensup olan ve yabancı bir dili konuşan) bir ruhsal öğretici,
kendi yoldaşları ile birlikte zuhûr edecek; adı ‘Mohammad’ olacak; Raca Bhoj
(ilâhî kata ait), bu Maha Dev Arab’ı, Panchgavya ve Ganj sularında yıkadıktan
sonra (yani bütün günahlardan arındırdıktan sonra), ona en samimi sadakatini ve
bütün saygıları sunduktan sonra şöyle dedi: ‘Sana bağlı kalacağım. Ey sen
beşeriyetin efendisi, Arabistan’ın sakini! Sen, şerri yok etmek için büyük bir
güç topladın ve Melekhalı düşmanlardan kendini korudun. Ey sen, en büyük Rab
olan Tanrı’nın en mü’min görünüşü! Ben senin kölenim; beni ayaklarının altına
yatır!’”34
Hz. Peygamber’le ilgili bu
övgüde, şu noktalar sıralanıyor:
a) Peygamberin adı, açıkça
‘Muhammed’ olarak bildirilmiştir.
b) Onun Arabistanlı olacağı
bildirilmiştir.
c) Peygamberin sahabesine de
özel bir atıf vardır.
d) Peygamber, bütün
günahlardan arınmıştır.
e) Peygambere, düşmanlarından
korunması için yardım edilecektir.
f) O şerri yok edecek, putları
ortadan kaldıracak, aracı rolündeki her ilahı ilga edecektir.
g) O, beşeriyetin efendisidir.
Hz. Peygamber’in Panchgavya ve
Ganj nehirlerinde yıkanması, onun günahlardan arınmasına işarettir; zira bu
nehirler, Hindularca kutsal kabul edilirdi35.
2. Müjde: “Melekhalılar,
Arapların meşhur beldelerini yağmaladılar. Bu ülkede ‘Arya Dharma (şeriat,
yasa)’ dan hiçbir eser yoktur. Daha önce de orada, bizzat benim gördüğüm,
sapıtmış bir ifrit ortaya çıkmıştı; şimdi o, güçlü bir düşman tarafından
gönderilmiş olarak yeniden ortaya çıkmıştır. Bu düşmanlara, doğru yolu
göstermek ve onları hidâyete çağırmak üzere, ‘Muhamad’ –ki ona ben ‘Brahma’
lakabını verdim- , Pishachaları doğru yola getirmekle meşhurdur. Ey Raca,
aldanmış Pishachaların ülkesine gitmene gerek yok; nerede olursan ol, benim
müşfikliğim sayesinde arınacaksın. Geceleyin, melek mizacında olan o zeki adam,
bir Pishacha kılığında Raca
Ishvar Parmatma’nın emirlerine göre, et-yiyici bu
insanların akidesini güçlendireceğim. Benim takipçim, sünnetli, başında saç
örgüsü olmayan, ‘ibadete çağrı (ezan)’ okuyan ve meşru her şeyin
yenilebileceğini söyleyen bir adam olacaktır. Domuz hariç, her türlü hayvanı
yiyecektir. Onlar, kutsal içki ile arınmaya önem vermeyecekler; fakat savaş ile
arınacaklardır. Dinsiz milletlere karşı mücadele etmeleri sebebiyle
‘müslümanlar’ olarak tanınacaklardır. Ben, et yiyen bu milletin dininin meydana
getiricisi olacağım.”36
Bu müjde, Hz. Peygamber’in
gelişiyle ilgili şu işaretleri içerir:
a) Arapların ülkesi, kötü
insanlar tarafından bozulmuştur.
b) Bu ülkede Arya Dharma
(şeriat) yoktur.
c) Gelecek olan peygamber,
Arya akidesinin hakikat olduğunu beyan edecek ve halkı ıslah edecektir.
d) Bu peygamberin takipçileri
sünnet olacak, saçlarını örmeyecek ve büyük bir devrim yaratacaklardır.
e) İbadete çağrı (ezan)
okuyacaklardır.
f) Domuz hariç her hayvanın
etini yiyeceklerdir.
g) Savaş ile arınacaklardır.
h) Dinsiz milletlerle savaşan
bu insanlar, Müslümanlar olarak bilineceklerdir.
Ayrıca bu haberde Hz.
Peygamber’in, Arya akidesinin gerçekliğini doğrulayacağı ve Arya Dharma’nın,
bütün dinler üzerinde hakim olacağı söylenmektedir37.
3. Müjde: Vişnu Puran adlı kitabın 24. bölümünde şöyle
denilmektedir: “Vedalar (gerçek ilim kitapları) tarafından öğretilen hareket ve
fiiller, hakîkî müesseseler, mevcudiyetlerini tam kaybedecekleri sırada, bu
karanlık çağların sona ermesi yaklaşacak ve Tanrı’nın son tenâsühü, bir cenkçi,
muharip şeklinde tezâhür edecektir. Bu muharip, Sambla Dîb (Kumlu Ada)’de, ârif
ve namlı bir aileden dünyaya gelecek. Babasının adı ‘Vişnuyasa (Allah’ın kulu:
Abdullah)’, anasının adı ‘Somti (emîn olunan kişi: Âmine)’ olacaktır.”38
Bu anlatılan sıfatlar,
Peygamber Efendimiz’e tıpatıp uymaktadır39.
Hindistan Brahmanlarının
kutsal kitabı olan Vedalara göre bu muharip kişi, kumlar diyarında doğacak,
sonra vatanını terk edip kuzeyde bir yere iltica edecek (Bu, Peygamberimiz’in
Medine’ye hicretine işarettir.); göğe değecek bir arabası olacak (Bu da mîrâca
işarettir.); bu zât, deve sahibi, hikmetli bir kişi olacak; yapacağı iki büyük
savaşın birincisinde 300, ikincisinde 10.000 askeri bulunacaktır40.
Bu savaşlar, Bedir ve
Mekke’nin fethi savaşlarıdır. . Puranalarda Arap asıllı bir peygamberin
müjdesini gören Panditler (din adamları), bu kitapların tahrif edilmiş olduğu
iddiasını ortaya attılar; fakat bir tahrif olmuş olsaydı, bu tahrif, kendi
lehlerine olacak şekilde gerçekleşirdi41.
4. Müjde: Kuntap Sukt, Atharva Veda’nın çok iyi bilinen
bir bölümüdür. Bu bölümün ilk mantrası (cümlesi) şöyledir:
Dinleyin ey insanlar! Bir
kahramana övgü olarak, bunun için (bir şarkı) söylenecek.” ‘Övülecek kişi’
ifadesi, ‘Muhammed’ kelimesinin tam karşılığıdır.
Bu mantranın metni, onun
gerçekten bir tebşîr olduğunu göstermektedir. Hindular, bu sözleri dikkatle ve
saygıyla dinlemekten büyük bir zevk alırlar. Bu mantrada kullanılan
‘Astvishyate’ sözcüğü, Sanskritçe’de, gelecek zaman kipinde ‘övülecek kişi’
anlamına gelir; bu, onun bir tebşîr oluşunun delilidir; bu olay, gelecek bir
zamanda vuku’ bulacaktır. Dünyadaki peygamberler içinde en çok övülen ve saygı
gören, Hz.Muhammed’dir. Bütün peygamberler onu övmüş ve geleceğini haber
vermiştir42.
Kuntap Sukt’un ikinci
mantrasında, deveye binen ve arabasıyla göğe yükselen birisinden
sözedilmektedir. Bu kişi, bir Hint Rişi’si (din adamı) olamaz; çünkü onlara
deveye binmek yasaktı. Bu kişi, bir Arap olmalıdır ki o da Hz. Peygamber’dir.
Göğe yükselen araba da, daha önce geçtiği gibi, onun mîrâcına işarettir43.
Özetle Atharva Veda, şu
haberlerle Hz. Peygamber’i müjdelemektedir:
a) O, ‘Narashansah’, yani
‘Övülen (Muhammed)’dir.
b) O, barış prensi veya
muhâcirdir. (Mantra 1)
c) O, deveye binen bir
rişidir; arabası göklere ulaşır. (Mantra 2)
d) O ve onu izleyenler, daima
ibadeti düşünürler; savaş alanında bile Rablerinin önünde secde ederler.
(Mantra 4)
e) O, düyaya hikmeti yaymıştır.
(Mantra 5)
f) O, dünyaların efendisi,
bütün beşerin en iyisi ve rehberidir. (Mantra 6)
g) İnsanlar, onun idaresinde
mutlu bir şekilde yaşarlar. (Mantra 9-10)
h) Ondan, kalkıp insanları
uyarması istenmiştir. (Mantra 11) ı) O, çok cömerttir. (Mantra 12)44”
(Şu’arâ/196 dan)]
Surenin ana fikri hakikat
kendisini her zaman ve zeminde ifşa eder. Doğuda, batıda, güneyde, kuzeyde
İbranilerin eliyle, Arapların eliyle, falancaların eliyle feşmekancaların
eliyle fark etmez. Ama hakikat kendisini mutlaka her zaman ve zeminde ifşa
eder. O halde eğer sen hakikate talipsen ey muhatap, hakikatin hangi zaman ve
zeminde kendini ifşa ettiğine bakma. Hakikati arıyorsan kimin dili ile, kimin
eliyle ifşa ederse etsin ona sahip çık ona talip ol. Ama sen eğer hakikat benim
dilimle ve elimle ifşa edilirse onu kabul ederim. Yok bizim dilimizle ifşa
edilmezse onu etmem dersen aslında şunu demiş olursun. Ben hakikatin peşinde
değilim, hakikatin benim olmasının peşindeyim. İşte Yahudilerin yaptığı buydu,
hatta Hıristiyanların yaptığı da buydu. Onun için sure işte bu gerçeği ifade
ediyor. Bu girizgâhın arkasından suremizi tefsire geçebiliriz.
"Euzü Billahi mineş şeytanir racim"
kovulmuş, taşlanmış mel’un ve maksud olmuş, tard edilmiş, Allah’ın lanetine
uğramış, yani Allah’ın rahmetinden dışlanmış olan şeytanın şerrinden, içimize
üflemesinden, zihnimizi yanıltmasından kalbimizin sinyallerini parazitle
bozmasından Allah’a sığınırız. İşte istiaze bu. Euzü Billahi mineş şeytanir racim.” Kur’an kendisini okumaya
başladığımızda istiaze etmemizi emrediyor. Feizâ kara'tel Kur'âne feste'ız Billâhi mineş şeytânir
raciym. (Nahl/98)Kur’an ı okumaya başladığında Allah’a sığın “Euzü Billahi mineş şeytanir racim” i
oku değil, Allah’a sığın, yani bir şeyi yapma emri bu, bir fiili yapma emri.
Bir şeyi söyleme emri değil. Ayrıca söyleme emri de var. Ama sözümüz yaptığımız
ve düşündüğümüz şeyin dışa vurumudur. Asıl o sözün arkasında ki iradeye,
tasavvura akla ve o sözün önünde ki eyleme bakmak lazım. Onun için istiaze
Allah’a sığınma emri.
Neden? Şeytandan. Şeytan burada
neyi temsil ediyor? İnsan selim aklına, insanın seliym kalbine, Akleden kalbine
Kur’an ın ifadesiyle yönelik her türlü içten ve dıştan paraziti. İnsanın Akleden
kalbine yönelik içten ve dıştan her türlü saptırma teşebbüsünü, girişimini
ifade ediyor. Bu şeytan bazen iki ayaklı olur bazen görünür bazen görünmez, bazen
fikir biçiminde gelir. Tefekkür değil dikkat buyurun, fikir biçiminde gelir.
Bazen sağdan gelir, tumturaklı gerekçeleri olur, bazen soldan gelir düşman gibi
görüne görüne gelir. Bazen önden gelir, bakarsınız görürsünüz ama eğer iradeli
değilseniz, takviyeli değilseniz, takvalı değilseniz göz göre göre sokmasına
izin verirsiniz akleden kalbinizi. Bazen de arkadan gelir yani sinsice gelir,
sezdirmeden gelir, hırsız gibi gelir ve kapınızı vurmaz pencereden girer,
bacadan girer.
Ama şükür iki yerden gelmeyi
unutmuş üst ve alt sayılmıyor ayette. Yukarıdan ve aşağıdan, yani şeytanın da
unuttuğu yerler var. Onun için bari yukarıyı ve aşağıyı açık tutalım. Yukarıyı
Allah’a açık tutalım, aşağıyı fıtrata açık tutalım. Allah’ın nazil ettiği bir
kitap olan fıtrata, yazdığı, imanın nakşettiği ilk kitap olan fıtrata. İşte
istiaze budur.
Büyük âlimlerimizden biri öyle
der. Şeytan; azgın, dizginlenemez bir köpeğe benzer. Yani köpeklerden özür
dilemek gerekir mi bilmiyorum ama bir benzetme bu. Onu yenmenin iki yolu var. 1
– elinize bir sopa alır kovalarsınız, 2 – sahibine dersiniz ki şu köpeği bağla
da veya durdur da geçeyim. 2. garantidir der. İşte istizae "Euzü Billahi mineş şeytanir racim"
bu ikinci yoldur. Allah’a; Ya rabbi senin kulun, senin yarattığın olan bu
şeytanı bağla da bana zarar vermesin yoluma revan olayım demektir.
Devam ediyor b sayfasına geçiniz.
Beyyine suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder