11 Ekim 2014 Cumartesi

İslamoğlu Tef. Ders. BEYYİNE SURESİ (GİRİŞ) (195-A)a






Elhamdülillâhi Rabbil Âlemîn, Vessalâtü vesselâmü ‘alâ Resulina Muhammedin ve ‘ala ‘alihi, ve eshabihi ve etba’ıhi ecmaiyn.

Rabbişrah liy sadriy;

Ve yessirliy emriy;

Vahlül ukdeten min lisaniy;

Yefkahu kavliy; (Tâhâ 25-26-27-28)

Rabbim göğsüne genişlik ver kolaylaştır işimi, düğümü çöz dilimden ki anlasınlar beni. Amin.. amin..!

Değerli Kur’an dostları bugün dersimize Beyyine surei celilesiyle başlayacağız. Beyyine; açık delil, vazıh delil anlamına geliyor. Aslında beyan, hatta beyn, açıklama. Beyn, arasında yani iki şeyi birbirinden ayıran nokta. İki şeyi birbirinden hall-ü fasleden yer manasına geldiği için aynı köke atfedilmiş, aynı kökten neş’edilmiş.

Beyyine kesin delil, açık delil demek. Suremiz elimizde ki mushafta resmi sıralamada 98. sıraya yerleştirilmiş. Resmi sıralama malumunuz veya bilenlerin malumu Hz. Osman döneminde 5 kişilik sahabenin, kura hafızlarından oluşturulmuş bir heyet tarafından Kur’an ın tedvini yani elimizde ki mevcut mushafta ki sıralamasını yapan kurul, bu kurul olmuştur. Onun için önümüzde ki mushafın sıralamasını biz bu mübarek insanlara borçluyuz. Ayrıca suremize tayyime ismi de verilmiş. Yine beriyye olarak ta adlandırılmış. Tayyime; kıymetli ya da bir şeyin ayakta durmasını sağlayan, bir şeyi ayakta tutan manasına. Yine beriyye; tebriye eden temizleyen arındıran manasına gelen bu isimler de verilmiş.

Surenin zamanı hiç tereddütsüz Medeni. Mekki surelerin arasında, kısa surelerin arasında Medeni bir sure olarak yer almış beyyine suresi. Surenin hacmi her ne kadar kısa ise de ayetlerine baktığımızda tıpkı Medine’de inen surelerin ayetleri gibi uzun. Zaten surenin konusu ehli kitap. Onun içinde konusu ile uyumlu bir iniş yeri var. Gerçi bunun tersini söyleyenler de olmuş, sureyi Mekki sayanlar olmuş. Fakat bu doğru değil. Aklen de naklen de üsluben de sure; Ben Medine’de indim diyor.

Surenin nüzul zamanı Nadir oğullarının sürülüşü ile alakalı. Yani Nadir oğulları kuşatması esnasında indirildiğini bize rivayetler naklediyor. Nadir oğulları Medine de mukim 3 Yahudi kabilesinden biri. Kureyza oğulları, Nadir oğulları, Kaynuka oğulları. Kaynuka oğulları ilk defa ihanet eden ve cezalandırılan bir kabile, sürüldüler. İkincisi Nadir oğulları, onlar da ihanet ettiler. Bir kısım rivayetlere göre Allah Resulüne suikast düzenlemeye kalktılar, kuşatıldılar ve silahsız olarak Medine’yi terk etmekle cezalandırıldılar. Hak ettikleri cezayı yine de görmediler aslında. Ve Kureyza oğulları en son ihanet eden Hendek savaşının en zor ve zorlu günlerinde Mü’minler ile müttefikken. Mü’minler de onlara bu ittifaktan dolayı eşlerini, çocuklarını, yani can parçalarını güvenmişken en zor anda ihanet ettiler. İşte o kabilelerden biri Ben-u Nadir. Ben-u Nadir’in kuşatıldığı günlerde inen bir sure bu.

Haşr suresinden önceye yerleştirilmiş onu ilk nüzul tertipleri. Ki hemen hemen de sebebi nüzulüne, ortamına uygun bir yer. Bu yaklaşık 4. yılın Rebiulevvel ayının başına denk geliyor. Ki Nadir oğulları kuşatması hicretin 4. yılında Rebiulevvel ayında gerçekleşti.

Surenin konusu adından da belli delilli iman. Yani iman delile dayanmalı. İman eden delil ile iman etmeli, belgeli iman etmeli. Delilsiz iman taklidi imandır. Dolayısıyla tahkiki iman suresi diyebiliriz biz beyyine suresine.

Sure bize zımnen şöyle diyor; Kurtuluş sabık olanın değil, hakikate sadık olanındır. Kurtulanlar kıdemli olanlar değil, kıdem insanı kurtarmaz Allah nezdinde. Kurtulanlar sadık olanlardır, hakikate sadakat gösterenlerdir.

Medine Yahudileri açık delile rağmen Allah resulünü ve ona gelen vahyi inkar ettiler. Surede ifade edilen açık delil aslında belli. Kendilerine gelecekte bir peygamber geleceğine dair bir bilgi verilmiş olması. Onun sıfatlarını kendi kitaplarında okuyorlardı. Hem Yahudiler Ahdi Akikte, hem Hıristiyanlar ahdi cediyd de, yeni sözleşmede Allah resulünün geleceğini, ona dair imaları, işaretleri görüyorlar biliyorlardı.

Buna dair o kadar rivayet var ki. Ama çok meşhur bir rivayeti hemen hatırlatmadan geçemeyeceğim. Allah resulünün hicret günü tam Medine’ye ayak basacaklar, rivayeti nakleden daha sonra Efendimizin eşlerinden olacak olan Huyey b. Ahtab’ın yani Taif reisinin kızı olan Safiye annemiz. O anlatıyor, rivayetin kökü sağlam sahih bir rivayet, şahit olduğu olayı anlatıyor çünkü.

Babam ile amcam ResulAllah Medine’ye geldiğinde gittiler merakla bir bakalım diye ve döndüklerinde babamın yüzü kireç gibi bembeyaz olmuştu. Amcamla babam konuşuyorlardı, ben de kapıdan kulak misafiri oldum. Amcam babama dedi ki Ebu Yasir kardeşi Huyey’e “Bu o mu?”

Soru bu. “Bu o mu?” Bu dediği Allah resulü. O dediği kim? O dediği de işte kendilerinde ki bilgi. Geleceğine dair bilgileri olduğu peygamber. “Bu o mu?” Babam dedi ki; “Evet o” Peki ne yapacağız dedi amcam. Babam dedi ki; Bu can bu ten de olduğu sürece ona düşmanlık edeceğiz. Hem o, hem de düşmanlık edeceğiz.

Birçok rivayetten sadece mü’minlerin annesi Safiye nin şahit olduğu bir rivayeti naklettim. Yeri, geldikçe zaten geçmiş tefsir derslerimizde ilgili yerlerde Allah Resulünün geleceğini bildiklerini ve bu bilgiyi kitaplarında hangi bölümlerinde muhtevi olduğunu söylemiştim, değinmiştim.

[Ek bilgi; HZ. MUHAMMED (SAV)’İN ÖNCEKİ KUTSAL KİTAPLARDA MÜJDELENMESİ (TEBŞÎRÂT)

“Hakkında bilgi verdiğimiz Hinduizm’in bu kutsal kitaplarının, Yüce Allah’ın vahy ettiği kitaplardan olduğu düşünülmektedir. Bu durumda, bu kitapların da Hz. Peygamber’in geleceğine dair müjdeler ihtiva etmeleri ihtimali vardır. Nitekim bazı âlimlerimiz, bu kitaplarda bulunan, Hz. Peygamber’le ilgili müjdeleri ortaya çıkarmışlardır. Şimdi bu müjdelerden bazılarına değineceğiz:
1. Müjde: “Melekhalı (yabancı bir memlekete mensup olan ve yabancı bir dili konuşan) bir ruhsal öğretici, kendi yoldaşları ile birlikte zuhûr edecek; adı ‘Mohammad’ olacak; Raca Bhoj (ilâhî kata ait), bu Maha Dev Arab’ı, Panchgavya ve Ganj sularında yıkadıktan sonra (yani bütün günahlardan arındırdıktan sonra), ona en samimi sadakatini ve bütün saygıları sunduktan sonra şöyle dedi: ‘Sana bağlı kalacağım. Ey sen beşeriyetin efendisi, Arabistan’ın sakini! Sen, şerri yok etmek için büyük bir güç topladın ve Melekhalı düşmanlardan kendini korudun. Ey sen, en büyük Rab olan Tanrı’nın en mü’min görünüşü! Ben senin kölenim; beni ayaklarının altına yatır!’”34
Hz. Peygamber’le ilgili bu övgüde, şu noktalar sıralanıyor:
a) Peygamberin adı, açıkça ‘Muhammed’ olarak bildirilmiştir.
b) Onun Arabistanlı olacağı bildirilmiştir.
c) Peygamberin sahabesine de özel bir atıf vardır.
d) Peygamber, bütün günahlardan arınmıştır.
e) Peygambere, düşmanlarından korunması için yardım edilecektir.
f) O şerri yok edecek, putları ortadan kaldıracak, aracı rolündeki her ilahı ilga edecektir.
g) O, beşeriyetin efendisidir.
Hz. Peygamber’in Panchgavya ve Ganj nehirlerinde yıkanması, onun günahlardan arınmasına işarettir; zira bu nehirler, Hindularca kutsal kabul edilirdi35.
2. Müjde: “Melekhalılar, Arapların meşhur beldelerini yağmaladılar. Bu ülkede ‘Arya Dharma (şeriat, yasa)’ dan hiçbir eser yoktur. Daha önce de orada, bizzat benim gördüğüm, sapıtmış bir ifrit ortaya çıkmıştı; şimdi o, güçlü bir düşman tarafından gönderilmiş olarak yeniden ortaya çıkmıştır. Bu düşmanlara, doğru yolu göstermek ve onları hidâyete çağırmak üzere, ‘Muhamad’ –ki ona ben ‘Brahma’ lakabını verdim- , Pishachaları doğru yola getirmekle meşhurdur. Ey Raca, aldanmış Pishachaların ülkesine gitmene gerek yok; nerede olursan ol, benim müşfikliğim sayesinde arınacaksın. Geceleyin, melek mizacında olan o zeki adam, bir Pishacha kılığında Raca
Ishvar Parmatma’nın emirlerine göre, et-yiyici bu insanların akidesini güçlendireceğim. Benim takipçim, sünnetli, başında saç örgüsü olmayan, ‘ibadete çağrı (ezan)’ okuyan ve meşru her şeyin yenilebileceğini söyleyen bir adam olacaktır. Domuz hariç, her türlü hayvanı yiyecektir. Onlar, kutsal içki ile arınmaya önem vermeyecekler; fakat savaş ile arınacaklardır. Dinsiz milletlere karşı mücadele etmeleri sebebiyle ‘müslümanlar’ olarak tanınacaklardır. Ben, et yiyen bu milletin dininin meydana getiricisi olacağım.”36
Bu müjde, Hz. Peygamber’in gelişiyle ilgili şu işaretleri içerir:
a) Arapların ülkesi, kötü insanlar tarafından bozulmuştur.
b) Bu ülkede Arya Dharma (şeriat) yoktur.
c) Gelecek olan peygamber, Arya akidesinin hakikat olduğunu beyan edecek ve halkı ıslah edecektir.
d) Bu peygamberin takipçileri sünnet olacak, saçlarını örmeyecek ve büyük bir devrim yaratacaklardır.
e) İbadete çağrı (ezan) okuyacaklardır.
f) Domuz hariç her hayvanın etini yiyeceklerdir.
g) Savaş ile arınacaklardır.
h) Dinsiz milletlerle savaşan bu insanlar, Müslümanlar olarak bilineceklerdir.
Ayrıca bu haberde Hz. Peygamber’in, Arya akidesinin gerçekliğini doğrulayacağı ve Arya Dharma’nın, bütün dinler üzerinde hakim olacağı söylenmektedir37.
3. Müjde: Vişnu Puran adlı kitabın 24. bölümünde şöyle denilmektedir: “Vedalar (gerçek ilim kitapları) tarafından öğretilen hareket ve fiiller, hakîkî müesseseler, mevcudiyetlerini tam kaybedecekleri sırada, bu karanlık çağların sona ermesi yaklaşacak ve Tanrı’nın son tenâsühü, bir cenkçi, muharip şeklinde tezâhür edecektir. Bu muharip, Sambla Dîb (Kumlu Ada)’de, ârif ve namlı bir aileden dünyaya gelecek. Babasının adı ‘Vişnuyasa (Allah’ın kulu: Abdullah)’, anasının adı ‘Somti (emîn olunan kişi: Âmine)’ olacaktır.”38
Bu anlatılan sıfatlar, Peygamber Efendimiz’e tıpatıp uymaktadır39.
Hindistan Brahmanlarının kutsal kitabı olan Vedalara göre bu muharip kişi, kumlar diyarında doğacak, sonra vatanını terk edip kuzeyde bir yere iltica edecek (Bu, Peygamberimiz’in Medine’ye hicretine işarettir.); göğe değecek bir arabası olacak (Bu da mîrâca işarettir.); bu zât, deve sahibi, hikmetli bir kişi olacak; yapacağı iki büyük savaşın birincisinde 300, ikincisinde 10.000 askeri bulunacaktır40.
Bu savaşlar, Bedir ve Mekke’nin fethi savaşlarıdır. . Puranalarda Arap asıllı bir peygamberin müjdesini gören Panditler (din adamları), bu kitapların tahrif edilmiş olduğu iddiasını ortaya attılar; fakat bir tahrif olmuş olsaydı, bu tahrif, kendi lehlerine olacak şekilde gerçekleşirdi41.
4. Müjde: Kuntap Sukt, Atharva Veda’nın çok iyi bilinen bir bölümüdür. Bu bölümün ilk mantrası (cümlesi) şöyledir:
Dinleyin ey insanlar! Bir kahramana övgü olarak, bunun için (bir şarkı) söylenecek.” ‘Övülecek kişi’ ifadesi, ‘Muhammed’ kelimesinin tam karşılığıdır.
Bu mantranın metni, onun gerçekten bir tebşîr olduğunu göstermektedir. Hindular, bu sözleri dikkatle ve saygıyla dinlemekten büyük bir zevk alırlar. Bu mantrada kullanılan ‘Astvishyate’ sözcüğü, Sanskritçe’de, gelecek zaman kipinde ‘övülecek kişi’ anlamına gelir; bu, onun bir tebşîr oluşunun delilidir; bu olay, gelecek bir zamanda vuku’ bulacaktır. Dünyadaki peygamberler içinde en çok övülen ve saygı gören, Hz.Muhammed’dir. Bütün peygamberler onu övmüş ve geleceğini haber vermiştir42.
Kuntap Sukt’un ikinci mantrasında, deveye binen ve arabasıyla göğe yükselen birisinden sözedilmektedir. Bu kişi, bir Hint Rişi’si (din adamı) olamaz; çünkü onlara deveye binmek yasaktı. Bu kişi, bir Arap olmalıdır ki o da Hz. Peygamber’dir. Göğe yükselen araba da, daha önce geçtiği gibi, onun mîrâcına işarettir43.
Özetle Atharva Veda, şu haberlerle Hz. Peygamber’i müjdelemektedir:
a) O, ‘Narashansah’, yani ‘Övülen (Muhammed)’dir.
b) O, barış prensi veya muhâcirdir. (Mantra 1)
c) O, deveye binen bir rişidir; arabası göklere ulaşır. (Mantra 2)
d) O ve onu izleyenler, daima ibadeti düşünürler; savaş alanında bile Rablerinin önünde secde ederler. (Mantra 4)
e) O, düyaya hikmeti yaymıştır. (Mantra 5)
f) O, dünyaların efendisi, bütün beşerin en iyisi ve rehberidir. (Mantra 6)
g) İnsanlar, onun idaresinde mutlu bir şekilde yaşarlar. (Mantra 9-10)
h) Ondan, kalkıp insanları uyarması istenmiştir. (Mantra 11) ı) O, çok cömerttir. (Mantra 12)44”
 (Şu’arâ/196 dan)]

Surenin ana fikri hakikat kendisini her zaman ve zeminde ifşa eder. Doğuda, batıda, güneyde, kuzeyde İbranilerin eliyle, Arapların eliyle, falancaların eliyle feşmekancaların eliyle fark etmez. Ama hakikat kendisini mutlaka her zaman ve zeminde ifşa eder. O halde eğer sen hakikate talipsen ey muhatap, hakikatin hangi zaman ve zeminde kendini ifşa ettiğine bakma. Hakikati arıyorsan kimin dili ile, kimin eliyle ifşa ederse etsin ona sahip çık ona talip ol. Ama sen eğer hakikat benim dilimle ve elimle ifşa edilirse onu kabul ederim. Yok bizim dilimizle ifşa edilmezse onu etmem dersen aslında şunu demiş olursun. Ben hakikatin peşinde değilim, hakikatin benim olmasının peşindeyim. İşte Yahudilerin yaptığı buydu, hatta Hıristiyanların yaptığı da buydu. Onun için sure işte bu gerçeği ifade ediyor. Bu girizgâhın arkasından suremizi tefsire geçebiliriz.

"Euzü Billahi mineş şeytanir racim" kovulmuş, taşlanmış mel’un ve maksud olmuş, tard edilmiş, Allah’ın lanetine uğramış, yani Allah’ın rahmetinden dışlanmış olan şeytanın şerrinden, içimize üflemesinden, zihnimizi yanıltmasından kalbimizin sinyallerini parazitle bozmasından Allah’a sığınırız. İşte istiaze bu. Euzü Billahi mineş şeytanir racim.” Kur’an kendisini okumaya başladığımızda istiaze etmemizi emrediyor. Feizâ kara'tel Kur'âne feste'ız Billâhi mineş şeytânir raciym. (Nahl/98)Kur’an ı okumaya başladığında Allah’a sığın “Euzü Billahi mineş şeytanir racim” i oku değil, Allah’a sığın, yani bir şeyi yapma emri bu, bir fiili yapma emri. Bir şeyi söyleme emri değil. Ayrıca söyleme emri de var. Ama sözümüz yaptığımız ve düşündüğümüz şeyin dışa vurumudur. Asıl o sözün arkasında ki iradeye, tasavvura akla ve o sözün önünde ki eyleme bakmak lazım. Onun için istiaze Allah’a sığınma emri.

Neden? Şeytandan. Şeytan burada neyi temsil ediyor? İnsan selim aklına, insanın seliym kalbine, Akleden kalbine Kur’an ın ifadesiyle yönelik her türlü içten ve dıştan paraziti. İnsanın Akleden kalbine yönelik içten ve dıştan her türlü saptırma teşebbüsünü, girişimini ifade ediyor. Bu şeytan bazen iki ayaklı olur bazen görünür bazen görünmez, bazen fikir biçiminde gelir. Tefekkür değil dikkat buyurun, fikir biçiminde gelir. Bazen sağdan gelir, tumturaklı gerekçeleri olur, bazen soldan gelir düşman gibi görüne görüne gelir. Bazen önden gelir, bakarsınız görürsünüz ama eğer iradeli değilseniz, takviyeli değilseniz, takvalı değilseniz göz göre göre sokmasına izin verirsiniz akleden kalbinizi. Bazen de arkadan gelir yani sinsice gelir, sezdirmeden gelir, hırsız gibi gelir ve kapınızı vurmaz pencereden girer, bacadan girer.

Ama şükür iki yerden gelmeyi unutmuş üst ve alt sayılmıyor ayette. Yukarıdan ve aşağıdan, yani şeytanın da unuttuğu yerler var. Onun için bari yukarıyı ve aşağıyı açık tutalım. Yukarıyı Allah’a açık tutalım, aşağıyı fıtrata açık tutalım. Allah’ın nazil ettiği bir kitap olan fıtrata, yazdığı, imanın nakşettiği ilk kitap olan fıtrata. İşte istiaze budur.

Büyük âlimlerimizden biri öyle der. Şeytan; azgın, dizginlenemez bir köpeğe benzer. Yani köpeklerden özür dilemek gerekir mi bilmiyorum ama bir benzetme bu. Onu yenmenin iki yolu var. 1 – elinize bir sopa alır kovalarsınız, 2 – sahibine dersiniz ki şu köpeği bağla da veya durdur da geçeyim. 2. garantidir der. İşte istizae "Euzü Billahi mineş şeytanir racim" bu ikinci yoldur. Allah’a; Ya rabbi senin kulun, senin yarattığın olan bu şeytanı bağla da bana zarar vermesin yoluma revan olayım demektir.


Devam ediyor b sayfasına geçiniz.
Beyyine suresini toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder