c sayfasından devam
5-) Allemel'İnsane ma lem ya'lem;
(Yani) insana bilmediğini
talim etti. (A.Hulusi)
05 - O
insana bilmediği şeyleri öğretti. (Elmalı)
Allemel'İnsane ma lem ya'lem ve
insana bilmediğini öğretti. Evet, ve insana bilmediğini öğretti. İnsan nerden
geldim, nereye gidiyorum, niçin yaratıldım suallerine asla çanak çömlekle cevap
bulamaz. Kazı yaparak cevap bulamaz, bunlar varlık sorusudur. Varlık sorularını
sormayan zaten bu mana da insan olma hakkını vermiyor demektir. İnsan olma
hakkını veren bir insan bu soruları sorar, sorduğunda da Allah’ın kapısı önünde
gelir durur. Çünkü bu soruların cevabı Allah’tan başkasında değil, Allah verir.
Ya rabbi ben neden varım, nereden geldim, dünüm ne, tamam, babamdan, annemden,
o da babasından annesinden, o da babasından annesinden.
İyi de nereye kadar? O nereden en
sonunda ulaşacağımız şey nerede? İşte cevabını Allah’tan alabileceğiniz
sorulardır varlık sorusu. Ve rabbimi öğretmiştir insana bilmediğini. Allah’ın
öğretmesi;
Bilginin iki türü var; Huduri
bilgi, husuli bilgi Huduri bilgi alt yapı, Husuli bilgi üst yapı. Huduri bilgi
verilen, husuli bilgi elde edilen yani edinilen. Huduri bilgi insan doğuştan
yüklenen, hakkedilen, adeta fıtratına kazılmış olan bilgidir. Bu bilgi arasında
bedenimizin, organlarımızın nasıl işleyeceğine dair bilgi de yer alır. Mesela kalbimiz
nasıl çalışacağını kimseden öğrenmez. Aklımız nasıl çalışacağını kimseden
öğrenmez. Ellerimiz ve ayaklarımız nasıl çalışacağını kimseden öğrenmez. Kan
dolaşımımız nasıl gezeceğini kimseden öğrenmez. Bebek hiçbir şey bilmiyorken
kalp her şeyi bilerek doğar. Bebek hiçbir şey bilmiyorken sinir sistemi her
şeyi bilerek doğar. Bebek hiçbir şey bilmiyorken ateşi altından ayırt edemez
kadar cahilken insanoğlunun lenf sistemi, dolaşım sistemi, sindirim sistemi ne
yapacağını çok iyi bilir. Yani yaşlandığında ilave edeceği hiçbir şey yoktur bu
sistemin kendisine. Daha doğuştan mükemmel bilgiye sahiptir.
Hatta bilinç bedene takıldığında
beden işlevini tam yapamaz. Mesela bilinçle kalbi yönlendirmeye çalışalım kalp
tekler. Bedenin organları ve sistemleri en güzel bilinç dışı çalışır. İşte
huduri bilginin bir parçası budur.
Huduri bilginin daha diğer
parçaları da var. mesela bir insan aklını kaybettiğinde elindeki lokmayı
burnuna götürmez. Hiçbir deli ensesine lokma götürmez. Kulağına lokma götüren,
yiyecek götüren deli yoktur. Elindeki yiyeceği deli de ağzına götürür bu huduri
bilgidir. Aklını kaybetse de huduri bilgiyi kaybetmemiştir.
Sonradan elde edilen bazı
bilgiler yani husuli bilgiler, huduri bilgilerin yanına konulabilir mi?
Konulabilir. Israr ve tekrar ile edinilmiş olan bilgilerden bazıları meleke
haline dönüşür, melekleşirse huduri bilgi gibi insanda sabit bir bilgi haline
dönüşür. İşte o zaman insan ileri yaşlarda bunasa da, aklını kaybetse dahi
onları kaybetmez. Mesela kardeşini, hatta öz evladını bile tanıyamayacak duruma
gelen öyle hastalar vardır ki bir ömür boyu iman ederek işlediği ibadetleri
terk etmez, unutmaz. Hanımını unutan bir arkadaş tanıyorum hafız-ı Kur’an dı,
Kur’an dan bir tek ayeti unutmadı. Dolayısıyla ısrar ve tekrar olması terbiyenin
de bu anlama gelir. İşte Allah’ın tespih edilmesindeki temel espri de budur,
yani huduri bilgi haline gelmesi husuli bilginin.
İşte bu nokta da Allemel'İnsane ma
lem ya'lem ayeti kerimesi doğru anlaşılmalıdır. İnsana bilmediğini
öğretti. Hem huduri bilgi ile, hem husuli bilgi ile. Hem bilginin civatasıyla
hem somunuyla. Hem alt yapıyla hem üst yapıyla.
6-) Kella, innel'İnsane leyatğâ;
Hayır,
(iş sanıldığı gibi değil; düşünün)! Muhakkak ki insan (hakikatinden
kozalı yaşarsa), elbette azgınlık eder (şehvet peşinde koşar);
(A.Hulusi)
06 - Sakın
okumamak etme, çünkü insan muhakkak tuğyan eder. (Elmalı)
Kella o halde burada dur ey
insanoğlu, burada dur ve düşün ve eğer yanlış yapıyorsan yapma. Eğer varlığı
bir kitap bilmiyorsan bundan sonra böyle yapma. Eğer varlığı okumuyorsan bundan
sonra böyle yapma. Eğer kendini bir kitap bilmiyorsan bundan sonra böyle yapma.
Eğer yeni kazandığın dostlarının yeni nazil olmuş bir ayet gibi görmüyorsan
bundan sonra böyle yapma yeni nazil olmuş bir ayet gibi gör.
innel'İnsane leyatğâ hiç şüphe yok
ki insan azar, çığırından çıkar, kimse tutamaz. İnsan, insanın en büyük belası
haline gelir. İnsan, insanın cennetidir öyle yarattı Allah, ama kurdu olabilir.
homlolupus diyordu ya Thomas Hobbes, onun gibi insan insanın kurdu haline
dönüşebilir. En iyi bozulunca en kötü olur. Ne zaman böyle olur? Tağa, tağal ma’
bir nehir taşıp ta etrafında ki verimli araziyi yok ettiği zaman su taştı
denilir tağal ma’ denilir etrafına zarar verdiği zaman.
Nehrin, suyun edebi, suyun itaati
suyun rahmet oluşudur. Ama su tuğyan ettiğinde rahmet olmaktan çıkar zahmet
olur. Nimet olmaktan çıkar, nı’kmet olur. işte onu için bu kökten gelmiş.
Haddini bilmeyen insana tuğyan etti denir, tağut denir haddini bilmeyen. Bu
aslında haddini aşmaktır insan haddini aşar, insan kendini bilmez duruma gelir.
Ne zaman?
7-) En reâhüstağnâ;
(Benliğiyle perdelenip)
kendini (hakikatten) müstağni gördüğü için. (A.Hulusi)
07 - Kendini müstağni görmekle. (Elmalı)
En reâhüstağnâ kendi kendine
yettiğini zannettiğinde. Evet, En
reâhüstağnâ; müstağni davrandığında, müstağni olarak gördüğünde kendini. Ne
demek? Allah’a ihtiyacım yok havasına girdiğinde demek.
Gerçekten insan kendi kendisine
yeter mi? Asla. Bırakınız insanın kendi kendisine yetmesini, inek yavrusu doğar
doğmaz bakarsınız 3 – 5 dakika sonra kalkmış yürüyor. Ama insan yavrusu aylar
boyunca annesine muhtaçtır, bu kadar muhtaçtır. Nasıl kendi kendisine yetecek,
söyleyin kalbine söz geçiremeyen insan nasıl kendi kendine yettiğini zanneder.
Bana şirk nedir diye sorsanız tarifim; şirk insanın kendi kendine yettiğini
zannetmesidir derim. Yani burada maksat Allah’a ihtiyacım yok havalarıdır.
Evet, güzel bir söz öyle diyordu
ya A’mel eddünya ke bi kaderi ve kaike
fiha, Dünyaya dünyada kalacağın kadar çalış, Ve A’mel li ahretike bi kaderi be kaike fiha. ahirete de ahirette
kalacağın kadar çalış. ikisi arasında bir hesap yap, kitap yap nerde ne kadar
kalacaksan oraya o kadar yatırım yap. Ve
a’mel linnari bi kaderi sabrike ileyha ateşe dayanacağın kadar günah işle Ve a’me linnahi bi kaderi hacetike ileyhi
Allah’a da muhtaç olduğun kadar kulluk et. (Hadis)
Dersen ki ey Allah sana hiçbir
ihtiyacım, hiçbir borcum yok, ne verdin ki ne istiyorsun (haşa) diyorsan buyur,
ayağın göl başın pınar. Ama yok bunu diyemiyorsan, ben bana ait değilim, ben
zaten verilmiş bir kredi ile doğdum, ne gözümün ne kulağımın ne dilimin ne
dudağımın ne elimin ne ayağımın ne yüreğimin ne aklımın ne aldığım nefesin hiç
birinin hakkını ödemedim ben, bunlar verilmişti bana, ben verilmiş bir vergi
ile doğdum diyorsan o zaman ey insan nankörlük yapma, Allah’a borçlusun. Borçlu
olduğunu itiraf et, Allah borcunu ödemeni istemiyor borcunu ödeyemezsin. Çünkü
her yeni aldığın nefes borç. Fakat borcunu itiraf etmeni istiyor. Borcunu
itiraf edersen borcunu ödemiş kabul edecek. Evet, işte bu ayetin
hatırlattıkları.
innel'İnsane leyatğâ En reâhüstağnâ insan
kendi kendine yettiğini zannettiğinde mutlaka azar.
8-) İnne ila Rabbikerrüca';
Kesinlikle
dönüş rabbinedir! (A.Hulusi)
08 - Her
halde nihayet rabbinedir dönüş. (Elmalı)
İnne ila Rabbikerrüca' surenin şah
ayeti; Hiç şüphe yok ki dönüş rabbinedir. En sonun da dönüş rabbinedir. Öyle
değil mi İnne
ila Rabbikerrüca' sonunda dönüş Allah’a değil mi, Allah’tan kaçıp
kurtulan var mı? İnsanın rabbine dönüşü muhakkak değil mi? İnsanın rabbine
dönüşü muhakkaktır.
Burada aslında insan ne zaman
azar sorusunun cevabının en temelinde ki temel problem de ortaya çıkmış oluyor.
Rabbine döneceğini unuttuğunda azar. Demek ki insan kendi kendisine yettiğini
zannettiğinde azar, ölümü unuttuğunda da kendi kendine yettiğini zanneder. 3
ayet arasında ki bağlantıyı böyle kuruyoruz. İnsan kendi kendine yettiğinde
azar. Azmak; kendi kendine yettiğini sanmanın sonucudur. Ama kendi kendine
yettiğini sanmak ta bir başka şeyin sonucudur, o da nedir? Ahireti unutmak,
ölümü unutmak, ölmeyeceğim zannetmek, Allah’ın huzuruna çıkacağı gerçeğini
unutmak. Onun için tüm sapmaların ve azmaların temelinde ölümü unutmak, hesap
gününü unutmak ya da inkar etmek yatıyor.
İnne ila Rabbikerrüca' insanın
rabbine, yani senin rabbine dönüşün muhakkaktır ey insanoğlu. Senin rabbine
dönüşün kaçınılmazdır.
9-) Eraeytelleziy yenha;
Gördün
mü o engelleyeni; (A.Hulusi)
09 - Baksan
a: o nehy edene. (Elmalı)
Eraeytelleziy yenha baksana şu engel
olana,
10-) Abden izâ sallâ;
Bilfiil
salât hâlindeyken bir kulu! (A.Hulusi)
10 - Bir
kulu namaz kıldığında. (Elmalı)
Abden izâ sallâ namaz kılan bir
kula. İkisini birleştirip öyle mana vereyim. Namaz kılan bir kula engel olan şu
adama baksana. Aslında sebebi nüzulü ne olursa olsun, ki Ebu Cehil derler.
Allah resulü Kâbe de namaz kılacak zamanı sormuş, o buraya geliyor mu, namaz
kılıyor mu? Evet demişler. Vallahi demiş o geldiğinde ensesine ayağımla
basacağım secdeye kapandığında. Allah resulü gelmiş fakat Ebu Cehil bunu yapmak
için adım attığında yapamamış, başaramamış. Rivayetin devamında daha farklı
şeyler anlatılıyor ama bir biçimde başaramamış. Burada aslında namaz kılanı
engelleme isteğinin olduğunu görüyoruz müşriklerde.
Fakat burada sadece sebebi nüzulüne
mebni anlayamayız, bugün de öyle değil mi. İbadeti engellemek aslında sadece
namazla sınırlı değil, ibadete mani olmak. İbadeti engelleyen herkes o çağın
Ebu Cehil’ idir. Hangi ibadet olursa olsun. Yani bir mü’minin ibadetine mani
olmaya kalkmak Ebu Cehillik yapar kim olursa olsun. Burada o tipten bahsediyor
veya o düşünceden bahsediyor. Aslında buna şunu da ekleyebiliriz; Bir insanı
meşgul ederek ibadetten alıkoymakta bu
ayetlerin kapsamına girer. Eğer bir insan bir başkasını meşgul edip ibadetten alıkoyuyorsa
o da onu engelliyor anlamına gelir.
11-) Eraeyte in kâne 'alelhüda;
Gördün
mü (bir düşün)!
Ya o hakikati yaşamakta ise? (A.Hulusi)
11 - Baksan
a o hidayet üzere giderse. (Elmalı)
Eraeyte in kâne 'alelhüda hiç o
hidayette midir diye aklına geldi mi? Yani hiç düşündün mü acaba o hidayette
midir. Haydi ya o hidayet üzere idiyse hiç düşündün mü bunu? Eraeyte in kâne
'alelhüda. Eraeyte ile geliyor burada ayetler. Baksana, tutki, ya
öyleyse, ya böyleyse, bir düşün, bir aklet manaları verebiliriz. Fikirden
tefekküre geçip ön yargısız ve derin düşünceyi benimsedin mi bir kez, yani hiç
fikri değil de tefekkürü benimsedin mi, derin düşündün mü. Sığ düşünmeden
kurtulup ta derin düşünseydin eğer onun Hakk üzerinde olacağı gibi bir ihtimali
de hesaba katardın.
12-) Ev emere Bittakvâ;
Yahut
korunmayı emretti ise! (A.Hulusi)
12 - Yahut
takva ile emrederse fenâ mı? (Elmalı)
Ev emere Bittakvâ yahutta çağırmakta
mıdır sorumluluğa, takvayı emretmekte midir diye düşündün mü hiç. Takva’yı
sorumluluk olarak çevirmem boşuna değil. Çünkü arkasından bakınız iki kavram
daha kullanılacak kezzebe ve tevellâ Tevellâ da sorumsuzluk. İnsan
sorumsuz olduğu için sırtını döner hakikate. Hakikate sorumlu davranan yüzünü
döner sırtını değil. kezzebe ve tevellâ hüda ve takvanın zıddı. Hüda
ve takva, kezzebe ve tevella zıddı. Böyle anlarsak doğru anlamış oluruz.
13-) Eraeyte in kezzebe ve tevellâ;
Bir
düşün! Ya (hakikatini) yalanladı ve yüz çevirdi ise? (A.Hulusi)
13 - Baksan
a: tekzip eder, aksine giderse iyi mi? (Elmalı)
Eraeyte in kezzebe ve tevellâ hadi
düşündün mü hiç, yani baksana, düşünsene, sen düşündün mü hiç Eğer o hakkı
yalanlasa ve sırt dönse Allah’a;
14-) Elem ya'lem BiennAllâhe yera;
Bilmez
mi ki Allâh kesinlikle görür? (A.Hulusi)
14 - Her
halde Allahın gördüğünü bilmiyor mu? (Elmalı)
Elem ya'lem BiennAllâhe yera kendisi
bilmez mi ki Allah görür mutlaka. Eğer o Allah’a sırt dönse ve yalanlasa Allah
görür mutlaka. Onu bilmez mi O, bunu düşündün mü diyor, bunu da düşünmedin.
Burada temel sıkıntı görmeyen bir
Allah inancı. Müşriklerin temel sıkıntısı buydu. Haşa kör bir Allah’a
inanıyorlardı. Allah’a inanıyorlardı Mekke müşrikleri. Bu günün insanının bir
çoğu da öyle değil mi. Ama uzak bir Allah. Oysaki ayet el kürsiyi her namazdan
sonra neden okuruz; lâ te'huzuHÛ sinetün vela nevm. (Bakara/255)
uyumayan ve unutmayan bir Allah’ımız var. Allah’ı uyutamazsın ey insanoğlu,
Allah unutmaz, atlatacağını sanıyorsan aldanırsın, Allah’ı atlatamazsın
demektir bu. İşte burada o söyleniyor.
Elem ya'lem BiennAllâhe yera hiç O
bilmez mi ki Allah mutlaka görür.
15-) Kellâ, lein lem yentehi lenesfe'an
BinNasıyeh;
Hayır (iş sandığı gibi değil)!
Andolsun ki eğer vazgeçmezse, elbette onu alnından (beyninden) şiddetle tutup
sürükleriz! (A.Hulusi)
15 - Sakın,
Celâlim hakkı için eğer (akıllanıp) vaz geçmezse muhakkak sürükleyeceğiz elbet
biz o alnı. (Elmalı)
Kellâ yo..! böyle yapma ey
insanoğlu, böyle yapma lein lem yentehi lenesfe'an BinNasıyeh eğer bu
tip yaptığı şeye bir son vermezse perçeminden yakalayacağız. lenesfe'an
BinNasıeh onun perçeminden ele geçireceğiz.
Sanki nükte olarak şöyle bir şey
aklıma geliyor. Perçem alnı kapatan kâkül demektir. Yüzünü kapatan bir maskeye
çevirdiği perçeminden tutup gerçek yüzünü açacağız, kendini seyret al bak.
Maskeyle gezdin bir ömür boyu. Maskesini sıyıracağız der gibi anlıyorum ben.
Evet insanın maskesini sıyıracağız.
16-) Nasıyetin kâzibetin hatıeh;
O
yalancı, o hata yapan (bedene, dışa dönük) alnı (beyni)! (A.Hulusi)
16 - Yalancı,
câni bir alnı. (Elmalı)
Nasıyetin kâzibetin hatıeh öyle bir
perçem ki yalancı, sahtekar perçeminden, günahkâr perçeminden yakalayacağız.
17-) Felyed'u nadiyeh;
Haydi,
çağırsın meclisini! (A.Hulusi)
17 - O
vakit çağırsın o kurultayını, meclisini. (Elmalı)
Felyed'u nadiyeh haydi o kendi kulübünü
çağırsın bakalım, kendi taraftarlarını, kendi takımını çağırsın bakalım.
18-) Sened'uzZebaniyeh;
Biz de
çağıracağız Zebânîleri (ateşin zebûn edici
kuvvelerini)! (A.Hulusi)
18 - Biz,
çağıracağız zebanileri. (Elmalı)
Sened'uzZebaniyeh biz de Zebanileri
çağıracağız zamanı gelince.
19-) Kellâ* lâ tutı'hu vescüd vakterib;
Hayır,
sakın (yapma)! Ona uyma; secde et ve yaklaş! (19. âyet secde âyetidir.)
(A.Hulusi)
19 - Sakın
onu dinleme de secde et ve yaklaş. (Elmalı)
Kellâ yo..! Bu böyle gitmez, azgın
insanın azması böyle gitmez, bir yere toslar. Mutlaka ve mutlaka bir sonu var
azgınlığın. Onun için lâ tutı'hu vescüd
vakterib sen onları bırak lâ tutı'hu
bu tipe itaat etme, bu tipe uyma her iki manayı da verir uyma dersek. Yani
zorbalara teslim olma manası da var, onlara uyma bırak onları kendi hallerine.
Onlar senin gündemini belirlemesin. Onlar gitsinler başlarını duvara vuruncaya
kadar gitsinler manasını verir. Vescüd
ve secde et. Yani Allah’ın huzurunda yere kapan, yani Allah’a tam teslim ol.
Secde tam teslimiyetin ifadesidir aslında sembolüdür.
Vakterib ve yaklaş, Allah’a yaklaş aslında yaklaşmaya gayret et
manasını verir. Çünkü ıkterabe, iftial babından gayret içerir iftial babının
lafza kattığı yan anlam budur, bir şey için gayret göstermek, gayret göstererek
bir şeyi elde etmek veya. Onun için rabbine yaklaşmaya çalış, gayret et.
[Ek bilgi; İbn Abbas'tan diğer
bir rivayette şöyledir: "Rasulullah, Makam-ı İbrahim'de namaz kılmaktaydı.
Ebu Cehil yanına gelerek şöyle dedi: "Ey Muhammed! Ben seni bundan
menetmedim mi? ve ResulAllah’ı tehdit etmeye başladı. ResulAllah ona sert bir
şekilde "Sen kim oluyorsun?" karşılığını verdi. Bunun üzerine Ebu
Cehil. "Ey Muhammed! Sen kime güvenerek beni korkutuyorsun? dedi. Ve devam
etti: Tanrıya yemin ederim ki, burada en fazla yardımcısı olanlardanım. (Ahmed,
Tirmizî, Neseî, İbn Cerir, İbn Ebi Şeybe, İbn Münzir, Taberanî, İbn Merduye)
Bu olay üzerine surenin "kella inne'l insane le yetğa(6)"
ile başlayan kısmı nazil olmuştur. Bu kısmın yeri doğal olarak Kur'an'ın bu
suresindedir. Çünkü Rasulullah İslâm’ı ilk kez namaz ile açığa vurmuştu.
Kafirlerle karşı karşıya gelmesinin başlangıcını bu oluşturmuştu. (Tefhimu-l
Kur’an- E.A. Mevdudi)]
Sadakallahulazıym. Allah hakikati
beyan etti. Rabbim kendi kendine yettiğini zanneden azgın tiplerden değil,
Allah’ın var neye muhtaçsın, Allah’ın yok neyin var diyen mü’min ve muti
kullarından kılsın bizleri inşaAllah.
‘Alâk suresinin sonu.
‘Alâk suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder