Sevgili Kur’an dostları geçe4n dersimizde Şu’ayb peygamberin kavmine olan tebliğini anlatan ayetlerin tam ortasında kalmıştık. Rabbimizin Vedûd, isim sıfatıyla dersimize son vermiştik. Seven ve sevilen Allah’ın. Ve demiştik ki; Allah sizi sevsin, Allah sizi sevdirsin, Allah sizi sevindirsin cennetiyle.
Şimdi Hud suresinin 91. ayeti ile Kaldığımız yerden devam ediyoruz.
91-) Kalu ya Şu'aybü ma nefkahu kesiyren mimma tekulü ve inna lenerake fiyna daıyfa* ve levla rahtuke le racemnake, ve ma ente aleyna Bi aziyz;
Dediler ki: "Yâ Şuayb... Biz senin dediklerinden birçoğunu anlamıyoruz! İşin doğrusu seni içimizde zayıf konumda görüyoruz... Eğer arkanda saydığımız aşiretin olmasaydı, kesinlikle seni taşlayarak öldürürdük! Sen bize galebe çalacak durumda değilsin." (A.Hulusi)
91 - Ya Şuayb! dediler: biz senin dediklerinin çoğunu iyi anlamıyoruz ve her halde biz seni içimizde pek zayıf buluyoruz, eğer taallûkatından beş on kişi olmasa idi mutlak seni recm ederdik, senin bize karşı hiç bir ehemmiyetin yok. (Elmalı)
Kalu ya Şu'aybü ma nefkahu kesiyren mimma tekul Ey Şu’ayb dediler, senin söylediklerinden bir çoğunu anlamıyoruz. ve inna lenerake fiyna daıyfa üstelik biz aramızdaki konumunun ne kadar zayıf olduğunun da farkındayız. Yani seni zayıf görüyoruz, güçsüz görüyoruz. Eğer istesek seni tepeleriz demeye getiriyorlar. Devam ediyorlar;
ve levla rahtuke le racemnak Bu çok daha ilginç, eğer diyorlar Şu’ayb peygambere isyankar kavmi. Ailenden hatırını saydıklarımız olmasaydı, seni öldüresiye taşa tutardık. ve ma ente aleyna Bi aziyz; zira sen hiçte bizden güçlü ve üstün değilsin.
İşte zorbalık, işte güçlünün haklı olduğunu sandığı, haklınınsa gücü olmayınca onun üzerinde güçlülerin zorbalığa giriştiği bir manzara. Fikre karşı güç. Düşünce ve inanca karşı tehdit, yıldırma ve kuvvet, şiddet kullanma. Burada onu görüyoruz. Yani güçlüyüz, o halde haklıyız mantığını. Onun için bir peygambere karşı, bir peygamberin diriltici mesajına karşı, o peygamberin mesajından rahatsız olanların şiddet kullanma tehdidi. Peki o sevgili peygamber bu tehdidi nasıl karşılıyor, İşte;
92-) Kale ya kavmi erahtıy e'azzu aleyküm minAllâh* vettehaztümuhu veraeküm zıhriyya* inne Rabbiy Bi ma ta'melune Muhıyt;
(Şuayb) dedi ki: "Ey halkım... Aşiretim size Allâh'tan daha mı güçlü ve karşı konulmaz? Ki O'nu arkanıza atıp unutulan edindiniz... Muhakkak ki Rabbim yapmakta olduklarınızı Muhiyt'tir (ihâta etmektedir)." (A.Hulusi)
92 - Ey kavmim! Dedi: benim taallûkatım size Allah dan daha mı azîz ki onu arkanıza atıp unuttunuz, haberiniz olsun ki rabbim bütün amellerinizi muhittir. (Elmalı)
Kale Şöyle cevap verdi Şu’ayb; ya kavmi erahtıy e'azzu aleyküm minAllâh* vettehaztümuhu veraeküm zıhriyya Ey kavmim dedi. Sizin nezdiniz de ailemin (hatırı) Allah’ın hatırından daha mı üstün ki O’nu arkaya atacak veya O’nu, Allah’ın hatırını arkaya atacak biri gibi telakki ediyorsunuz.
Evet, hatırı arkaya atılacak biri gibi telakki ediyorsunuz. Ne aziym çelişki, ne dehşet mantık. Aileni sayıyoruz, eğer saymasak seni öldüresiye taşlardık diyorlar. Fakat Allah’ı saymıyorlar.
El ne der diyorlar, fakat Allah ne der demiyorlar.
Falanca nasıl bakar diyorlar, fakat Allah nasıl görür demiyorlar.
Bu konuda falan ne der, feşmekânın görüşü nedir, falanca düşünürün, falanca feylesofun görüşü nedir diyorlar fakat Allah’ın görüşü nedir demiyorlar. İşte aynı mantık, aynı çelişki.
inne Rabbiy Bi ma ta'melune Muhıyt; Elbette rabbim sizi, yapıp ettiklerinizle kuşatacaktır. Tüm klasik tefsirlerimizde Muhiyt sözcüğü genelde Allah’ın ilmiyle birlikte tefsir edilir. Rabbimin bilgisi yaptıklarınızı kuşatmaktadır şeklinde. Fakat bendeniz bu ibareye ilave bir takdiri gerek görmeden yalın haliyle de mana verildiği, mana çıktığı için; Rabbim sizi yaptıklarınızla kuşatacaktır. Bu bana daha hoş göründü bu mana.
İnsanı yaptıkları ile kuşatmak, toplumları yaptıklarıyla kuşatmak, yani cezalandırılacaksanız eğer bunun gerekçesi eylemleriniz, amelleriniz olacaktır. Yani sizi kuşatacak bela, sizi kuşatacak azap bir başka yerden gelmeyecek, kendi ameliniz olacak, kendi eyleminiz olacak anlamını taşıyor.
93-) Ve ya kavmı'melu alâ mekanetiküm inniy amil* sevfe ta'lemune men ye'tiyhi azâbün yuhziyhi ve men huve kâzib* vertekıbu inniy meaküm Rakıyb;
"Ey halkım... Makamınız üzere işinize devam edin. Muhakkak ki ben de işimi yapıyorum. Aşağılayıcı azabın kime geleceğini ve yalancının kim olduğunu yakında göreceksiniz... Gözetleyin, muhakkak ki ben de sizinle beraber Rakıyb'ım." (A.Hulusi)
93 - Ve ey kavmim! Bütün kuvvetinizle yapacağınızı yapın, ben vazifemi yapıyorum ileride bileceksiniz: kimmiş o kendine rüsvay edecek azâb gelecek? Ve kimmiş yalancı? Gözetin, ben de sizinle beraber gözetiyorum. (Elmalı)
Ve ya kavmı'melu alâ mekanetiküm inniy amilun ey kavmim dedi Hz. Şu’ayb. Siz kendinize yakışanı yapınız. ı'melu alâ mekanetiküm yani konumunuza uygun olanı yapınız. Ne yakışıyorsa kendinize onu yapınız. İnniy Amilu, ben de bana yakışanı yapacağım. Kafir bir mantığa ne yakışırsa onu yapar. Mümin bir mantığa yakışanı da ben yaparım. Dolayısıyla sizin zorbalığınız size yakışır. Gücü; Hakkın gerekçesi gibi görmeniz size yakışır. O mantığın zaten bir devamıdır. Fakat bana yakışmaz. Çünkü ben sizin baktığınız yerden bakmam, siz de benim baktığım yerden bakmazsınız. Dolayısıyla siz kendi eylem ve amellerinizi beğenirsiniz. Çünkü durduğunuz yer farklı. İstikametiniz farklı, bakış açınız farklı. Onun için size yakışan bana yakışmaz. Ben sizin gibi düşünemem. Bir mümin bir kafir gibi düşünemez. Çünkü yakışmaz. Bir mümin bir kafirin üzüldüğüne üzülüp sevindiğine sevinemez. Bazen tam tersi olabilir. Onu sevindiren diğerini üzebilir, onu üzen diğerini sevindirebilir. Bir mümin bir kafirin zihin kodlarıyla düşünmez, bakmaz, görmez. Onun baktığı yer, Allah’ın gör dediği yer, öbürünün baktığı yer şeytansın gör dediği yerdir. Onun için ikisine yakışan da farklı.
sevfe ta'lemun ayet böyle bitiyor. Zamanı gelince, sevfe ta'lemune men ye'tiyhi azâbün yuhziyhi ve men huve kâzib zamanı gelince alçaltıcı cezaya kimin çarptırılacağını ve yalancının kim olduğunu öğreneceksiniz. Zamanı gelince öğreneceksiniz. Zamanı gelince, aslında yaptıklarınızın Allah’a göre çok yakışıksız şeyler olduğunu göreceksiniz. Zamanı gelince sizi yüceltiyor zannettiğiniz, veya güçlülüğünüzden dolayı yaptıklarınızın aslında sizi alçalttığını, sizi rezil ettiğini, onurunuzu beş paralık ettiğini, yani kula kulluk ettiğinizi, Allah’a kulluk etmemenizin bedelini eşyaya kulluk biçiminde ödediğinizi ve eşyaya kul olmanın alçalmak demeye geldiğini bileceksiniz, göreceksiniz.
vertekıbu inniy meaküm Rakıyb; Siz de gözetleyin, unutmayın ki ben sizinle birlikte zaten gözetlemekteyim, beklemekteyim. Allah’ın nasıl “Tepki vereceğini”. Allah’ın sizin ve benim davranışımı nasıl değerlendireceğini, size ve bana nasıl bir akıbet biçeceğini. Size ve bana nasıl bir karne yazacağını, size ve bana nasıl bir akıbet takdir edeceğini ben de gözetliyorum, siz de gözetleyin.
94-) Ve lemma cae emruna necceyna Şu'ayben velleziyne amenû meahu Bi rahmetin minna ve ehazetilleziyne zalemus sayhatü feasbehu fiy diyarihim casimiyn;
Hükmümüz açığa çıktığında, Şuayb'ı ve beraberindeki iman etmişleri rahmetimizle kurtardık... Zulmedenleri ise şiddetli titreşimli, korkunç ses yakaladı da evlerinde göçüp gittiler. (A.Hulusi)
94 - Vaktâ ki emrimiz geldi Şuayb’ı ve maiyetinde iman edenleri tarafımızdan bir rahmet ile kurtardık, o zulmedenleri ise, sayha yakaladı da diyarlarında çöke kaldılar. (Elmalı)
Ve lemma cae emruna evet, derken emrimizin infaz vakti geldi. Bu zalim kavim, bu Allah’a, yalnızca Allah’a kulluk etmemekte direnen sapkın toplum bu direnişini sürdürürken Allah’ın yasaları çerçevesinde kendilerine verilen mühlet, süre doldu, krediyi tükettiler. İşte oradaki Ve lemma da o da var. Krediyi bitirdiler. Krediyi tükettiklerinde, ki Allah’ın açtığı kredi insan oğlu tarafından tüketildiğinde artık imza atılır, kalem kırılır, hüküm verilir. İşte onu söylüyor şimdi ayet.
necceyna Şu'ayben velleziyne amenû meahu Bi rahmetin minna ne yaptık; Şu’ayb’i ve onunla aynı inancı paylaşan kimseleri katımızdan bir rahmet sayesinde kurtardık.
Evet, hani gözetleyin diyordu ya, ben de gözetliyorum. Hani siz size yakışanı yapıyorsunuz, zaten ben de bana yakışanı yapıyorum diyordu ya,işte akıbetine bakacaksınız kimin yaptığının Allah’a göre nasıl değerlendirildiğini göreceksiniz.
Aslında bu kıssaların Kur’an a alınarak, son ilahi vahye alınarak ölümsüzleştirilmesi, insanoğluna; Düşünürken, seçerken, tercih ederken hangi yolda yürümesi gerektiği konusunda bir tercih yaparken yardımcı olmak içindir. İlahi rahmetin bir tezahürüdür onun için vahiy. İnsanın tercihini yaparken Allah’ın tavsiyesidir. Akıbetini gör, tercihini öyle yap. Sonunu başından görebilirsin demektir bu.
ve ehazetilleziyne zalemus sayha zulme gömülüp gidenleri malum sayha, malum çığlık, malum ses. Malum sözcüğünü es sayhatü, marife olduğu için zikrettim. Yani belirgin, belirli, bilinen bir şey. Malum bela diye de anlayabilirsiniz. Malum bela yakalayıverdi, kapıverdi. Daha önce de zikretmiştim Kur’an da tüm helak olan kavimlerin başına gelen farklı farklı belalar sayha simgesiyle ifade ediliyor. Simgesel bir sözcük. Yoksa burada sayha denilen, bu kıssanın anlatıldığı bir başka surede racfe, patlamalı bir sarsıntı, gürültülü bir deprem sözcüğüyle ifade ediliyor.
feasbehu fiy diyarihim casimiyn; Ne oldu, sonunda öz yurtlarında capa cansız donakaldılar. Taş kesildiler.
95-) Keen lem yağnev fiyha* ela bu'den liMedyene kema beıdet Semud;
Sanki hiç yaşamamışlardı orada... Kesinkes bilin ki, hakikatlerinden uzak düşmüş bir yaşam Medyen (halkı) içindir, Semud (halkının) uzak oldukları gibi. (A.Hulusi)
95 - Sanki orada şenlik kurmamışlardı bak Semûd defolduğu gibi Medyen de defoldu gitti. (Elmalı)
Keen lem yağnev fiyha Adeta onlar orada hiç yaşamamıştılar, sanki hiç yaşamamıştılar, sanki hiç dünyaya gelmemiştiler. Yani yok gibi oldular. ela bu'den liMedyene kema beıdet Semud; unutmayınız, Meyden tarih sahnesinden tıpkı Semud’un silindiği gibi silindi. Allah onları tarih sahnesinden böyle sildi. Bir uygarlığı, bir medeniyeti, Allah’a baş kaldırmaya kalktığında, Allah’tan aldığı gücü Allah’a karşı kullanmaya kalktığında, Allah’ın kendilerine verdiği nimetin kaynağını unutup, o nimeti Allah’a isyan üzere kullanmaya kalktıklarında bir uygarlığı böyle tepesi, üstüne döndürdü ve yere geçirdi.
Aslında fazla söze ne hacet. Eğer ibret almayı bilirse insanoğlu, baktığı her şey bir ayet.Eğer görmeyi bilirse insan kendisini gösteren çok ibret var bu cihanda. Tarih bir ibret vesikası olarak dehlizlerinden çıkıp önümüze seriliyor. Tabii ki ibret alan akıl sahipleri için. Kur’an bir başka tarihsel örneğe taşıyor şimdi bizi ve daha sonra onların ardından gelen, daha farklı bir tecrübeyi yaşamış olan bir topluluğa getiriyor. Hz. Musa’ya ve onun gönderildiği Firavun ve önde gelen seçkin takımına.
96-) Ve lekad erselna Musa Bi âyâtina ve sultanin mubiyn;
Andolsun ki biz, Musa'yı işaretlerimiz olarak ve apaçık delille irsâl ettik... (A.Hulusi)
96 - Celâlim hakkı için Musâ’yı da âyetlerimizle ve bir sultanı mübîn ile gönderdik. (Elmalı)
Ve lekad erselna Musa Bi âyâtina ve sultanin mubiyn; Doğrusu biz Musa’yı da ayetlerimizle ve kesin bir yetkiyle;
Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
74. Videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2011/12/09/islamoglu-tefsir-ders-hud-091-12374/ bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder