A sayfasından devam
33-) Kale Rabbissicnü ehabbu ileyye mimma yed'uneniy ileyh* ve illâ tasrif anniy keydehünne asbü ileyhinne ve ekün minel cahiliyn;
(Yusuf) dedi ki: "Rabbim... Zindan, beni davet ettikleri şeyden daha sevimlidir bana... Eğer sen onların oyunlarından beni korumazsan, onlara meyleder ve cahillerden olurum." (A.Hulusi)
33 - Yâ rabbi! Dedi: zindan bana bunların davet ettikleri fiilden daha sevimli ve eğer sen benden bu kadınların tuzaklarını bertaraf etmezsen ben onların sevdasına düşerim ve cahillerden olurum. (Elmalı)
Kale Rabbissicnü ehabbu ileyye mimma yed'uneniy ileyh Yusuf; Rabbim dedi. Benim için hapislik, bunların beni çağırdığı şeyden daha hayırlıdır.
Aman Allah’ım..! Değerli Kur’an dostları burayı bir daha okumalıyım, ve siz de bir daha dinlemelisiniz. Kale Rabbissicnü ehabbu ileyye mimma yed'uneniy ileyh Rabbim dedi Yusuf. Rabbim, bunların beni çağırdıkları şeyden, benim zindana girmem çok daha hayırlıdır.
İşte iki zihin. İki düşünce tarzı, iki bakış açısı, iki hayat tasavvuru ve sorular, sorular..! Başarı ne, başarısızlık ne. Kazanç ne, kayıp ne. Uyanıklık ne, ahmaklık ne. Enayilik ne akıllılık ne. Buyurun, bu örneklerden yol çıkarak siz cevap verin. Yusuf uyanıklık mı yaptı, yoksa ahmaklık mı. Dünyaya ve hayata şehvetinden bakan, şeytanın gör dediği yerden bakan biri ne diyecektir, Yusuf’u nasıl anlasın; O (haşa) bir peygamber için kullanılmayacak olan o şeyi kullanır belki de; Amma da ahmakmış yahu..! Der. Fakat Allah’ın gör dediği yerden bakan biri, Böyle bir şeyi yapan, tutkusuna esir olmuş birini gördüğünde vah zavallı diyecektir. Asıl ahmağın o olduğunu düşünecektir ve işte uyanıklık, günaha karşı uyanık olmaktır.
Burada iradenin şehvetle imtihanı, insanın ateşle imtihanından daha aşağı bir sınav değildir. İradenin şehvetle imtihanı. Üstelik Yusuf’un Kur’an dan anladığımıza göre eğer Allah’ın rahmeti yetişmemiş olsaydı o da onu arzu etmişti diyordu ya, geçen ders tefsirini yaptığımız ayet, orada oldu gibi.
Zemahşeri çok güzel tefsir etmiş; Arzu etmeseydi korunması erdem olmazdı ki diyor. Arzu etmemek değil esas olan, arzu ettiği halde yaklaşmamak, sakınmak, korunmak. Yoksa arzu duymamak bir nakısa olur. Onda şehvet güdüsünün olmadığı anlamına gelir. Böyle bir güdünün olmadığı kimsenin böyle bir davete yanaşmamış olması fazilet olmazdı ki. Fazilet olması için o güdüye rağmen, o arzuya rağmen direnmesi, günaha karşı direniş sergilemesi idi.
İşte onun için arzuya rağmen direniş, ateşe atlamak kadar ağır bir sınav. Burada irade ateşle sınanıyor. Tıpkı Hz. İbrahim’in bedeninin ateşle sınanması gibi, Hz. Yusuf’un da iradesi ateşle sınanıyor ve korunan esas duruş. Yusuf esas duruşunu bozmuyor. Etraftan gelen tüm çelmelere, tüm vurmalara, tüm saldırılara rağmen, Allah’a karşı esas duruşunu bozmuyor Hz. Yusuf. Erdem mi, zindan mı. Evet, erdeminizi koruyarak zindana girmek mi, yoksa erdeminizi verip günah işleyerek dışarıda kalmak mı.
Tasavvurumuzda temelde bu sorulara cevap istiyor. Kölelik ne, özgürlük ne, kâr ne, zarar ne, akıllılık ne, akılsızlık ne. İşte Yusuf’un gösterdiği tavırda, Allah’ın gör dediği yerden bakan birinin nasıl davranacağı da Kur’an ın tüm muhataplarına ifade edilmiş ve örnek gösterilmiş oluyor.
ve illâ tasrif anniy keydehünne asbü ileyhinne ve ekün minel cahiliyn; Bununla birlikte sen onların tuzaklarına karşı beni korumazsan ey Allah’ım, hilelerine kapılır da kendini bilmezlerden biri olur giderdim.
Hz. Yusuf’un bu muhteşem ahlakı, en az günah çağrısına karşı direnişi kadar güzel. İnsanlar arası ilişkide haddini bilen Yusuf, Allah – insan ilişkisinde de haddini biliyor ve bakınız ne kadar mütevazi bir şekilde Allah’a, bırakın fatura çıkarmayı; Ya Rabbi işte ben böyleyim demeyi, bilakis bunu senin sayende gerçekleştirdim. Sen korumamış olsaydın ben onların tuzaklarına kapılır giderdim Allah’ım diyor. Bakınız, bu bir dua adeta. Cahil olurdum diyor. ve ekün minel cahiliyn;..!
Kur’an Hz. Yusuf örneğinde yeni bir akıl inşa ediyor aynı zamanda. Nedir? Cahil kim, alim kim sorusu işte burada cevabını buluyor. Ben eğer senin yardımın olmasaydı cahillerden olur giderdim diyen Hz. Yusuf adeta, bilenler sakınırlar günahtan. Sakınanlar cahillikten kurtulmuş olurlar mesajını veriyor. Yani kim cahil; Günaha kapılıp giden. Kim alim; Kendini günahtan koruyan. İşte yepyeni iki tanım çıktı ayetin son cümlesinde. Ve erdemin kaynağına işaret ediyor Hz. Yusuf burada. İmana, yani bu son cümle ile;
ve illâ tasrif anniy keydehünne asbü ileyhinne ve ekün minel cahiliyn; eğer sen onların tuzaklarına karşı beni korumamış olsaydın ya rabbi, ben onların hilelerine kapılır giderdim demekle erdemin kaynağının iman oluşuna işaret ediyor. Yani Allah. Mümince bir tevazu göstererek diyor ki; Sayende Allah’ım sayende. Sensiz erdem olmaz Allah’ım demektir bu. Sensiz insan onurunu koruyamaz Allah’ım demektir bu. İman olmadan Allah olmaz Allah’ım demektir bu. İnsanın onurunu koruması ancak Allah bilinci ile mümkündür mesajı veriyor bu ayet. Çünkü insan Allah’a karşı duruşunu korursa o zaman aşmayacağı sınırların olduğunu da bilir. O zaman rabbinin koyduğu sınırları aşmaz, o sınırları gözetir ve insan- Allah ilişkileri bozulmadığı sürece de insan-eşya, insan-insan ilişkileri bozulmaz.
Burada insanın insanla ilişkisinde zulme yanaşmamak, haksızlık yapmamak, adaletsizlik yapmamak, ancak insan-Allah ilişkisinin güzel bir biçimde kurulmasıyla mümkün olduğunu gösteriyor bu ayet. Eğer Hz. Yusuf efendisinin eşine göz dikseydi, bu insan-insan ilişkisine ihanetti. İnsan-insan ilişkisinde ki ihaneti önleyen en garantili sistem; İnsan-Allah ilişkisinin sağlıklı bir biçimde kurulmasıdır diyor bu ayet.
34-) Festecabe lehu Rabbuhu fesarefe anhü keydehünne, inneHU HUves Semiy'ul Aliym;
(Yusuf'un) Rabbi Onun duasına icabet etti de onların oyunlarını Ondan defetti! Muhakkak ki O, Semi'dir, Aliym'dir. (A.Hulusi)
34 - Bunun üzerine rabbi duasını kabul buyurdu da ondan onların tuzaklarını bertaraf etti, hakikat o, öyle semî alîmdir. (Elmalı)
Festecabe lehu Rabbuhu fesarefe anhü keydehünn bunun üzerine rabbi onun duasına icabet etti ve onların tuzaklarına karşı kendisini korudu. Burada aslında dua yok. Görüyorsunuz bir önceki 33. ayetin son cümlesini okuduğunuzda orada form olarak dua formu yok. Fakat ne var? Bir tevazu ifadesi var. Yani ya rabbi sen korumamış olsaydın eğer, ben hilelerine kapılır giderdim diyor. Bu bir dua formu değil. Ama rabbimiz bunu dua olarak kabul ediyor. Dua gibi görüyor. Yani dua aslında ruhun, insan tasavvurunun, insanın içi dünyasının Allah’a karşı haddini bilen duruşudur. Allah’a karşı haddini bilen bir tasavvur, bir duruş, bir duygu, sürekli dua anlamına gelir. İşte burada olduğu gibi. Ve rabbi de onun bu duruşunu kabul etti. Bu tasavvurunu dua olarak aldı dercesine şöyle buyuruyor 34. ayet; Rabbi onun duasına icabet etti ve onların tuzaklarına karşı kendisini korudu.
inneHU HUves Semiy'ul Aliym; çünkü o her yakarışı işiten, her tuzağı fark edendir dedi.
[Atlanan ayet;
35-) Sümme beda lehüm min ba'di ma raevül âyâti le yescününnehu hatta hıyn;
Aşağıda işleniyor.]
36-) Ve dehale meahüssicne feteyan* kale ehadühüma inniy eraniy a'sıru hamra* ve kalel aharu inniy eraniy ahmilü fevka ra'siy hubzen te'külüt tayru minh* nebbi'na Bi te'viylih* inna nerake minel muhsiniyn;
Zindana Onunla (Yusuf ile) beraber iki de delikanlı konmuştu... Onlardan biri dedi ki: "(Rüyamda) gördüm ki, şarap yapmak için üzüm sıkıyordum"... Öbürü de dedi ki: "Ben de (rüyamda) gördüm ki, başımın üstünde ekmek taşıyorum, kuşlar da ondan yiyor"... "Bunların işaret ettiği hakikatleri bize haber ver... Doğrusu biz seni muhsinlerden görüyoruz." (A.Hulusi)
36 - Onunla beraber zindana iki delikanlı daha girdi, birisi ben, dedi: rüyada kendimi görüyorum ki şarap sıkıyorum, diğeri de ben, dedi: rüyada kendimi görüyorum ki başımın üstünde bir ekmek götürüyorum ondan kuşlar yiyor, bize bunun tabirini haber ver, çünkü biz, seni Muhsinlerden görüyoruz. (Elmalı)
Ve dehale meahüssicne feteyan
Tabii ki arada boşluk var. Ayetler Kur’an ın icazı gereği aradaki o hikayenin bizi doğrudan ilgilendirmeyen dolgu kısımlarını atlıyor, asıl bize vermek istediği mesaja sözü getirmek için atlayarak gidiyor. Ama biz o araları zihnimizde doldurabiliyoruz. Yani bu arada Hz. Yusuf zindana hapsedildi yine, bu skandalı örtmek için, kapatmak için zindana hapsedildi ve onun arkasından zindanda, zindan arkadaşlarıyla aralarında geçen diyalogu naklediyor bu ayet ve diyor ki; o arada onunla birlikte iki genç daha hapse girdi.
Tevrat’a göre birisi şarapçı başı imiş bu gençlerin. Yani Kralın şarapçı başısı, diğeri de ekmekçi başı yine kralın. Hükümlü değil tutuklu imişler.
Yine Talmud’un verdiği bilgiye göre şarapçı başının suçlandığı şey, şarapta sinek çıkması. Krala sunduğu şarabın içinden sinek çıkması imiş. İkincisinin de ekmeğin içinden taş çıkma suçu ile tutuklanmış. Henüz daha hüküm verilmemiş. Biz tabii diğer kaynaklardan bu ayrıntıları öğreniyoruz.
kale ehadühüma inniy eraniy a'sıru hamran onlardan biri dedi ki; Rüyamda kendimi şaraplık üzüm sıkarken gördüm.
Sanırım yukarıda bir ayeti atladık.35. ayeti; Ben o ayetten devam ediyorum ki arada boşluk olmasın;
35-) Sümme beda lehüm min ba'di ma raevül âyâti le yescününnehu hatta hıyn;
Sonra, (bunca) delilleri görmelerine rağmen, Onu belli bir süre için zindana koymaya karar verdiler. (A.Hulusi)
35 - Sonra bu kadar âyâtı gördükleri halde o adamlara şu reiy galebe etti: behemehal onu bir müddet zindana atsınlar. (Elmalı)
Sümme beda lehüm min ba'di ma raevül âyâti le yescününnehu hatta hıyn; En sonunda 3. kişiler gördükleri belge ve delillerin ardından, olayın sırrına ermelerine rağmen belli bir süre onu hapsetmenin daha uygun olacağını düşündüler. Yani buradan anlıyoruz ki suçlu güçlü olunca böyle oluyor. Suçlu olanın Aziyz’in hanımı olduğu, karısı olduğu anlaşıldı. Suçsuz olanın da Hz. Yusuf olduğu anlaşılmıştı. Fakat buna rağmen ayette ifade edildiği gibi; Belge ve deliller ortaya çıkmış olmasına rağmen onlar onu belli bir süre hapsetmenin daha uygun olacağını düşündüler diyor.
(36. dan devam) Ve dehale meahüssicne feteyan işte bu ayetin arkasından bu ibare geliyor. Onunla birlikte iki genç daha hapse girdi. kale ehadühüma inniy eraniy a'sıru hamran Onlardan biri dedi ki; Rüyamda kendimi şaraplık üzüm sıkarken gördüm. Eraniy, rüya gördüm anlamına kullanılmış burada.
Rüya bildiğiniz gibi gönül perdesinde, ya da gönül sahnesinde oynayan oyundur. Bu oyunu kimin oynattığına bakarak değerlendirilir. Eğer bu oyunu oynatan güçler dürüst güçler değilse, vehmimiz, vesvesemiz, şeytan, öz benliğimiz, ayartıcı duygularımız, iç güdülerimiz ise o rüyaya kâzip rüya deriz. Sahte rüya, sahte görüntü. Ama eğer gönül perdemizde, gönül sahnemizde oynatılan bu görüntüleri oynatan el sahih bir else, dürüst bir else o zaman o rüyaya, Salih rüya deriz. Rü’ya-Saliha deriz.
İşte rüya biraz önce de söylediğim gibi gönül sahnemizde oynatılan oyun. Fakat bu oyunu kimin oynattığı çok önemli. Ki sadık rüya, Salih rüya; Nübüvvetten, peygamberlikten bir parçadır. Efendimizden Ebu Davud’un naklettiği bir hadiste Rü’ya salihanın nübüvvetten bir şube olduğunu öğreniyoruz.
“Benden sonra nübüvvet biter, ancak mübeşşirat devam eder.” Buyuruyor efendimiz.
“Mel mübeşşirat ya Resulallah.” Diye soruyorlar etrafındakiler. Nedir bu mübeşşirat. Yani insana verilen müjdeli haberler nedir? Resulallah’ta Salih rüya olduğunu ifade buyuruyorlar. Onun için sadık rüya, Salih rüya, Allah’ın insana bir ikramıdır ve rüyalar eğer Salih olurlarsa Salih rüyayı çözmekte tıpkı bir şifreyi çözmek gibi özel bir yöntem ister. Buna Tabir ilmi diyoruz.
[Ek bilgi; Rüyalar 3 bölümdür.
1 – Rahmani rüyalar; Allah’ın müjde veya korkutma mahiyetinde melekler aracılığı ile uyuyanın ruhuna ilham ettiği rüyalardır. Bu rüyalar daha çok abdestli ve dualı olarak uykuya yatıldığı zaman seher vakitlerinde, sabah namazından sonra veya mübarek gecelerde görülen rüyalardır.
2 – Şeytani rüyalar; İnsanları üzmek onları korkutmak ve kötü düşüncelere sevk etmek için şeytan tarafından telkin edilen zararlı rüyalardır. Yüksek bir yerden düşmek, köpek tarafından ısırılmak şehvetli ve sapıkça şeyler görmek gibi. Bu çeşit rüya görüldüğünde telaşa kapılmamalı, Allah’a sığınmalı, yataktan kalktıktan sonra güzelce abdest alıp iki rekat namaz kılmalı ve fakirlere sadaka verilmelidir.
3 – Günlük olayların etkisi ile gelen rüyalar; Yukarıda sayılan iki çeşit rüya dışında görülen, günlük olayların, sıkıntıların, hastalıkların etkisi ile meydana gelen rüyalar gibi. Mesela henüz ortaya çıkmamış bir hastalığın belirtisi olacağı gibi, sağlık ve neş’enin habercisi de olabilir. Fakat bu tür rüyalar genellikle daha önce yaşadığımız olayların değişik şekillerde ortaya çıkan devamı niteliğindedirler.
Kaynak; İmam Nablusi, Rüya tabirleri.]
İşte burada bu iki kişiden bir tanesi rüyasını aktarıyor Hz. Yusuf’a;
ve kalel aharu inniy eraniy ahmilü fevka ra'siy hubzen te'külüt tayru minh diğeri ise; Bende rüyamda başımın üzerinde ekmek taşıdığımı, kuşların ise ondan yediğini gördüm dedi. nebbi'na Bi te'viylih* inna nerake minel muhsiniyn; Bize bu rüyaların altında yatan anlamı haber ver, bu rüyaları te’vil et. Te’vil; bir şeyin görünüşünün altında yatan gerçek sebebi ve o sebebi bulma ilmidir. Onun için onlar da bu görüntünün altında hangi gerçek yatıyor, bize bunu haber ver diyorlar. Fakat ilginçtir inna nerake minel muhsiniyn ondan bunu istemelerinin gerekçesini de şöyle açıklıyorlar. Çünkü biz seni iyi biri dürüst biri, ahlaklı biri olarak görüyoruz.
Bu çok önemli. Yani Hz. Yusuf’un buradaki ahlaklılık ölçüsünü onlar, Hz. Yusuf’un hapse neden girdiğini bilmeleri olabilir. Yani sen erdemini korumak için buradasın. Eğer erdemini feda etseydin şimdi burada olmayacaktın. Demek ki bazen erdemi koruyanlar suçlu ilan ediliyorlar.
Eğer bir toplumda suçlular güçlü ise o toplumda erdemliler, suçluların olması gereken yerde, yani hapiste olurlar.
Eğer bir toplumda taşlar bağlı fakat köpekler,-Nasrettin hocanın o ünlü fıkrasında olduğu gibi- salınmışsa o toplumda suçlular güçlü olurlar. Suçsuzlarsa zindanları doldururlar.
İşte Hz. Yusuf’un başına geldiği gibi. Fakat öncelikle şöyle çarpıcı bir noktaya dikkat çekmek isterim; Hz. Yusuf zindanda dahi öyle bir hayat ortaya koyuyor ki, etrafında ki insanlar onun ortaya koyduğu ahlaka ve örnekliğe bakarak onun otoritesini benimsiyorlar, kabul ediyorlar ve Hz. Yusuf zindan da dahi imanı iman doğuran biri haline geliyor. Sırf ahlaklı yaşantısı ve davranışıyla. Demek ki en büyük imkan imandır. Eğer iman gibi bir imkanınız varsa zindanda dahi insan doğurmaya devam edersiniz. Eğer imanınız yoksa imkanınız yoktur. O zaman cennet gibi saraylarda olsanız, bahçelerde köşklerde olsanız yine ruhunuzun zindanındasınız, içinizin zindanındasınız. Söyler misiniz; Yusuf’mu zindanda, onu zindana attıran yöneticinin eşi mi, hangisi. Yusuf zindanda özgür, Züleyha sarayda mahkum. Buradan o gözükmüyor mu. O gözüküyor. İşte fark ve işte bu farkın ilk elde gelen getirisi. İki mahkum.
Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
76. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2011/12/23/islamoglu-tef-ders-yusuf-030-05776/ bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder