Elhamdülillâhi Rabbil Âlemîn, Vessalâtü vesselâmü ‘alâ Resulina Muhammedin
ve ‘ala ‘alihi, ve eshabihi ve etba’ıhi ecmaiyn. Rabbeneftah bil hayr, vahtim
bil hayr, Rabbi yessir ve lâ tüassir, Rabbi temmim bil hayr.
Rabbişrah liy sadriy;
Ve yessirliy emriy;
Vahlül ukdeten min lisaniy;
Yefkahu kavliy; (Tâhâ
25-26-27-28)
Rabbi edhılniy müdhale sıdkın ve ahricniy
muhrace sıdkın vec'al liy min ledünke sultanen nasıyra. (İsra/80)
Amin, amin, amin..!
Değerli Kur’an dostları bugün
dersimize Duha suresiyle başlayacağız inşaAllah. Yavaş yavaş sonlara doğru
yaklaşıyoruz. 10 yıl süren Kur’an ın görüntülü ve sesli tefsiri projesinde
İnşaAllah hitamuhu misk olur, sonu misk olur projenin sonuna doğru geliyoruz.
Artık kısa sureler geldi ve onların tefsirini yapıyoruz Belki bu şu açıdan çok
önemli namazlarda okunan sureler genellikle geniş kitleler, namaz kılan
kitleler tarafından okunan sureler kısa sureler olduğu için mevzuu daha bir
önem kazanıyor, zira okumaktan maksat anlamaktır. Kişiye oku dendikten sonra
ayrıca bir de anla denilmez. Çünkü oku demek anla demektir. Dolayısıyla namazda
okuduğumuz surelerin manaları bir alt yazı gibi zihnimizden geçmeli ki
ağzımızdan çıkanı kulağımız duysun, dudaklarımızın telaffuz ettiğini zihnimiz
kavrasın, tertil üzere Kur’an okumuş olalım Kur’an ın emri gereği. İşte bu
açıdan önemli tefsir, bu açıdan önemli Kur’an ı anlamak.
Bugün işleyeceğimiz duha suresi
elimizdeki mushafta 93. sırada yer alıyor yani sonlarda. Fakat takdir edersiniz
ki Kur’an ın iniş sürecinde bu sure ilk başlarda yer alan bir sure.
Sure adını ilk ayetinden alıyor
sabahın parlak aydınlığı manasına geliyor. Zaten oradan mülhem olarak kuşluk
manasına geliyor. Kuşluk manası tali bir mana, asli bir mana değil. Kuşluk
vaktinin günün en aydınlık sürecinin başlangıcı olduğu için kuşluğa duha
denilmiş. Buhari ve Tirmizi bu sureyi ilk ayetinin tamamıyla anmış. yani VedDuha
şeklinde anmışlar.
Suremizin ilk yılda inen sureler
arasında olduğunu biliyoruz. Buna dair surenin içinde bir alamette var. Mâ vedde'ake
Rabbüke ve mâ kalâ (3) rabbin seni ne terk etti ne de sana darıldı
ayeti kerimesi. Fetreti vahiy diye bilinen dönemin hemen arkasından nazil
olduğu kanaatimiz yaygındır. Bu kanaate bizi ulaştıran şey de bu ayettir.
Fetret-i vahiy; vahiy kesintisi zannedilen normal bir ara vermenin adı. Aslında
buna tam bir fetret demek de doğru değil. Çünkü henüz vahyin başında iken
vahyin geliş sıklığını henüz ne ResulAllah ne de etrafı bilmiyorlardı. Onun
içinde vahyin geliş sıklığına dair bir bilgi oturmayınca vahyin doğal olarak
ara verdiği bir zaman parçasını fetret olarak anlamışlar.
Fetreti 3 gün, 12 gün, 7 gün, 15
gün, 25 gün, 40 gün ya da 6 ay, hatta 3 yıl olarak anlayanlar da var. Bir kez 3
gün, 7 gün, 12 güne bile getirmeye değmeyen bir kesinti. Çünkü zaten vahyin
geliş sıklığında 3 gün, 5 gün, 7 gün, 10 gün, 15 gün hatta çok doğal ara
vermeler. Elimizde ki vahyin 23 yılda nazil olduğunu hatırlarsak ve mushafta
bulunan sure ve ayetleri 23 yıla yayarsak zaten doğal olarak böyle bir tempo,
böyle bir geliş sıklığına ulaşırız. 3 yılı da başlangıçta hemen devre dışı
bırakmalıyız, çünkü 3 yıllık bir kesinti öyle basit bir kesinti değil. Bu o
zaman ihtilaflı bir mesele olmaz kesin olurdu. Bu kadar rakam da telaffuz
edilmezdi. Üstelik 3 günle 3 yıl arasında, bir hafta ile 3 yıl arasında, 15
günle 3 yıl arasında hiçte kapanmayacak bir uçurum var. Yani te’lif
edilemeyecek kadar. Belki 15 gün, 25 gün veya 40 günü doğal sayabiliriz
fetret-i vahiy adı verilen bu tabii kesinti için.
Bu kesintide de bir hikmet vardı,
Allah resulü vahyin gelişiyle sırtına dağlardan ağır bir yük yüklenmişti. Lev enzelnâ
hâzelKur'âne 'alâ cebelin leraeytehu hâşi'an mutesaddi'an min haşyetillâh.
(Haşr/21) ayeti kerimesinde ifade ettiği gibi. Eğer biz bu Kur’an ı, biz bu
vahyi bir dağa indirmiş olsaydık, dağın vahyin ağırlığı altında, vahyin
yüklediği sorumluluğun ağırlığından paramparça toz duman olduğunu, yerinde
yeller estiğini görürdün ayetini hatırlarsak, vahyin indiği omuzlara, indiği
yüreğin sahibine ne ağır bir yük getirdiğini de anlarız.
Fakat işin bir tarafı bu, bir başka
tarafı daha var o da vahyin aynı zamanda ne büyük bir rahmet, ne büyük bir
bereket, ne büyük bir şeref, ne büyük bir onur olduğu gerçeği. Çünkü vahiy
indiğine sadece sorumluluk yüklemiyor, aynı zamanda onu dillere destan ediyor,
gönüllere sokuyor, gönüllerin efendisi haline getiriyor. Dahası alemlere rahmet
ediyor.
Onun için Allah resulüne beklide
bununla verilmek istenen mesaj şuydu; Vahyin inişini ağır buluyorsan kısa bir
keselim, küçük bir ara verelim de gör bakalım vahiysizlik neymiş. Vahiysizlik
daha da ağırdır. Onun için bunda da bir hikmet olduğunu düşünüyoruz ve işte bu
sure, duha suresi böyle doğal bir kesintinin aslında fetret denilemeyecek,
vahyin iniş sıklığı içerisinde doğal sayılması gereken bir kesintinin
arkasından iniyor ve Allah resulünün acaba rabbim benimle konuşmayacak mı, bir
daha yüreğime Kur’an inmeyecek mi diye içinden geçen acabaya cevap veriyordu. Mâ vedde'ake
Rabbüke ve mâ kalâ rabbin seni ne terk etti, ne de sana darıldı
ayeti kerimesiyle.
Sure Hz. peygamberin kişisel tarihini
işleyen bir sure. Belki Kur’an ın içerisinde Allah resulünün kişisel hayatına
vahiy öncesi hayatına dair kısa vurgulu ama aynı zamanda derin ve özet halinde
en bir arada bulduğumuz bilgiler bu surede yer alıyor. Sure bir motivasyon
suresi aslında. İçeriği ile ilk muhatabı olan Allah resulünü motive ediyor, onu
teselli ediyor, onu güçlendiriyor. Sanki ona bir takviye, inzal olmuş bir
takviye işlevli görüyor bu sure. Bu sureyle birlikte inşirak veya doğru ismiyle
şehr suresini, yine bu ikisiyle birlikte Kevser suresini de motivasyon suresi
olarak adlandırabiliriz.
Motivasyon deyip geçmeyelim,
motivasyon sadece içinde yaşadığımız çağın altın kelimesi değil, demek ki tüm
çağların altın kelimesi, altın kavramı. Şöyle kısaca isterseniz bu sureye kadar
inmiş olan Kur’an pasajlarının, surelerinin kısaca bir muhtevasına göz atalım.
Fatiha gerçek bir önsöz,
dolayısıyla onu bir önsöz olarak, Kur’an vahyinin gerçek bir önsözü olarak bir
tarafa bırakırsak ilk inen ‘alak 5 ya da 8 ayeti, bilginin inşasıydı, bilgiyi inşa
ediyordu. İnsanoğlunun en temel problemi olan bilgiyi elde etmek, bilgiyi
üretmek ve bilgiyi iletmekle ilgili problemin inşasına dayanıyordu. Zaten
insanoğlunun en temel iki sorusu bilgi ve varlık sorusudur. Daha doğrusu varlık
ve bilgi sorusudur. Neden varım, niçin varım, ben kimim, nereden geliyorum,
nereye gidiyorum. Var oluşumun amacı nedir, sebebi nedir. İşte varlık ve bilgi
sorusu sadece felsefenin değil insanın en temel sorusu ve dahi sorunudur. Zaten
ilk inen vahiylerde bu iki temel problemi ele alıyor ve çözüm yolunu
gösteriyordu.
İkinci inen pasaj ise Müzzemmil
suresinin ilk ayetleriydi ilk 11 ayeti. O da duygu ve düşüncenin inşasını
içeriyordu. İlk inen ayetler varlık ve bilgi sorularının inşasını, cevabını.
İkinci inen pasaj Müzzemmil suresinin ilk 11 ayeti duygu ve ahlakın inşasını
içeriyordu.
3 inen pasaj Müddessir suresinin
ilk 7 ayeti idi ve o da misyon ve vizyonun inşasıydı. Varlık ve bilginin, duygu
ve ahlakın, misyon ve vizyonun inşası. İşte ondan sonra bize göre duha suresi
geliyor. Yani tüm çalışmalarımız ve araştırmalarımız sonucunda ikna olduğumuz
şey Kur’an dan inen fatiha, ‘Alak, Müzzemmil, Müddessir in arkasından 5. sure
Duha suresidir. Duha ise teşvik ve motivasyon suresiydi. Ondan sonra kardeşi
ikizi olan İnşirah (Şerh) suresi azim ve kararlılık inşa eden bir sure idi.
İşte ilk inen vahiylerin konusu böyle. Şimdi bu girizgâhtan sonra suremizin
tefsirine geçebiliriz.
[Ek bilgi-2; Hakim Zeyd bin
Erkam’dan şunu rivâyet eder: Tebbet sûresi geldikten sonra Allah’ın Resûlü bunu
ilân edip insanlara yaydı, duyurdu.
Sûrede lânetle hicvedilen Ebu
Leheb’in karısı Ümmü Cemil bu duruma çok içerledi ve Rasulullah efendimizin
huzuruna gelerek: Beni ve kocamı niçin Hicvettin ey Muhammed? Beni boynumdaki
bir iple nerede gördün ki onunla hicvettin? dedi. Allah’ın Resûlü de: Vallahi
seni ben hicvetmedim! Seni Rabbim hicvetti buyurdu.
Bundan sonra bu kadın onu
kontrole başladı. Rasulullah efendimizi takip etmeye başladı. Zira Ebu Leheb’in
karısı Ümmü Cemil Rasûlullah’ın kapı dibi komşusuydu. Leheb sûresinde de ifade
ettiğimiz gibi bu çirkef kadın Rasulullah efendimizin evinin önüne, geçeceği
yollara dikenler atar, yemeğinin içine toprak döker, onu rahatsız ederdi.
Rasulullah efendimize bir süre
vahiy gelmeyince Ümmü Cemil: Ne o ey Muhammed! Umarım ki şeytanın seni terk
etti. Sahibini görmüyorum! Her halde sana veda etmiş, darılmış! dedi. Veya
öteki müşrikler de Muhammed’in Rabbi onu terk edip darılmış, onunla diyalogunu
kesmiş gibi sözler ettiler de Allah’ın Resûlü buna çok üzüldü. (Besâiru-l Kur’an
– Ali Küçük)]
Devam ediyor b sayfasına geçiniz.
Dûhâ suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder