C sayfasından devam
Bakınız Allah bu kitabı
insanlığın eline uzatalı 1400 yıl oldu. Biz bu kitapla yıllardır haşır neşiriz.
Söyler misiniz bizim için neden gereği gibi bir hidayete dönüşmüyor. Çünkü
Fıtrat, çünkü vicdan, çünkü akıl hidayetlerine yapışmadık ta onun için. Bu
hidayet, yazılı hidayet te bize bir şey söylemez oldu.
“İhdinas sıratal müstekıym.”
Dosdoğru yol. Sırat yol demek.
Müstakıym, istikamet buradan gelir. Dosdoğru eğrisi olmayan bir yol. Aslında
sırat-ı Müstakıym nedir diye sorulacak olurda tefsir olarak Kur’an dır diyenler
olmuş müfessirlerden. İslam’dır diyenler olmuş. Ki Tirmizi de geçen bir hadiste
peygamberimiz de sırat-i Müstakıym i, İslam olarak tefsir ediyor. Allah insanın
önüne dosdoğru bir yol çizdi diyor, bir yol verdi. Bu sırat-i müstakımdir diyor.
Bu yolun iki tarafına duvar
yaptı. Bunlar Allah’ın hudududur. Bu duvarda kapılar açtı, bunlar şeytanın ve
nefsin oradan insanı imtihan için hücum edeceği kapılar. Bu kapılara birer
perde gerdi. İşte onlar da Allah’ın yasakları. Peygamberimizin Tirmizi’deki
hadisinde. Bu yolun içinden bir davetçi doğru yola çağırıyor, yolu gösteriyor,
bir de yolun başından bir davetçi çağırıyor. Yolun başından çağıran davetçi
Kur’an dır buyuruyor. Yolun içinden çağıran davetçi ise İslam’dır buyuruyor.
Yani Peygamberimiz yolu insana, işte yolun içinden çağıran, İnsanın bizatihi
önünü aydınlatan davetçi olarak Sırat-i Müstakıym’i İslam olarak gösteriyor.
Bu güzel teşbihte ifade edildiği
gibi Sırat-i Müstakıym, İslam’ın dosdoğru yoludur.
Yine bir başka hadis hatırlıyorum:
Peygamber, toprağa, diyor ravi bir çizgi çizdi. Bu çizginin dışına da çizgiler
çizdi. O çizgilere dikine çizgiler çizdi. Bu çizgilerin hepsi Allah’ın yolunun
dışındaki yollardır. Bu tek yol ise Allah’ın yoludur. Buradan giden kurtulur.
Dedi, diyor. Ki biz de zaten bu ayetten bunu anlıyoruz.
Devam ediyorum;
7 - “Sıratallezine en'amte aleyhim”
“Kendilerine
nimet verdiklerinin yoluna.” (Elmalı)
Bu yolun nasıl bir yol olduğunu
öğrenmemiz için bu ayeti yine fatiha tefsir etmeye devam ediyor.
Kendilerine nimet verdiklerinin
verilenlerin yoluna.
Şimdi bunlar kim: Kendilerine
nimet verilenler. Bendeniz şöyle düşünüyorum. Fatihayı Resulullah okuyordu.
Peygamber okurken neyi kastediyordu? Peygamber bu sureyi namaz da okurken;
- Ya Rabbi beni dosdoğru yola ilet, kendilerine nimet verdiklerinin
yoluna.
Kuşkusuz peygamber bu sureyi
okurken kesinlikle şunu kastetmesi, kastetmiş olması lazım, kendisinden önceki
tüm peygamberlerin yolunu. Ki Kur’an da da bu gerçeği vurgulayan ayetler
görüyoruz. Bu ayetlerden birinde;
- “Onların yoluna uy” (enam/90) deniliyor.
Peygamberler sayılıyor, 14 tane
peygamber ardı ardına sayılıyor, ve hemen arkasından deniliyor ki, İttiba et. Tabi ol.
Demek ki peygamber fatihayı
okurken kendisi bizatihi, kendisinden evvelkilerin yoluna uyması için dua
ediyordu. Ya Rabbi onların yoluna beni yönlendir.
Bu neyi gösterir; İslam’ın
evrenselliğini, zaman ve zeminler üstülüğünü gösterir. Yani İslam Muhammed A.S.
ile başlamadı. İslam, Allah insanla konuşmaya başladığında başladı. İslam,
insanlığın değişmez değeri, Muhammed A.S. ise bu yolun en son rehberi, son
kılavuzu, Kur’an da bu yol için insana verilmiş son haritadır. Onun için biz
her Fatihayı okurken, aslında insanlık tarihi içerisinde yürüyen tüm Salih
insanların yolunda yürüdüğümüzü hatırlıyoruz. Fatiha ile şunu diyoruz;
“Ya Rabbi, insanlık seli içerisinde bir4 çizgi var ki ben o çizginin
arkasını takip ediyorum, ben evrensel doğrunun peşindeyim ya Rabbi.” Bunu
demiş oluyoruz.
Tabii peygamber bunu, fatihayı
okurken, kendisinden evvelki peygamberlere tabi oluyordu. Sahabe okurken; Onlar
da kendisinden evvel gelen peygamberlere uyan peygamberlerin sahabelerine, yani
havarilerine uyuyordu. Onlar da onu diyorlardı.
“Ya Rabbi, sen bizi bizden evvelki bizden evvelki peygamberlerin
havarileri nasıl onlara tabi olmuşsa, bizi de bu pegamberin onlar gibi arkasından
yürüt.”
Biz de ne diyoruz, bizde buradan
bakarak;
“Ya Rabbi, sahabeler ve peygamberler de olmak üzere, önceki
peygamberlerin sadık ümmetleri hangi yoldan gitmişse bizi de o yola ilet.”
Herkes kendi bulunduğu kategoride
daha önceki Salihleri, daha önceki kurtulmuşları, daha önce nimet verilenlerim
anmış oluyor. Böylece aynı zamanda bir teşekkür de ifa edilmiş oluyor. Yani
ebedi yolun yolcularına ebedi bir teşekkür dür fatiha.
Bu şunu da gösteriyor.
“Sıratallezine en'amte aleyhim”
“Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna.”
Bu nimet kuşkusuz nedir diye
soracak olursanız, öncelikle bu nimetin İslam olduğunu yukarıda, sırat-ı
müstakim daha çok uyar. Hidayettir nimet, ibadettir bu nimet. İhsan budur işte.
Yani; İyya ke na’budu, bu nimetin
istenmesidir. Yalnız sana ibadet ederim, işte yalnız ona ibadet edebilecek bir
hidayete kavuşmak en büyük nimettir. Yalnız Ondan isteyecek bir imana kavuşmak,
en büyük nimettir. İşte bu nimetin kendisine verdiklerinin yoluna iletmesini
istiyoruz Rabbimizden.
Bu ayetin verdiği bir nükte daha
var. O da şu;
“Ya Rabbi, ben bu yolda tek başıma değilim, benden önce yürüyenlerin
arkasından devem ediyorum, ya Rabbi ben senin yoluna, senin yolundaki
insanların yolundan gitmek istiyorum. Ben senin yolunda tek olduğumu söylemiyorum.
Senin yolunda bir çok insan var ve o insanlar aracılığı ile beni menzil – i
maksuda doğru yürüt, Beni rızana doğru yürüt, beni yolunda daim kıl, beni
yolunda daim kılarken senin yolunda olanlarla beraber kıl, onlarla beraber
olmamı nasibet.”
Demiş oluyoruz. Çünkü burada aynı
zamanda na zamiri, iz zamiri bir ümmete delalet eder. Yani her namazda fatiha
okurken insan ümmeti hatırlar. Sadece kendisine dua etmiş olmaz. Tüm ümmete dua
eder. Beni demez ihdi demez. İhdi derse namazı yenilemesi gerekir. Çünkü manayı
bozmuş olur. İhdina der yani beni hidayete ulaştır değil bizi hidayete ulaştır.
Burada bir BİZ şuuru veriliyor. Kim o biz? Bizim fırka, bizim parti, bizim
cemaat, bizim tarikat, bizim mezhep, bizim meşrep, hiç biri değil. O biz Kim?
Bizim ümmet. Muhammed A.S. a ümmet olmuş her bir şahıs. Eğer geçmiştekileri de
kastedeceksek, İslam’ın ebedi yolunda yürüyen ve tüm İslam peygamberlerine tabi
olan Salih insanlar.
O biz o kadar geniş ki. İşte o
biz’e selam verirsiniz siz namazı bitirirken.
“Esselamı aleyküm ve rahmetullah..!”
Diye siz o milyonlarca, hatta
milyarlarca olan bize. O siyah, o beyaz, o sarı ırktan olan, o Avrupalı, o
Afrikalı, o Asyalı kardeşlerimize. O biz şuurunu terk eden aslında fatihayı
terk etmiş olur. O biz şuurunu yalanlayacak olan, ümmeti parçalayan, ümmeti
bölen hangi gerekçeye dayanarak olursa olsun fatihayı yalanlamış olur. Namazda
okuduğu fatihayı namazdan sonra yalanlamış sayılır. Namazı da ona hayır
etmeyecektir.
“ğayril mağdubi aleyhim.”
Yukarıda ki ispatıydı, burada da
nefyi var şimdi.
“Kendilerine
gazaplanılanların yoluna iletme.” (Elmalı)
Gazabına uğrayanların (âlemlerin ve nefsinin
hakikatini göremeyip benlikleriyle kayıtlananların) (A.Hulusi)
“ve lad dallin.”
“Ve
sapıtanlarınkine de iletme.” (Elmalı)
Ve (Hakikatten - Vâhid-ül AHAD üs Samed
olan Allâh ismiyle işaret edilen, anlayışından)
saparak şirk koşanların
yoluna değil. (A.Hulusi)
Yani yukarıda ispat vardı, burada
nehiy var. Çıkartma var, değilleme var. İki tane değilleme var. Kim bu iki
değillemeden kastedilen. Yani gazaba uğrayanların yoluna değil, bir de
sapıtanlarınki ne değil. Aslında gazaba uğrayanlar aynı zamanda da sapıtmış
değiller miydi ki ayrıca bir de “ve lad
dallin.” Geliyor. Gazaba uğramak sapıtmaktır, sapıtmak ta gazaba
uğramaktır. Çünkü sapıtmaktan daha büyük bela mı var. Aslında bunun ikisi de
aynı değimliydi ki ayrı ayrı geliyor, İşte bu soruya cevap olmak üzere
peygamberimiz; fatihanın bu son ayetini Tirmizi’de geçen bir hadiste ve diğer
bir çok kaynakta farklı varyantlarıyla geliyor bu hadis, şöyle tefsir ediyor.
Gazaba uğrayanlar arasında
Yahudiler de vardır. Yani Yahudiler gazaba uğrayanlardandır. Hadisin bir tahsis
eden varyantı var. Form olarak yani; gazaba uğrayanlar, Yahudilerdir biçiminde
zaten bu formu tartışılmış. Sahih olup olmadığı konusunda bir çok söz
söylenmiş, ama bir başka formu var ki bu sahih bir kaynaktan, senetle geliyor, o
formu da şu; Gazaba uğrayanlarDANdır Yahudiler. Yani gazaba uğramak sadece
Yahudilere özgü bir şey değil, ama onlar gazaba uğrayanlar içindedir.
Sapıtanlar da Hıristiyanlardır. Yani Hıristiyanlar da sapıtanlardan bir
kısımdır.
Bu haddi zatında bize şu gerçeği
söylüyor. Biz her fatiha da;
- Ya Rabbi..! Bizi Yahudileşmekten, bizi Hıristiyanlaşmaktan koru..!
Diyoruz. Bununla şunu demiş
oluyoruz.
- Ya Rabbi..! Yahudiler gibi dinimizi törenselleştirmekten bizi koru.
Ya Rabbi..! Hıristiyanlar gibi dinimizi vicdanileştirmekten, dinimizi
seküleleştirmekten bizi koru..!
Yine bir başka açıdan şunu
söylüyoruz peygambere davranış açısından;
- Ya Rabbi..! Yahudilerin peygamberine yaptığı gibi, bizi
peygamberimize hakaret etmekten koru. Peygamberimizi aşağılamaktan ve
küçültmekten koru. Öbür taraftan da, Ya Rabbi..! Hıristiyanların
peygamberlerine yaptıkları gibi peygamberimizi ilahlaştırmaktan bizi koru.
Görüyorsunuz, aslında Tarih
çizgisi içerisinde iki temel sapmaya bir temayül olarak bakıyor Kur’an, ve bizi
de buna dikkat çekiyor. Yani Yahudileşmek bir eğilimdir. Bir temayüldür. Yoksa
gazaba uğramış millet olmaz. Allah hiçbir kavmi gazaba uğratmaz. Bir kavimden
olmak, gazaba uğratılmanın gerekçesi olmaz. Bu Allah’a hakaret olur. Hiç kimse
içinde doğacağı kavmi kendisi seçmiyor. Ama gazaba uğramak bir mantıktır.
Yahudileşme mantığıdır. Hıristiyanlaşma mantığı da sapıtmaktır. İşte bu manada
Yahudileşme mantığı dini törenselleştirir, dini biçime hasreder,
Hıristiyanlaşma, sapıtan mantığı ise dini vicdana hapseder. Dini insanın içine
hapseder, Yüreğe hapseder. İkisi de sapıtmadır, ikisi de hakkın dışında bir
yöntemdir.
İşte bu ikisinden kaçınmamız, bu
iki yoldan geri durmamız için her gün her namaz da, her rekatta;
“ğayril mağdubi
aleyhim ve lad dallin.” Diyoruz.
Değerli dostlar
fatihanın hükmü uzun fıkhi mübaheselere (Bir şeye dair iki veya daha çok kimse
arasında olan konuşma.) Konu olmuş. Bu nokta da her namaz da okuduğumuz
fatihanın namazda okunmasının hükmü konusunda birden fazla görüş ortaya çıkmış
İslam fakihleri arasında.
Bazı fakihler
fatihanın namazda okunmasını “Vacip”
olarak nitelendirirken, bazı fakihler de farz olarak nitelendirmişler ve
Fatihanın okunmadığı bir namazın sahih olmayacağını söylemişler. Onlar delil
olarak Peygamberden gelen;
“la salate limen lem yekra' bi fatihatil kitabi”
“Fatihatul-Kitabı okumayanın hiç namazı yoktur.”
(Müslim;kitabus-salah 34 no'lu
hadisi şerif)
Hadisini
göstermişler. Tabii aslında bu iki görüşün dayandığı kaynak aynı, Dayandığı
delil aynı. Ancak Fatihanın farz olmadığını, fatiha bilinmemesi halinde Kur’an
dan başka bir sure ya da üç kısa ayetin okunabileceğini ileri süren görüşte
yine Kur’an dan bir başka delil getirmişler.
“..fakreu ma
teyessere minhu..” (Müzemmil/20)
“Ondan
kolayınıza geleni okuyunuz.”
Ayetini delil getirerek, Hanefiler
başta olmak üzere fatiha dışında da bir ayetler grubunun ya da surenin
okunabileceğini söylemişler.
Bunun dışında fatihanın cemaatle
kılınan namaz da nasıl okunacağı konusunda ihtilaf olmuşsa da bendeniz bu
konuda tüm tarafların delillerini bir araya getirip sahih delillerin hepsiyle
de amel etmenin mümkün olduğu düşüncesinden yola çıkarak İmamın açıktan okuduğu
namazlar da cemaatin fatihayı susup dinlemesini
“ve iza guriel Kurane
festemiu leh ve ensitu lalleküm türhamun” (A’raf/204)
Ayetine binaen, İmamın gizli
okuduğu namazlar da ise cemaatin fatihayı okumasını bu hadise dayanarak daha
uygun olacağı yönünde görüş beyan ediyorum.
Vahyin bize öğrettiği bu muhteşem
duaya taa..! yürekten amin diyor, Rabbimizden fatihalı bir ömür, Fatihanın bize
verdiği, bize sunduğu hayat tarzına uygun bir hayat nasip etmesini niyazlıyor,
sözümüzün başında Hamd ile girdiğimiz gibi söze, sözümüzün sonunda da yine
Kur’an dan bir başka ayeti hatırlayarak
“Ve ahiru davana velil hamdülillahi rabbil
alemiyn”
İddiamızın, davamızın, ömrümüzün
tüm hasılatı ve son sözümüz Rabbimize “Hamd”
dir diyoruz.
“Esselamu aleyküm.”
2. videonun sonu
2. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2011/03/13/fatiha-suresi-2/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder