26 Ağustos 2010 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. (FATİHA SURESİ) (2-C)



B sayfasından devam


5 - “İyyake na'büdü ve iyyake nestaıyn”

Sadece sana kulluk ederiz ve bunun farkındalığı için yardımını niyaz ederiz. (El Esmâ ül Hüsnâ anlamlarını açığa çıkarmak suretiyle tüm yaratılmışlar olarak sana kulluk etmekteyiz ve bunun farkındalığına ermemiz için yardımını isteriz.) (A.Hulusi)

Ancak sana ederiz kulluğu, ibadeti ve ancak senden dileriz yardımı, inayeti. (Ya Rab!). (Elmalı)



Artık böyle sıfatlarla bu özellikleri ile tanıdığınız Allah’a nasıl davranırsınız ey insan,

Nasıl davranmam gerekir? Yahutta insan; Ya Rabbi tamam. Seni şimdi tanıdım, Sen Allah’sın, Sen “Rab”’sın, Sen “Rabbül alemin”’sin. Sen “Rahman”’sın, Sen “Rahim”’sin, Sen din gününün, hesap gününün tek hakimisin. Peki ne yapayım Ya rabbi diye sormuş gibi adeta;

Şunu söyle kulum; İyyake na'büdü ve iyyake nestaıyn”

Yalnız sana ibadet ederiz. Yalnız sana kulluk ederiz, Yalnız senden yardım isteriz.

Bu Adeta yukarıda ki ayetlerin bir hitamı, bir toparlaması, bir hüküm cümlesi gibi. Adeta yukarıdaki ayetler sırf bu sözü söyletmeye hazırlamak için. Fatihanın bundan önceki ayetleri sırf bize bu sözü söyletmek içindi. Eğer bir Zat’ki Allah ise, Rab ise, Alemlerin Rabbi ise üstelik, bununla da yetinmeyip Rahman ise, özünde merhamet sahibi ise, şefkatli ise ve insanlara davranışında da merhametli ise. Yine ebedi mahkemenin de hakimi ise, ey insan senin ona nasıl davranman gerekir?

İşte şöyle davranman gerekir;

“İyyake na'büdü ve iyyake nestaıyn”

Yalnız ona tapman, yalnız ondan yardım istemen. Böyle olan bir Allah’ı bırakıp ta başkasından yardım istenir mi? Bu özellikleri taşıyan bir Rab bırakılır da başkasına kulluk edilir mi denektir aynı zamanda.

“İyyake na'büdü ve iyyake nestaıyn”

Tabii bu tevhidin özünü ifade eden bir ayettir. Adeta; “La ilahe illallah” kelime i tevhidinin tefsiri gibidir bu.

İşte tevhit kelimesi aslında bu ayetin bir devamı olarak söylenmelidir. Yalnız sana tapar kulluk eder, yalnız senden yardım isteriz. Çünkü; “La ilahe illallah” Allahtan başka ilah yoktur. Birbirini bütünler. Onun için Tevhidin özünü açıklayan bir tefsirdir. Şerh dir bu ayet. Şirkin her türünü inkar etmek demektir bu ayeti okumak, çünkü gramer olarak ta “iyyake” mefuldür. Tümleçtir.

Arap dilinde, Arap dil yapısına göre sentaksına göre tümleçler sonra gelir. Ama bu ayette tümleç, yüklem ve özneden sonra gelmesi lazım gelirken, yüklem ve özneden önce gelmiş. Niçin? Yalnız sana manasını vermek için. Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım dileriz.

Şirki reddetmektir bu. Şirkin her türünü. Şirk sadece putlara tapmak anlamına gelmez. Allah’a verdiğiniz, Allah’a karşı sorumlu olduğunuz, Allah’a karşı yapmanız gereken bir şeyi, ondan başka birine karşı yaparsanız. O nu O konuda Allah’a ortak koşmuş olursunuz. Allah’ın her isim ve sıfatında bu tevhidi, insanın bizatihi hem fikri hem fiili hem kavli, hem kalbi olarak yaşaması gerekiyor ki. Muvahhit bir Müslüman olsun.

Muvahhit bir Müslüman tevhidi sadece kalbinde değil, hayatında, eyleminde ve her bir işinde, düşüncesinde duygusunda gösteren, yaşayan bir insandır. Onun için tevhit komple bir hayat biçimidir. Bir yaşam tarzıdır. Bir yaşam standardı dır. Onun için tevhidi sadece “La ilahe İllallah” olarak adlandırmak, şirki de sadece putlara tapmak olarak adlandırmak kadar sakattır. Ne şirk sadece puta tapmaktır, ne de tevhid sadece “La ilahe İllallah” cümlesini söylemektir. Bu cümle tevhidin uzun bir listesinin altına imza atmaktır. Şirkte en gizlisi gece vakti kara bir karıncanın, kara bir taş üstünde yürüyüş izine, ayak sesine benzer bir şekilde, en gizlisi işte bu kadar seçilemeyecek bu kadar fark edilemeyecek kadar çeşitleri olan bir hadisedir şirk. Onun için şirk deyince aklımıza, gözümüzün önüne sadece belli taştan yontularak tapmak gelmemeli. Bunun çok çeşidi olduğunu ve bunun en gizlisinin, peygamberin hadisinde tarif ettiği gibi gece vakti taşın üstünde yürüyen kara karıncanın ayak izinden daha gizli olabildiğini unutmamak gerekiyor.

Bu nokta da inanan bir insan, Allah’tan başkasına elbette ki tapamaz. Lakin Kur’an da başka ayetler görüyoruz.

“..la tagbudus şeytan. (Yasin/60) diyor mesela ayet.

Şeytana kulluk etmeyin.  

Bu ayetin ifadesinden, bağlamından anlıyoruz ki, aslında ayette şeytana kulluk etmeyin denilen kimseler, Şeytana tapan yezidiler falan değil, bunlar tamamen Allah’a inanan, hatta müminler. Niçin müminlere şeytana kulluk etmeyin, şeytana tapmayın denilsin ki. Şeytana itaat etmek, onun dediğini yapmak; şeytana kulluk etmek olarak adlandırılıyor ayette. Onun için bir şeye kayıtsız şartsız itaat etmek, on kulluk etmek olarak adlandırılıyor.

Buradan yola çıkarak şunu söyleyebiliyoruz. Kayıtsız şartsız itaat edilecek tek otorite Allah’tır. Biz bunu çıkarıyoruz buradan.

Yine  kulluk etmenin bir başka biçimini asr-ı saadette yaşanmış bir olaydan anlıyoruz, Adî bin Hatem Hıristiyan bir papaz iken Müslüman oluyor. Peygamberin yanına bir kez geldiğinde peygamber şu ayeti okuyor.;

“İttehazu ahbarahüm ve ruhbanehüm erbabem min dunillahi” (Tevbe/30)

“Onlar, Allah'dan başka bilginlerini ve rahiplerini de kendilerine Rab edindiler.” Rabler edindiler.

Adi bin Hatem peygambere diyor ki;

- Aman Ya resulallah, biz onlara secde etmiyordu ki, biz onlara ruku etmiyorduk, namaz kılmıyorduk ki.

Peygamberimiz hemen açıklıyor.

- Yoo..! Bu demek değil ki.

Diyor. İşte yanlış bir tapma anlayışını orada düzeltiyor. Yani tapmak sadece onun önünde yere kapanmak değil. Ne peki..?

- Onlar size bir şeyi yasaklıyor, siz de ona uyuyordunuz.

Onlar Allah’ın yasakladığı bir şeyi size serbest kılıyor, siz de ona tabi oluyordunuz. Veya Allah’ın serbest kıldığı bir şeyi size yasaklıyor ona tabi oluyordunuz. Yani onları emir ve nehiyde otorite olarak görüyordunuz. Onları; sizin hayatınızın ilkelerini belirleme de otorite olarak görüyordunuz. İşte bu onları rab edinmektir.

Peygamberin yaptığı bu tefsir bize şunu gösteriyor. Yani bir başkasına kulluk etmek, bir başkasını Rab olarak görmek sadece firavun ve nemrut’un yaptığı gibi ben en büyük tanrıyım demesi gerekmiyor. Ya da onun önünde insanların secdeye kapanması gerekmiyor. Onu sadece Allah’ın sahip olduğu otoriteyi, ona vermek, onu O otoriteye ortak etmek, ona tapmak anlamına geliyor. İşte bu manada da;

 “İyyake na'büdü ve iyyake nestaıyn”

Aslında sevgili dostlar fatihanın ; her namazın her rekatında okunmak zorunda olması bize şu ruhu vermek için;

- Ey insanlar.! Fatihanın ifade ettiği gerçekleri her gün o kadar çok ihlal ediyorsunuz ki, bu gerçekleri günde bu kadar çok hatırlamaya muhtaçsınız. Çünkü bu kadar çok unutuyorsunuz. Onun için hayatınızın her anında siz Allah’a kulluğu ihlal ediyorsunuz. Hayatınızın her anında siz bu gerçekleri unutuyorsunuz.

Onun için de bir günde namaz kılan bir Müslüman en azından 17 kez, eğer nafileleri ile beraber hesap edersek 40 küsur kez fatihayı okuyor. Ve bununla Rabbi sin’e İman tazeliyor.

Aslında bir bilinç uyandırmak içindir. Kuru kuru bir tekrar değildir fatiha. Ama heyhat, bugün Allah’ın ne dediğini anlamayan insanlar bir ömür boyu değil günde 40 küsür kez bir ömür boyu binlerce okudukları fatiha’dan habersiz yaşıyorlar. Namazda Fatihayı okuduğu halde, namazdan çıkar çıkmaz fatihayı yalanlayacak bir yığın iş yapıyorlar. Bunun da sebebi öncelikle fatihanın ruhunu anlamadıklarıdır. Önce lafsını anlamıyorlar. Sonra Allah’ın ne dediğini anlamıyorlar. Daha sonra da Allah’ın ne demek istediğini anlamıyorlar. Hem ne dediğini, hem de ne demek istediğini anlamıyorlar. Hem lafzı, hem manayı anlamıyorlar. İşte bunun için de kıldıkları namaz hayatlarında bir şey değiştirmiyor. Oysa ki o namazlar bir zamanlar bir neslin hayatını değiştirmişti. O namazlar değil bir nesli, bir dünyayı değiştirmişti.

Hatırlayın, çölün ortasında bir avuç yiğit insan işte bu fatiha ile yeryüzüne bir güneş gibi doğan İslam’ın taşıyıcılığını yapıyordu. Onların hayatlarında bir şeyleri değiştiren fatiha, niçin bizim hayatımızda değiştirmedi sorusunu her Müslüman’ın sorması gerek.

[Ek bilgi; “Bu şükür makamıdır. Başka bir ifade ile sadece sana kul olduğumuzu ikrar eder, yalnız sana sığınırız. Senin hiçbir ortağın yoktur. Benim senin karşında ki konumuma indirdiğin kimselere karşı yardım isterken de sadece sana yönelirim, başkasına değil. Ben de onlara kendi sayemde değil, senin sayende yardım ederim. Dolayısıyla gerçekte yardım eden sensin, ben değil.” Böylelikle tümel kul bu ayetle Allah hakkında ortaksızlığını ispatlar. [İbn. Arabi- F.ç Mekkiyye/c-1 s-327.)]

6 - “İhdinas sıratal müstekıym.”


Hidayet eyle bizi doğru yola, (Elmalı)


Şimdi duaya geçiyoruz. Aslında fatiha başlı başına bir dua olarak ta adlandırılabilir okunabilir. Dua niyetine okunabilir.

Bundan önceki ayetler Allah’a yakarmanın, yalvarmanın adabını öğretiyor bize. Allah’a yalvaracağınız, Allah’tan bir şey isteyeceğiniz zaman Ey insanlar önce Allah’a hamdedin. Önce Allah ile başlayın. Besmele çekin. Ondan sonra hamdedin, ondan sonra Allah’ı ululayın ve onun rahman, rahim isimlerini söyleyin. O sıfatları hatırlayın. Allah’ın acımasını bağışlamasını hatırlayın. Ondan sonra Allah’ın celalini de hatırlayın, mahkemenin, büyük mahkemenin de hakimi olduğunu hatırlayın ve şu iki şeyi de iyi yapın. Yani yalnızca Allah’a kulluk edin ve yalnızca ondan isteyin. Ondan sonra işte elinizi kaldırıp istediğinizi isteyin.

Ama bu isteyeceğiniz şeylerin ilki şu olmalı, yani Allah’tan bir tek şey iste denildiği zaman siz ilk olarak şunu istemelisiniz çünkü siz ne isteyeceğinizi bazen unutuyorsunuz. Bazen Allah’tan büyük şeyler isteyecek yerde çok küçük şeyler istiyorsunuz. Oysa ki Allah büyüktür. Büyük Allah’tan çok büyük şeyler isteyin.

Peki ne istemeliyim?

“İhdinas sıratal müstekıym.”

Hidayet iste. Ki hidayet en büyük ödüldür. Hidayet hiçbir servetin yerini tutmaz. Hiçbir servet hidayet kadar olmaz. Hidayeti elde eden yer yüzünün tüm hazinelerinden daha değerli bir şey elde etmiştir. Allah bir insana hidayet vermemişse, yeryüzü senin olsa, yer yüzünü verse ne olur. Hidayet vermişse; hiçbir şey vermese ne kaybedersin. Çünkü ebedi mutluluğun anahtarını vermiş demektir. Onun için hidayet isteyin. Allah’tan istemenin adabı budur. Ondan sonra başka şeyler isteyin. Ama önce hidayet isteyin.

“İhdinas sıratal müstekıym.”

“Bizi dosdoğru yola ilet.” (Elmalı)

Sevgili dostlar Hidayet ne demektir. Öncelikle bunu açmak lazım.

Bakınız Allah’ın hidayeti bize sadece vahiyle gelmedi. Allah bize vahiyden önce de hidayet etti. Tarih öncesinde hidayet etti. İşte misak bu hidayettir. Yani tabiatımıza hidayeti yerleştirdi. Her insanın bozulmamış fıtratı, Allah’ın insana verdiği tabiat bir hidayettir. Bozulmamıştır. O saftır. Onun için o bizatihi fiili bir hidayettir. Peşin bir hidayettir.

Onunla yetinmedi Rabbimiz. Bir lütuf daha yaptı bir de akıl verdi. İkinci bir hidayet. Onunla yetinmedi bir lütuf daha yaptı; vicdan verdi. Vicdanın kendisi de bir hidayettir. Onun için vicdanına tabi olanı vicdan doğru yola götürür. Eğer kirlenmemişse. Eğer mahvolmamışsa, eğer vicdan hala varsa o insanda.

İşte bütün bunların üzerine onlarla yetinmedi, akıl, fıtrat ve vicdan hidayetlerinin üzerine dördüncü bir hidayet olarak bir de kitapları gönderdi. İşte;

“İhdinas sıratal müstekıym.”

Diyen bir insan; Bizi dosdoğru yola hidayet et diyen insan aynı zamanda şunu demiş olur. “Beni özüme döndür.”, Beni fıtratıma döndür.”, “Beni vicdanıma döndür.” Yani vicdanımı kirletme ve vicdan muhasebemde beni vicdanımın çağırdığı yola döndür. Çünkü İnsanı vicdanı hep hayra çağırır.

Yine beni bozulmamış aklımın gösterdiği yere döndür. Aklı selimin yoluna, sağduyunun yoluna.

Yine bununla bir insan; “Beni kitabının çağırdığı, vahyinin çağırdığı, mesajının gösterdiği yola döndür.” Demiş olur. “İhdinas sıratal müstekıym.” Diyen.

Aslında üçü kendi bünyesinde biri de dışında bulunan bu dört hidayeti istemiştir. Tabii bu bir arzudur. Bu bir istektir. Cenab-ı hak bu isteğe hemen Kur’an ın karşı sayfasında, fatihanın karşı sayfasında cevap veriyor. Bu isteğe.

“Elif lam mim, Zalikel kitabü la raybe fıh* hüdel lil müttekıyn” (Bakara/1-2)

Bu kitap var ya, şüphe yok, bu kitapta şüphe yok, tereddüt yok bu kitapta. Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde olanlar için hidayettir. Yani buyur diyor işte bu kitap hidayettir. Sen ne arıyorsun. Ama öncelikle fıtrat, vicdan ve akıl hidayetine tabi olmayanlara bu kitap ne diyebilir ki.


Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
2. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2011/03/13/fatiha-suresi-2/   bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder