B sayfasından
devam
5 - “İyyake na'büdü ve iyyake nestaıyn”
Sadece sana kulluk ederiz ve bunun farkındalığı için yardımını niyaz
ederiz. (El Esmâ ül Hüsnâ anlamlarını açığa çıkarmak suretiyle tüm
yaratılmışlar olarak sana kulluk etmekteyiz ve bunun farkındalığına ermemiz
için yardımını isteriz.) (A.Hulusi)
Ancak sana ederiz kulluğu, ibadeti ve
ancak senden dileriz yardımı, inayeti. (Ya Rab!). (Elmalı)
Artık böyle
sıfatlarla bu özellikleri ile tanıdığınız Allah’a nasıl davranırsınız ey insan,
Nasıl
davranmam gerekir? Yahutta insan; Ya Rabbi tamam. Seni şimdi tanıdım, Sen Allah’sın, Sen “Rab”’sın, Sen “Rabbül
alemin”’sin. Sen “Rahman”’sın,
Sen “Rahim”’sin, Sen din gününün,
hesap gününün tek hakimisin. Peki ne yapayım Ya rabbi diye sormuş gibi adeta;
Şunu söyle kulum; “İyyake na'büdü ve
iyyake nestaıyn”
Yalnız sana
ibadet ederiz. Yalnız sana kulluk ederiz, Yalnız senden yardım isteriz.
Bu Adeta
yukarıda ki ayetlerin bir hitamı, bir toparlaması, bir hüküm cümlesi gibi.
Adeta yukarıdaki ayetler sırf bu sözü söyletmeye hazırlamak için. Fatihanın
bundan önceki ayetleri sırf bize bu sözü söyletmek içindi. Eğer bir Zat’ki
Allah ise, Rab ise, Alemlerin Rabbi ise üstelik, bununla da yetinmeyip Rahman
ise, özünde merhamet sahibi ise, şefkatli ise ve insanlara davranışında da
merhametli ise. Yine ebedi mahkemenin de hakimi ise, ey insan senin ona nasıl
davranman gerekir?
İşte şöyle
davranman gerekir;
“İyyake na'büdü ve
iyyake nestaıyn”
Yalnız ona
tapman, yalnız ondan yardım istemen. Böyle olan bir Allah’ı bırakıp ta
başkasından yardım istenir mi? Bu özellikleri taşıyan bir Rab bırakılır da
başkasına kulluk edilir mi denektir aynı zamanda.
“İyyake na'büdü ve
iyyake nestaıyn”
Tabii bu
tevhidin özünü ifade eden bir ayettir. Adeta; “La ilahe illallah” kelime i tevhidinin tefsiri gibidir bu.
İşte tevhit
kelimesi aslında bu ayetin bir devamı olarak söylenmelidir. Yalnız sana tapar
kulluk eder, yalnız senden yardım isteriz. Çünkü; “La ilahe illallah” Allahtan başka ilah yoktur. Birbirini bütünler.
Onun için Tevhidin özünü açıklayan bir tefsirdir. Şerh dir bu ayet. Şirkin her
türünü inkar etmek demektir bu ayeti okumak, çünkü gramer olarak ta “iyyake”
mefuldür. Tümleçtir.
Arap dilinde,
Arap dil yapısına göre sentaksına göre tümleçler sonra gelir. Ama bu ayette
tümleç, yüklem ve özneden sonra gelmesi lazım gelirken, yüklem ve özneden önce
gelmiş. Niçin? Yalnız sana manasını vermek için. Yalnız sana kulluk eder,
yalnız senden yardım dileriz.
Şirki
reddetmektir bu. Şirkin her türünü. Şirk sadece putlara tapmak anlamına gelmez.
Allah’a verdiğiniz, Allah’a karşı sorumlu olduğunuz, Allah’a karşı yapmanız
gereken bir şeyi, ondan başka birine karşı yaparsanız. O nu O konuda Allah’a
ortak koşmuş olursunuz. Allah’ın her isim ve sıfatında bu tevhidi, insanın
bizatihi hem fikri hem fiili hem kavli, hem kalbi olarak yaşaması gerekiyor ki.
Muvahhit bir Müslüman olsun.
Muvahhit bir
Müslüman tevhidi sadece kalbinde değil, hayatında, eyleminde ve her bir işinde,
düşüncesinde duygusunda gösteren, yaşayan bir insandır. Onun için tevhit komple
bir hayat biçimidir. Bir yaşam tarzıdır. Bir yaşam standardı dır. Onun için
tevhidi sadece “La ilahe İllallah”
olarak adlandırmak, şirki de sadece putlara tapmak olarak adlandırmak kadar
sakattır. Ne şirk sadece puta tapmaktır, ne de tevhid sadece “La ilahe İllallah” cümlesini
söylemektir. Bu cümle tevhidin uzun bir listesinin altına imza atmaktır. Şirkte
en gizlisi gece vakti kara bir karıncanın, kara bir taş üstünde yürüyüş izine,
ayak sesine benzer bir şekilde, en gizlisi işte bu kadar seçilemeyecek bu kadar
fark edilemeyecek kadar çeşitleri olan bir hadisedir şirk. Onun için şirk
deyince aklımıza, gözümüzün önüne sadece belli taştan yontularak tapmak
gelmemeli. Bunun çok çeşidi olduğunu ve bunun en gizlisinin, peygamberin
hadisinde tarif ettiği gibi gece vakti taşın üstünde yürüyen kara karıncanın
ayak izinden daha gizli olabildiğini unutmamak gerekiyor.
Bu nokta da
inanan bir insan, Allah’tan başkasına elbette ki tapamaz. Lakin Kur’an da başka
ayetler görüyoruz.
“..la tagbudus şeytan.” (Yasin/60) diyor
mesela ayet.
Şeytana kulluk etmeyin.
Bu ayetin
ifadesinden, bağlamından anlıyoruz ki, aslında ayette şeytana kulluk etmeyin
denilen kimseler, Şeytana tapan yezidiler falan değil, bunlar tamamen Allah’a
inanan, hatta müminler. Niçin müminlere şeytana kulluk etmeyin, şeytana
tapmayın denilsin ki. Şeytana itaat etmek, onun dediğini yapmak; şeytana kulluk
etmek olarak adlandırılıyor ayette. Onun için bir şeye kayıtsız şartsız itaat
etmek, on kulluk etmek olarak adlandırılıyor.
Buradan yola
çıkarak şunu söyleyebiliyoruz. Kayıtsız şartsız itaat edilecek tek otorite
Allah’tır. Biz bunu çıkarıyoruz buradan.
Yine kulluk etmenin bir başka biçimini asr-ı
saadette yaşanmış bir olaydan anlıyoruz, Adî bin Hatem Hıristiyan bir papaz
iken Müslüman oluyor. Peygamberin yanına bir kez geldiğinde peygamber şu ayeti
okuyor.;
“İttehazu ahbarahüm ve ruhbanehüm erbabem min
dunillahi” (Tevbe/30)
“Onlar, Allah'dan başka bilginlerini ve rahiplerini de kendilerine
Rab edindiler.” Rabler edindiler.
Adi bin Hatem peygambere diyor
ki;
- Aman Ya resulallah, biz onlara secde etmiyordu ki, biz onlara ruku
etmiyorduk, namaz kılmıyorduk ki.
Peygamberimiz hemen açıklıyor.
- Yoo..! Bu demek değil ki.
Diyor. İşte yanlış bir tapma
anlayışını orada düzeltiyor. Yani tapmak sadece onun önünde yere kapanmak
değil. Ne peki..?
- Onlar size bir şeyi yasaklıyor, siz de ona uyuyordunuz.
Onlar Allah’ın yasakladığı bir
şeyi size serbest kılıyor, siz de ona tabi oluyordunuz. Veya Allah’ın serbest
kıldığı bir şeyi size yasaklıyor ona tabi oluyordunuz. Yani onları emir ve
nehiyde otorite olarak görüyordunuz. Onları; sizin hayatınızın ilkelerini
belirleme de otorite olarak görüyordunuz. İşte bu onları rab edinmektir.
Peygamberin
yaptığı bu tefsir bize şunu gösteriyor. Yani bir başkasına kulluk etmek, bir
başkasını Rab olarak görmek sadece firavun ve nemrut’un yaptığı gibi ben en
büyük tanrıyım demesi gerekmiyor. Ya da onun önünde insanların secdeye
kapanması gerekmiyor. Onu sadece Allah’ın sahip olduğu otoriteyi, ona vermek,
onu O otoriteye ortak etmek, ona tapmak anlamına geliyor. İşte bu manada da;
“İyyake na'büdü ve iyyake nestaıyn”
Aslında sevgili
dostlar fatihanın ; her namazın her rekatında okunmak zorunda olması bize şu
ruhu vermek için;
- Ey insanlar.! Fatihanın ifade ettiği
gerçekleri her gün o kadar çok ihlal ediyorsunuz ki, bu gerçekleri günde bu
kadar çok hatırlamaya muhtaçsınız. Çünkü bu kadar çok unutuyorsunuz. Onun için
hayatınızın her anında siz Allah’a kulluğu ihlal ediyorsunuz. Hayatınızın her
anında siz bu gerçekleri unutuyorsunuz.
Onun için de
bir günde namaz kılan bir Müslüman en azından 17 kez, eğer nafileleri ile
beraber hesap edersek 40 küsur kez fatihayı okuyor. Ve bununla Rabbi sin’e İman
tazeliyor.
Aslında bir
bilinç uyandırmak içindir. Kuru kuru bir tekrar değildir fatiha. Ama heyhat,
bugün Allah’ın ne dediğini anlamayan insanlar bir ömür boyu değil günde 40
küsür kez bir ömür boyu binlerce okudukları fatiha’dan habersiz yaşıyorlar.
Namazda Fatihayı okuduğu halde, namazdan çıkar çıkmaz fatihayı yalanlayacak bir
yığın iş yapıyorlar. Bunun da sebebi öncelikle fatihanın ruhunu
anlamadıklarıdır. Önce lafsını anlamıyorlar. Sonra Allah’ın ne dediğini
anlamıyorlar. Daha sonra da Allah’ın ne demek istediğini anlamıyorlar. Hem ne
dediğini, hem de ne demek istediğini anlamıyorlar. Hem lafzı, hem manayı
anlamıyorlar. İşte bunun için de kıldıkları namaz hayatlarında bir şey
değiştirmiyor. Oysa ki o namazlar bir zamanlar bir neslin hayatını
değiştirmişti. O namazlar değil bir nesli, bir dünyayı değiştirmişti.
Hatırlayın,
çölün ortasında bir avuç yiğit insan işte bu fatiha ile yeryüzüne bir güneş
gibi doğan İslam’ın taşıyıcılığını yapıyordu. Onların hayatlarında bir şeyleri
değiştiren fatiha, niçin bizim hayatımızda değiştirmedi sorusunu her
Müslüman’ın sorması gerek.
[Ek bilgi; “Bu şükür makamıdır. Başka bir ifade ile sadece sana kul olduğumuzu ikrar eder, yalnız sana sığınırız. Senin hiçbir ortağın yoktur. Benim senin karşında ki konumuma indirdiğin kimselere karşı yardım isterken de sadece sana yönelirim, başkasına değil. Ben de onlara kendi sayemde değil, senin sayende yardım ederim. Dolayısıyla gerçekte yardım eden sensin, ben değil.” Böylelikle tümel kul bu ayetle Allah hakkında ortaksızlığını ispatlar. [İbn. Arabi- F.ç Mekkiyye/c-1 s-327.)]
[Ek bilgi; “Bu şükür makamıdır. Başka bir ifade ile sadece sana kul olduğumuzu ikrar eder, yalnız sana sığınırız. Senin hiçbir ortağın yoktur. Benim senin karşında ki konumuma indirdiğin kimselere karşı yardım isterken de sadece sana yönelirim, başkasına değil. Ben de onlara kendi sayemde değil, senin sayende yardım ederim. Dolayısıyla gerçekte yardım eden sensin, ben değil.” Böylelikle tümel kul bu ayetle Allah hakkında ortaksızlığını ispatlar. [İbn. Arabi- F.ç Mekkiyye/c-1 s-327.)]
6 - “İhdinas sıratal müstekıym.”
Hidayet eyle bizi doğru yola, (Elmalı)
Şimdi duaya geçiyoruz. Aslında
fatiha başlı başına bir dua olarak ta adlandırılabilir okunabilir. Dua niyetine
okunabilir.
Bundan önceki ayetler Allah’a
yakarmanın, yalvarmanın adabını öğretiyor bize. Allah’a yalvaracağınız,
Allah’tan bir şey isteyeceğiniz zaman Ey insanlar önce Allah’a hamdedin. Önce
Allah ile başlayın. Besmele çekin. Ondan sonra hamdedin, ondan sonra Allah’ı
ululayın ve onun rahman, rahim isimlerini söyleyin. O sıfatları hatırlayın. Allah’ın
acımasını bağışlamasını hatırlayın. Ondan sonra Allah’ın celalini de
hatırlayın, mahkemenin, büyük mahkemenin de hakimi olduğunu hatırlayın ve şu
iki şeyi de iyi yapın. Yani yalnızca Allah’a kulluk edin ve yalnızca ondan
isteyin. Ondan sonra işte elinizi kaldırıp istediğinizi isteyin.
Ama bu isteyeceğiniz şeylerin
ilki şu olmalı, yani Allah’tan bir tek şey iste denildiği zaman siz ilk olarak
şunu istemelisiniz çünkü siz ne isteyeceğinizi bazen unutuyorsunuz. Bazen
Allah’tan büyük şeyler isteyecek yerde çok küçük şeyler istiyorsunuz. Oysa ki
Allah büyüktür. Büyük Allah’tan çok büyük şeyler isteyin.
Peki ne istemeliyim?
“İhdinas sıratal müstekıym.”
Hidayet iste. Ki hidayet en büyük ödüldür. Hidayet hiçbir servetin
yerini tutmaz. Hiçbir servet hidayet kadar olmaz. Hidayeti elde eden yer
yüzünün tüm hazinelerinden daha değerli bir şey elde etmiştir. Allah bir insana
hidayet vermemişse, yeryüzü senin olsa, yer yüzünü verse ne olur. Hidayet
vermişse; hiçbir şey vermese ne kaybedersin. Çünkü ebedi mutluluğun anahtarını
vermiş demektir. Onun için hidayet isteyin. Allah’tan istemenin adabı budur.
Ondan sonra başka şeyler isteyin. Ama önce hidayet isteyin.
“İhdinas sıratal müstekıym.”
“Bizi dosdoğru yola ilet.” (Elmalı)
Sevgili dostlar Hidayet ne
demektir. Öncelikle bunu açmak lazım.
Bakınız Allah’ın hidayeti bize
sadece vahiyle gelmedi. Allah bize vahiyden önce de hidayet etti. Tarih
öncesinde hidayet etti. İşte misak bu hidayettir. Yani tabiatımıza hidayeti
yerleştirdi. Her insanın bozulmamış fıtratı, Allah’ın insana verdiği tabiat bir
hidayettir. Bozulmamıştır. O saftır. Onun için o bizatihi fiili bir hidayettir.
Peşin bir hidayettir.
Onunla yetinmedi Rabbimiz. Bir
lütuf daha yaptı bir de akıl verdi. İkinci bir hidayet. Onunla yetinmedi bir
lütuf daha yaptı; vicdan verdi. Vicdanın kendisi de bir hidayettir. Onun için
vicdanına tabi olanı vicdan doğru yola götürür. Eğer kirlenmemişse. Eğer
mahvolmamışsa, eğer vicdan hala varsa o insanda.
İşte bütün bunların üzerine
onlarla yetinmedi, akıl, fıtrat ve vicdan hidayetlerinin üzerine dördüncü bir
hidayet olarak bir de kitapları gönderdi. İşte;
“İhdinas sıratal müstekıym.”
Diyen bir insan; Bizi dosdoğru
yola hidayet et diyen insan aynı zamanda şunu demiş olur. “Beni özüme döndür.”, Beni fıtratıma döndür.”, “Beni vicdanıma döndür.”
Yani vicdanımı kirletme ve vicdan muhasebemde beni vicdanımın çağırdığı yola
döndür. Çünkü İnsanı vicdanı hep hayra çağırır.
Yine beni bozulmamış aklımın
gösterdiği yere döndür. Aklı selimin yoluna, sağduyunun yoluna.
Yine bununla bir insan; “Beni kitabının çağırdığı, vahyinin
çağırdığı, mesajının gösterdiği yola döndür.” Demiş olur. “İhdinas sıratal
müstekıym.” Diyen.
Aslında üçü kendi bünyesinde biri
de dışında bulunan bu dört hidayeti istemiştir. Tabii bu bir arzudur. Bu bir istektir.
Cenab-ı hak bu isteğe hemen Kur’an ın karşı sayfasında, fatihanın karşı
sayfasında cevap veriyor. Bu isteğe.
“Elif lam mim, Zalikel kitabü la raybe fıh*
hüdel lil müttekıyn” (Bakara/1-2)
Bu kitap var ya, şüphe yok, bu
kitapta şüphe yok, tereddüt yok bu kitapta. Allah’a karşı sorumluluğunun
bilincinde olanlar için hidayettir. Yani buyur diyor işte bu kitap hidayettir.
Sen ne arıyorsun. Ama öncelikle fıtrat, vicdan ve akıl hidayetine tabi
olmayanlara bu kitap ne diyebilir ki.
Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
2. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2011/03/13/fatiha-suresi-2/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder