26 Ağustos 2010 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. (FATİHA SURESİ) (2-B)



A sayfasından devam

Bilindiği gibi Neml suresinden bir ayettir besmele.

“İnnehu min süleymane ve innehu bismillahirrahmanirrahıym.” (Neml/30)

"Mektup Süleyman'dandır, Rahmân ve Rahîm Allah'ın adıyla (başlamakta)dır. "

Süleyman A.S. ın Sebe kraliçesi Belkıs’a yazdığı mektup bu cümle ile başlıyormuş. Kur’an ın bize verdiği bilgiye göre. Oradan anlıyoruz ki besmele sadece Muhammed A.S. ümmetine has bir cümle değil, bir anahtar değil Muhammed A.S. ümmetinden önceki İslam peygamberlerinin de kullandığı bir anahtar. Yine bu sözümüzü, bu yargımızı Kur’an da ki bir başka ayette doğruluyor.

“Ve kalerkebu fıha bismillahi mecraha ve mürsaha inne rabbı le ğafurur rahıym.” Hud/41

“Nuh dedi ki; "Allah'ın adıyla binin içine. Onun akışı da, duruşu da (O'nun adıyladır). Hiç şüphesiz Rabbim gerçekten çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.”(e.m.)

Gemiye binerken ve tüm inananlarını gemiye alırken, gemi hareket etmeden yani gemiyi bu cümle ile hareket ettiriyor. Tufan yolculuğuna Hz. Nuh Peygamber ve inananları böyle başlıyorlar. İşte buradan da anlıyoruz ki insanlık tarihi boyunca besmele İslam peygamberlerinin tümü tarafından bir anahtar olarak kullanılmış.

Bu bize neyi ifade ediyor?

Şunu ifade ediyor; Evrensel değişmez değerlerin öbür adı olan İslam’ın, değişmez değerlerinden biri de besmelenin verdiği bakış açısıdır. Yani Allah

1 - İnsanın her bir işine karışır.

2 – İnsan eğer Allah’ın yardımını istiyorsa, Allah ile başlamak durumundadır.

3 – İnsan yaptığı her bir şeyde Allah’a olan borcunu hatırlamak ve ona teşekkür etmek durumundadır. İşte bu insanlığın değişmez değerlerinden birinin değişmez bir göstergesidir.

Bu manada besmelenin Kur’an dan bir ayet olduğu konusunda hiç kimsenin tereddüdü yok. Ancak surelerin başında birer ayet mi sorusu sorulmuş ve buna farklı cevaplar verilmişse de Bendeniz bu konuda besmelenin surelerin başında, sadece sureleri birbirinden ayırmak için yapılan bir iktibas, ayetten bir iktibas olduğu görüşündeyim. Fatihanın başındaki besmelenin de aynı olduğu görüşündeyim. Çünkü Besmele Peygamber A.S. İlk inen ayeti kerime şöyle başlıyordu. Besmeleyi emrederek başlıyordu.

“Ikra' bismi rabbikelleziy halak.” (Alâk/1)

Yaratan Rabbinin adıyla oku!

Demek ki peygamber A.S. a ilk indirilen ayette besmele ile başlamasını emrediyordu. Yani besmele ile başlamıyor, besmeleyi emrediyordu. Onun için Peygamber A.S. işte bu emri tutarak Kur’an okumaya besmele ile başladı. Onun için bendeniz Kur’an ı kerimin tüm surelerinin başında ki besmelelerin de Allah’ın bu emrine intisalen Neml suresinde ki meskur ayetten birer iktibas olduğu görüşündeyim.

Şimdi fatiha’ya geçebiliriz. Fatiha, adı üzerinde açış, açılış demektir. Bir diğer ismi de ümmül kitaptır. Kitabın anası.

        Niçin kitabın anası? Çünkü Fatiha tıpkı biraz önce besmele için söylediğim gerçekte olduğu gibi, Fatiha da insanlığın değişmez değerleri olan İslam’ın özünü içerir. Fatiha da evrensel değerleri içinde barındıran bir vahiy parçasıdır.
       
        Bu mana da fatiha sadece bu ümmete değil, peygamberimizin bir hadisinden öğrendiğimize göre; Bundan önceki ümmetlere de indirilen kitaplarda yer almış, yani manası, mef’umu yer almış bir değerler silsilesidir. Onun için Fatiha da tıpkı besmele gibi zamanlar ve zeminler üstü İslam’ın değişmez değerlerini içerir.

        Mekki surelerdendir. Yine doğru bir görüşe göre fatiha ilk inen tam suredir. İlk inen ayetler tam sure değil ama ilk inen ayetler;

        “Ikra' bismi rabbikelleziy halak” (Alâk/1)
       
        İle başlayan beş ayet idi. Alak suresinin ilk beş ya da yedi ayeti. Ancak bu tam sure olarak inmemiştir. Bundan sonraki surenin diğer ayetleri peyderpey daha sonra inmiştir. Lakin ilk nazil olan tam sure Fatihadır. Onun için Kur’an da ilk nazil olan ilk ayetler Alak suresinin ilk beş ya da yedi ayeti, ilk nazil olan tam sure ise Fatihadır. Bu anlamıyla da fatiha ummül kitaptır.

        Fatihanın namazla okunmaya başlaması da bunun bir başka delilidir. Çünkü ilk yıldan itibaren biliyoruz ki biz, mü’minler namaz kılıyorlardı ve yine biliyoruz ki Peygamberden bize kadar gelen nakillerde;

        “la salate limen lem yekra' bi fatihatil kitabi”

        Fatihatul-Kitabı okumayanın hiç namazı yoktur.

(müslim_kitabus-salah_34 no'lu hadisi şerif)

        Bu hadiste ifade edildiği gibi ilk andan itibaren mü’minler hem namaz kılıyorlar, hem de namazlarında fatihayı okuyorlardı. Bu da gösteriyor ki fatiha, bazı ulemanın söylediği gibi Medine de değil kesinlikle Mekke de nazil oldu, hem de Mekke de ki ilk dönemlerde nazil olan bir suredir.


        2 - “El hamdü lillahi rabbil alemin”

"Hamd" (Esmâ'sıyla yarattığı âlemleri her an dilediğince değerlendirmek), âlemlerin Rabbi olan Allâh'a aittir. (A.Hulusi)

Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.” (elmalı)


        El ham du Kur’an da tam 38 kez geçer. Bu formda. El ham du biçiminde. 38 yerde de aynı manaya gelir. Kur’an ın hiçbir tarafında bu sözcük bir başka anlama gelmez. Muhkem bir sözcüktür onun için. İkinci bir manası yoktur. Ve mükemmellik atfı demektir. Yani bir şeye mükemmellik vermek demektir. Övgülerin mükemmeli, sevgilerin mükemmeli, tüm senaların mükemmeli, tüm yüceltmelerin en mükemmeli kim içindir? Allah içindir.

        Yani bu şu demektir. Mükemmellik Allah’tan başkasına ait değildir. Neyi, ne kadar güzellik varsa tanıdığımız, bildiğimiz hepsini mükemmel bir biçimde Allah’a atfedebiliriz. Bu bu anlama gelir.

        Başında ki “el”, tahsis içindir. Yani tüm övgüler, tüm senalar, tüm sevgiler, Tüm yüceltmeler, tüm mükemmellikler anlamına gelir. Lillahil Allah içindir.

Allah lafzının yukarıda Besmeleyi tefsir ederken işlediğim için geçiyorum.

“Rabbil alemin”

Nasıl bir Allah, Öncelikle bu soruyu sormamızı bekliyor Kur’an ve cevabında da “alemlerin rabbi olan Allah”  içindir diyor. Demek ki özel bir seçim bu. Alemlerin Rabbi olmak, Allah’ın bize ilk duyurmak istediği özelliği. Sen kimsin Allah’ım, Yukarıda biz besmele de bir soru sorduk, O dedi ki “Rahman” onun için de merhametimle muamele ederim.

“Bismillahirrahmanirrahim.” Onu öğrenmiştik yukarıda. Peki bu niye farklı geldi? Rahman olduğum için merhametimle muamele ettim terbiye ettim alemi. O terbiyenin bir sonucu olarak ta işte bu vahyi gönderdim. İnsanla konuştum. İnsana hitab ettim. İnsanı muhatap aldım, insana tenezzül ettim anlamına gelir.Onun için Rabbil alemin, elhamdulillahi rabbil alemin, Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun. Alemlerin terbiyecisi, mürebbisi olan Allah’a hamdolsun.

Bu aslında Ya rabbi, niçin rahmansın, niçin rahimsin, Ya da; Ya rabbi rahman ve rahim oluşunun göstergesi nedir diye sorarsanız, işte o sorunun cevabıdır. Eğer benim rahmetime, benim size olan şefkat merhamet ve acımama bakmak istiyorsanız, bakın sizi muhatap alıyorum. Size hidayet gönderiyorum. Rehber gönderiyorum. Peygamber yolluyorum, kitap yolluyorum. İşte bunlar sizi terbiye içindir. Bu manaya gelir. Yani size karışıyorum, sizi yaratıp sokağa bırakmıyorum. Sizi yaratıp başı boş olarak bırakmıyorum. Aynen Kur’an da buyrulduğu gibi;


Evla leke feevla.     Gerektir o bela sana, gerek.

Summe evlaleke feevla.   Evet, gerektir o bela sana gerek.

Eyahsebul'insanu en yutreke suden. İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır? (Kıyama/34-35-36)
       
        Allah’ın Rab oluşu böyle bir kanaati yalanlıyor. İşte Rab oluşu bu anlama geliyor.

        Rab, bir çok mana içeriyor. Öncelikle terbiye eden, bir şeyi basamak basamak kapasitesinin sınırlarına yücelten, bir şeyi kemale ulaştıran. Bir şeyi yaratan, yarattıktan sonra görüp gözeten, kollayan, onun var olması için gerekli olan zemini de yaratan. Onun var olması, onun özelliklerini, hayatta kalmasını sürdürebilmek için gerekli olan ortamı da yaratan demektir. Sadece bununla kalmayıp yarattığı bu şeyi kemale ulaştıran, Kapasitesinin sınırlarına taşıyan demektir.

        Yine Rab; Yarattığı hakkında hüküm veren demektir. Hüküm veren, onun için kurallar koyan, onun tabi olacağı yasaları belirleyen, bütün bu anlamlara gelir Rab ismi.

        Rab, Allah’ın bir isim sıfatı olarak Kur’an da bir çok yerde gelir, ancak bu konuda çok ilginç bir not vermek istiyorum;

        Kur’an ın ilk nazil olan 30 suresinde Allah İsmi 20 defa geçtiği halde Rab sıfatı tam 80 kez geçer. Rahman suresinin de dahil olduğu tasnifte. Bu elbette tesadüfi sayılamaz. Buna tesadüf denilemez. Peki nedir bunun hikmeti diye sorulacak olursa, hikmeti şudur.

        Rab ismi, sıfatı; müşriklerin inkar ettiği bir sıfattır. Müşrikler Allah’a iman ediyorlar. Ancak Allah’ın Rab oluşunu inkar ediyorlardı. Bu inkarları fiili idi. İşte putları bunun için ittihaz etmişler, bunun için putlara tapmışlar. Çünkü onlar uzak bir Allah’a inanıyorlardı. İşlerine karışmayan, hayatlarına bulaşmayan, kendilerini duymayan, görmeyen, çok uzak, kendilerine el uzatamayan bir Allah. Onun için de putları aracı olarak seçiyor, ve diyorlardı ki Kur’an ın ifadesi ile;

        “…li yükarribuna ilellahi zülfa…” (zümer/3)

        “Biz onlara sadece bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz."

Bu putlar Allah!la bizim aramızda aracılardır diyorlardı. Onun içindir ki ilk inen 30 surede Rab sıfatı Allah isminin tam 4 katı geçiyordu. Aslında burada problem şuydu. Problem Allah’a inanmama değil, Allah’ın Rabliğine inanmıyorlardı. O sebeple Kur’an Allah’ı ispat etmez. Allah’ın varlığını ispat etmek için herhangi bir ayet tahsis edilmemiştir. Ancak Allah’ın Rab oluşunu ispat eder.

Allah’ın Kainatı, insanı, tüm eşyayı yarattığını ve terbiye ettiğini, onun için de kural ve kanun koyduğun u ifade eder. Bu çok önemli bir noktadır.

 Alem köken olarak bazı dil bilimciler bunun Arapça değil, Arapçalaşmış bir kelime, muarrap bir kelime olduğunu söylerler. Ve köken olarak ta, yine Sami dilleri yine Arapça ile aynı kaynağa mensup olan İbraniceden geldiğini söylerler ki, Bunu kabul etmemiz için bir sebep yok, çünkü İbrani dili de, Arap dili de, Süryani dili de, aramca da aynı kökten gelmiş Sami dil ailesine mensuptur. Kökeni aynıdır. Sistematiği de aynıdır bu dillerin ve kelimeleri incelendiğinde dil alimlerinin ortak görüşü bu dillerin aynı kökten, aynı dilden türedikleri yönünde olduğu için hangisi hangisinden almıştır onu seçmek, onu bilmek mümkün değildir. Bu nokta da alemin ifadesi alemler, yani varlık kategorileri anlamına gelir.

Burada ki “alemin” den kasıt şuurlu varlıklardır. Tüm tanıdığımız ve tanımadığımız şuurlu varlıkların Rabbi olan Allah’a hamdlerin ve övgülerin tümü ona olsun demektir.

Ancak Kur’an ın başka yerlerinde; “Alemin” ifadesinden biz, daha geniş anlamları da anlıyoruz. Yani bir başka ayette Alemin, tüm varlığı içine alan bir anlamıyla geliyor. Bir başka ayette cansızları da içine alan bir anlamda geliyor. Yine bir başka ayette melekleri de kapsayan bir anlamda geliyor. Ama “Fatiha” da ki “alemin” sadece şuurlu varlıkları kapsayan bir ifadedir.


3 - “Errahma nirrahim.”


O Rahmân ve Rahim,(Elmalı)


Yine yukarıda besmeleyi  tefsir ederken açıkladığımız iki Allah’ın sıfatı; “Errahman” , Errahim”. Yani özünde merhametli olan ve bu merhamet sıfatı ile varlıklara Merhametle muamele eden, rahmetle muamele eden Allah içindir övgülerin tümü anlamına gelir. Ayrıntısını verdiğim için geçiyorum.


4 - “Maliki yevmiddin”

Din hükümlerinin (Sünnetullah) yaşanmakta olduğu sonsuz sürecin Mâlik - Melik'idir. (A.Hulusi)

O, din gününün maliki Allah'ın.(Elmalı)


Yine Allah’ın kimliği tabir caiz ise tırnak içinde açıklanmaya devam ediyor fatiha da.

Din gününün maliki

Din gününden kasıt nedir? Kuşkusuz hesap günüdür.

Arap dilinde meşhur olan bir söz vardır ki hadis olarak ta nakledilir;

Kema tedinun tüdan (hadis) Yani nasıl yargılarsanız öyle yargılanırsınız. Siz başkalarına nasıl davranırsanız, başkaları size öyle davranır. Ne ederseniz onu bulursunuz. Yuvarlak anlamı ile bu anlamlara gelen bu söz meşhurdur. Yani burada “Din” Tamamen hesap günü anlamına gelir. “Din günü” Onun için “Malik” bir okunuşta “melik” te okunur. Din gününün hakimi. Hesap günü varsa bir yerde, o hesap gününün de bir hakim’i olması gerekir. Bir mahkeme varsa o mahkemenin hakimi olması lazım. “Maliki yevmiddin”; hesap gününün hakimi olan Allah’a delalet eder. İşaret eder.

Yukarıda Rahman, Rahim isimleri, sıfatları geçti. Yani sevindik. Birden bire Allah’ın Rahmetini, bereketini, Allah’ın acımasını şefkatini, merhametini ifade eden sıfatlarla rabbimiz bize tanıttı. Ve hesap gününün de sahibi olduğunu söyleyiverdi. Bu önemli.

İşte Kur’an ın üslubundan biri budur. Kur’an ın üslubunun dayandığı temel ölçüler vardır, bu ölçülerden bir tanesi ve en başta gelenlerinden biri budur.

Bu nedir? İnsanı bir ümide, bir de korkuya döndürür. İnsanın önünde bir cennet açar, bir de cehennem açar ve iki hali de sana gösterir. Yani seni gerçeklikle karşı karşıya bırakır. Ve sürekli bunu yapar Kur’an.

Yine Kur’an insanın önünde üç zamana ilişkin ufuklar açar. Seni önce “Hal” ile uyarır. Seni sana döndürür. Sana seni hatırlatır. İçinde yaşadığın ortama, kainata, çevreye, yere, göğe  bakmanı ister.

Onunla yetinmez. Bir geçmişi çevirir, geçmişin kıssalarından anlatır sana. Maziye çevirir. Hatta öyle geçmişe çevirir ki; Ruhunun mazisine çevirir.

Bir de geleceğe çevirir. İstikbale. Yani ebedi İstikbal. Ahiret, hatta bir an cennet, bazılarının istikbali olan cehennem, bazılarının istikbali olan cennet, ama hep hesap, hep hesap günü, hep kıyamet.

İşte üç zamanlı çalışır Kur’an. Bu üç zamanı da insanın önüne sürekli bir perde gibi, bir film şeridi gibi dizer. Neden? Çünkü insan bu üç zamanı her an aklında tutarak yaşarsa o zaman diri olarak yaşamış olur. O zaman hesabını verebileceği hayat yaşar. O zaman her nefesinin hesabını vermek üzere dikkatli davranır. O zaman mahkemesine çıkacağı Allah’a karşı veremeyeceği bir muamele yapmaz. Hesabını veremeyeceği bir eyleme girişmez. Sorumluluğunun bilincinde olur. İşte “Takva” da zaten budur. İnsan da bu ruh halini, bu şuuru uyandırmak için Kur’an, sürekli insanı mazisine, hale ve ebede, istikbaline döndürür. “Maliki yevmiddin” budur.  Din gününün maliki, Hesap gününün hakimi olan Allah’a Hamdlerin, övgülerin tümü olsun.

Şimdi Kur’an zaman olarak, şık olarak farklı bir kipe geçiyor. Yani o Allah’dan bahsederken şimdi samimi bir kipe, yani “sen”’e geçiyoruz. Tamamen Allah kulu ile bu noktadan itibaren samimi bir iletişim kuruyor ve ;

Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
2. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2011/03/13/fatiha-suresi-2/  bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder