14 Mart 2012 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. NAHL (78-82)(87-C)




B sayfasından devam.

78-) VAllâhu ahreceküm min butuni ümmehatiküm lâ ta'lemune şey'en ve ce'ale lekümüs sem'a vel' ebsara vel' ef'idete lealleküm teşkürun;

Allâh sizi analarınızın karınlarından bir şey bilmez bir hâlde çıkardı... Değerlendirerek şükredenlerden olasınız diye, size sem' (algılama), basarlar (görüp değerlendirme) ve fuadlar (Esmâ mânâ özelliklerinin beyne yansıtıcıları - kalp nöronları) verdi. (A.Hulusi)

078 - Ve Allah sizi analarınızın karınlarından öyle bir halde çıkardı ki hiç bir şey bilmiyordunuz, öyle iken size, işitme, gözler, gönüller verdi ki şükredesiniz. (Elmalı)


VAllâhu ahreceküm min butuni ümmehatiküm lâ ta'lemune şey'e sizi analarınızın karınlarından hiçbir şey bilmez bir halde çıkardı. ve ce'ale lekümüs sem'a vel' ebsara vel' ef'idete lealleküm teşkürun ve belki şükredersiniz diye, ya da şükrederler diye daha doğrusu sizin için işitme, görme ve duyup düşünme kabiliyeti takdir eden de yine Allah’tır.

Canlı olarak doğmak fakat teennüs kesp etmek. Nedir bu? İnsan canlı olarak doğar, insan olarak değil. İnsanlığı sonradan kazanır. Hani deliliğin büyük filozofu Erasmus öyle diyordu ya insan doğulmaz, insan olunur. Buna büyük şahsiyet filozofu Muhammed Abdulaziz el Habab’i, teennüs diyor. Yani insanlaşma. Onun için insan bir canlı olarak doğar fakat Allah’ın kendisine verdiği potansiyeli kullandığı oranda insanlaşır. Kullanmadığı oranda canlı olarak kalır, hatta Kur’an ın ifadesine göre canlılardan, hayvanlardan daha aşağı düşer.

…kel en'ami belhüm edall (A’raf/179) Hayvanlar gibi hatta daha da aşağı diyordu ya Kur’an. Onun için insan ya canlı olarak doğduğu gibi veya daha aşağı derecede olmayı seçecek, ya da insanlaşacak. Teennüs kesp edecek, ünsiyete kavuşacak. Muhabbetle, meveddetle, ülfetle, sevgiyle insanlaşacak. Ya da nisyana mahkum olacak, unutulup hayvanlaşacak veya daha aşağı derekeye inecek.

Burada görme, işitme ve inanma yeteneği sayesinde insan olduğunu öğreniyoruz ayetten. Bakınız açıkça söylüyor zaten. Annelerinizin karnından hiçbir şey bilmez halde çıkaran ve şükrederler diye işitme, görme ve inanma. Aslında oradaki ef'ide , fuad. Yanan kalbe fuad derler Arap dilinde. Evet, kalbin bir durumudur. Tabii ki akıl için düşünürsek, kalbin bir hassasıdır akıl biliyorsunuz, akleden kalp diye geçer Kur’an da. Istırap çeken akla, yani bir şeyi öğrenmek için, bir hakikatin peşine düşer ve o hakikati elde etmek için sancı çeker, acı çeker, bedel öder, işte buna diyor Kur’an. Onun için ben inanmak ve öğrenmek sancısı diye tercüme edebilirim. İnsanı insan edenin bunlar olduğunu söylüyor adeta bu ayet. Yoksa anasından doğduğu gibi kalırsa insanlaşmayacağını ima ediyor.


79-) Elem yerav ilettayri musahharatin fiy cevvisSema'* ma yümsikühünne illAllâh* inne fiy zâlike leâyâtin li kavmin yu'minun;

Havada Allâh hükmüne uymakta olan kuşları görmüyorlar mı? Onları Allâh'tan (Esmâ'sının kuvvelerinden) başkası tutmuyor... Bu işaretlerde de aklını kullananlar için bir ibret vardır! (A.Hulusi)

079 -  Görmediler mi baksalar a kuşlara cevvi Semâda müsahharlar iken onları Allah dan başka tutan nedir? Elbette bunda iman edecek bir kavim için çok âyetler var. (Elmalı)


Elem yerav ilettayri musahharatin fiy cevvisSema' Ne güzel değil mi dostlar. Bakınız, 78. ayet, hemen bir önceki ayet insanın görme yeteneğinden söz etmişti değil mi, gözlem yeteneğinden. Bakın şimdi o yeteneği çalıştırıp çalıştırmadığını sorguluyor ve diyor ki; peki kuşlar üzerinde hiç mi gözlem yapmazlar. Onlar göğün boşluğunda uçarken ilahi yasalara boyun eğmişlerdir.

Evet, yerav, erav fiili sadece sıradan bir görmeyi değil, derinliğine gözlem yapmayı ifade eder. Onun için; rü’yet, görüş. Düşünceye bile bu isim verilebilir, insanın görüşü: Onun için Re’y, bir insanın düşünce biçimi, hatta düşünce sistemi anlamına gelir aynı köktendir. Dolayısıyla diyor; hiç mi uçan kuşa bakmazlar hava boşluğunda. Tabii bakınca eğer görmek için bakarsa -tabii her bakan göremez, o da ayrı bir problem-  Bazıları bakar, bazıları görür. Onun için gören bir bakışla görmeyen bir bakış arasındaki fark işte trene bakanla onu gören arasındaki farktır. İsmini vermeyeyim.

Onun için burada eğer gören bir bakışa sahiplerse şunu görürler demeye getiriyor. O uçan kuş hava boşluğunda ilahi yasalara uygun olarak uçuyor. O yasayı yaratanın Allah olduğuna bir ima. Yani kuş parmaktır. Parmağa bakarlar, parmağın işaret ettiği yeri görürler oraya bakarlar bitti. Artık parmağa bakmazlar. Parmak ayı gösterirken aya bakılır, parmağa değil. Cama bakmazlar, camdan bakarlar. Kuş, camdır, kuş sanattır. Sanata bakarlarsa sanatkarı görürler. Kuş eserdir. Esere bakarlar müessiri görürler. Kuş fiildir, fiile bakarlar faili görürler.

Onun için yani o bir işaret taşıdır. İşaret taşı nereyi gösteriyorsa oraya bakarlar. Zaten İlm de budur. Makayyıs sahibi ilmi şöyle tarif eder. El ilm yedullü ala eserin bisşey’i yetemeyyezü bihi an gayrihi ilim bir şeyi diğerinden yani bir başka şeyden ayırmamıza yarayan bir iz, bir belge, bir eser, bir işarettirler. Evet ilim bir esermiş,. Yani hakikatin kendisi değil, hakikate götüren şey. Onun için ilim bir ayettir. Her ayetse bir izdir. O izi izleriz ve hakikate ulaşırız.

Elem yerav ilettayri musahharatin fiy cevvisSema'* ma yümsikühünne illAllâh onları orada tutan yasayı Allah’tan başka kimse koyamaz diyor son cümle. Allah’tan başka kimse koyamaz. inne fiy zâlike leâyâtin li kavmin yu'minun hiç şüphesiz inanıp güvenen bir toplum için bunda da mutlaka alınacak bir ders vardır. Yani biraz önce de dediğim gibi sanat, sanatkarı gösterir. Siz bir sanat eseri görmüşseniz sanat eserine değil, asıl hayranlığınızı sanatkara gösteriniz. Ona hayran olunuz. O kendi kendine yapılmadı, onu yapan hayranlığı hak eder.


80-) VAllâhu ce'ale leküm min buyutiküm sekenen ve ce'ale leküm min culudil en'ami buyuten testehıffuneha yevme za'niküm ve yevme ikametiküm, ve min asvafiha ve evbariha ve eş'ariha esâsen ve meta'an ila hıyn;

Allâh evlerinizi sizin için huzur ve güvenle yaşam ortamı kıldı... Sizin için hayvanların derilerinden, yolculukta veya oturmak için kolayca taşıyıp kullanacağınız çadırlar; yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından ev-giyim eşyası ve muayyen bir süreye kadar faydalanma nasip etti. (A.Hulusi)

080 - Allah size evlerinizden bir mesken yaptı ve en'am derilerinden size gerek göç günümüzde ve gerek ikametiniz gününde hafif hafif taşıyacağınız evler ve yünlerinden yapağılarından, kıllarından bir zamana kadar (giyinecek, kuşanacak, serilecek, döşenecek) bir esas ve (ticaret edilecek) bir meta' yaptı. (Elmalı)


VAllâhu ce'ale leküm min buyutiküm sekenen size, içinde sükûn ve huzur duyacağınız sabit meskenler inşa etme yeteneğini veren, ve ce'ale leküm min culudil en'ami buyuten testehıffuneha yevme za'niküm ve yevme ikametiküm yine size hayvanların derilerinden konup göçerken kolayca taşıyacağınız seyyar mekanlar yapma yeteneğini kazandıran. Ki bu ayette ki ve müteakip ayette ki Allah’ın verdiği bu nimetler, aslında birer yetenek olarak ima ediliyor.

Ayette ki sekenen ve buyuten karşıt çiftler. Olarak kullanılmış. Sekenen, sabit konut manasına buyuten ise seyyar barınak manasına. Beyt; ev karşılığı kullanılsa da aslında bâte kökünden gelir, bu kök; geceledi manasına gelir. Yani içinde gecelenen mekana ev denir. Onun için beyt içinde gecelenen barınaktır.

ve min asvafiha ve evbariha ve eş'ariha esâsen ve meta'an ila hıyn onların yünlerinden, kürklerinden, kıllarından hem dayanıklı temel eşyalar, hem de sınırlı süre kullanılan dayanıksız tali eşyalar üretme yeteneğini veren Allah’tır.

Tabii burada ki esâsen ve meta'an karşıt çiftlerdir yine yukarıdaki gibi. Dayanıklı tüketim malları esâsen diye geçmiş, esas, temel ve dayanıksız tüketim malları ise meta’an, geçici kullanım ile kullanılan şeyler diye geçmiş.


81-) VAllâhu ce'ale leküm mimma haleka zılalen ve ce'ale leküm minelcibali eknanen ve ce'ale leküm serabiyle tekıykümül harre ve serabiyle tekıyküm be'seküm* kezâlike yütimmu nı'metehu aleyküm lealleküm tüslimun;

Allâh, yarattığı şeylerden sizin için gölgeler yaptı ve sizin için dağlardan sığınıp barınılacak yerler oluşturdu; sizin için, sizi sıcaktan koruyan elbiseler ve savaşta koruyan zırhlar yarattı... İşte böylece üzerinize nimetini tamamlıyor ki müslimler olasınız! (A.Hulusi)

081 - Allah halk ettiği şeylerden sizin için gölgeler yaptı ve sizin için dağlardan siperler yaptı, hem sizi sıcaktan vikaye edecek esvaplar hem de harpte vikaye edecek esvaplar yaptı, bu suretle üzerinizde olan nimetini tamamlayacak ki siz halis Müslüman olup selâmet neşredesiniz. (Elmalı)


VAllâhu ce'ale leküm mimma haleka zılalen yarattığı şeylerden kimilerine size gölgelik kılan, mesela ağaç gibi. ve ce'ale leküm minelcibali eknanen ve dağlardan size korunaklar, sığınaklar temin eden  ve ce'ale leküm serabiyle tekıykümül harre ve serabiyle tekıyküm be'seküm size hem sıcağa karşı korunacak giysiler, ki soğuğa karşı zaten giyilir. Onun için zikredilmemiştir. Hem de savaşlarınızın darbelerinden korunacak elbiseler imal etme yeteneğini veren de yine aynı Allah’tır.

Tabii burada aynı zamanda darbelere karşı korunacak elbiselerden kasıt zırh olsa gerektir. kezâlike yütimmu nı'metehu aleyküm lealleküm tüslimun size olan nimetlerini işte böyle tamamladı. Belki O’na teslimiyetiniz de “Tam” olur. Yani Allah hem insanın zorunlu ihtiyaçlarını, hem gerekli ihtiyaçlarını zaruriyet, haciyyat,; hem de estetik ihtiyaçlarını tahsiniyyat. Şatıbi’nin 3 lü tasnifi ile söz edecek olursak; verdi, tamamladı. Yani hayvanlar dünyasına bakınız, proteinlerinizi ondan elde edersiniz.

Bu zaruridir. Mecbursunuz buna. Ama ihtiyaçlarınızı da onlardan karşılarsınız. Giysiler elde edersiniz derilerinden. Tüylerinden iplik örersiniz. Yünlerinden, kıllarından bir takım şeyler elde edersiniz ve daha başka şeylerinden hatta atıklarından dahi yakacak elde edersiniz. Ama sadece bu kadar değil, sadece zaruri ve hâci gereksinimlerinizi karşılamaz, bir de estetik değerlerinizi karşılar. Ne yapar? Akvaryuma girer balık olur, Kafese girer süslü kuş olur, muhabbet kuşu olur. Canınız olur böyle, güzellik ihtiyacınızı karşılarlar. Yani ben şunu karşıladım bu yeter demezler. Allah böyle mükemmel yaratmış.

Yine bakınız bitkiler dünyasına, bitkiler dünyası sizin çok temel, zaruri, olmazsa olmaz gıdalarınızı karşılar. Ekmek yaparsınız, sofranızın baş konuğu olu. Ama ondan ayrı olarak bitkiler dünyası sizin mobilya ihtiyacınızı karşılar. Kereste ihtiyacınızı karşılar, odun ihtiyacınızı karşılar, kağıt ihtiyacınızı karşılar. Yani alternatifi olsa da bu malzemelerin yine de ihtiyacınızı karşılar. Ama bir de estetik ihtiyacınızı karşılar. Çiçek olur, gül olur, sümbül olur, lale olur, nergis olur saksınıza girer, pencerenizin önüne gelir ve sizin güzellik ihtiyacınızı, estetik değer ihtiyacınızı karşılar.

İşte böylesine Allah size nimetini tam yaptı. Neden nimeti tam yaptı? Siz de O’na tam teslim olun. Yani sizden başka bir şey istemiyor. Tam telsim olun, yarım teslim olmayın. Madem O Allahlığını size tam gösterdi, sizde kulluğunuzu O’na tam gösterin, teslim olun tüslimun evet.


82-) Fein tevellev feinnema aleykel belağul mubiyn;

(Rasûlüm) eğer yüz çevirirlerse senden, sana düşen sadece apaçık tebliğdir! (A.Hulusi)

082 - Buna karşı eğer yüz çevirirlerse artık senin üzerine düşen ancak tebliği beliğdir. (Elmalı)


Fein tevellev feinnema aleykel belağul mubiyn artık eğer yüz çevirirlerse, unutma ki sana düşen açık ve net olarak mesajı tebliğ etmektir. Bütün bunlara rağmen yüz çevireceklerse bırak yakalarını demeye getiriyor ayet. Yani Allah kendilerine bu kadar nimeti tam olarak vermişken hala parmağa bakıyorlar da aya bakmıyorlarsa, hala cama bakıyorlar da camdan bakmıyorlarsa, yani bakıp ta görmüyorlarsa bırak yakalarını diyor.



Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
87. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/03/09/islamoglu-tef-ders-nahl-70-9787/  bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder