A sayfasından devam
Hz. Peygamber bu konuda doğrudan bir açıklama bırakmadığı için sahabe ve daha sonraki nesilden gelen alimler gerek İsra ve miracın niteliği ile ilgili, gerek niceliği ile ilgili farklı yorumlar yapmışlardır. Yani zamanı, mekanı, hatta kaç kez vuku bulduğu miracın. Bazı haberlerde, hadislerde miracın iki ya da üç kez vuku bulduğu, bunlardan birisinin nübüvvetin hemen öncesinde olduğu gibi bir sonuçta çıkarılabiliyor. Zaten 60. ayette imtihan kılındığının söylenmesi de bu. Yani spekülasyon yapılacak üzerinde. İnsanlar kendi zihinlerindekini giydirmeye çalışacaklar. Eğer ayrıntı verilseydi neden sınav kılınsın dı ki. O zaman sınav özelliği kalmazdı. Ayrıntı verilmediği için sınav kılınmış olmaktadır. O nedenle hiçbir hadis bize bu ruhani müşahedenin gerçeğini, gerçekte ne olup bittiğini bildirmez, sadece yorumu bildirir çünkü o hadisler hep dolaylı anlatımlardır. Sadece dolaylı mı? Hayır. Aynı zamanda o hadisler de bahsedilen Mirac olayı yine isra ile birlikte sembolik bir anlatıma sahip.
Hicretten bir yıl önce bu hadislere göre bir gece ruhani bir tecrübe yaşatılmıştır Resulallah’a. Resulallah önce alınıp Kudüs’e, sonra içinde bulunduğumuz alemlerden başka alemlere yolculuk yaptırılmıştır. Bu yolculuk sırasında başta İsa, Musa, Adem, İbrahim gibi (A.S.) Hepsine sâlâtu selâm olsun, peygamberlerle görüşmüş. Cennet ve cehennem, Salihler ve şakiler, iyiler ve kötülerin durumu gösterilmiş, peygamber A.S. ın gönlü iman ettiklerine özel bir Rü’yet le mutmain kılınmıştır. Yani Resulallah’a çok özel bir ödül verilmiştir. İsra ve Mirac olayı aslında Hz. Peygambere verilen ruhani bir ödüldür.
Bu özel müşahedenin bedenle birlikte mi yoksa ruhen mi yapıldığı konusu sahabeden beri tartışılmıştır. Daha sahabeden itibaren. Bu uzun tartışmanın tamamını 3 Muhammed isimli kitabıma sahabeden gelen rivayetlerle birlikte almıştım. Hz. Aişe başta olmak üzere bir takım sahabe ve tabiinden büyük imam Hasan Basri ve o çizgide olanlar miracın; ruhen, Bi’ruhi. Haberlerde de geçtiği gibi ruhuyla, ruhani olarak yapıldığını söylerken, bir kısım sahabe de miracın bedenen de gerçekleştiğini söylemişlerdir.
Aslında bedenen gerçekleştiğini söyleyenlerin mugni bir delilleri de olmamıştır. Sadece bu ayetteki Bi abdihi sözcüğünün içinde abd; cesedi ve ruhuyla insanın kendisi yorumu yapılmışsa da bu surenin 60. ayetinde açıkça miracın, İsra nın bir rü’yet olduğu rü’ya sözcüğüyle dile getirilmiştir. Onun için bu konuda Hz. Aişe ve onun gibi düşünenler aslında vahiyle de desteklenen kişilerdir. Onun için bu tartışma bizce de sonucu belli bir tartışmadır.
60. ayette geçen Rü’ya, aslında bizim bildiğimiz uykuda görülen manasıyla değil, bir Rü’yet, yani bir gösterme, bir müşahede manasına alınmalıdır. Ruhani bir müşahede ile uyku, yani rüya aynı şey değildir. İbn. Kayyın El Cevziyye’nin muhteşem tahlilinde olduğu gibi gerçekten mirac, sadece sıradan bir rüya değil, ruhani bir müşahede. Belki geçici bir biçimde ruhun bedenden alınıp Allah katında konuk edilmesi ve bir takım şeylerin gösterilmesi, bir takım gaybi yerlerin, mekanların, olayların ruha sunulması, ruhun onlara muttali kılınmasıdır. Miracı ve İsra yı böyle anlamak sanırım en doğru anlamanın yoludur.
Kaldı ki bize kadar gelen Mirac ve İsra hadisleri sembolik bir dille anlatılır. Mesela önceki peygamberlerle buluşma. Aslında bu önceki peygamberlerin ruhaniyetleri ile bir buluşmadır, besbelli öyledir.
Yine Hz. Enes’ten gelen İsra ve Mirac hadisinde ki Buhari’nin naklettiği. İsra esnasında yaşlı bir kadınla karşılaşır Resulallah. Hz. Cibril’e sorar; “Ya Cebrail bu kimdir?” Cebrail cevap verir; “Ya Resulallah bu dünyadır.” Gerçekten basbayağı sembolik bir anlatım. Yani dünya kadın suretinde görülüyor. Dolayısıyla sembollerle bir şeyler anlatılmaya çalışılır. O kadar değil.
Yine Ebu Hüreyre rivayetinde, yine Buhari ve Müslim’in aktardığı isra ve Mirac rivayetidir; Tohum eken ve biçen insanlarla karşılaşır Resulallah. Bunların kimler olduğunu sorar. Bunlar tohumu ekmekte, eker ekmez biçmektedir. Hemen biçmektedir ve gerçekten nurani varlıklardır ve sorar; “Bunlar kimler ya Cibril?” der. Cebrail’in cevabı; “Bunlar Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihat edenler. Yani mallarını ektiler, hemen biçtiler, hem de bire sonsuz vererek. Canlarını ektiler, hemen biçtiler hem de bire sonsuz veren bir tarlayı biçer gibi.” İşte bunlar hep de sembolik anlatımlarla doludur.
Tabii bu rivayetler bazen hakikatlerle de çeliştiğini görürüz bazı noktalarda. Mesela Miraç rivayetlerinden birinde 5 vakit namazın Miraçta indiği rivayet edilir. Ama Taha suresi, ki bu sureden yıllar önce inmiş bir suredir. Hz. Ömer’in Müslüman oluşuna vesile olan sure olduğu bilindiğinden nübüvvetin 5. yılında indirilmiş olması muhtemeldir. Taha 130. ayet aslında 5 vakit namaza dikkat çekmekte ve dile getirmektedir.
[Ek bilgi; “O halde, dediklerine sabret; güneşin doğmasından önce ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et. Gecenin bir kısım vakitlerinde ve gündüzün etrafında da tesbih et ki hoşnudluğa eresin.” (Taha/130 Elmalı)]
Yine Bakara suresinin 285 ve 286. ayetleri; Yatsı namazlarından sonra çok dinlediğimiz Âmener Rasûlü Bi mâ ünzile ileyhi min Rabbihî vel mu'minûn (Bakara/285) ile başlayan ve surenin sonuna kadar süren ayetlerin bu gece indiği rivayeti yer alır bazı miraç rivayetlerinde. Ama biz biliyoruz ki Bakara tamamıyla Medine de nazil olmuştur ve bunda hiçbir ihtilafta bulunmamaktadır.
Yine bazı Mirac rivayetlerinde Resulallah’ın; Teyzesinin çocuğu olan Ümmühani’nin evinde gecelediği bir gece isra ve mirac gerçekleşmiş ve o rivayette Ümmühani; biz Resulallah’la beraber sabah namazını kıldık diye anlatmaktadır. Oysa ki, bu hanım Mekke’nin fethinden sonra Müslüman olmuştur.
Dolayısıyla bu gibi bazı rivayetlerin bir takım çelişkili yerleri de ortaya koyuyor ki bu konuda deminde söylediğimiz gibi hayli spekülasyon yapılmış, fikir yürütülmüş, görüşler ve karşıt görüşler serdedilmiş ama ortada olan hakikat Kur’an ın söz ettiği deruni ve ruhani bir tecrübe efendimiz A.S. a Allah tarafından yaşatılmış ve bu ruhani tecrübe Mekke’de müşrik saflarını çalkalamış ve birbirine katmış, bu tecrübe yaşandıktan sonra bu tecrübeden bir takım enstantaneler aktaran Resulallah’ı müşrikler yalanlamaya kalkmışlar fakat sonunda yalanlayamamışlar.
Bu anlatılanlar uzaklarda ticaret bir yerde olayı duyan Hz. Ebu Bekir’e iletildiğinde Ebu Bekir’in tepkisi doğrudan; “O söylüyorsa doğrudur.” Olmuş ve Sıddıyk lakabı Sıddıyk adı da bunun üzerine verilmiştir ki, miracın bize verdiği en soylu ders İsranın ve Miracın bize verdiği en soylu ders şudur;
Allah Resulünü en sıkışık olduğu Mekke’nin zor zamanlarının en zor yılı olan hicretin bir yıl öncesinde ki o en sıkışık olduğu, en daraldığı, en bunaldığı bir zamanda Allah Resulünü böyle bir ödülle desteklemiş ve onun davasına olan yardımını gaybi bir biçimde indirmiştir. Miracın bize verdiği 1. hakikat budur.
[1. Ek bilgi; Tercih edilen görüşe göre Resulallah Miraca ruh ve beden olarak çıkmıştır. Zira hadiseyi anlatan bu Sûrenin ilk kelimesi "Sübhan"dır. Ve bu kelime, fevkalade olayları anlatmak için kullanılır. Resulallah’ın cismen değil de sadece ruhen gittiğini söylemek, bu kelimenin kullanılacağı nispette fevkalade bir olay değildir. Ayrıca âyet-i Kerîmede "Geceleyin kulunu yürüttü" ifadesi yer almaktadır. Geceleyin yürümek, fiilen mesafe kat etmektir. Bu da ancak bedenle olur. "Kul" kelimesi de kişinin ruh ve bedeni için birlikte kullanılır. İnsanın sadece ruhuna kul denilmez. (Taberi)]
[2. Ek bilgi; “Mirâc” konusunu iyi anlamak lâzım!. Mirâc diye bahsedilen olayın ilk bölümü “isra” hadisesi, bir tayyi mekân olayıdır. Resulallah’ın, Mekke’den, Kudüs’e gitmesi hadisesidir. Bu bir tayyi mekân olayı ve madde bedenle yapılan bir şey... Mirâc, burada yok!. Bu olay değil, Mirâc! Kudüs’te ki ziyaret ve Kudüs’te ki Resullerin ruhaniyetleriyle toplu olarak buluşma. Bu birinci bölümü.
Bu olayın tamamı, üç bölümde incelenir.
İkinci bölümü, semâları gezişi ki, bu cennet ve cehennem boyutlarını seyir olayı BOYUTSAL bir gezi olayı; madde beden olayı değil!..
Bu da Mirâc değil! Kudüs’teki namazdan sonra Hz. Resulallah’ın semâları gezişi. Cebrâil’in eşliği ile yedi kat semâdaki o semâ varlıklarını; o semâların yaşamlarını, bu arada cennettekilerin yaşamlarını, cehennemdekilerin yaşamlarını seyretmesi, ikinci bölüm. Bu da mirâc değil!.
Üçüncü bölüm ise, Sidret-ül Münteha denilen; ef’al âleminin, çokluk âleminin son bulup; Cebrâil’in; “Ben buradan sonra yokum” dediği noktadan başlayıp, Hz. Resulallah’ın kendi hakikatine yönelmesi suretiyle Rabbini, bâtınında müşahede etmesi; “MİRÂC” denen olaydır. Bu üçüncü bölüm bâtınî - enfüsî bir seyirdir; âfâki bir seyir değil!.
Birinci bölüm, Tay-yi Mekân olayıdır. http://ekabirweb.blogspot.com/2012/02/tayyi-mekan.html İsra olayıdır, Mekke’den Kudüs’e!.
kinci bölüm, Semâları, Cennet ve Cehennemi gezmesidir, Cebrâil’in eşliğinde. Bu da Mirâc değildir.
Esas Mirâc denen üçüncü bölüm ki, bu enfüsîdir. İkinci bölüm de afâki idi. Semâları gezişi cennet ve Cehennemi görüşü afâki idi. Afâki seyir idi. Üçüncüsü, enfüsî seyirdir, Rabbini bâtınında görmesidir. (A.Hulusi)]
2-) Ve ateyna Musel Kitabe ve ce'alnahu hüden li beniy israiyle ella tettehızû min duniy vekiyla;
Musa'ya hakikat BİLGİsi (Kitap) verdik... Onu: "Ben'im dûnumu vekîl edinmeyin!" diye İsrail oğullarına bir kılavuz kıldık. (A.Hulusi)
002 – Musa’ya da kitap verdik ve onu Beni İsrail için bir hidayet rehberi kıldık, şöyle ki: benden başka bir vekil tutmayın diye. (Elmalı)
Ve ateyna Musel Kitabe ve ce'alnahu hüden li beniy israiyl yine biz Musa’ya da kitabı vermiş ve onu İsrail oğulları için bir doğru yol haritası kılarak onları şöyle uyarmıştık. ella tettehızû min duniy vekiyla benim dışımda herhangi bir koruyucu, otorite edinmeye kalkmayın. Vekiyl, koruyucu otorite. Kefil ve şahitten ayrı. Kefil ve şahit müdahil değildir, sadece geriden şahit olur. Müdahil değildir olaya. Ama vekiyl öyle değildir. Vekiyl, vekalet ettiği şeye müdahale eder. Onun için koruyucu otorite diye çevirdim. Yani benden başka hiçbir kimseyi koruyucu otorite edinmeyin diye emrettik.
Kime? Yahudileşen İsrail oğullarına. Edinmişler miydi? Maalesef. Edindikleri için buzağıyı tanrı edinip tapmaya başladılar. Yani kendilerine zulmeden firavun ve kavminin putunu put edindiler. Bu kadar alçaldılar. Onun için aşağılık maymunlar olun denildi. Yani sıradan maymundan daha aşağı bir karakter sergilediler diyor Kur’an.
Burada hemen Musa peygambere verilen vahye getirilmiş söz. Burada açıkça şu gerçek vurgulanıyor ki; İlahi vahiylerin kökeni birdir ve Kur’an vahyinin onları içerdiği bir hakikattir. Yani Kur’an daha önce gönderilmiş ilahi vahiylerin içeriğini bünyesinde taşır. İşte burada sözün Hz. Musa’ya verilen vahye getirilmesinin sebebi de budur. Vahiyler birbirinin devamıdır. Peygamberler birbirlerini yalanlamazlar filozoflar gibi, birbirlerini tasdik ederler. Vahiyler de birbirlerini yalanlamaz, tasdik ederler. Ey bu vahyin muhatapları, iyi bilin ki daha önceki vahiylerin oturduğu ana esaslar bu vahiyde de vardır ve bu vahiy onların temellerini içermiştir manasına gelir.
Bu aynı zamanda; ey önceki vahiylere iman eden kimseler, bu vahyi aldığınızda eğer vahye imanınızda sadıksanız bu vahye de iman edin mesajı vardır.
3-) Zürriyyete men hamelna me'a Nuh* innehu kâne abden şekûra;
(Ey) Nuh ile beraber (gemide) taşıdıklarımızın torunları... Muhakkak ki O, çok şükreden bir kul idi. (A.Hulusi)
003 - Ey Nuh ile beraber yüklediğimiz kimselerin zürriyeti!, o doğrusu çok şükredici bir kul idi. (Elmalı)
Zürriyyete men hamelna me'a Nuh siz ey Nuh’la birlikte gemide taşıdıklarımızın soyundan gelenler, innehu kâne abden şekûra hiç şüphesiz o hep şükreden bir kuldu.
Neden Hz. Nuh’a getirildi söz? İnsanlığın 2. babasıydı o. İnsanlığın 2. babası. Yani şu gerçek vurgulanıyor; Ey insanoğlu sapma arizidir, asli olan, esas olan, ilk olan tevhid akidesidir. Onun için senin atan muvahhitti. Hem 1. atan Adem, hem 2. atan Nuh muvahhitti. Dolayısıyla atalarımızdan böyle gördük, biz babalarımızdan böyle gördük diye mazeret ileri süremezsin. Nuh’u mazeret ileri süreceksen eğer atalarını şirkine ve sapmana delil göstereceksen, ben de sana büyük atan Nuh’u delil gösteririm. Bak senin mazeretin yok derim. Sapma sonradandır çünkü. İşte ona bir atıftır.
Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
89. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/03/23/islamoglu-tef-ders-isra-001-02189/ bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder