D sayfasından devam.
60-) Lilleziyne lâ yu'minune Bil ahıreti meselüssev'* ve Lillâhil meselül a'lâ* ve "HU"vel Aziyzül Hakiym;
Kötü sıfatlar, sonsuz yaşam süreçlerine iman etmeyenler içindir... En mükemmel sıfatlar da Allâh içindir! O, Aziyz'dir, Hakiym'dir. (A.Hulusi)
060 - Âhirete imanı olmayanlar için kötülük meseli sıfatlar var, Allah için ise en yüksek sıfatlar, ve azîz odur, hakîm o. (Elmalı)
Lilleziyne lâ yu'minune Bil ahıreti meselüssev' kötü, çirkin nitelemelere ahirete inanmayanlar layıktır. Bu çirkin bir nitelemedir. Yani hem kötü görüyorsunuz, hem Allah’a ortak koştuklarınızı kötü gördüklerinizden seçiyorsunuz. Bu bir çelişki bir kere. ve Lillâhil meselül a'lâ Allah’a layık olan ise en yüce, en güzel nitelemelerdir. Yani zihni yüceltmeyenler, mutlak’ı kayıtlıyorlar. Yani kendilerini zihinlerini, akıllarını Allah’a yüceltemeyince; yüce olan, aşkın olan Allah’ı indirmeye çalışıyorlar. Putperestlik işte budur. Aklı yüceltemeyince aşkını aşağı indirmeye kalkar. Yani değerini düşürmeye kalkar.
Kız Allah’ın diyorlardı. Elekümüzzekeru ve lehül ünsâ (Necm/21) Yani şimdi erkek size dişi Allah’a öyle mi? Tilke izen kısmetun dıyza (Necm/22) yani bu ne biçim taksim diyor ya Kur’an. Bu ne biçim taksimat. Bir şeyi hem kötülüyor, hem de Allah’a atfediyorsunuz. Tabii onların bu çelişkisine dikkat çekişti bu.
ve "HU"vel Aziyzül Hakiym zira O mutlak yücelik ve üstünlük, hüküm ve hikmet sahibidir.
61-) Ve lev yuahızullahun Nase Bi zulmihim ma tereke aleyha min dabbetin ve lâkin yuahhıruhüm ila ecelin müsemma* feizâ cae ecelühüm lâ yeste'hırune saaten ve lâ yestakdimun;
Eğer Allâh insanları zulümlerinden dolayı sorumlu tutup sonucunu hemen yaşatsaydı, (arz) üzerinde hiçbir DABBE (insan değil insan bedeni) bırakmazdı! Fakat onları hükmedilmiş bir vakte tehir ediyor... Ecelleri geldiği vakit de ne bir saat geri kalırlar, ne de öne geçebilirler. (A.Hulusi)
061 - Mamafih Allah insanları zulümleriyle muaheze ediverse idi Yer yüzünde bir deprenen bırakmazdı, velâkin onları mukadder bir ecele kadar tehir eder, ecelleri geldiği vakit da bir saat ne geriletebilirler, ne öne geçebilirler. (Elmalı)
Ve lev yuahızullahun Nase Bi zulmihim ma tereke aleyha min dabbe nitekim eğer Allah zulümleri nedeniyle insanları hemen cezalandıracak olsaydı, yer yüzünde bir tek canlı bırakmazdı. Eğer rahmet ve şefkatiyle davranmasaydı, hemen suç işler işlemez cezalandırsaydı yer yüzünde tek bir canlı kalmazdı diyor vahiy.
ve lâkin yuahhıruhüm ila ecelin müsemma Fakat onları belirli bir süreye kadar ertelemektedir. feizâ cae ecelühüm lâ yeste'hırune saaten ve lâ yestakdimun Fakat vadeleri dolduğu vakit akıbetlerini ne bir an geciktirebilirler ne de çabuklaştırabilirler. Yani lafzen öne alabilirler ama acıyı çekmemek için çabucak talep etmek manasına, yani öne almak.
62-) Ve yec'alune Lillâhi ma yekrehune ve tasıfu elsinetühümül kezibe enne lehümül hüsna* lâ cerame enne lehümünnare ve ennehüm müfretun;
(Müşrikler) hoşlanmadıkları şeyleri Allâh'a yakıştırırlar (melekler kızlarıdır diyerek)... Üstelik de yalan söyleyip, en güzel geleceğin kendilerine ait olduğunu iddia ederler. Şüphesiz onlara ateş vardır ve onlar en önde götürüleceklerdir. (A.Hulusi)
062 - Hem Allaha kendilerinin hoşlanmayacakları şeyler isnat ediyorlar, hem de dilleri kendilerine yalan söylüyor: en güzel akıbet onlarınmış! Doğrusu ateş onların, hem onlar ona en önde gidecekler. (Elmalı)
Ve yec'alune Lillâhi ma yekrehune ve tasıfu elsinetühümül kezibe enne lehümül Hüsna hem kendilerinin hoşlanmadığı şeyi Allah’a layık görürler, hem de en güzel akıbete kendileri layıkmış gibi yalan beyanda bulunan dilleriyle kendilerini aldatırlar diyor Kur’an.
Yekrehun kızları kendileri aşağılar. Bakınız yekrehun, kendileri kerih görürler, aşağılarlar. Tabii bu aynı zamanda yukarıdaki gibi onların bu davranışlarını redir. Aşağıladıklarını Allah’a atfederek nankörlük ederler bir; ikincisi en iyi akıbeti kendileri beklerler. Hem en büyük kötülüğü işlerler, hem de akıbetlerinin hayır olacağını, güzel geleceğin kendilerinin olacağını söylerlerdi müşrikler. Onun için bu hitap ile muhatap oldular.
lâ cerame enne lehümünnare ve ennehüm müfretun Hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki ellerine geçen sadece ateş olacaktır, üstelikte onlar önden buyur edileceklerdir. ve ennehüm müfretun. Yani önden buyurun denilecek tabii ki cehenneme.
63-) TAllâhi lekad erselna ila ümemin min kablike fezeyyene lehümüşşeytanu a'malehüm fehuve veliyyühümül yevme ve lehüm azâbün eliym;
TAllâhi... Andolsun ki, senden önceki ümmetlere de irsâl ettik de, şeytan onlara yaptıklarını süsledi (Rasûllerin bildirdiklerini inkâr ettiler)! O (şeytan - vehim) bugün (de) onların velîsidir... Onlar için acı bir azap vardır. (A.Hulusi)
063 - Tallahi biz senden evvel bir çok ümmetlere Resuller gönderdik, buna karşı Şeytan onlara amellerini tezyin etti, bu gün de o onların velisidir ve onlara elîm bir azâb var. (Elmalı)
TAllâhi lekad erselna ila ümemin min kablik Allah şahittir ki senden önceki toplumlara da nice elçiler göndermişizdir. fezeyyene lehümüşşeytanu a'malehüm Fakat şeytan onlara da eylemlerini güzel göstermiştir. fehuve veliyyühümül yevm Bakın işte o, bugün onların akıl hocasıdır.
Veliy sadece yakın manasına gelmez. Sözlükte yakın manasına fakat veliy; patron, akıl hocası, üstad, efendi, hami, koruyucu, lider, önder manasına da gelir. Burada da akıl hocası manası verdim ki bağlama en uygun olanda buydu.
ve lehüm azâbün eliym Dünyada akıl hocası şeytan olanın akıbeti ve ahireti ne olsa gerektir? Fakat yarın onları can yakıcı bir ceza beklemektedir.
64-) Ve ma enzelna aleykel Kitabe illâ litübeyyine lehümüllezihtelefu fiyhi ve hüden ve rahmeten li kavmin yu'minun;
Biz sana bu BİLGİyi (Kitabı) karşı çıktıkları şeyi (hakikati) kendilerine açıklayasın diye ve iman eden bir topluma da hidâyet (hakikat bilgisi) ve rahmet olarak inzâl ettik. (A.Hulusi)
064 - Sana bu kitabı indirmemiz de ancak şunun içindir ki onlara hakkında ihtilâf ettikleri şey'i beyan edesin ve iman edeceklere bir hidayet, bir rahmet olsun. (Elmalı)
Ve ma enzelna aleykel Kitabe illâ litübeyyine lehümüllezihtelefu fiyhi ve hüden ve rahmeten li kavmin yu'minun biz sana ilahi mesajı sadece üzerinde anlaşmazlığa düştükleri -inançla ilgili tabii ki, yani inançla ilgili anlaşmazlığa düşülen meseleler- meselelerin çözümlerini kendilerine sunasın, inanıp güvenecek bir topluluk içinde bir yol haritası, Hüden, bir yol haritası ve rahmeten ve bir rahmet olsun diye indirdik. Yani 44. ayette tebyin misyonunu açıklamıştık hatırlayın. Resulallah bu misyon ile bir yol haritası. Yol haritaları aynı zamanda bakılır ve yola revan olunur. Onun için vardır. Yol haritaları sadece okunup suyu içilsin. Okunup, yazılıp duvara asılsın. Okunup ezberlensin diye verilmez. Bakılıp yürünsün, o yolda gidilsin, yolculuk sürdürülsün diye verilir.
65-) VAllâhu enzele mines Semai maen feahya Bihil'Arda ba'de mevtiha* inne fiy zâlike leayeten likavmin yesme'un;
Allâh, semâdan (kişinin hakikatinden) bir su (ilim) inzâl etti de onunla arzı (bedeni), ölümünden (şuursuz - kendini sadece beden sanarak yaşama hâlinden) sonra diriltti (Allâh Esmâ'sıyla var olan sonsuz yaşama sahip olduğunu fark ettirdi)... Muhakkak ki bu, duyduğunu değerlendirecek kişiler için önemli işarettir! (A.Hulusi)
065 - Evet Allah Semâdan bir su indirdi de onunla Arza ölümünden sonra hayat verdi, her halde bunda dinleyecek bir kavim için bir âyet vardır. (Elmalı)
VAllâhu enzele mines Semai maen feahya Bihil'Arda ba'de mevtiha ve baksanıza gökten yağmur indirip ölümünün ardından toprağa can veren Allah’tır.
Burada dikkat buyurun lütfen ders var ders. Hemen ayeti bitireyim; inne fiy zâlike leayeten likavmin yesme'un şüphesiz bunda da işiten bir toplum için mutlaka alınacak bir ders vardır. Nedir o ders? Vahiy insana hayat verir, tıpkı yağmurun toprağa hayat verdiği gibi. İşte ders bu.
66-) Ve inne leküm fiyl en'ami le ıbraten, nüskıyküm mimma fiy butunihi min beyni fersin ve demin lebenen halisan saiğan lişşaribiyn;
En'amda (kurban olabilecek hayvanlarda) da sizin için bir ibret vardır... Size onun (en'amın - hayvanın) karınlarındaki pislik ve kan arasından, lezzetle boğazdan geçen, hâlis bir süt içiririz. (A.Hulusi)
066 - Her halde size sağmal hayvanlarda da bir ibret vardır, size onun butûnundakinden (Karınlarından. fers(dışkı) ile dem(Kan) arasında halis bir süt içiriyoruz ki içenlerin boğazından kayar gider. (Elmalı)
[Ek bilgi: Muhakkak ki davarlarınızda da sizin alacağınız bir ders vardır.. Onların(Bedenlerinin) içinde bulunan ve bağırsak muhteviyatıyla kan arasındaki birleşmeden (conjonetion) çıkan ve onu içenler için içimi kolay olan saf bir sütü. biz size içecek olarak veriyoruz.. (Maurıce Bucaılle)]
[Ek bilgi: Muhakkak ki davarlarınızda da sizin alacağınız bir ders vardır.. Onların(Bedenlerinin) içinde bulunan ve bağırsak muhteviyatıyla kan arasındaki birleşmeden (conjonetion) çıkan ve onu içenler için içimi kolay olan saf bir sütü. biz size içecek olarak veriyoruz.. (Maurıce Bucaılle)]
Ve inne leküm fiyl en'ami le ıbrah yine sizin için sağmal hayvanlarda alınacak bir öğüt vardır. nüskıyküm mimma fiy butunihi min beyni fersin ve demin lebenen halisan saiğan lişşaribiyn size hayvanın karnında sindirilen şeylerden oluşan atıklarından ve kanından ayrışarak süzülüp gelen saf ve lezzetli, sindirimi kolay, yani saiğan, bir süt içiriyoruz. Diyor ayet.
Bakınız burada bir beyn geçiyor min beyni. Müşterek bir kelimedir. Zıt anlamı aynı anda ifade eden çok anlamlı bir kelimedir. Hem ayrılmaya ve ayrıştırmaya, hem de birlemeye ve birleştirmeye beyn denir. Onun için bain talâk mesela; ayıran talâk, ayıran boşamaya denilir. Aynı kökten gelir. Yine beyn aynı zamanda birleştirmek, kavuşturmak, buluşturmak için kullanılır. Onun için iki şeyin birleşmesine de verilir.
Fakat burada; süzülme, ayrışıp birleşmeden sonra süzülme anlamını verdim. Çünkü atıklar ayrışır, kan olacak şeyler ayrışır, ondan sonra da süt bezelerinde ki bir salgıdır aslında süt. Bir salgı ürünüdür. Hayvanın süt bezelerinin salgısından elde edilen bir üründür. Onun için bu anlamı verdim. Fakat bir salgı bezi ürünü olan süt; ne kan gibi hayvan için zaruri ve şart. Ne de atıklar gibi yine hayvan için ve insan için yararsız, değersiz bir şey. Bu ikisinin ortasında bir şey olduğunu göstermek için de min beyn kullanılmış olabilir diye düşünmekte mümkündür.
67-) Ve min semeratin nehıyli vel a'nabi tettehızune minhu sekeren ve rizkan hasena* inne fiy zâlike le ayeten li kavmin ya'kılun;
Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden hem sarhoşluk veren içecekler hem de güzel bir gıda edinirsiniz... Bu olayda da aklını kullananlar için bir ibret vardır. (A.Hulusi)
067 - Hurmalıkların ve üzümlüklerin meyvelerinden da, bundan hem bir müskir (Sarhoşluk veren şey) çıkarırsınız hem de bir güzel rızk, her halde bunda aklı olan bir kavim için elbet bir âyet var. (Elmalı)
Ve min semeratin nehıyli vel a'nabi tettehızune minhu sekeren ve rizkan hasena yine hurma ağaçlarının ve asmaların ürünlerinden hem “sarhoşluk veren zararlı şeyler”, hem de yararlı güzel bir rızk elde ediyorsunuz. “Sarhoşluk veren zararlı”, aslında ayetin içinde yok. Fakat o tırnak içinde bir açıklama olarak koydum çünkü hemen bir sonraki cümle ve rizkan hasena güzel rızık. Öncesi ile zıddiyet oluşturuyor, karşıtlık oluşturuyor bu cümlede o var. sekeran, sarhoşluk veren şey ile rizkan hasenen bir karşıtlık oluşturuyor ayette. Onun için de birinci,si nötr değil, pozitif hasene’nin negatifidir. Yani olumsuzudur. Onun için o zararlı açıklaması gereklidir.
inne fiy zâlike le ayeten li kavmin ya'kılun elbet bunda da aklını kullanan bir toplum için mutlaka alınacak bir öğüt bulunmaktadır.
Botanik ve zoolojinin, yani bitki biliminin ve hayvan biliminin konusu olan örnekler sırf insan hayatı için taşıdığı değerler açısından ele alınmıştır bu ayetlerde. Yani bize Kur’an botanik bilimi öğretmiyor, bitki bilimi hakkında bilgi vermiyor. Ya da hayvan bilim konusunda bir malumat vermek için bu ayetleri getirmedi. Ya niçin? Üzüm ve hurma bir nimettir.
Bakınız insan her nimeti iyiye de kullanır kötüye de. Üzüm ve hurma gibi Allah’ın verdiği nimetten, insanın aklını örten içkiyi imal ettiği gibi, aklını açan pekmez de imal eder. Bakınız, ki biliyorsunuz beyin glikoz tüketir. Sürekli glikoz tüketir. Yani beyni açan, aklı açan, aklı genişleten ve geliştiren glikoz üretebileceği gibi, şeker üretebileceği, pekmez üretebileceği gibi.; Beynini örten, üzerini örten, sarhoş eden, aklı yok eden, geçici olarak devre dışı bırakan içki de imal eder. Yani insan eline verilen nimetleri, hem nimet, hem bela olarak kullanabilir.
68-) Ve evha Rabbüke ilenNahli enittehıziy minel cibali buyuten ve mineşşeceri ve mimma ya'rişun;
Rabbin bal arısına vahyetti: "Dağlardan, ağaçlardan ve yaptıkları kovanlardan evler edin!" (Düşünen beyinlere, arının {ve diğer mahlûkatın} nasıl vahiy aldığı, bunun nasıl ve ne anlama geldiği konusu, çok şeyler açar. A.H.) (A.Hulusi)
068 - Rabbin bal arısına da şöyle vahy etti: dağlardan ve ağaçlardan ve kuracakları köşklerden göz göz evler edin. (Elmalı)
Ve evha Rabbüke ilenNahl yine rabbinin arıya vahy ettiğini de düşün. Sureye adını veren ayettir bu. Düşün, nedir ders? Arı kendisi için konulan sünnetullah’a tabi olduğu için verilen nimeti iyiyi elde etmede kullanıyor. Yani çiçeklerden bal yapıyor, sinek gibi değil. Sinek ise arının yaptığı balı bitirir, tüketir. İradeli insan nimeti arı gibi üretmeli diyor, sinek gibi tüketmemeli.
enittehıziy minel cibali buyuten ve mineşşeceri ve mimma ya'rişun dağlardan, ağaçlardan ve imal edilmiş kovanlardan kendine yuva edindiği arıya da vahy ettik.
69-) Sümme küliy min küllis semarati feslükiy sübüle Rabbiki zülüla* yahrucü min butuniha şerabun muhtelifün elvanuhu fiyhi şifaun linNas* inne fiy zâlike le ayeten li kavmin yetefekkerun;
"Sonra, her çiçekten ye de programının gereği, varoluşunu meydana getiren Esmâ'nın gereği şekilde onu değerlendir"... Onun karnından, renkleri muhtelif bir içecek çıkar ki, onun içinde insanlar için şifa vardır... Bu olayda da aklını kullananlar için bir ibret vardır! (A.Hulusi)
069 - Sonra meyvelerin hepsinden ye de rabbinin müyesser kıldığı yollara koy, içlerinden renkleri muhtelif bir içecek peydâ olur ki onda insanlara bir şifa vardır, her halde bunda tefekkür edecek bir kavim için elbet bir âyet var. (Elmalı)
Sümme küliy min küllis semarati feslükiy sübüle Rabbiki zülüla sonra her türlü üründen ye ve ardından da rabbinin sana amade kıldığı yollara koyul diye emrettik. yahrucü min butuniha şerabun muhtelifün elvanuhu fiyhi şifaun linNas bütün bunların ardından onların karınlarından içerisinde insanlar için şifa barındıran farklı renkler, tatlardan oluşan bir sıvı çıkar. inne fiy zâlike le ayeten li kavmin yetefekkerun Hiç şüphesiz bütün bunlarda da düşünen bir toplum için mutlaka alınacak bir ders vardır. Yani insan kendisine verilen nimetleri kullanmada ya bal arısı gibidir, ya da (affedersiniz) eşek arısı gibidir. Ya nimeti üretir, imal eder, ya nimeti tüketir ifna eder. Ya güzelliklerden güzellikler çıkarır ve nimete böyle şükreder bir arı gibi. Ya da güzelliklerden çirkinlikler çıkarır, bala ayağında ki pisliği değdiren ve onu da kirleten sinek gibi ifna eder ve dolayısıyla küfreder.
Allah bizi sinekler gibi nimeti tüketenlerden değil, arılar gibi nimeti üretenlerden kılsın. Rabbim bize verdiği nimete arılar gibi üreterek şükredenlerden kılsın.
“Ve ahiru davana enil hamdülillahi rabbil alemiyn”
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.
86. videonun sonu.
86. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/03/02/islamoglu-tef-ders-nahl-35-6986/ bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder