9 Kasım 2011 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. Yunus (056-059)(69-C)


B sayfasından devam


        56-) HUve yuhyiy ve yümiytü ve ileyHİ turce'un;

        "HÛ"! Diriltir ve öldürür! O'na rücu edeceksiniz (Hakikatinizin, Esmâ'sıyla yaratılmış olduğunu Hakk-el yakîn yaşayacaksınız)! (A.Hulusi)

        56 - O hem diriltir hem öldürür ve hep döndürülüp ona götürüleceksiniz. (Elmalı)


        HUve yuhyiy ve yümiyt O’dur hayatı ve ölümü yaratan. Evet, O’dur hayatı ve ölümü yaratan ve ileyHİ turce'un; ve sonunda dönüp dolaşıp varacağınız yer O’nun huzurudur. Hayatı ve ölümü yaratana, sonunda O’nun huzuruna varacaksanız neden, neden kayıtsız şartsız teslim olmayasınız ki, Bunun makul bir gerekçesini bulabilir misiniz.


        57-) Ya eyyühen Nasu kad caetküm mev'ızatün min Rabbiküm ve şifaün lima fiys suduri ve hüden ve rahmetün lil mu'miniyn;

        Ey insanlar! Size, Rabbinizden bir öğüt, içinizde olan (şuur) için bir şifa (sağlıklı düşünme ilacı), iman edenler için bir hüda (hakikatlerine erdirici rehber) ve rahmet gelmiştir. (A.Hulusi)

        57 - Ey insanlar işte size rabbinizden bir mev'ıza ve gönüller derdine bir şifa, ve müminler için bir hidayet ve rahmet geldi. (Elmalı)


        Ya eyyühen Nasu kad caetküm mev'ızatün min Rabbiküm ve şifaün lima fiys suduri ve hüden ve rahmetün lil mu'miniyn; Ey insanlık, Yeni bir pasaj, ey insanlık, hitaba bakın, hitabın genelliğine bakın. Ancak ilahi bir vahiy bu kadar kapsamlı bir hitapta bulunabilir. Ey insanlık rabbinizden size bir öğüt ve kalplerde oluşabilecek her tür manevi hastalık için bir şifa ve inananlar içinde bir yol haritası ve bir rahmet gelmiştir.

        Ne gelmiş dostlar, ne gelmiş Kur’an ın güzel dostları; İnsanlığın tamamı için iki sıfat kullanılıyor bakın vahye ilişkin iki nitelik. Hitap tüm insanlığa

        1 - Vahyin 1. vasfı, Allah’ın öğüdü olması; mev’ıza. Evet bu vaazın vaizi Allah’tır. Allah’ın öğüdü sıradan bir vaizin öğüdüne benzemez. Tabii ki Allah’ın öğüdünü reddetmekte sıradan bir vaizin, öğütçünün öğüdünü reddetmeye benzemez. Çünkü Allah Hayatı ve ölümü yaratandır, biraz önceki ayeti hatırlayın. Hayatınızı ve ölümünüzü yaratan Allah’ın öğüdü, hayatınız ve ölümünüz hakkındadır. Yani eğer reddederseniz ebedi ölüm olur. Eğer teslim olursanız ebedi hayatı bulursunuz. Bu, bu imadır.

        2 - Duygu ve düşünce hastalıklarına bir şifadır vahiy. Bu da tüm insanlık için.

        Ve son ikisi sadece müminler, inananlar için. Hidayet ve rahmet, yol haritası, kılavuz. Vahyin kılavuzluğu, insanın istikamet açısını tutturması için tek çıkış yol ve sonuç; tabii ki rahmet, tabii ki mağfiret, tabii ki toplumsal, bireysel, duygusal, düşünsel, her türlü yaralara bir merhemdir vahiy.

        [Ek bilgi; Kesin olarak bilinmelidir ki; DİN tamamıyla, bilimsel gerçekler üzerine oturtulmuş, günün şartları içindeki sembolik anlatımdır.

        İslâm Dini'nde, -sadece Kur'ân-ı Kerîm ve Hadîs-î Şerîf- mevcut olan bütün hükümler, insanın gerek bugünü ve gerekse ölüm ötesi yaşamı için zorunlu olarak ihtiyaç duyacağı şeyleri temin gayesiyle gelmiştir. Ayrıca, insanın bu önerilere uyması, onun gelecekte kendisine zarar verici birçok şeyden korunmasına da vesile olacaktır. İnsanın yaşamı ise, bilindiği üzere BEYİN ile düzenlenir. İnsan'da ortaya çıkan her şey, BEYİN aracılığıyladır. Ölüm ötesi yaşam bedeni olan RUH dahi beyin tarafından "yüklenir!"

        Allâh'ın isimlerinin işaret ettiği mânâlar, insan beyninde açığa çıkar. İnsan şuuru, Allâh'ı, ancak beyin kapasitesi kadar tanıyıp "yakîn" elde eder.

        İşte böyle olunca, ZİKİR olayının önemini kavrayabilmek için, önce beynin çalışma sistemini kavramak, sonra da zikir hâlinde beyinde nasıl bir işlem oluştuğunu idrak etmek zorunda kalırız.

        Milyarlarca hücreden oluşan beyin, esas itibarıyla biyoelektrik enerji üretip, bunu ışınsal enerjiye çeviren ve kendisinde oluşan mânâları, bir yandan RUH dediğimiz yapıya yükleyen ve diğer yandan da dışarıya yayan bir organik cihazdır. Genelde, doğuştan alınan ilk tesirlerle yüzde beş, yüzde on kapasiteyle çalışan beyin, aldığı çeşitli etkilerin de aracılığıyla, sıradan bir yaşam türü geçirir, bildiğimiz herkes gibi...!

        Oysa beyindeki bu kapasitenin arttırılması mümkündür!
 Zikrin önemi, bizim bu konuda yaptığımız açıklamalardan on sene sonra bilim dünyasında ilk defa olarak tespit edilmiştir.

        Yapılan her zikirde, ne kelime olursa olsun, beyinde belirli bir frekansta dalga boyu üretilerek, beynin görev dışı olan hücreleri, o frekansla programlanır. İster inançlı olun, ister inançsız, bu hiç fark etmiyor! (A. Hulusi - Dua ve Zikir. )(Bu bizzat tarafımdan uygulanmış, sigarayı bırakabilmemi sağlamıştır.)]


        58-) Kul Bi fadlillâhi ve Bi RahmetiHİ fe Bi zâlike felyefrahu* huve hayrun mimma yecme'un;

        De ki: "Allâh fazlı olarak ve O'nun rahmetiyle, işte onunla (yukarıda sayılanlarla) sevinip ferahlasınlar (boş ve geçici zevklerle değil)!.. O (rahmet ile yaşanası şeyler), onların topladıklarından (dünyalıklardan) daha hayırlıdır." (A.Hulusi)

        58 - De ki: Allahın fadlıle, rahmetiyle, ancak onunla artık ferahlanın, o onların toplayıp durduklarından hayırlıdır. (Elmalı)


        Kul Bi fadlillâhi ve Bi RahmetiHİ fe Bi zâlike felyefrahu o halde de ki; Söyle onlara daha doğrusu böyle çevirmek gerekir; söyle onlara Allah’ın ihsanı ve rahmetiyle, evet evet, işte bunlarla sevinsinler artık.

        İnsan sevinecekse en büyük sevinç ne olmalı sorusuna vahiy cevap veriyor. Eğer sevinecekseniz, eğer bir sevinç vesilesi arıyorsanız, ebedi değerleri elde etmek için uğraşın ve ona sevinin. Sevinmek için aradığınız vesile, sizin ebedi kaybınıza, ziyanınıza yol açmasın. Öyle bir şeye sevinin ki sevindiğinize değsin. Çocuk gibi olmayın. Çocuk akıllı olmayabilir. Aklınız kemale ermiş olursa, kamil bir sevince ulaşırsınız. O da ebedi mutluluk müjdesi olan vahye teslim olmaktır. İşte bu sevinci yaşayın.

        huve hayrun mimma yecme'un; ki bu onların biriktirdiği her şeyden hayırlıdır.

        Fatihayı hatırlayın dostlar; İhdinasSıratal'müstakıym; Fatihada ki dua kısmı bu cümleyle başlıyor. Bizi dosdoğru yola ilet. Ondan üstü, isteyeceğimiz zata ilişkin bilgiler içeriyor. Önce bir duaya hazırlık yapıyoruz. Fatihada ki bu ayete kadar duanın girişi, hazırlık. Fakat duaya girince ilk istediğimiz şey bizi dosdoğru yola, kılavuza yönelt.

        Demek ki insan Allah’tan bir tek şey isteyecek olsa eğer, tek bir hakkı olsa, bir tek şey isteme hakkı olsa, o hakkını hidayet isteyerek kullanmalı. Kur’an ın öğüdü işte budur. İşte onun için bu ayette diyor ki; Eğer bir şeye sevinecekseniz vahye sevinin. Allah’ın sizi muhatap almış olmasına, Allah’ın size tenezzül buyurmasına sevinin. Ya rabbi, tenezzül buyurdun, bize ikram etini, gök sofrasını önümüze serdin, mutluluğun yolunu gösterdin, sen göstermeseydin biz nasıl görürdük ya rabbi..! Diye sevinin.

        Şeker bulamazsanız, helva yersiniz, şeker kamışı yersiniz. Pancardan elde edemezseniz, şeker kamışından elde edersiniz. Fakat vahiy bulamazsanız Kur’an ınız olmazsa neylersiniz. Neye sevinirsiniz. Vahyin yerini ne tutar. Ekmek bulamazsanız pasta yersiniz. Kur’an bulamazsanız neylersiniz. İşte vahiy, alternatifsiz olandır. Çünkü tek Allah’ın tek kanaldan gelen mesajıdır.

       
        59-) Kul eraeytüm ma enzelAllâhu leküm min rizkın fecealtüm minhü haramen ve helâla* kul Âllahu ezine leküm em alAllâhi tefterun;

        De ki: "Düşündünüz mü, Allâh'ın sizin için rızıktan inzâl ettiğini ki ondan bir kısmını haram, bir kısmını da helal kıldınız"... De ki: "Allâh size izin mi verdi, yoksa Allâh'a iftira mı ediyorsunuz?" (A.Hulusi)

        59 - De ki baksanıza a: Allah sizin için rızk olarak neler indirdi de siz ondan bir haram, bir helâl yaptınız, size, de: Allah mı izin verdi? Yoksa Allaha iftira mı ediyorsunuz? (Elmalı)


        Kul eraeytüm ma enzelAllâhu leküm min rizkın fecealtüm minhü haramen ve helâla Sor onlara Ya Allah’ın sizin yararlanmanız için ikram ettiği ve sizinde keyfi olarak bir kısmını haram, bir kısmını helal saydığınız rızıklar hakkında ne dersiniz.

        Evet, sözü bir başka alana getirdi ama yukarıyla bire bir bağlantısı var. Ayette ki rızk ilk akla geldiği gibi maddi kazanımlar değil. Kur’an da rızk kavramı salt maddi kazanımlar için kullanılmaz. Rızk kavramının alanı çok geniştir. İnsanın elde edebileceği her iyi şey ilahi bir rızktır. Muhabbet ilahi bir rızktır. İman en büyük rızktır. Meveddet, ülfet, izzet, şeref, onur, hilkat rızktır, hem de büyük rızklardır bunlar. Bu rızklarla merzuk olmayan, bu rızklardan nasibi olmayan insanlar, elbette biraz önce verdiğim misallerde olduğu gibi şekerle avunurlar. Onun için rızk deyince aklına şeker, rızk deyince aklına ekmek gelenlerin aklına nereden gelsin imanın rızk olduğu, vahyin rızk olduğu, hidayetin rızk olduğu. Onurun, izzetin ve hikmetin, bilginin, ilmin rızk olduğu nereden gelsin.

        Burada eşyada asıl olanın serbestlik olduğu dile getiriliyor: makâsıdü'ş-şerîa diye de bilinen şeriatın maksatları arasında sayılan şeriatın 3 vasfı, 3 ana sütunu olarak nitelenen unsurlardan bir tanesine işaret ediyor bu ayet. Nedir onlar;

        1 - Mubahlık asıldır. İşte bu ayetin işaret ettiği gerçek. İslam şeriatında mubahlık asıldır. Yani asıl olan serbestliktir. El asl-ı fil eşya ibahatun asıl olan serbestliktir. Yasaklık arizidir, lokaldir. Bir şeyin serbestliğine delil atanmaz onun için İslam şeriatında. Eğer yasaklığına delil yoksa serbestliğinin delili odur. Onun içinde Kur’an çok güzel bir biçimde şu kaideyi koyar. Kul

        Kul men harrame ziynetellahilletiy ahrece li ıbadiHİ.. (Araf/32)

        Sor onlara Allah’ın kullarının yararına yarattığı, halk ettiği, ihsan ettiği güzellikleri kim yasaklıyormuş bakalım sor onlara, evet, onun için her zaman şu gerçeği vurgulamaya çalışırım; Cahil sofular dine zam yaparlar, cahiller dinden ıskonto yaparlar. Dine zam yapmakla dinden ıskonto yapmak aynı şeydir ve tüm vahye sırt çeviren toplumlar aslında noksan inandıkları için değil, inanmamaları gereken şeylere de inandıkları için suçlanmışlardır. Allah’a inanıyorlar, O’nun yanında putlarına da inanıyorlar.

        Meleklere inandıklarını biliyoruz, çünkü melek peygamber istiyor tüm sapmış toplumlar. Kur’an da ki tüm sapmış toplumların ortak özelliklerinden biridir bu.

        Unutmayın onlar peygamberlik kurumuna da inanıyorlar aslında. Eğer inanmasalar bir insanın veya hiç kimsenin Allah’tan mesaj getiremeyeceğini iddia edeler. Fakat böyle bir iddiaları yok. Hz. İbrahim’in ulviyetine, yüceliğine inanıyor ve saygı duyuyorlar. Dolayısıyla görüyoruz ki burada da eşyaya serbest olduğu halde yasaklık damgası vuranlar lanetleniyorlar. Yani Allah’ın çizdiği sınırları daha da, yasakları daha da abartmak. Allah’ın insana helal kıldıklarını yasaklar içine katmak.

        Peki, neden bu konuda Kur’an bu kadar duruyor diye soracak bunun bir çok cevabı, bir çok nedeni bulunabilir fakat 1. nedeni; Eğer kesin vahyin içerisinde bulamıyorsanız bir yasağı, vahyin dışında buluyorsanız, bu kez o yasağı koyan bir zümre oluşur. O zümre artık İnsanla Allah arasına gerilerek yasaklar koyma yöntemiyle kendilerine bir sektör oluştururlar. Dini ticarete tahvil ederler. İnsanlar Allah’ın vahyine bakarlar ve onda bulamazlar o yasağı. O sektöre baş vururlar. Sektör ise siz anlamazsınız derler. Bize geleceksiniz. İşte böylece Allah’ın vahyinden insanları soğutur ve uzaklaştırırlar.Bunun bir çok nedeninin belki başında bu gelir.

        Ama daha farklı nedenleri de sıralamak mümkün, özellikle ve öncelikle yasak koymak Allah’ın hakkıdır. Allah’ın haram kılmadığı bir şeyi insana haram kılmak; Allah’a ait bir hakkı bir başkasına ya da kendisine almak, istemek demektir. Ki Allah’a ait bir vasfın bir başkasına yakıştırılması neyse bu da odur.

        2 - İkincisi, İslam şeriatının 3 vasfı demiştim, birincisi eşyada asıl olan mubahlıktır. İkincisi zorluğun yokluğudur. Ne diyordu Kur’an;

         ..yuriydullâhu Bikümül yüsra ve lâ yuriydu Bi kümül 'usr.. (Bakara/185)

        Allah sizin için kolaylık diler. Güçlük, zorluk dilemez.

        3 - Tedric, yani İslami hükümlerin aşama aşama hayatın içerisinde yedirilerek, alıştırılarak, basamak basamak insanlara ulaştırılması ve insanların güç yetiremeyeceği bir ahkam yığınıyla, silsilesi ile karşı karşıya kalıp Allah’tan ve onun vahyinden uzaklaşmamaları.

        kul Âllahu ezine leküm em alAllâhi tefterun; De ki; Size Allah’mı izin verdi, yoksa siz Allah’a iftira mı ediyorsunuz. Bu yasağı koyarken kimisini helal addediyorsunuz, kimisini haram. Peygamberimiz kendisine gelen bir kabileye şöyle ilginç bir şart koşmuştu.
       
        - Yürek yemezseniz imanınız olmaz. Demişti.

        Tabii onlar yürek yemekle iman arasındaki bağlantıyı hemen kuramadılar.  Fakat tabii ki düşününce anladılar. O kabile aslında helal olan, helal olarak kesilmiş hayvanların yüreklerini haram kabul ediyorlarmış. Küçük gibi gözüken bir şey ama bir helalin haram sınıfına dahil edilmesi peygamber nazarında imanın kabulünün önünde bir pürüz olarak nitelendiriyordu.

Devam ediyor D sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder