B sayfasından devam
7-) Ve HUvelleziy halekasSemavati vel Arda fiy sitteti eyyamin ve kâne ArşuHU alelMâi li yeblüveküm eyyüküm ahsenü amela* ve lein kulte inneküm meb'usûne min ba'dil mevti le yekulennelleziyne keferu in hazâ illâ sıhrun mubiyn;
"HÛ" ki semâlar ve arzı altı aşama sürecinde yaratmıştır (enfüsî mânâda altı bilinç kademesindeki şuuru {semâ} ve bedeni {arzı}); O'nun Arşı (hükümranlığının açığa çıktığı Esmâ mertebesi) Su (evrenin hakikati olan dalga {wave} okyanusundaki İLİM - DATA olarak); (insan için değerlendirirsek: Esmâ'nın işaret ettiği özellikler kişinin şuuru ve bedeni {yüzde 80 SU yapısı - sudaki hafızanın çeşitli dalgalarla programlanması sonucu} üzerinde hükümrandır, anlamı düşünülebilir. A.H.) fevkindedir! Sizin hanginizin davranış olarak daha güzel şeyler açığa çıkaracağınızı belirlemek için... Andolsun ki: "Kesinlikle siz ölümden sonra bâ's olunacaksınız" desen; hakikat bilgisini inkâr edenler kesinlikle: "Bu apaçık bir sihirdir (olmayanı var göstermek)" derler. (A.Hulusi)
7 - Hem o odur ki Gökleri ve yeri altı günde yarattı, Arşı, su üstünde idi, hanginiz daha güzel amel yapacaksınız diye sizi imtihan meydanına çıkarmak için, böyle iken alimallah, «siz öldükten sonra ba's olunacaksınız» dersen küfredenler mutlak şöyle derler: «bu apaçık bir aldatmadan başka bir şey değil».(Elmalı)
Ve HUvelleziy halekasSemavati vel Arda fiy sitteti eyyamin ve kâne ArşuHU alelMâi Ve O’dur gökleri ve yeri 6 aşamada yaratan.
6 aşama dedim. 6 gün..! Gün Kur’an da izafidir. Hem de zamana bağlı değildir. Onun için aşamalılığa, daha doğrusu Allah’ın var oluşu yine bir yasaya bağlı olarak yer yüzünü, gökleri, yani mahlukatı bir yasaya, bir nizama bağlı olarak yarattığına delalet eder bu. Evet devam ediyoruz;
fiy sitteti eyyamin ve kâne ArşuHU alelMâi Kudret makamının en büyük tecellisi olan hayatı su üzerine bina eden de o idi.
Aslında bu ibarenin harfiyen çevirisi; O’nun kudret makamı tahtı suyun üzerinde idi. Manasına gelir tam motamot çevirisi. Ama açılımı bu ibarenin mecazi bir ibare olduğunu, eliptik bir ibare olduğunu, çok veciz bir ifade olduğunu biliyoruz. Bunu açtığımızda; ve ce'alna minelMai külle şey'in hayy (Enbiya/30); Biz her bir canlıyı sudan kıldık ayetini hatırlayıveriyoruz. Yani o kudret makamını, o tüm canlı hayatı sudan yarattığını böylesine mecazi ve sıkıştırılmış bir kalıpla ifade buyuruyor bizlere. Canlıların elementer birliğine delalet ediyor bu aslında. Tıpkı; Allah nasıl bir ise yarattığı canlıları da bir elementten var etmiştir. Yani geriye doğru gittikçe kesrette vahdeti bulursunuz. Çokluğun arkasında bir tekliği bulursunuz dercesine.
li yeblüveküm eyyüküm ahsenü amela Bu çok önemli, peki niçin yarattığını sormaz mısınız, neden yarattığını anladık. Tüm canlıları sudan yarattı, peki neden insanı yarattı derseniz; Bütün bunları hanginizin değer üretmede daha iyi olduğunuzu sınamak için yaptı. Yer yüzünün yaratılış amacı işte bu ayette ifade ediliyor. Yani yer yüzünün yaratılış amacı insandır deniliyor bir üstte. Burada ise insanın yaratılış amacı kendi kendisini en güzel bir biçimde gerçekleştirmektir. İşte onu görüyoruz.
li yeblüveküm eyyüküm ahsenü amela hanginiz daha güzel bir değer üretecek. Hanginiz kendi var oluşunu en güzel bir biçimde gerçekleştirecek. Neden yaratıldı insan sorusunun cevabı burada.
ve lein kulte inneküm meb'usûne min ba'dil mevti le yekulennelleziyne keferu in hazâ illâ sıhrun mubiyn; şimdi sen kalkıp ta desen ki; Muhakkak siz ölümden sonra yeniden diriltileceksiniz. Küfre saplananlar kesinlikle şu iddiada bulunacaklardır. Yani siz ölümden sonra kesinlikle diriltileceksiniz deyiversen sen ey peygamber, onlar, hemen o kafirler şu iddiada bulunurlar. Ne derler; Hakk İşte bu da açık bir büyüdür, sihirdir. Daha doğrusu buradaki, belki bu bağlamda kullanıldığı yeri dikkate alarak söyleyecek olursak, illüzyondur veya numaradır diye çevirmek çok daha doğrudur. İşte bu da yeni bir numara derler.
Neden, ne alakası var sihirle ölümden sonra dirilmenin. Ölümden sonra diriliş bir gözbağcılık mı. Yok bir numara olarak niçin değerlendiriliyor, söz oyunu zannediyorlar. Ölümden sonra diriliş haberi vermesini, Resulallah’ın, yani bize numara çekiyor, aslında yok öyle bir şey Haşa tabii ama bizi olmayan bir şeyle korkutmaya çalışıyor. Müfessir Razi’nin sihre verdiği anlamlardan biri de batıl, aslı olmayan şey demektir. İşte onun için böyle bir itirazda bulunuyorlar.
8-) Ve lein ahharna anhümül azâbe ila ümmetin ma'dudetin le yekulünne ma yahbisüh* ela yevme ye'tiyhim leyse masrufen anhüm ve haka Bihim ma kânu Bihi yestehziun;
Andolsun ki, eğer azabı onlardan belirli bir süre ertelesek; kesinlikle: "Onu tutan nedir?" derler... Kesin olarak bilin ki! Onlara geldiği gün, onlardan geri çevrilecek değildir! Alay etmekte oldukları şey her yönden onları kuşatmıştır. (A.Hulusi)
8 - Ve eğer ilerideki sayılı bir müddete kadar kendilerinden azâbı tehir edersek o vakit da mutlak şöyle derler: onu ne men ediyor? O, onlara geleceği gün kendilerinden çevrilecek değildir, ve o istihzâ ettikleri şey, kendilerini sarmış bulunacaktır. (Elmalı)
Ve lein ahharna anhümül azâbe ila ümmetin ma'dudetin le yekulünne ma yahbisüh ve eğer onların cezasını sayılı bir süreye ertelesek hemen şöyle derler. “Onu tutan mı var.” Bakınız, isyana bakınız.
Buradaki ila ümmetin ma'dude ümmet süre zaman manasına gelir Kur’an da. Başka ayetlerde de bu anlamda kullanılır. Eğer buradaki süreden kasıt bedir savaşı ise, bedir savaşına ilişkin bir atıf ise o zaman ila ümmetin ma'dude yi şöyle de çevirebiliriz, hem de hakiki anlamıyla çeviririz bilinen ümmet manasıyla. Yani belirlenmiş bir topluluk diye çevirebiliriz. Yani eğer onların cezasını belirlenmiş bir topuluğa ertelesek diye çevirebiliriz. Ama ahiret olarak alırsak sayılı bir süreye yani ahirete ertelesek hemen; O’nu tutan mı var derler.
ela yevme ye'tiyhim leyse masrufen anhüm ahiret olarak çevirmek demek daha uygun olacak bakın o gün geldiğinde O’nu onlardan savuşturacak hiçbir güç olmayacak.
ve haka Bihim ma kânu Bihi yestehziun; Dahası alaya aldıkları gerçek onları çepeçevre kuşatacak.
9-) Ve lein ezâknel İnsane minna rahmeten sümme neza'naha minh* innehu leyeusün kefur;
Andolsun ki, eğer insana bizden bir rahmet tattırsak da sonra onu ondan çekip alsak, muhakkak ki o çok umutsuzluğa düşer ve çok nankör olur. (A.Hulusi)
9 - Ve şayet insana tarafımızdan bir rahmet tattırır sonra da onu ondan alıverirsek şüphesiz ki o çok me'yustur, nankördür. (Elmalı)
Ve lein ezâknel İnsane minna rahmeten sümme neza'naha minh* innehu leyeusün kefur; İnsan ilahi tasnife tabi tutuluyor ve insan psikolojisi nasıl ortaya seriliyor bakınız.
Ne ki; Eğer insanoğluna katımızdan bir rahmet tattırır, daha sonra da o rahmeti ondan çekip alırsak derhal o derin bir umutsuzluğa, dehşet bir nankörlüğe saplanır. Aslında bu sadece Mekkelilerle ilgili bir hakikat değil, ama birinci muhatabı olan onlar olduğu için, onlar içinde bulundukları maddi refahı kendi dinlerinin haklılığına sapmalarına gerekçe olarak gösteriyorlardı. Biz eğer haklı olmasak Allah bize bu nimeti vermezdi diyorlardı. Onun için şimdi yavaş yavaş onlara ellerindeki nimetin alınacağı hatırlatılıyor. Ama bu sadece Mekke ile sınırlı bir tefsir yapılamayacak kadar büyük ve tüm zamanlarda geçerli insani bir hakikat. İkinci bir tavır yine;
Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
71. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2011/11/18/islamoglu-tefsir-ders-hud-001-02471/ bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder