1 Kasım 2012 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. NEML (080-085)(120-D)



C sayfasından devam

80-) İnneke lâ tüsmi'ul mevta ve lâ tüsmi'us summed duae izâ vellev müdbiriyn;

Muhakkak ki sen ölülere (şuursuzca yaşayanlara) işittiremezsin; (Hakk'a) arkalarını dönüp gittiklerinde, sağırlara da işittiremezsin! (A.Hulusi)

80 - Şüphesiz sen ölülere işittiremezsin, arkalarına dönmüş kaçarlarken sağırlara da daveti işittiremezsin. (Elmalı)


İnneke lâ tüsmi'ul mevta ve lâ tüsmi'us summed duae izâ vellev müdbiriyn şu bir gerçek ki sen ölülere işittiremezsin. Dahası bu daveti sırtını dönüp uzaklaşan sağırlara da işittiremezsin.

Ölülere işittiremezsin diyor Kur’an, sağırlara da işittiremezsin,. Bilmem ilginizi veya dikkatinizi çekiyor mu vahiy muhatabının tasavvurunda kendine özgü kavramsal bir çerçeve ile, bir lügatla çok özel bir tasavvur oluşturuyor. Hayat ve ölüm tasavvuru. Bakınız ölülere işittiremezsin derken aslında ölü dediğine biz diri diyoruz. Yani bu ölü bizim diri dediğimiz ölü. Vahiy ise bizim diri dediğimiz tiplere ölü diyor.

Kim o tipler? Hakikati işitmeyen. Demek ki haddi zatında vahyin kendi kavramsal çerçevesinde kendine has bir hayat ölüm tasavvuru var. Eğer bizim tasavvurumuzu vahiy inşa ederse biz herkesin ölü dediğine ölü demeyeceğiz.

Ve lâ tekulû limen yuktelu fiy sebiylillahi emvât. bel ahyâün ve lâkin la teş'urûn (Bakara/154) Allah yolunda öldürülenler için ölüdür demeyin, onlar diridirler, fakat siz farkında değilsiniz diyordu ya. İşte orada da bizim ölü dediğimize diri diyor vahiy. Bambaşka bir ölü ve diri tarifi yapıyor. Yani vahyin insana bakışı cesedinden değil, maddesinden değil manasından. Onun için insanoğlunun yamuk bakışıyla vahyin doğru bakışı arasında 180 derecelik bir fark oluyor. İnsan tam zıt bir bakış açısıyla bakıyor. Vahyin diri dediğine ölü diyor, ölü dediğine diri. Vahiy insana ölmez tarafından bakıyor. Yani insana insan tarafından bakıyor. İnsansa kendisine canlı tarafından, yani söyleyeyim mi? hayvan tarafından bakıyor.

Düşünün, şimdi söyler misiniz vahyin bakışı mı daha insani, insanın bakışı mı. Yani insan kendisine  hakaret ediyor, vahiy ona hürmet ediyor. İzzet ve ikram ediyor. Vahyin bakışına göre insan yüceliyor, insanın kendi bakışına göre insan alçalıyor. Onun için vahyin bakışıyla bakmak lazım insana. Vahiy insana insani değerden bakıyor, insanı insan eden tarafından bakıyor. Onun içinde insanda bir ölüm ve hayat tasavvuru inşa ediyor.

Yine vahiy insanda bir özürlü dili inşa ediyor bakınız; Sağır, ve bir sonraki ayette gelecek kör. Özürlü, sakat tasavvuru inşa ediyor. Demek ki vahye göre görmeyen göz özür değil. Olura, insan başından bir şey geçer görmez. Fakat bu özür değil vahye göre. Yani buna kör denmez vahiye göre. Vahye göre birine kör denmesi için hakikati görmeyen biri olması lazım hakikate gönül gözünü kapatmış biri olması lazım. İşte vahiy ona kör diyor. Bakınız, vahiy nasıl bir özürlü lügatı geliştiriyor.


81-) Ve ma ente Bi hadil 'umyi 'an dalaletihim* in tüsmi'u illâ men yu'minu Bi âyâtiNA fehüm müslimun;

Sen körlere doğru yolu gösteremezsin, saptıkları yanlış yoldan çıkarmak için! Sen sadece teslim olmuşlar olmaları dolayısıyla, varlıklarındaki işaretlerimize iman eden kimselere işittirirsin. (A.Hulusi)

81 - Sen o körleri delâletlerinden hidayete erdirecek de değilsin sen ancak âyetlerimize iman edeceklere işittirirsin de onlar Müslüman olur selâmet bulurlar. (Elmalı)


Ve ma ente Bi hadil 'umyi 'an dalaletihim yine yoldan çıkan körleri doğru yola getirecek olanda sen değilsin in tüsmi'u illâ men yu'minu Bi âyâtiNA fehüm müslimun sen ancak ayetlerimize inananlara duyurabilirsin ki zaten onlar gönülden teslim olan kimselerdir.

Küfür önyargısı olmaksızın dinleyenler vahye itimat ederler. Küfür bir önyargıdır. İman bir ön bilgidir. İman önbilgisiyle yaklaşmayanlar vahye, küfür önyargısıyla yaklaşırlar. Onun için küfür önyargısıyla yaklaşanlara vahiy, sadece onların küfrünü artırır. lâ raybe fiyhi hüden lil muttekıyn. (Bakara/2) sorumluluk bilincine sahip olanlar için rehberdir. Yol gösterici bir kılavuzdur vahiy. Ama bu bilince sahip olmayanlar için hüsranını artırır.

Evet, Ve nünezzilu minel Kur'âni ma huve şifaun ve rahmetun lil mu'miniyne. şifa ve rahmettir Mü’minler için ve lâ yeziyduz zalimiyne illâ hasara. (İsra/87)zalimlerin ise aldanışını artırır başka bir şey değil.


82-) Ve izâ veka'al kavlü aleyhim ahrecna lehüm dabbeten minel Ardı tükellimühüm ennen Nase kânu Bi âyâtiNA lâ yukınun;

O hüküm (kıyametleri veya genel kıyamet öncesi) onlara eriştiğinde, onlar için Dabbet-ül Arz'dan (arzın {beden} bir tür konuşanı - bedenden ayrılık saati olan ölümün tadılma sürecinde) çıkarırız ki; onlara, insanların varlıklarındaki işaretlerimize (hakikatlerine) ikân sahibi olmadıklarını söyler! (A.Hulusi)

82 - Söylenen başlarına geleceği vakit da onlar için Arzdan bir dâbbe çıkarırız, nâsın âyetlerimize yakîn ile inanmaz idikler ini kendilerine söyler. (Elmalı)


Ve izâ veka'al kavlü aleyhim ve onlar, yani vahyi işitmeyen körler ve manevi ölüler. Yukarıya bir atıf bu giriş. Onlar, yani vahyi işitmeyen körler ve manevi ölüler aleyhinde ki söz gerçekleştiği zaman.

Ne sözü bu? azab sözü. Yani bir gün hesap vereceksiniz ve bir gün azaba çarptırılacaksınız. Bu o söz. Ve yekulune meta hazel va’dü in küntüm sadikıyn (Yunus/48)(Neml/71) diye sormuşlardı ya 71. ayette bu surenin. Onlar diyorlar ki haber verin eğer doğru söylüyorsanız. Bu sizin tehdit ettiğiniz azap ne zaman. İşte burada ki o Kavlü; o azap.

ahrecna lehüm dabbeten minel Ard onlar için; ahrecna lehüm; Onlar için, yani onlar adına hakikate kör sağır davranan o kimseler adına dabbeten minel Ard yerden bir canlı çıkarırız.

Tabii yerden çıkarılacak bu canlı ne? Aslında onlar için’e biraz daha açıklık getirelim. Neden onlar için yerden çıkarılacak bir canlı? Tükellimühüm onlara konuşacak, onlar için çıkacak canlı onlara konuşacak. Niye konuşacak, onlar konuşamıyorlar mı? Hayır. Onlar konuşamıyorlar. Onların dili tutulmuş olacak. Hani Yasin suresinde 65. ayette ifade buyruluyor ya;

Elyevme nahtimü alâ efvahihim biz o gün onların ağızlarını mühürleriz. ve tükellimüna eydiyhim ve teşhedü ercülühüm.. (Yasin/65) bize elleri konuşur ayakları şahitlik yapar diyordu ya işte o güne bir atıf. O gün onlar konuşamayacaklar, savunamayacaklar. Çünkü burada kör ve sağır davrandılar, orada dilsiz olacaklar. Maden burada kör ve sağır davrandınız, orada da dilsiz olun. Fakat bu vurdum duymaz tavrı bir biçimde dile getirilecek tabii. Onlar adına, onlara biri konuşacak.

Dabbeten minel Ard. Ayette yerden bir canlı diyor, da’bbe. Hareket eden, yavaş yürüyen demektir. Debi, hareket etmek,i yavaş yavaş yürümek manasına gelir. De’bbe, ye dü’bbü. İhtiyarın yürüyüşü içinde böyle söylenir. Aslında insan içinde kullanılır, fakat genellikle sürüngenler için, haşarat için, solucanlar ve böcekler için kullanılır. Kur’an da insan için kullanıldığı yerler enfal/22-55 ayetleri Yine Fatır/45. ayetinde insan için kullanılır.

Hz. Ali bu yerden bir canlı ibaresini havyam olarak anlayan kimseleri düzeltme babından, “Kuyruklusu değil, sakallısı.” Demiş, yani insandır demek istemiş bu canlının. Onun için bu canlının insan olduğuna daha ilk nesilden, sahabeden itibaren kail olan ve bu şekilde anlayan insanlar, alimler, otoriteler var.

Bu yerden çıkacak canlı meselesi etrafında bir çok rivayet gelmiş bize kadar. Tabii bu rivayetlerin öncelikle vahyin söylediği bu konu ile bire bir alakalı olması lazım ki bunu açıklayıcı kabul edilsinler. Eğer bu konuda anlatılan rivayetler vahyin söylediği bu çerçeveye girmiyorsa, bu ayeti tefsir sadedinde anlaşılamaz, okunamazlar. Bir ayeti tefsir sadedinde bir rivayeti okumak için, o ayetin tefsiri olduğunu söylemek için, o rivayetin o bağlamı kabul etmesi, o bağlamı zemin olarak alması lazım. Burada bağlam nedir? Dünya değil, bellidir ayetin başında; Onlara verilen tehdit vaadinin gerçekleştiği, sözün gerçekleştiği bir yerdir, bu açıktır. Ayetin başında;

Ve izâ veka'al kavlü aleyhim artık onlara verilen söz gerçekleştiğinde. Nedir bu söz? Azap sözüdür hak ettikleri. Yukarıdan itibaren zaten ayet aynı konuyu işleyerek geliyor ve devamında da zaten yine ahirete müteallik ayetlerle devam ediyor.

tükellimühüm ennen Nase kânu Bi âyâtiNA lâ yukınun mesajlarımıza öteden beri inananların, yürekten inanmamış olduklarını söyler bu yerden çıkacak canlı. Onlara neyi söylermiş? Mesajlarımıza yürekten inanmamış olduklarını kendilerine söyler.

Öldükten sonra dirileceğine kafası yatmayan inkârcı insana, içine düştüğü yaman çelişki veciz bir dille ifade ediliyor aslında burada. Yerden, yani topraktan yaratılan canlıların en gelişmişi olan insan, kendisine solucanların ve haşaratın akıbetini reva görüyor. Yerden çıkarılan varlıkların en yücesi olan insan, kendisine yerde debelenen haşaratın akıbetini mi reva görüyor. Öyleyse Allah ona bu gerçeği belki öyle bir canlının dilinden söyleyecek. Yani insana senin akıbetin benim gibi mi olsun, benim gibi mi olacağını düşünüyordun diye belki bir sürüngenin dilinden söyleyecek. Böyle bir ima da içeriyor olsa gerek.

Zaten bu dünyaya ilişkin mecazi anlatımların hakikatine ermeye, aklın kapasitesinin yetmeyeceği bir ayet sonra ifade ediliyor. 84. ayet. Onun için burada Allahu alem, en doğrusunu Allah bilir. İnsana ahireti inkâr eden, ahirete bir türlü kalıbı basmayan, kalbi basmayan, kafası basmayan insana ahirette bir biçimde Allah’ın bu ayetine elçilik yapacak bir elçi olarak insana bu hakikat; gördün mü, denilecek. Yani inanmıyordun, kalbin yatışmıyordu yer yüzünde insanlara, İşte şimdi gördünüz mü denilecek. O bir elçi. Yani Allah adına bu uyarıyı yapan bir elçi. Belki bilemiyorum ama o elçi insanın içine yerleştirilen fıtrat ve akıl olacak. Yani o insanın karşısına geçip; Aslında Allah bu ebedi hakikati senin fıtratına nakşetmiştir. Akıl insanın içinde ki elçi, peygamber insanın dışında ki akıl. Dolayısıyla şimdi gördün.

Sana vahiy bunu inandıramamıştı. Ben fıtrat olarak ta seni uyarmıştım. Bak, an be an ölümüne doğru gidiyorsun fakat yine inanmamıştın. Ama gördün. Adeta orada madem ağzı kilitlenip elleri, ayakları konuşacaktır insanın, eli ayağının konuştuğu ahirette fıtratı ve aklı konuşsa çok mudur. Onun için orada insanın dili duracak diğer yerleri konuşacaksa bu konuşacak olan şeylerin en başında akıl, selim aklı gelse gerektir.


83-) Ve yevme nahşüru min külli ümmetin fevcen mimmen yükezzibü Bi âyâtina fehüm yuze'un;

O süreç ki, her ümmetten işaretlerimizi yalanlayanları gruplar hâlinde toplarız... Onlar hep beraber sevk olunurlar. (A.Hulusi)

83 - Ve her ümmetten âyetlerimizi tekzip eden kimselerden bir fevç yaparak mahşere sevk edebileceğimiz gün artık onlar hep inzibat altında tevkif olunurlar. (Elmalı)


Ve yevme nahşüru min külli ümmetin fevcen mimmen yükezzibü Bi âyâtina fehüm yuze'un İşte o gün her bir ümmetten ayetlerimizi yalanlayanlara özgü birer bölük oluşturacağız ve onları öylece sürüp götüreceğiz.


84-) Hatta izâ cau kale ekezzebtüm Bi âyâtiy ve lem tuhıytu Biha 'ılmen emma zâ küntüm ta'melun;

Nihayet geldiklerinde (Allâh) dedi ki: "İlminizin kapsamı dışında olduğu hâlde işaretlerimi yalanlamaya kalktınız? Neydi bu yaptığınız?" (A.Hulusi)

84 - Nihayet geldikleri vakit: siz benim âyetlerimi ilmen kavramadığınız halde tekzip mi ettiniz? Yoksa ne yapıyordunuz. (Elmalı)


Hatta izâ cau ta ki huzura geldikleri zaman kale ekezzebtüm Bi âyâtiy ve lem tuhıytu Biha 'ılmen emma zâ küntüm ta'melun Allah onlara aklınızın kapasitesi onları kavramaya yetmedi diye ayetlerimizi yalanlamaya mı kalktınız?

Evet, biraz önce ima etmiştim bu ayete. Aklınızın kapasitesi onları anlamaya yetmedi diye ayetlerimizi yalanlamaya mı kalktınız. Eğer öyle değilse bugüne dek ne hazırladınız diye soracak Allah onlara. Yani gayba iman neden şart; işte cevabı burada. Gayba iman şart, çünkü aklın kapasitesi yetmez onu kavramaya. Burada ancak iman çözer problemi. İman zaten gaybın olduğu yerde vardır. Gözünle gördüğün bir şeye iman etmekten nasıl söz edebilirsin. Gaybın olduğu yerde iman vardır.


85-) Ve veka'al kavlü aleyhim Bima zalemu fehüm lâ yentıkun;

(Nefslerine) zulmetmeleri dolayısıyla o hüküm onlara erişti! Artık onlar konuşamazlar! (A.Hulusi)

85 - Buyurur ve haksızlık ettikleri cihetle aleyhlerinde söz, Hakk olur (söylenen başlarına gelir) de artık nutukları tutulur. (Elmalı)


Ve veka'al kavlü aleyhim Bima zalemu fehüm lâ yentıkun işte onların tüm çarpıtmalarına rağmen kendileri aleyhindeki söz böyle yerini bulmuş olacak ve bu durum karşısında onlardan çıt çıkmayacak. fehüm lâ yentıkun ağızlarını açamayacaklar.

Yukarıda hatırlayınız Ve izâ veka'al kavlü aleyhim (82) demişti ayette, burada da o sözün gerçekleştiğine bir atıf var.


Devam ediyor E sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder