19 Kasım 2012 Pazartesi

İslamoğlu Tef. Ders. KASAS (60-64)(123-A)






Değerli Kur’an dostları geçtiğimiz ders Kasas suresinin 59. ayetine kadar işlemiştik. Eğer hatırlayacak olursak söz konusu ayetlerde vahiyle insan ilişkisi ele alınıyor, insanın vahye sırt dönmesi, Allah’a sırt dönmesi olarak tanımlanıyordu.

Yine bu çerçevede geçmiş vahyin mensuplarının eğer samimilerse, eğer bilgiye dayalı bir iman sahibi iseler o zaman bu vahye de iman etmeleri gerektiği, hatta bunun zorunlu olduğu dile getiriliyordu ve 59. ayette Allah’ın toplumsal bir yasasına vurgu yapılıyordu ve deniliyordu ki; senin rabbin toplumları bireyleri birbirlerine zulmetmedikçe asla helak etmez. Yani helâkin sebebi küfür değil, onunda sonucu olan zulümdü. İnsanların yeryüzünde birbirlerine zulmetmeleri. Bugün 60. ayetle kasas suresine devam ediyoruz.



60-) Ve ma utiytüm min şey'in femeta'ul hayatid dünya ve ziynetüha* ve ma indAllâhi hayrun ve ebka* efela ta'kılun;

Size verilen şeyler, ancak dünya yaşamının dünyalığı ve onun bir süsüdür (keyiflendiricisidir)! Allâh indîndeki ise daha hayırlı ve daha kalıcıdır... Aklınız almıyor mu? (A.Hulusi)

60 - Hem size hangi bir şey verilmişse sırf Dünya hayatın geçici metaı ve ziynetidir, Allah yanındaki ise hem daha hayırlı hem bekalıdır, artık akıl etmez misiniz? (Elmalı)


Ve ma utiytüm min şey'in femeta'ul hayatid dünya ve ziynetüha ve size her ne verilmişse eksiksiz, hepside dünya hayatının kısa vadeli süsü, hazları ve lezzetidir. Yani siz şu yeryüzünde sahip olduğunuz hazların kalcı olduğunu sanmayınız. Bunlar gerçeğinin birer kopyası, onun içinde geçicidir. Geçicidir çünkü dünya hayatı geçicidir. Geçicidir; çünkü dünya misafirhanedir. Sıla değildir, gurbettir. Ruh dünyaya gelmekle gurbetine gelmiştir ve bir gün, ama mutlaka bir gün sılasına dönecektir. Onun için gurbeti sıla sanma gibi büyük bir yanlışa düşmeyin.

ve ma indAllâhi hayrun ve ebka Allah katında olanlar sa daha hayırlıdır ve daha kalıcıdır. Yani insan Allah ilişkisinde dünya sadece bir sınav aracıdır, kalıcı olan lezzet, kalıcı olan tat, kalıcı olan haz Allah’ın ötede vereceği lezzet ve haz olacaktır. efela ta'kılun hala akletmeyecek misiniz, hala kafanızı kullanmayacak mısınız, hala eşyanın kabuğundan öte geçip de özünü göremeyecek misiniz. Hala gördüğünüz şeyin dışına bakıp da içine kör mü kesileceksiniz. Hala kavanozdaki balı dışından mı yalayacaksınız, hala akıllanmayacak mısınız.

Ayet açık, dünya ve ahireti ancak bu ikisiyle birlikte hayatın bütününü gören bir bakış açısıyla böyle verilebilirdi. Bu ayette onu verdi. Yani iki dünyayı gören bir bakış açısı kazandırmak istedi muhatabına bu ayet. Tasavvur inşa etti, iki dünyayı gören bir tasavvur. Burada başlayıp ama burada bitmeyen bir bakış açısı. Burada başlayan, ama buraya çakılmayan bir gözlem. Bura ile başlamış, fakat bura ile sınırlı olmayan, burayı aşan, öteye geçen, maveraya geçen yani katı maddenin sınırlarını aşıp sonsuzluğa ulaşan bir bakış açısı. Bir derin göz kazandırmak istedi insana.


61-) Efemen ve'adnahu va'den hasenen fehuve lakıyhi kemen metta'nahu metaal hayatid dünya sümme huve yevmel kıyameti minel muhdariyn;

Kendisine güzel bir vaatte bulunduğumuz, böylece de ona kavuşan kimse; dünya yaşamının geçici dünyalığı ile kendisini faydalandırdığımız, sonra da kıyamet sürecinde zorunlu geleceklerden olan kimse gibi midir? (A.Hulusi)

61 - Ya şimdi kendisine güzel bir vaad ettiğimiz ve binaenaleyh ona irecek olan kimse hiç o kendisine Dünya hayatın geçici zevkine yaşattığımız, sonra Kıyamet günü o ihzar edilenlerden olacak kimse gibi olur mu? (Elmalı)


Efemen ve'adnahu va'den hasenen fehuve lakıyh şimdi, kendisine güzel bir vaatte bulunduğumuz ve sonunda O’na kavuşan kimsenin durumu, kemen metta'nahu metaal hayatid dünya sümme huve yevmel kıyameti minel muhdariyn kendisine dünya hayatının tadımlık hazlarını tattırdığımız ve kıyamet günü yargı önüne çıkarılacaklardan olan kimsenin durumuyla bir midir, aynı olabilir mi? Yani kendisine güzel bir vaatte bulunduğumuz ve en sonunda vaadimize kavuşan kimse ile; sadece dünya hayatının tadımlık hazlarını tattırdığımız ve en sonunda da bu hazlara kapılıp Allah’ı unutan, öteyi unutan, ebediyeti unutan, misafirhaneyi kalacak yer zanneden, gurbeti sıla zanneden bir yamuk mantığın sahibi bir olur mu? Bu iki ayrı bakış açısının sahibinin hayatı, yaşam tarzı bir olur mu? Eşyayı okuyuşu bir olur mu? İnsan Allah ilişkisi bir olur mu? İnsan- insan ilişkisi bir olur mu? İnsan – eşya ilişkisi bir olur mu?

Yukarıdaki ayette söylediklerimizle bütünleşiyor bu ayet. İki insan tipi;

1 – İki dünyalı insan,

2 – Tek dünyalı insan.

İki tip insan, aslında şu yeryüzünde yaşayanların hepsini ikiye ayırabilirsiniz. Tek dünyalı olan zavallılar, çift dünyalı olan talihliler. Tek dünyalı olan zavallı ne yapsın. Tek dünyalı olduğunu zannedenler elinde kalan bu dünyaya sıkı sıkıya sarılmak zorundadırlar. Bu dünya için ödemeyecekleri, onurda dahil, şerefte dahil, keramette dahil, insanın kerameti, Hz. İnsanın yüceliği de dahil her şeyi satabilirler.

Fakat ya çift dünyalı insan, bu insanın fiyatı nedir? Bu iki insan arasındaki farkı görmek istiyorsanız fiyatına bakınız. Tek dünyalı olanı, o tek dünyadaki hazzı vererek satın alabilirsiniz. Çünkü arkasında bir başka dünyanın olmadığını düşünüyor. Fakat çift dünyalı insanın fiyatı nedir? Ona dünyaları verseniz ahiretini satın alabilir misiniz? İşte iki dünyalı insanla tek dünyalı insanın farkı bu. Tek dünyalı insan kendisini haşaratla özdeşleştiren bir insan. Sonunu, akıbetini solucanla, solucanın akıbeti ile özdeşleştiren bir insan. Çift dünyalı insansa Allah’ın kendisine yüklediği değeri bilen ve bu değeri korumaya çalışan insan. Yani fiyatı olmayan insan. Daha doğrusu Allah’tan bir başkasının fiyat biçemeyeceği, Allah dışında kimsenin fiyatını ve bedelini ödeyemeyeceği bir insan.


62-) Ve yevme yünadiyhim feyekulü eyne şürekâiyelleziyne küntüm tez'umun;

O süreçte onlara (Allâh'a inandıklarını söyleyip yanı sıra tanrılar edinenlere) şöyle hitap edilir: "Ortaklarım sandıklarınız nerede?" (A.Hulusi)

62 - Hele onlara haykırıp da «nerede o zulmettiğiniz şeriklerim» diyeceği gün... (Elmalı)


Ve yevme yünadiyhim feyekul işte o gün Allah onlara seslenecek ve; eyne şürekâiyelleziyne küntüm tez'umun öteden beri bana ortak olduğunu düşündükleriniz hani? Nerede onlar? Diye seslenecek, soracak.

Her şirk, insanı ya kula kul eder, ya da eşyaya. Burada, bu ayette de şirkin haddi zatında Allah’a zararı yok. Şirkin tüm zararı şirk koşan insana. Çünkü Allah’a ait bir niteliği bir sıfatı Allah dışındaki bir varlığa yakıştırdığında o, onun tanrısı olmaya başlıyor. Asıl felaket oradan sonradır. Nedir o? Eğer bu insansa o insana kul olmaya başlar. Eşya ise daha kötüsü o eşyaya kul olmaya başlar. Onun için şirkin en büyük ziyanı şirk koşan insanın kendisinedir. Şirk koştuğu şey karşısında nesneleşir, onun kulu kölesi olmaya başlar. Aslında şirki yasaklayan tüm ayetler temelde insanın onurunu ve şerefini korumaya yönelik ayetlerdir.

Peygamber ya da melek fark etmez. Aziyz, ya da bir başkası fark etmez. Yani Allah’a ait, yalnız Allah’a has bir niteliği Allah’tan başka birine atfetmek, O’nun gibi, Allah’ı sever gibi bir başkasını sevmek, Allah’tan korkar gibi bir başka şeyden korkmak. Allah’tan ümit eder gibi Allah dışında bir varlıktan ümit etmek. Çoğaltabilirsiniz. Bu işte yasaklanan bu. Çünkü insan Allah gibi korkmaya başlarsa birinden o onun için tanrı yerine geçer. Eğer Allah’ı sever gibi sevmeye başlarsa o zaman Allah’a vereceğini Allah dışında bir varlığa verdiği için onu tanrılaştırmak gibi bir cinayet işler.


63-) Kalelleziyne hakka aleyhimül kavlü Rabbena haülailleziyne ağveyna* ağveynahüm kema ğaveyna* teberre'na ileyk* ma kânu iyyaNA ya'budun;

Bildirilen sözü hak etmiş olanlar dedi ki: "Rabbimiz... İşte şunlar saptırıp azdırdığımız kimseler... Kendimiz sapıp azdığımız gibi onları da azdırdık... Sana yöneldik, hüküm senin... Zaten onlar bize tapınmıyorlardı." (A.Hulusi)

63 - Aleyhlerinde söz Hakk olmuş olanlar şöyle demektedir: ey bizim yegâne rabbimiz! daha işte şunlar: o azdırdığımız kimseler, biz onları kendi azdığımız gibi azdırdık sana teberru ettik onlar bizlere tapmıyorlardı. (Elmalı)


Kalelleziyne hakka aleyhimül kavlü Rabbena aleyhlerinde ki sözün gerçekleştiğini gören kimseler; Rabbimiz derler. haülailleziyne ağveyna işte şunlar var ya bunlar. Bizim azdırdıklarımız. Oradaki vagonları gösterirler. Kendilerinin arkasına vagon gibi takılıp ta kendileriyle birlikte ateşe sürüklenen yığınları, kitleleri akletmeyen, yukarıdaki 60. ayet efela ta'kılun diye bitmişti. Akletmiyor musunuz. Akletmeyen kimselerin düşeceği tuzak, lokomotiflerin arkasına takılmaktır. Yani gideceği yer ateş olan lokomotiflerin arkasına vagon olmaktır onun için onları gösterecek ve diyecekler ki; işte şunlar bizim saptırdıklarımız.

ağveynahüm kema ğaveyna kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Yani böyle bir de “meziyetleri” var. Hiç olmazsa suçlarını itiraf ediyorlar. Hiç olmazsa yaptıklarını söyleyebiliyorlar. teberre'na ileyk onlarla ilişiğimizi kesip sana sığınıyoruz Allah’ım diyecekler. Yani bilemiyorum şöyle bir yorum acaba yapılabilir mi?

Sapmış lokomotifler sapmış vagonlardan daha “onurlu” olacaklar. Yani hakikati görme hususunda hiç olmazsa iş işten geçmiş olsa da, artık hiçbir işe yaramayacak olsa da ahirette ilk defa fark eden onlar olacaklar diyebilir miyiz acaba? Ki bu ayette onu görüyoruz.

ma kânu iyyaNA ya'budun işte burası püf noktası işin. Zaten onlar aslında bize tapıyor değildiler. Onlar gerçekte bize tapmadılar hiç. Zımnen onlar kendi heva ve heveslerine, arzu ve tutkularına, iç güdülerine taptılar. Hani Kur’an ın Furkan/43. ayetinde buyrulduğu gibi. Eraeyte menittehaze ilâhehu heva.. (Furkan/43)arzusunu, tutkusunu, bireysel keyfini, hevasını tanrı edinen kimseyi görmüyor musun? Baksana bir şu adama. Tutkusunu tanrı edinen kimseyi..! İşte burada söylenen tip adeta bu ayette ki tiple özdeş.


64-) Ve kıyled'u şürekâeküm fede'avhüm felem yesteciybu lehüm ve raevül azâb* lev ennehüm kânu yehtedun;

Denildi ki: "Ortaklarınızı çağırın!" Bunun üzerine onları çağırdılar... (Fakat çağırılanlar) kendilerine cevap vermediler ve azabı gördüler! Onlar doğru yolu bulsalardı! (A.Hulusi)

64 - Bir de haydin yalvarın bakalım şeriklerinize denilmiştir, binaenaleyh yalvarmışlardır fakat kendilerine icabet etmemişler ve azâbı görmüşlerdir, vaktiyle hakkı görselerdi ya. (Elmalı)


Ve kıyled'u şürekâeküm ve onlara; Haydi çağırın ortaklarınızı denilecek fede'avhüm ve onları yardıma çağıracaklar. felem yesteciybu lehüm fakat kendilerine asla karşılık verilmeyecek. Yani yardıma gelen olmayacak. Dar-ı Ukba da, Hakimi Allah olan mahkemede hiç kimsenin yardımına hiç kimse koşamayacak. Çünkü ora herkesin nefsiy dediği, herkesin kendi canı derdine düştüğü, herkesin kendi başının kaygısına düştüğü bir makam. Çünkü ora

Yevme yefirrulmer'u min ahıyh. (‘Abese/34) o gün kişi kardeşinden kaçacak, firar edecek. Ve ümmihi ve ebiyh (‘Abese/35) hatta annesinden, öz annesinden, öz babasından kaçacak. Öyle bir gün o gün. Onun için bu doğal. Yardıma gelen olmayacak.

ve raevül azâb ama azabı görüverecekler. Yani şirk koştukları, ya da beni bunlar kurtarır ahirette dedikleri o kişiler yardıma gelmeyecekler fakat çağrılarına bir şey koşup gelecek. Kinaye var burada; Ateş. Azap koşup gelecek beni mi çağırdın diye. Galiba beni çağırdın. Çünkü çağrı burada yapılır. Aslında insanın amelleri ahiretteki çağrısıdır. Kişinin amelleri ahirette çağıracak. İyi eylemleriniz cenneti çağıracak ve ayağınıza gelecek. Kötü eylemleriniz cehennemi çağıracak. Birinin başka birini çağırmasına gerek yok. Beni mi çağırmıştın, veyahut ta kesinlikle beni çağırmışsın sen diye ayağına gelecek. Burada böyle bir kinaye görülüyor.

lev ennehüm kânu yehtedun ne olurdu sanki daha önceden doğru yolu bulmuş olsalardı..! Allah Allah..! Rabbimiz böyle diyor. Allah’ın şefkatine bakın, insanoğluna şefkatine. Ne olurdu sanki doğru yolu daha önceden bulmuş olsalardı. lev ennehüm kânu yehtedun keşke iş işten geçmeden doğru yolu daha önceden bulmuş olsalardı olmaz mıydı.

Allah’ın kulları için dileği bu dostlar. Allah bunu istiyor. Aslında Allah azap etmiyor. Azap cezadır. İnsan kendi kendisine ceza veriyor. Yoksa Allah ceza vermiyor. Allah sadece adaletini uyguluyor. Suyu getirenle testiyi kıranı bir tutmuyor. Tutmaması da adaletini bir gereğidir. Ama zorlamıyor tabii. Allah sapmayı istemiyor. Hiç kimsenin sapmasını arzu etmiyor. Fakat irade verdiği için onu mahkum da etmiyor doğruya. Doğruya mahkum etseydi insana verdiği en büyük değerlerden biri olan iradeyi yok saymış olacaktı. O zaman imtihanın, sınavın ne değeri kalırdı ki. O zaman insanla meleğine farkı kalırdı. O zaman cennet ve cehennemin ne gereği olurdu. O zaman bu dünya hayatının ne gereği olurdu.

İşte yeryüzünde bir hayata sahip olmak, iradenin imtihana tabi tutulmasından başka bir şey değil. İmtihansa herkesin bildiği gibi mutlaka bir seçime dayalı olur.


Devam ediyor B sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder