29 Şubat 2012 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. NAHL (12-19)(85-C)




B sayfasından devam

12-) Ve sahhare lekümülleyle vennehare veşŞemse vel Kamer* venNücumu müsahharatün Bi emriHİ, inne fiy zâlike leâyâtin likavmin ya'kılun;

Geceyi, gündüzü, Güneş'i (enerji kaynağı olması) ve Ay'ı (çekim gücüyle hormonları harekete geçirip tüm duyularınızı etkilemesi ile) size hizmet veren kıldı... Yıldızlar da (yaydıkları dalgalarla) O'nun hükmünü yansıtarak hizmet verenlerdir... Muhakkak ki bunda aklını kullanabilen topluluk için bir işaret vardır! (A.Hulusi)

012 - Hem sizin için geceyi ve gündüzü ve Şems-ü Kameri teşhir buyurdu, bütün yıldızlar da onun emrine müsahhardırlar, elbette bunda aklı olan bir kavim için âyetler var. (Elmalı)


Ve sahhare lekümülleyle vennehare veşŞemse vel Kamer ve O’dur sizin yararlanmanız için geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı yasalara boyun eğdiren. Ve sahhare leküm sizin için yasalara boyun eğdiren diye çevirmek, en doğru çeviridir. Yani bize değil, bizim için yasalara tabi kıldı. Bize tabi kılsaydı birimiz kışı isterken diğerimiz yazı, birimiz güzü isterken birimiz baharı isterdi. Ama bizim için yasaya tabi kıldı, yasaya tabi kıldığı eşya bize hizmet ediyor. Tabii devamı var ve en sonunda dersimizi de alacağız.

venNücumu müsahharatün Bi emriH zaten bütün yıldızlar onun emrine amade olmuşlardır. inne fiy zâlike leâyâtin likavmin ya'kılun iyi bilin ki bütün bunlarda aklını kullanan bir toplum için mutlaka alınacak bir ders vardır.

Bir üstte yetefekkerun derin düşünenler. Burada, aklını kullananlar. Yani akıl olarak gelmez Kur’an da hiç. İsim olarak kullanılmaz. Akıl sözcüğü hiç kullanılmaz. Kur’an ın indiği çağda kullanıldığı halde Kur’an da kullanılmaz. Bu bilinçli bir seçimdir. Hep fiil olarak kullanılır. Çünkü Kur’an çalışmayan kafayı yok sayıyor. Kullanılmayan aklı, yani fiili olarak, aktüel ve aktif olarak kullanılmayan bir aklı yok sayıyor, akılsız diyor ona. Bu çok önemli. Fiil olarak gelmesinin, eylem olarak gelmesinin sebebi bu. Akıl fonksiyonel ise akıldır Kur’an a göre. Fonksiyonel değilse akıl yoktur Kur’an a göre.

Evet, ne alacağız? Hangi ders..! Bir ders varmış, mutlaka varmış. Gece-gündüz, güneş- ayın amacı senin var oluşun ise senin var oluş amacın ne diye hiç düşünmez misin. Seni ısıtsın ve aydınlatsın diye doğan güneş, senin amacını sana gösteren bir ayettir aynı zamanda. Onun için eğer sen güneşten daha çaplı yaratılmışsan, yani o sana hizmet ediyorsa, sen daha üst bir varlığa hizmet etmek durumundasın. Anlasana ey insanoğlu. Niçin kaçamak yapıyorsun. Evet bu, amaç bu.

Şaheser amaçlı olur. Ey insan Allah’ın şaheserisin. Sen ilahi inşanın nesnesi, yer yüzünün, hayatın inşasının öznesisin. Sen Allah’ın eserisin, hayatın müessirisin. Sen büyük sanatkarın sanatısın yer yüzü tuvalinin de sanatçısısın. O halde işini yap, görevini yap, amacını yap.


13-) Ve ma zerae leküm fiyl Ardı muhtelifen elvanüh* inne fiy zâlike le ayeten li kavmin yezzekkerun;

Gene sizin için arzda, muhtelif renklerde yarattığı şeyleri de (size hizmet veren kılmıştır)... Muhakkak ki bu işaret üzerinde düşünecekler için ne dersler var! (A.Hulusi)

013 - Daha sizin için Arzdan muhtelif renklerle yarattıkları, neler var, elbette bunda tezekkür edecek bir kavim için bir âyet var. (Elmalı)


Ve ma zerae leküm fiyl Ardı muhtelifen elvanüh ve sizin için yeryüzüne serpiştirdiği, her biri farklı tonlarda rengarenk güzellikler, muhtelifen elvanüh farklı renkler. Ben rengarenk güzellikler diye çevirmeyi, hitabın tabiatına daha uygun buldum. inne fiy zâlike le ayeten li kavmin yezzekkerun kuşkusuz bütün bunlarda da hafızası olup hatırda tutan bir toplum için mutlaka alınacak bir ders vardır. Kim için ama? Hafızalı bir toplum için. Hafızasız toplumlarda mı var?

İçinde yaşadığınız topluma bir dönün bakın isterseniz. Bireyler hafızasını kaybedince ona deli diyorlar. Ama toplumlar hafızasını kaybedince kimse o toplum delirmiş toplum demiyor. (Çağdaş toplum diyorlar hocam..!) Belki ihtiyat ediyorlar. Edeben demiyorlar ama rabbimiz burada açık ediyor olayı ve hafızası olan bir topluma sesleniyor. Hafızanız varsa arşiviniz var, tarihiniz hafızanızdır. Hafızasını kaybetmiş bir toplumun geçmişi yoktur, geçmişi olmayan bir toplumun geleceği olamaz. Ki totaliter yaklaşımları reddettiğini söylememe bilmem gerek var mı bu ayetin.

muhtelifen elvanüh farklı renkler. Yani toptancı yaklaşımlar. Süpürüp alıcı, süpürüp atıcı yaklaşımlar. Farklılıklar hep olacak, muhtelif renkler hep olacak. Gece ve gündüz var oldukça iman ve küfürde var olacak. O halde iyi renklere bakın, iyi olun. Çünkü seçmek, birden fazla alternatifin olduğu durumlarda geçerlidir ve insanın kaderi seçmekse eğer, hep birden fazla alternatifi olacaktır.


14-) Ve "HU"velleziy sahharal bahre lite'külu minhu lahmen tariyyen ve testahricu minhu hılyeten telbesuneha* ve teralfülke mevahıre fiyhi ve li tebteğu min fadliHİ ve lealleküm teşkürun;

"HÛ"; ki denizi, ondan taze et yiyesiniz ve takacağınız süsü çıkarasınız diye hizmetinize verdi... Gemileri, onda yara yara gidenler görürsün... O'nun fazlından isteyesiniz ve değerlendirerek şükredenlerden olasınız diye. (A.Hulusi)

014 - Yine odur ki o, denizi teşhir etmiştir ki ondan taze bir et yiyesiniz ve içinden giyeceğiniz bir ziynet çıkarasınız, gemileri de görürsünüz ki onda yara yara akar giderler, hem fazlından nasip arayasınız diye hem de gerek ki şükredesiniz. (Elmalı)


Ve "HU"velleziy sahharal bahre lite'külu minhu lahmen tariyyen ve testahricu minhu hılyeten telbesuneha Yemeniz için taze et, takınıp kuşanmanız için mücevherat çıkarasınız diye denizi, ve teralfülke mevahıre fiyhi ve onun içinde suları yararak akıp gittiklerini gördüğünüz gemileri, ve li tebteğu min fadliHİ ve lealleküm teşkürun onun ihsanından payınıza düşeni arayacağınızı ve bulunca da şükredeceğinizi umarak bir yasaya bağlayan, tabi kılan da yine O’dur.

Açık, 7. ayette eşyanın 3 büyük işlevine değinmiştik, hatırlayın. Burada da var o. Bakınız; Ulaşım, yani denizin 3 büyük işlevi. 1 – ulaşım, 2 – beslenme, 3 – estetik. Evet, 3 ihtiyacımızı da karşılayan bir kucak, ana kucağı gibi. Bir rahm gibi. Hem ulaşım ihtiyacımızı hem beslenme ihtiyacımızı, hem de estetik değer üreten, mücevher çıkardığımız, inci çıkardığımız, mercan çıkardığımız, kıymetli taşlar çıkardığımız bir mekana dikkat çekiyor. Bu aslında ayrıntılar değil, asıl vermeye çalıştığı eşyanın 3 boyutlu işlevi.


15-) Ve elka fiyl Ardı revasiye en temiyde Biküm ve enharen ve sübülen lealleküm tehtedun;

Sizi sarsmaması için arzda sâbit dağlar (sâbit işlevli organlar); yolunuzu bulup hakikate eresiniz diye nehirler (ilim akıtan zevât) ve (meşrebinize uygun) yollar (anlayışlar) oluşturdu. (A.Hulusi)

015 - Hem Arzda ağır baskılar bıraktı ki sizi çalkar diye, hem de nehirler ve yollar, gerek ki doğru gidesiniz. (Elmalı)


Ve elka fiyl Ardı revasiye en temiyde Biküm bir yandan sizi sarsmasın diye yer yüzüne kalkmaz, kımıldamaz dağlar, ve enharen ve sübülen lealleküm tehtedun öte yanda yolunuzu bulabilmeniz için nehirler ve yollar yerleştirdi.

Dağlar, vadiler ve ırmaklar, jeolojik dengenin 2 kutbunu ifade eder Kur’an da. Allah’ın yaratışındaki dengeye bir atıftır bu. İnsanın yeryüzündeki fiziki yollarını var eden Allah, insanın ebedi dünyada sonsuz mutluluk yolunu ihmal eder mi, mesajı var burada. İhmal etmez. Yani dağı yarattı, yer yüzünü dengede tutmak için. Ama dağlar bir yerden geçit verir. Dağların verdiği geçitlerde ya su yol bulur, ya insan yol bulur. Su yolunu bulursa da suyun içinde insan yol bulur. Dolayısıyla senin yol bulman için geçit veren yerler yarattı fiziki olarak ey insanoğlu. Ya senin ebedi saadetin için geçit veren yollar yaratmaz mı. Bu, mesaj açık.


16-) Ve 'alamat* ve BinNecmi hüm yehtedun;

Daha nice alâmetler! Necm (yıldız - hakikat ehli {ashabım gökteki yıldıza benzer; hangisine uyarsanız hakikate erdirir... hadisi}) olarak hakikate erdirir! (A.Hulusi)

016 - Ve alâmetler, yıldızla da onlar yol doğrulturlar. (Elmalı)


Ve 'alamat daha bir nice işaretler var. ve BinNecmi hüm yehtedun ki bunların sadece biri olan yıldızlarla onlar yollarını bulurlar. Burada da açık. Vahyin işlevine bir atıf. O yıldız gibidir, tabiatta öyle. Gerisi insana kalmış. Unutmayın yıldız yol gösterir, fakat görene. Yolu gösterir, yıldıza binip de gitmezsiniz. Size yol gösterir, fakat görene. Ama bazısı yıldızları çok küçük sanırlar. Kusuru gözlerinde değil, yıldızda ararlar. Şairin dediği gibi;

Yıldızlar bakana küçük görünürler ama günah yıldızların mı? Günah senin gözünün, günah senin. Çünkü sen onları küçük görüyorsun. Fakat senin küçük görmenle yıldızlar küçülmez ki. Onun için doğru bakmak, vahyin büyüklüğünü görmek gerekiyor.


17-) Efemen yahluku kemen lâ yahluk* efela tezekkerun;

Yaratan, yaratmayan gibi midir? Düşünüp değerlendiremiyor musunuz? (A.Hulusi)

017 - İmdi yaratan yaratamayana benzer mi? Artık siz bir tezekkür etmez misiniz? (Elmalı)


Efemen yahluku kemen lâ yahluk imdi bakın, bütün bunlardan sonra. Yani yeni bir pasaj ama yukarıdakileri toplayan bir ayet. Bakın hiç yaratan zat, bir şey yaratmayan birileri ile kıyaslanabilir mi. efela tezekkerun hala gerçeğin farkına varmayacak mısınız.


18-) Ve in te'uddu nı'metAllâhi lâ tuhsuha* innAllâhe le Ğafûrun Rahıym;

Eğer Allâh nimetlerini saymaya kalksanız, onların ne olduğunu bilerek saymayı başaramazsınız! Muhakkak ki Allâh Ğafûr'dur, Rahıym'dir. (A.Hulusi)

018 - Halbuki Allahın nimetini saysanız ıhsâ edemezsiniz, her halde Allah çok gafûr, çok rahîmdir. (Elmalı)


Ve in te'uddu nı'metAllâhi lâ tuhsuha ve eğer Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız baş edemezsiniz, innAllâhe le Ğafûrun Rahıym iyi bilin ki sınırsız bağışlayan rahmet kaynağı Allah’tır.

Her ayet bir nimettir. Her nimet bir ayettir. Enfüs ve âfâk, iç ve dış, hepsinde birer ayet. Borçlusun ey insanoğlu, Allah’a borçlusun. Onun merhameti ile yaşıyorsun. Evet, borcunu ödemen mümkün değil, çünkü ondan yeni borçlar almak zorundasın. O halde ey insanoğlu borcunu ödeyemeyeceğinin bilincinde ol. Din budur, din deym’den gelir. Deym borç demektir. Allah’a karşı insanoğlunun borçluluk bilincine ermesidir. Borçlu olduğunu bil ve ödeyemeyeceğinin farkında ol ve teslim ol ey insanoğlu.


19-) VAllâhu ya'lemu ma tüsirrune ve ma tu'linun;

Allâh gizlediklerinizi de, açığa çıkardıklarınızı da bilir. (A.Hulusi)

019 - Hem Allah neyi sır tutar, neyi ilân edersiniz hepsini bilir. (Elmalı)


VAllâhu ya'lemu ma tüsirrune ve ma tu'linun zira Allah içinizde tuttuğunuz ve açığa vurduğunuz her şeyi bilir.


Devam ediyor D sayfasına geçiniz.

28 Şubat 2012 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. NAHL (05-11)(85-B)



A sayfasından devam.


5-) Vel en'ame halekaha* leküm fiyha dif'ün ve menafiu ve minha te'külun;

Evcil hayvanları da O yarattı... Onlarda sizin için dif (enerji ve giysi) ve başka faydalar vardır... Onlardan yersiniz de. (A.Hulusi)

005 - En'amı da yarattı, sizin için onlarda bir ısınıklık ve bir takım menfaatler vardır, hem onlardan yersiniz. (Elmalı)


Vel en'ame halekaha ve evcil hayvanları da o yarattı. leküm fiyha dif'ün sizi ısıtan giysileri onlardan temin ediyorsunuz. ve menafiu ve minha te'külun daha başka yararlar yanında onlardan elde ettiğiniz besinleri de yiyorsunuz.


6-) Ve leküm fiyha cemalün hıyne turiyhune ve hıyne tesrahun;

Akşamları (otlağından) getirdiğinizde ve sabahları (o otlağa) saldığınızda onlarda sizin için bir güzellik vardır. (A.Hulusi)

006 - Akşam getirir, sabah salarken onlarda sizin içîn bir cemal de vardır. (Elmalı)


Ve leküm fiyha cemalün hıyne turiyhune ve hıyne tesrahun yine onlarda akşam getirirken ve sabah salarken sizin güzellik duygunuzu tatmin eden bir boyut vardır.

Bilmem bendenizin gördüğünü sizde gördünüz mü bu iki ayette. Öyle çok bilinen şeylerden söz ediyor gibi geliyor da, derin düşündüğünüz zaman bakınız ayetin iç bütünlüğüne. Eşyanın üç boyutlu işlevine bir atıf bu son iki ayet. Sözde hayvanlardan söz ediyor. Fakat hayvanların hem insan için zaruri,i zorunlu olan protein kaynağı, hem insan için hacî, ihtiyaca cevap veren ısınma ve binme aracı, hem de insan için güzellik ve estetik duygusuna cevap veren bir unsur olduğunu söylüyor. Yani hayatın üç temel ihtiyacına dikkat çekiyor.

İşte bu Kur’an ın bu sistematiğinden yola çıkarak büyük usulcü, büyük alim ve üstad Şatıbi, El muvafakat isimli eserinde vahyin tüm hükümlerini bu üç asla irca ediyor. Zaruriyyat, haciyyat, tahsiniyyat.

Zaruriyyat; Zorunluluklar, işte beş temel emanet. Can emaneti, mal emaneti, nesil emaneti, din emaneti. 5 Temel emanet ve bunun üstüne;

Haciyyat; İhtiyaçlar. Barınmak bir ihtiyaçtır. Siz bu ihtiyacı birkaç alternatifle giderebilirsiniz. Eğer alternatifiniz varsa zaruriyyat olmaktan çıkar, Haciyyat’a düşer. Ama bundan da müteşekkil değil hayat. Bir de;

Tahsiniyyat var, Güzellikler. Tekmiliyyat, yani tamamlayıcı unsurlar, aksesuarlar, estetik değerler. İnsanın o da ihtiyacı. Bakın, hayata bakın, hayvanlar dünyasına bakın; Hem protein karşılarsınız zaruri ihtiyacınızdır. Hem yakacak karşılarsınız, giyinme ihtiyacınızı derileri ile ve diğer atıklarıyla yakacak ihtiyacınızı karşılar ve binilir, yine o ihtiyacı karşılar, hem de güzellikleriyle, akvaryumunuzda bazen süs balığına dönüşür. Bazen bakarsınız kafeste kuşa dönüşür rengarenk, güzellik ihtiyacınızı karşılar.

Bitkilere bakarsınız; Zaruri ihtiyacınız olan gıdanızı verir. Ama onun üzerine haciy, yani ihtiyacınız olan şeyleri de verir. Isınma. Yine bir çok tahtasından, kerestesinden, ağacından, odunundan elde ettiğiniz şeyler, gerekli olan eşyalar. Onun üstüne de ç,çek olur sizin güzellik ihtiyacınızı karşılar. Gül olur sizin güzellik ihtiyacınızı karşılar. Eşyanın üç boyutuna dikkat çekiyor burada.


7-) Ve tahmilü eskaleküm ila beledin lem tekûnu baliğıyhi illâ Bi şıkkıl enfüs* inne Rabbeküm le Raûfun Rahıym;

Yüklerinizi taşırlar; (onlarsız) meşakkatsiz ulaşamayacağınız pek çok yere ulaştırırlar! Muhakkak ki Rabbiniz, Raûf'tur, Rahıym'dir. (A.Hulusi)

007 - Ağırlıklarınızı da yüklenir, canlarınızın yarısına tüketmeden varamayacağınız beldelere kadar götürürler, her halde rabbiniz size çok re'fetli, çok merhametli. (Elmalı)


Ve tahmilü eskaleküm ila beledin lem tekûnu baliğıyhi illâ Bi şıkkıl enfüs kendinizi sıkıntıya sokmadan ulaşamayacağınız nice mekanlara yüklerinizi onlar taşır. inne Rabbeküm le Raûfun Rahıym iyi bilin ki rabbiniz gerçekten çok şefkatli, pek merhametlidir.


8-) Vel hayle vel biğale vel hamiyra li terkebuha ve ziyneten, ve yahluku ma lâ ta'lemun;

Onlara binmeniz ve bir zevk almanız için atları, katırları ve eşekleri de (yarattı)... Daha bilmediğiniz neler yaratır. (A.Hulusi)

008 - Hem binesiniz diye, hem de ziynet olarak atları, katırları, merkepleri de yarattı ve bilemeyeceğiniz daha neler yaratacak. (Elmalı)


Vel hayle vel biğale vel hamiyra li terkebuha ve ziyne O atları, katırları ve merkepleri de hem kendilerine binesiniz, hem de hayatın süsü olsun diye yarattı.

Demin bahsettiğimiz hayatın o üç boyutu, daha doğrusu ne diyeceğiz; Eşyanın üç boyutlu işlevi. Hem şart olan şeyler, hem gerekli olan şeyler, ki zaruriyyat, haciriyyat. Hem de güzellikler, tamamlayıcı şeyler, tahsiniyyat güzel şeyler. İşte eşya bu üçünü da karşılıyor.

ve yahluku ma lâ ta'lemun ve daha sizin bilmediğiniz bir nice şeyleri de yaratacak.

Ne diyor ayetin son cümlesi? Öncesi atlardan, katırlardan, merkeplerden yani yol araçlarından söz ediyordu. Burada, haleka’dan, yahluku’ya geçti. Yani geçmiş, mazi fiilden şimdiki ve gelecek zamanı kapsayan yahluku’ya geçti. Yaratıyor, yaratacak. Demek ki gelecekte ortaya çıkacak ulaşım araçları Allah’a atfediliyor ve daha ne ulaşım araçları göreceksiniz.

Peki Allah’a neden atfediliyor, İnsan eseri olabilen şeyleri; İcat yeteneğini insana Allah verdiği için, o yeteneği Allah’tan aldığı için. Aslında Allah’tan bağımsız bir inşa, icat düşünülemez. Hem hammaddeyi ondan alıyorsunuz, hem o hammaddeyi işleyen, terkip eden aklı o veriyor, hem de o aklı kullanacağınız araçları, eli, ayağı, gözü, kulağı, dili dudağı O veriyor. İşte bunun için Allah’a hamledilir. Çünkü eşyanın yasasını kim koyarsa gerçek yaratıcı O dur.


9-) Ve alAllâhi kasdus sebiyli ve minha cair* ve lev şâe lehedaküm ecme'ıyn;

Hedefe giden yol Allâh'adır! Ondan sapan da vardır... Eğer dileseydi elbette sizi toptan hakikate erdirirdi! (A.Hulusi)

009 - Yolu doğrultmak da Allaha aittir, ondan sapan da var, mamafih Allah, dilerse hepinizi hidayette kılardı. (Elmalı)


Ve alAllâhi kasdus sebiyli ve minha cair İşte özetlerken okudum ayetler geldi. 9. ayet, ne diyor? İşte tek yaratıcı O olduğu için, ki böyle bir tırnak içi bir giriş şart; “Bütün bunları O yarattığı için yolun istikamet tayini de O’na düşer.” Yani insan için hedefler koyma hakkı Allah’a aittir diyor. Bunu hem O’na ait bir hak, hem de O’nun bir rahmeti olarak anlamamız mümkün. O’na düşer. Yani O yolu yarattı, yolcuyu yarattı ve yolda yürümek için de kılavuz gönderdi.

Peki bu kadar şeyi verdikten sonra bir hedefte koymasın mı. Hiç koymaz mı..’ İşte bu manada da anlaşılmalı. Onun için yolun durağı, maksadı, amacı. Yani maddi yol ve yol araçları, manevi yol ve yol araçları arasında kıyas yapmamızı istiyor. Bir üstteki ayeti hatırlayın yolda taşıyan araçlardan söz ediyordu. Attan, katırdan ve eşekten. Ve daha nicelerini yaratacak diyor. 

Bu şu demektir; Sizin fiziki yolculuğunuzun araçlarını yaratan Allah, sizi insan kılan manevi yolculuk araçlarından mahrum edeceğini mi düşünüyorsunuz. Bunu yaratmadığını veya bunu vermediğini mi düşünüyorsunuz. Bu ne biçim düşünce. İşte söylediği bu ayetin. Ki ..ketebe ala nefsihi..’ye (Enam/12) benziyor bu alAllâh. ketebe alâ nefsiHİr rahme.. aynı kalıp. alAllâh, alâ nefsiHİ kendisi için rahmeti ilke edindi, prensip edindi. Kendisine rahmeti yazdı demektir bu.

Belki bunu şöyle bile tercüme edebiliriz; Rahmeti kendisine vacip kıldı alâ o manayı verir çünkü. Burada da bakınız o formda geliyor alAllah, Allah’a düşer diyor. Yani rabbimiz bazı şeyleri kendisi için prensip ediniyor. İnsana hedef koymak Onun prensiplerindendir ve ibarenin bittiği yer şu. ve minha cair. İlginç, zira bazı yollar saptırıcıdır.

Minha da ki “ha” yola, sebiyle gider manevi müennestir, dişildir. Bazı yollar saptırıcıdır. Yolcudan söz etmiyor dikkat buyurun, yoldan söz ediyor. Onun için yolcu yolunu düzeltmeden kendini düzeltemez. Dolayısıyla eğer yolcuyu düzeltmek istiyorsanız, önce yolun istikametini düzeltin. Çünkü yanlış yolda doğru yürünmez. Önce doğru yol, sonra doğru yolcu. Onun için ve minha cair diyor. sapan yolcu, sapmış bir yolda yürüyor demektir.

ve lev şâe lehedaküm ecme'ıyn eğer Allah dileseydi hepinizi doğru yola yöneltirdi.

Sözün gelişinden kolaylıkla şu anlaşılmıyor mu; fe lem yeşa’ fakat dilemedi. Fahvel hitab, yani söz gelimi bunu veriyor. Eğer Allah dileseydi hepinizi doğru yola yöneltirdi, fakat dilemedi. Onu anlıyoruz. İbarenin başındaki “lev”, tasarım dışı bir şeyin, farzı muhal bir şeyin düşünülmesi demektir. Yani Allah bunu dilemedi ama, eğer dileseydi yapardı demektir.

Neyi diledi? İradeyi diledi. İnsanın kaderi olarak seçmeyi diledi, seçmemizi diledi ve seçimimizin sonucundan da sorumlu olmamızı diledi. Onun için seçip, seçiminizin sonucunu Allah’a yıkamazsınız. Mazeret gösteremezsiniz. Ki bu surede gelecek ilerde. Müşrikler şirk koşmalarına mazeret olarak Allah’a olan inançlarını ileri sürüyorlar ve eğer Allah dileseydi biz putlara tapmazdık diyorlar. Şuna bakınız, “Müşriklerin kader inancı” na bakınız, ancak bu kadar istismar edilebilir. Onun için burada fakat dilemedi. Neyi diledi? seçmeyi diledi. İnsanın kaderi seçmektir. İradeyi diledi şeklinde anlamak durumundayız.


10-) "HU"velleziy enzele mines Semai maen leküm minhu şerabun ve minhu şecerun fiyhi tüsiymun;

"HÛ"; ki sizin için semâdan bir su indirdi... İçilen de ondandır, (hayvanları) otlatmakta olduğunuz bitkiler de ondandır. (A.Hulusi)

010 - O odur ki Semâdan bir su indirdi. size ondan bir içecek var, yine ondan bir ağaç ki hayvan yayarsınız. (Elmalı)


"HU"velleziy enzele mines Semai mae O’dur suyu gökten indiren leküm minhu şerabun ve minhu şecerun fiyhi tüsiymun ondan hem siz içersiniz hem de hayvanlarınızı otlattığınız bitkiler içer. Gelecek bir dakika..!


11-) Yünbitü leküm Bihizzer'a vezzeytune vennahıyle vel a'nabe ve min küllis semarat* inne fiy zâlike le ayeten li kavmin yetefekkerun;

Onunla (o su ile) sizin için ekin, zeytin, hurma, üzümler ve her türlüsünden bitirir. Muhakkak ki bunlarda düşünen toplum için bir işaret vardır! (A.Hulusi)

011 - Onunla size ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler türlüsünden meyveler bitirir, elbette bunda tefekkür edecek bir kavim için bir âyet var. (Elmalı)


Yünbitü leküm Bihizzer'a vezzeytune vennahıyle vel a'nabe ve min küllis semarat onunla sizin için ekinler, zeytin ve hurma ağaçları, üzümler ve daha nice nice ürünler bitirir O. inne fiy zâlike le ayeten li kavmin yetefekkerun unutmayın ki bütün bunlarda düşünen bir toplum için mutlaka bir ibret vardır, bir ders vardır, bir ders çıkarılır.

Peki, nedir? Bu son ayetten ne ders çıkarabiliriz? Bakınız, özellikle son iki ayet "HU"velleziy enzele mines Semai mae suyu O indirdi diyerek başladı, ondan sonra bitkilere geçti. Açıktır değerli dostlar. Ders ayet şu: Tıpkı fiziki hayatın kaynağı su olduğu gibi, manevi hayatın suyu da vahiydir, tek kaynaktan beslenir ve tüm var oluşun kaynağı da tektir, oda Allah.

Su mide yangınınızı, vahiy yürek yangınınızı söndürür. O halde siz eğer bir ağaçtan meyve bekliyorsanız öncelikle onu sulamanız gerekmez mi ve siz ağaca teşekkür ediyorsunuz da suyu unutuyorsunuz. Hele hele suyu vereni unutmanızın ne büyük bir cinayet olduğunu biliyor musunuz. Onun için siz vahye bakacaksınız, vahyi getirene bakacaksınız ve onlardan yola çıkarak vahyi göndereni göreceksiniz. Yani suyun kaynağını. Onun için ne kadar açık ve ne kadar beliğ dersler değil mi? Mutlaka bir ders vardır diyorsa, mutlaka bir ders vardır efendim, alana tabii ki. Devam ediyor derslerimiz;


Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
85. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/02/24/islamoglu-tef-ders-nahl-01-3485/  bulabilirsiniz.

27 Şubat 2012 Pazartesi

İslamoğlu Tef. Ders. NAHL (01-04)(85-A)





El Hamdu Lillahi Rabbil'Alemiyn Vesselatü Vesselâmü Resulüna alâ Muhammedin ve alâ alihi ve ashabihi ecmaiyn.

Rabbişrah liy sadriy;

Ve yessirliy emriy;

Vahlül ukdeten min lisaniy;

Yefkahu kavliy; (Taha 25-26-27-28)


Rabbim, göğsüme genişlik ver, kolaylaştır işimi. Çöz düğümü dilimden ki, anlayalar beni. Amin.

Değerli Kur’an dostları bugün muhteşem Kur’an ülkesinin yepyeni bir sitesine daha girmenin heyecanını yaşıyoruz. Heyecanını yaşıyoruz çünkü Kur’an ülkesinin muhteşem sitelerinin her biri bizim içimizdeki dünyayı inşa ediyor. Aslında Kur’an bizde bir dünya inşa ediyor. Onun için içimizdeki dünyayı ilahi merhametin bir ifadesi olan vahiyle inşa etmek için çıktığımız bu yolda uğradığımız bu yeni durak bizim için bir göz aydınlığı olacaktır. İşte onun için heyecan duyuyoruz.

Bu sitenin adı Nahl. Arı anlamına geliyor. Nahl suresi resmi sıralamada 16. sure olsa da, iniş sıralamasında Kehf ve Nûr sureleri arasında yer alır. Mekki bir suredir yani. Hatta tüm otoritelerin, ki bunlar içerisinde; Suyuti, El itkam sahibi Suyuti. El Bürhan sahibi Zerkeşi de var. Tüm otoritelere göre Mekke döneminin sonlarına doğru, bazıları ay da vermişler, hicrete 2 ay kala nazil olduğunu söylerler.

Bu şu anlama geliyor, ya da bir surenin, ya da bir ayetler grubunun ne zaman nazil olduğu bizim için şu açıdan önemli; O ayetlerin bağlamı, o ayetlerin ilk muhataplarının iç durumu, yaşadıkları hal, içinde bulundukları ortam daha iyi anlaşılırsa o ayetler de yi anlaşılır. Çünkü her zaman söylüyorum; Kur’an ayakları yerde, başı gökte ilahi bir hitaptır. Ayaklarına bakmadan başının nerede durduğu çok iyi anlaşılamaz. O nedenle ayakları bir mekanda durur, bir zamanda durur, fakat başı zamanlar ve mekanlar üstüdür. O nedenle iniş zamanı, nüzul sırası bunun için önemlidir.

Sure Nahl adını 68. ayetten alır. Ki arı surenin 68. ayetinde ürettiği bal ile dile getirilir ve ayet şu mesajı bize verir, vermeyi hedefler; Eğer bilinçsiz bir varlık olan arı bile yaratılış amacını gerçekleştirmek için, kendisine verilen imkanı bala dönüştürüyorlarsa ey insanoğlu ya sen? Bilinçli bir varlık olarak, hatta arının balını yiyen bir varlık olarak, arının kendisi için çalıştığı bir varlık olarak ya sen Allah’tan aldığın imkanları, irade gibi, akıl gibi, yeryüzü gibi, hayat gibi imkanları bir güzelliğe dönüştürüyor musun. Var oluş amacını gerçekleştiriyor musun. Arıdan ibret al mesajıdır.

Konusu surenin özellikle tüm Kur’an ı bir tek ayet kabul edersek, ki bu doğru bir kabuldür. Kur’an iç bütünlüğü açısından bir ayet gibidir. Bu adeta sureler de bu bir ayetin kelimeleri hükmündedir. O nedenle surelerin kendi içerisinde elbette bir konu bütünlüğü olduğu gibi, surelerin kendi arasında da bir konu insicamı, bir konu alış verişi vardır. İlk bakışta Kur’an okuyan insana bir biri ile alakasız ve kesik pasajlarmış gibi gözükür. Oysa ki makro bir bakış bütün Kur’an ın paralel ve çapraz bir biçimde birbirine bir atıf olduğunu, birbirine dipnot olduğunu ve tüm Kur’an ın ise eşyaya, varlığa bir dip not olduğunu yine Allah’a bir işaret ve atıf olduğunu anlarız.

İşte bu surede de Kur’an ın tümünün niteliği, yani konu özelliği bu surede de ortaya çıkıyor ve Nahl suresi muhatabında doğru bir Allah inancı tasavvuru yerleştirmeye çalışıyor. Yani insanda ki Allah tasavvurunun yanlış boyutlarını imha ederek, yerine yepyeni ve doğru bir tasavvur inşa ediyor. Bunun içinde Kur’an öncelikle bir hayat tasavvuru inşa ediyor. Eşyayı yerine oturtuyor. Gökten ve yerden bahsediyor. Bu ikisi arasındakilerden bahsediyor. Bunların amaçlarından bahsediyor ve hatta öyle bir noktaya geliyor ki insan için amaç koymak Allah’a aittir.

Ve alAllâhi, Allah’a düşer kasdus sebiyl (Nahl/9) yolun hedefini belirlemek, insan için istikamet açısı koymak, yarattığı insan için makro hedefler koymak Allah’a düşer diyor ve sözü oradan da alıyor, insanoğluna Allah’ın merhametinin ifadesi olan vahye getiriyor. Vahyin amacına dikkat çekiyor. Ve en sonunda Kur’an bir takım ahlaki ilkeler vaz ediyor ve bu sure Allah’a olan imanımızın İnşası ile tamamlanıyor.

Onun için surenin özetle konusu insan tasavvurunda doğru bir Allah, kainat ve insan inşası, yani bunu şöyle de formüle edebiliriz, Allah, insan ve kainat arasındaki ilişkiyi doğru bir biçimde inşa ediyor Nahl suresi.

Bu özetten sonra surenin o muhteşem portalinin kapısını açarak girebiliriz.




1-) Eta emrullahi fela testa'ciluh* subhaneHU ve teâla amma yüşrikûn;

Allâh hükmü gelmiştir; (görmeniz için) aceleye gerek yok! O, onların şirk koştuklarından Subhan'dır, Âli'dir. (A.Hulusi)

001 - Allahın emri geldi, sakın onu istical etmeyin, o sübhan onların şirklerinden münezzeh, yüksek çok yüksek.(Elmalı)


Eta emrullah Allah’ın emri geldi “bilin” fahvel hitab yani söz geliminden çıkardığımız bir kelime. Allah’ın hitabı geldi bilin.

Eta, mâzi bir fiil. Past, yani geçmişe yönelik bir fiil. Ama bu gibi yerlerde aslında gelecek olanın kesinliğini ifade için kullanılır. Onun için o bilin sözcüğüne ihtiyaç duydum.

fela testa'ciluh onun çabuk gelmesini istemenize gerek yok ki, acele etmenize gerek yok ki, geldi bilin. subhaneHU ve teâla amma yüşrikûn O, onların ilahlık yakıştırdığı her şeyden üstün, her türlü noksanlıktan berîdir.

Aslında ayetin ne demek istediği ortada. Ne dediğini zaten manasıyla vermeye çalışıyoruz. Ama tefsir ne demek istediği ile alakalıdır, ne dediği ile değil. Ne dediğini anlamında buluyoruz. Bir de ne demek istediği var. Arka planında yatan şey var. O açık, İnkarcıların alayına cevap veriyor ayet. Hatta bu ayeti müspet manada anlayıp hicreti bekleyenlere bir izin olduğu yönünde bir tefsir de var. Fakat ayetin sonunda ki ve teâla amma yüşrikûn ibaresinden ayetin menfi, yani dost insanlara değil, düşmanlara bir cevap olduğunu anlıyoruz. Onun içinde böyle bir şeyi doğrulayamıyoruz.


2-) Yünezzilül Melaikete Bir Ruhı min emriHi alâ men yeşau min ıbadiHi en enziru ennehu lâ ilâhe illâ ene fettekun;

O, şe'ninden olan hakikat ilmini, kuvveleriyle kullarından dilediğine inzâl ederek (buyurur ki): "Şu gerçekle uyarın: Tanrı yok; sadece Ben! O hâlde benden çekinin!" (A.Hulusi)

002 - Kullarından dilediğine emrinden rûh ile Melâike indiriyor da buyuruyor ki: şu hakikati bildirin: benden başka ilâh yok, hemen bana korunun. (Elmalı)


Yünezzilül Melaikete Bir Ruhı min emriHi alâ men yeşau min ıbadiHi en enziru ennehu lâ ilâhe illâ ene fettekun Ayeti bölemedim bir yerinden. Çünkü bölerek anlam tam çıkmıyordu. Tamamına mana vermeye çalışacak olursak O Kullarından dilediğine; İnsanları uyarın. Şunu iyi bilin ki benden başka ilah yok. O halde başkalarına ilahlık yakıştırmaktan artık sakının buyruğunu iletmeleri için melekleri ölü canlara, hayat veren vahiyle indirir.

Burada çok önemli bir nokta var. Bakınız; Yünezzilül Melaikete Bir Ruh melekleri Ruh ile indirir. Vahye Ruh diyor Kur’an. Bu çok anlamlı bir kullanım. Vahyi ruh olarak tanımlıyor. Ruh, yani can, yani hayat soluğu, can soluğu.

İnşirah suresi 4. ayette bu anlamda ilk defa kullanıyor Kur’an da. Ama başka yerlerde de Müminun suresinin 15. ayetinde, Şûra suresinin 52. ayetinde de vahiy tasavvuru inşa ediliyor ve burada bir vahiy tasavvuru inşa ediliyor. O inşanın anahtarı vahyin hayat oluşu. Vahiy hayattır, hayat soluğudur. Biz bunu aslında Kur’an dan başka ayetlerden de anlıyoruz.

Ya eyyühelleziyne amenüsteciybu Lillâhi ve lirRasûli izâ de'aküm lima yuhyıyküm (Enfal/24) Evet Ey iman edenler Allah ve resulü sizi hayata çağırdığında, lima yuhyıyküm sizi dirilten bir çağrı yaptığında onlara uyun. Diriliş çağrısıdır vahyin çağrısı. Vahiy dirilişe çağırır.

O halde dostlar burada vahiy nasıl inşa ediyor? Çok tipik bir inşa görüyoruz. Bizim diri dediğimize vahiy diri demiyor. Bizim diri dediğimize vahiy dik sürünüyor diyor. Yani yiyor ve içiyor olmak, ayakta dolaşıyor olmak diri olmak anlamına gelmiyor. Rabbimiz bu kavramın içini doğru dolduruyor ve bizim tasavvurumuzu da bu doğru anlamla inşa etmek istiyor ve diyor ki; Siz bazen diriye ölü diyorsunuz, çünkü bazen ölüye de diri diyorsunuz. Diri olmak gerçekten ebedi dirilişle dirilmektir. Yoksa bedensel olarak diri olmak değil. Bu manada biz rabbimizin vahyinin insanın geçici tarafıyla değil, kalıcı tarafıyla ilgilendiğini, insanın geçici tarafının değil, kalıcı tarafının zaaflarını onardığını görüyoruz. İşte sözlüğümüzü düzeltmesinin de nedeni bu. Zihnimizi inşa etmesinin de nedeni bu.


3-) Halekas Semavati vel Arda Bil Hakk* te'âla amma yüşrikûn;

Semâları ve arzı Hak olarak (El Esmâ ül Hüsnâ'sıyla) yarattı... Onların ortak koştuklarından Âli'dir! (A.Hulusi)

003 - Gökleri ve Yeri Hakk ile yarattı, o, onların şirkinden yüksek, çok yüksek. (Elmalı)


Halekas Semavati vel Arda Bil Hakk* te'âla amma yüşrikûn 3. ayet diyor ki; O gökleri ve yeri mutlak hakikate bir atıf olsun için yarattı. Amaçlı olarak yarattı. Bu çok önemli; Bil Hakk. Eşyaya tanrılık yakıştıranların tasavvur ettiklerinin çok ötesinde aşkındır O. Gökleri ve yeri Bil Hakk, hakikatle yarattı diye çeviremeyiz, anlaşılmaz. O Bil Hakk; bir amaca uygun olarak yarattı anlamını taşır bu bağlamda. Amaçlı, çünkü batıl amaçsızlık anlamına gelir. Bunun tam tersi bu bağlamda kullanılsaydı batıl, amaçsızlık anlamına gelirdi. Ki Kur’an da bu manada kullanım vardır; mâ halakte hazâ batılâ.. (A.İmran/191) Onlar göklere ve yere bakarlar ve derler ki sen bunları boşuna, yani amaçsız yaratmadın. Onun için burada Bil Hakk, batılın zıddıdır. Amaçlı yaratmak.

Neden peki; Unutmayalım asıl konu gökler ve yerler değil, asıl konu biziz. O zaman vahyin derdi biziz. Derman vermek istediği hasta da biziz.

Peki nedir hastalığımız? Hastalığımız şu; Amacımızı bilmemek. İnsanın yer yüzünde ki var oluş amacı nedir..! Vahiy bize bu soruyu sorduracak makro dan başladı. Göklere, yere ve eşyaya dikkatimizi çekti, ey insan bak, senden çok daha düşük düzeyde yaratılmış dağlar taşlar dahi bir amaca mebnidir, bir amaç uğruna yaratılmış ve işin garibi onların var oluş amacı da senin amacını gerçekleştirmektir. Yani sana yardımcı olmak amacını gerçekleştirirken, peki yardımcılarının dahi bir amacı varsa senin, yani Allah’ın şaheseri olan insanın bir amacı olmasın mı.

Evlâ leke feevlâ; (Kıyamet/34)

Sümme evlâ leke feevlâ;(Kıyamet/35)

Eyahsebul'İnsanu en yutreke süda;(Kıyamet/36)

Yazık ey insan yazık, öyle mi düşünüyorsun ey insan, öyle mi düşünüyorsun. Hayır insanoğlu başıboş bırakılacağını mı sanıyor. Bir amaç uğruna yaratıldın. İşte ayetteki Bil Hakk bize onu veriyor ve ayetin devamında;

te'âla amma yüşrikûn İnsan amacını unutursa şirke sapar. Şirke sapsa Allah’ın nesi eksilir. Biz oradan onu anlıyoruz.

Allah aşkın bir varlıktır, herkes Allah’a ait bir vasfı, bir niteliği, bir mükemmelliği Allah’tan başka bir şeye yakıştırsa, gerçekte Allah’ın nesi eksilir, hiçbir şeyi. Siz bir şeyi tanrılaştırmakla o tanrı olmuyor. Çünkü siz bir şeye bir anlam yüklemekle eşyanın özü değişmiyor ki. Sadece sizin onun hakkındaki bakış açınız yanlış olmuş oluyor. Yani siz yanlış yapmış oluyorsunuz. Yoksa eşyaya sizin yanlışınızdan ontolojik olarak, var oluşsal bir şey bulaşmıyor. O yine Allah’ın koyduğu yerde duruyor. Siz zulmetmiş oluyorsunuz. Siz onu Allah’ın koyduğu yerden farklı bir yere koyuyorsunuz. Zihninizde ya da fiili olarak. Onun için kendinize yapmış olursunuz. Aşkın olan Allah’a bir şey yapmış olmazsınız. Orada mesaj da bu.

İbrahim suresinin 19. ayetinde bu Bil Hakk; eylemin mükemmelliğini, yaratan öznenin mutlaklığını, yaratılanın amaçlılığını açıklar. 3 amacı var;

1 - Eylemin mükemmelliği.

2 - Yaratan öznenin mutlaklığını.

3 - Yaratılanın amaçlılığını açıklar. Onun için Kur’an da bir çok yerde Bil Hakk ile geldiği zaman Allah’ın yaratışı bu 3 şeye delalet eder ve insana amacın var senin, amacını bul, ara çağrısıdır.


4-) Halekal İnsane min nutfetin feizâ huve hasıymun mubiyn;

İnsanı bir spermden yarattı... Bir de bakarsın ki o apaçık bir kafa tutan olmuş! (A.Hulusi)

004 - İnsanı bir nutfeden yarattı, bir de bakarsın o, natûk bir muhasım kesilmiştir. (Elmalı)


Halekal İnsane min nutfetin feizâ huve hasıymun mubiyn O insanı bir damlacık hayat suyundan yarattı. Derken zamanla öyle bir noktaya gelir ki insan, bilinçli bir biçimde kendini savunan bir özne olup hasıymun mubiyn kendini savunan bir özne olup çıkar diyor Kur’an. Yani bu da açık; Yaratan, yaratılışın yasasını koyandır aynı zamanda. Hasıym, hem insanın isyan eden özne oluşuna, hem de bu isyanı rabbine karşı dahi kullanabilecek Allah’tan bir imkan aldığına delalet eder. Öncelikle hasıym, işte hasım diye Türkçeye geçmiş; Menfi, olumsuz değil, nötr, yani isyan edebilen bir varlık.

İnsanı böyle tanımlıyordu batılı düşünürlerden biri. İnsan isyan eden varlıktır diyordu ya. İnsanın temel niteliklerinden biridir isyan etme. Neden; İradeye bir atıftır bu aslında. Yani Allah’ın verdiği iradeyi insan, öyle bir irade özgürlüğü ile donanmıştır ki, kendisine irade verene karşı dahi kullanabilmektedir. Bu dile getiriliyor. Çünkü burada menfi değil, olumsuz değil demiştim çünkü yukarıdan beri ve devamında da Allah’ın yaratışından söz ediyor bu pasaj. Allah’ın ne muhteşem bir yaratışa sahip olduğundan söz ettiği için, insanın kendini savunan yönü yani olumsuz gibi görülmüyor. İnsana verilen muhteşem imkan oluşuna dikkat çekiliyor.

Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
85. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/02/24/islamoglu-tef-ders-nahl-01-3485/  bulabilirsiniz.

24 Şubat 2012 Cuma

İslamoğlu Tef. Ders. Hicr (88-99)(84-E)



D sayfasından devam.

88-) Lâ temüddenne ayneyke ila ma metta'na Bihi ezvacen minhüm ve lâ tahzen aleyhim vahfıd cenahake lil mu'miniyn;

Hakikati inkâr edenlerden bir kısmına verdiğimiz geçici dünya nimet ve zevklerine sakın gözünü takma! Sana gereken değeri vermiyorlar diye üzülme... İman edenlere kol kanat ger! (A.Hulusi)

88 - Sakın o kâfirlerden bir takımlarını zevkıyap ettiğimiz şeylere göz atma ve onlara karşı mahzun olma da müminlere kanadını indir. (Elmalı)


Lâ temüddenne ayneyke ila ma metta'na Bihi ezvacen minhüm öyleyse onlardan kimilerine verdiğimiz geçici lezzetlere iltifat etme.

Razi’nin rivayetine göre Ben-i Kureyza Yahudi kabilesi göz kamaştırıcı servetiyle, altınlar yüklü develerle Medine’yi terk ederken, herkes hayran hayran bakarken Resulallah bu ayeti okuyormuş.

Bir başka tarihi kaynak Hz. Aişe’nin, bu ayet indikten sonra Resulallah’ın sevdiği hiçbir şeye doyasıya bakmadığını söyledi diye rivayet eder.

Lâ temüddenne ayneyke ila ma metta'na Bihi ezvacen minhüm öyleyse onlardan kimilerine verdiğimiz geçici lezzetlere iltifat etme, gözünü uzatma. ve lâ tahzen aleyhim Üstelik onlar için üzülme de vahfıd cenahake lil mu'miniyn ancak müminlere kol kanat ger.


89-) Ve kul inniy enen neziyrulmubiyn;

De ki: "Kesinlikle ben, evet ben apaçık bir uyarıcıyım." (A.Hulusi)

89 - Ve de ki haberiniz olsun; ben o nezîri mübînin ben. (Elmalı)


Ve kul inniy enen neziyrulmubiyn ve de ki; Bakın ben, evet ben ilahi vahyi açıklayan uyarıcıyım.

Adeta bu ayet Tevrat’ta ki bir uyarıcı gelecek sizi uyarmak için haberine atıf gibi duruyor. Ki Tensiye bölümün 28. babında bu Tevrat müjdesi.


90-) Kema enzelna alel muktesimiyn;

İnzâl ettiğimizi bölüp ayrıştıranlara (Tevrat ve İncil'i işlerine gelenler ve gelmeyenler olarak) olduğu gibi; sana da inzâl ettik (hakikat BİLGİsini)! (A.Hulusi)

90 - Tıpkı indirdiğimiz gibi o taksimcilere. (Elmalı)


Kema enzelna alel muktesimiyn vahyi sana biz indirdik. Şöyle bir açıklama şart burada; (Tıpkı onu sonradan paramparça edenlere indirdiğimiz gibi.) 87 ayete zımni bir atıf bu yukarıdaki. Ne idi; Ve lekad ateynake Seb'an minel Mesâni vel Kur'ânel Azıym Doğrusu biz sana hem sık tekrarlanan yediliyi hem de yüce Kur’an ı vermiş demişti ya. Burada adeta ona bir atıf var. Ehli kitap;

İnnelleziyne ferreku diynehüm ve kânu şiye'an.. (En’am/159) diyordu Kuran. Onlar ki dinlerini paramparça ettiler ve bölük bölük oldular, fırka fırka oldular.

Bakara/85 te de buna benzer; .. efetu'minûne Biba'dılKitâbi ve tekfurûne Biba'd.. Bakara/85. Şimdi siz kalkıp ta kitabın bir kısmını inkar edip bir kısmına iman mı ediyorsunuz. Deniliyordu. İşte onlar paramparça etmişlerdi onlara bir atıf.


91-) Elleziyne cealül Kur'âne 'ıdıyn;

Kurân'ı, işlerine geldiği gibi böldüler (çıkarları yönünden Kurân'ı değerlendirdiler)! (A.Hulusi)

91 - O, Kur'an ı kısım kısım tefrik edenlere. (Elmalı)


Elleziyne cealül Kur'âne 'ıdıyn onlar ki şimdi de Kur’an ı birbiriyle bağlantısız sözler demeti olarak niteliyorlar. Yani önceki kitap verilenler, kendilerine gönderilen kitabı paramparça etmeleri yetmiyormuş gibi, Kur’an ı da birbirinden bağımsız, bağlantısız sözler demeti olarak nitelendiriyorlar. Adeta Mukatil ve Ferra’nın tefsirlerinde de ifade ettikleri gibi, şiir, kıssa, yalan, sihir vs. iftirası atıyorlardı Kur’an a.


92-) FeveRabbike lenes'elennehüm ecme'ıyn;

Rabbine yemin olsun ki, onların hepsi sorgulanacak... (A.Hulusi)

92 - Ki rabbin hakkı için, biz onların hepsine mutlak ve muhakkak soracağız. (Elmalı)


FeveRabbike lenes'elennehüm ecme'ıyn Evet, rabbine and olsun ki onların tümünü sorgulayacağız, sorguya çekeceğiz.


93-) 'Amma kânu ya'melun;

Yapmakta olduklarından! (A.Hulusi)

93 - Ki rabbin hakkı için, biz onların hepsine mutlak ve muhakkak soracağız. (Elmalı)


'Amma kânu ya'melun Yapıp ettikleri her şeyden.


94-) Fasda' Bima tü'meru ve a'rıd anil müşrikiyn;

Emrolunduğunu (hakikat ve Sünnetullâh bilgisini) açıkla ve müşriklerden yüz çevir! (A.Hulusi)

94 - Şimdi sen her ne ile emr olunuyorsan kafalarına çatlat ve müşriklere aldırma. (Elmalı)


Fasda' Bima tü'meru ve a'rıd anil müşrikiyn O halde artık sana açıklaman emredileni açık seçik ortaya koy ve şirk koşanlardan, Allah’tan başkasına Allah’a ait bir vasfı yakıştıranlardan yüz çevir.

Evet, asıl Resulallah’ın misyonuna dikkat çekilen bir ayet bu. Yani sen vazifeni yap. Etrafa bakarak görevini tayin etme. Çünkü taşıdığın hakikattir. Hakikat; yer ve zamana uymak zorunda değildir. Yer ve zaman hakikate uymak zorunda. Onun için sen görevini yap. Falanca ne der deme, Allah ne der de. Görevini yap ve bırak. Açıkça ortaya koy. İnanmış ya da inanmamış, o senin problemin değil. Onun için;

Ve lâ testevil hasenetü ve les seyyie.. (Fussilet/34) ve müteakip ayetler; Hiç kötülükle iyilik bir olur mu? idfa' Billetiy hiye Ahsen.. o halde tezini güzel savun. Böyle tercüme etmek doğru bir tercümedir. Tezini güzel savun feizelleziy beyneke ve beynehu adâvetün keennehu veliyyün hamiym. (Fussilet/34) eğer tezini güzel savunursan muhatabınla senin aranda bir düşmanlık olsa dahi o sana sımsıcak bir dost kesilebilir. Evet, bu ayetleri unutmamak lazım, belki bu ayete eklemek, bu ayetin mana alanında düşünmek lazım.

Yine Bir başka ayet; Ud'u ila sebiyli Rabbike Bil hikmeti velmev'ızatil hasene.. (Nahl/125) Rabbinin yoluna hikmetle, güzel bir mücadele ile velmev'ızatil haseneti ve güzel bir öğütle çağır, davet et. ve cadilhüm Billetiy hiye Ahsen ve onlarla en güzel bir şekilde, en münasip bir biçimde mücadeleni sürdür. Yani sen güzeli taşıyorsun. Güzeli taşıyanlar, güzeli güzelce taşırlar. Çünkü güzel olması yetmez. Güzeli güzel bir üslupla sunmak lazım. Kendisinin altın olması yetmez içine koyduğunuz paketin de içindekine uyması lazım. Değerli şeyleri değerli paketlere koyarlar. Değerli hakikatler, hakikatler hep değerlidir. Hakikatler değerli üslup ve usullerle ulaştırılırlar dercesine burada Resulallah’a ve onun şahsında tüm davetçilere bir öğüt.


95-) inna kefeynakel'müstehziiyn;

O alay edenlere karşı, kesinlikle biz sana yeterliyiz! (A.Hulusi)

95 - Her halde biz sana o müstehzîlerin haklarından geliriz. (Elmalı)


inna kefeynakel'müstehziiyn unutma ki küçümseyip alaya alanlara karşı biz sana yeteriz.


96-) Elleziyne yec'alune meAllâhi ilâhen ahar* fesevfe ya'lemun;

Onlar ki, Allâh (âlemleri ve hakikatlerini Esmâ'sıyla yaratan) yanı sıra bir tanrı edinirler... Yakında bilecekler! (A.Hulusi)

96 - Allah ile beraber diğer ilâh tutan o heriflerin yarın bilirler. (Elmalı)


Elleziyne yec'alune meAllâhi ilâhen ahar* fesevfe ya'lemun onlar ki Allah’la beraber bir tanrı atama yetkisini kendilerinde buluyorlar. Nasıl olsa günü gelince yaptıklarının ne demeye geldiğini öğrenecekler. Yani onlar Allah’a ait bir sıfatı bir mükemmelliği, Allah dışındaki bir eşyaya, bir insana, veya soyut, somut herhangi bir şeye vermekle, tanrı atama yetkisinin olduğunu düşünüyorlar kendilerinin ve bunun da farkında değiller. Yani her şirkin aslında, çok daha çirkin bir iddianın ifadesi olduğunu bilmiyorlar.

Nedir o? Tanrı atama yetkisi benim elimdedir. Her müşrik aslında bilse de bilmese de böyle bir iddiaya sahip olmuş olur. Ama diyor ki; fesevfe ya'lemun günü gelince böyle yaptıklarını, yani onun bu manaya geldiğini öğrenecekler.


97-) Ve lekad na'lemu enneke yedıyku sadruke Bima yekulun;

Yemin olsun ki, onların söyledikleri yüzünden içinin daraldığını elbette biliyoruz. (A.Hulusi)

97 - Celâlim hakkı için biliyoruz ki onların tevevvühatına senin cidden göğsün daralıyor. (Elmalı)


Ve lekad na'lemu enneke yedıyku sadruke Bima yekulun doğrusu biz de biliyoruz onların söyledikleri şeylerden dolayı içinin daraldığını, içinin sıkıldığını, göğsünün daraldığını..! Evet, Elem neşrah leke sadrek (İnşirah/1) diyordu ya, göğsünü genişletmedik mi. Burada Resulallah’ın göğsünün, onların söyledikleri iftiraları yüzünden nasıl daraldığını ifade buyuruyor.


98-) Fesebbıh Bi Hamdi Rabbike ve kün minessacidiyn;

(O hâlde) Rabbinin Hamdi olarak tespih et ve secde (benliğini yok) edenlerden ol! (A.Hulusi)

98 - O halde Rabbine hamd ile tesbih et ve secdekârlardan ol. (Elmalı)


Fesebbıh Bi Hamdi Rabbike ve kün minessacidiyn fakat, ne yapması söyleniyor bakınız. Öyleyse rabbinin adını anarak onun yüceliğini hamd ile dile getir ve hep onun huzurunda secde edenlerden biri ol. Yani onların şerrinden Allah’a sığın. Onlar ne derlerse desinler sen görevini yapmayı sürdür. Rabbine karşı eğer görevini yapar Allah ile barışık olursan sen bitimsiz bir imkana sahipsin, kim ne yapabilir ki. Allah’ın var neye muhtaçsın, Allah’ın yok neyin var demenin Kur’an casıdır bu işte.


99-) Va'bud Rabbeke hatta ye'tiyekel yekıyn;

Sana yakîn gelene (benliğinin yokluğunu fark edene kadar -ölüm hakikatin fark edilmesi hâlidir- Vâhid'ül Kahhâr'ın yaşanmasına) kadar, Rabbine ibadet et (yakîn sonrasında ise bunun doğal sonucu Rabbinin kulluğu devam eder zaten)! (A.Hulusi)

99 - Ve Rabbine kulluk yap tâ sana o yâkîn gelene kadar. (Elmalı)


Va'bud Rabbeke hatta ye'tiyekel yekıyn İşte sure muhteşem bir ayetle, muhteşem bir final ile son buldu. Nihayet ölüm gelip seni buluncaya kadar rabbine kulluğunu sürdür. Yani ey peygamber, artık yettim, artık tamam, artık oldum diyecek bir nokta yoktur. Herkes ölüm gelinceye kadar yürümekle mükelleftir. Allah’a kulluğun bitti bir an yoktur. Hayat sürdüğü sürece kulluk sürecektir. Çünkü hayat kulluk için vardır. Kulluk yoksa o ölüdür, yaşasa da ölüdür. Onun için ben mükemmelim deme noktası olmayacaktır hiçbir insan. O nedenle yürümekle varılmaz, lakin varanlar yürüyenlerdir. Aramakla bulunmaz, lakin bulanlar arayanlardır diyenler doğru söylemiş. Varmak o yolda ölmektir.

Rabbim o yolda olanlardan ve ölüm gelinceye kadar kendisine verdiği söze sadık kalanlardan kılsın hepimizi


“Ve ahiru davana enil hamdülillahi rabbil alemiyn”

İddiamızın, davamızın, ömrümüzün tüm hasılatı ve son sözümüz Rabbimize “Hamd” dir.


84. videonun sonu.
84. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/02/17/islamoglu-tef-ders-hicr-45-9984/ bulabilirsiniz.