14 Kasım 2012 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. KASAS (41-47)(122-C)



B sayfasından devam

41-) Ve ce'alnahüm eimmeten yed'une ilennar* ve yevmel kıyameti lâ yunsarun;

Biz onları, ateşe çağıran önderler kıldık... Kıyamet sürecinde de yardım olunmazlar. (A.Hulusi)

41 - Biz onları öyle baş kumandanlar yaptık ki ateşe davet ederler ve kıyamet günü yardım olunmazlar. (Elmalı)


Ve ce'alnahüm eimmeten yed'une ilennar ve onları ateşe çağıran rehberler kıldık. Yani kim için; takipçileri için. Arkalarından gelenleri ateşe götüren kılavuzlar kıldık.

Önderlik ikidir zaten, iyiye önderlik, kötüye önderlik. İnsanlık tarihi Musa’lar ve Firavunlar arasında ki mücadelenin tarihi değil mi? Herkes, ama herkes kimin arkasından gittiğine, kimin yolunu izlediğine iyi bakmalı.

ve yevmel kıyameti lâ yunsarun onlara kıyamet günü yardım da edilmeyecektir.


42-) Ve etba'nahüm fiy hazihid dünya lâ'neten ve yevmel kıyameti hüm minel makbuhıyn;

Şu dünyada bir lânet taktık peşlerine... Kıyamet gününde ise onlar nefretle bakılanlardan olurlar. (A.Hulusi)

42 - Hem kendilerine bu Dünyada arkalarından bir lâ'net yağdırmaktayız hem de Kıyamet günü bunlar pek menfurlardandırlar. (Elmalı)


Ve etba'nahüm fiy hazihid dünya lâ'neten zira biz lanet halkasını onların kâlplerine daha bu dünyada geçirmişizdir.

Metinde kâlp yok, fakat belli ki bu lanet halkasının takılması, kendi akıllarını kullanmak yerine başkalarının yerine görü körüne takıldıkları içindir. Sonuçta kendilerine yabancılaşan ve “ben” idrakinden yoksun kalıp öz kaynaklarını dışlayan biri haline gelir böyle bir insan.

Öz kaynaklarını dışlayan, yani potansiyelini dışlayan, yani kendini dışlayan, yani fıtratını dışlayan. Zaten lanet dışlamak demek değil midir. Allah’ın rahmetinden dışlanmaya lanet denilir. İşte onun için burada da insanın yüreğine bu halka geçirildiği zaman artık aklı kâr etmiyor, çünkü aklını kullanmaz oluyor.

ve yevmel kıyameti hüm minel makbuhıyn kıyamet gününde ise aşağılık ve iğrenç olan yine onlar olacaklar.

Kişi dünyada kendine ne kadar değer veriyorsa ahirette o değeri bulacaktır. Yani dünyada aklını kullanmayanı, Allah pisliğe mahkum edecek. Dünyada kendisini orijinal olarak yaratan Allah’a rağmen, kendisini akan sularda çör çöp gibi gören ve o sulara bırakan insana orada çöp muamelesi yapılacaktır. Bu ibare aslında bunu söylüyor.


43-) Ve lekad ateyna Musel Kitabe min ba'di ma ehleknel kurunel ûla besaire linNasi ve hüden ve rahmeten leallehüm yetezekkerun;

Andolsun ki, ilk nesilleri helâk ettikten sonra, Musa'ya Hakikat BİLGİsini (Kitap); insanlar için hakikati gösterici, hakikate erme kılavuzu ve rahmet (kendilerindeki Esmâ kuvvelerini keşfedip yaşama) olarak verdik; belki anıp değerlendirirler diye. (A.Hulusi)

43 - Celâlim hakkı için biz Mûsâ’ya o kitabı kurûnı ûlâyı ihlâk ettiğimizden sonra nâsın vicdanlarını tenvir edecek basîretler, ve bir hidayet-ü rahmet olmak üzere verdik, gerek ki tezekkür ederler. (Elmalı)


Ve lekad ateyna Musel Kitabe min ba'di ma ehleknel kurunel ûla besaire linNasi ve hüden ve rahmeten leallehüm yetezekkerun ayeti tüm okudum, umarım içinden çıkarım. Ve lekad ateyna Musel Kitabe min ba'di ma ehleknel kurunel ûla ve doğrusu önceki nesilleri hak ettikleri helâke sürükledikten sonra besaire linNasi ve hüden ve rahmeten leallehüm yetezekkerun insanlık için bir bilinç kaynağı, bir doğru yol rehberi ve bir merhamet kaynağı olarak Musa’ya kitabı verdik ki belki sorumluluklarını hatırlarlar diye.

el kurunel ûla ilk dönem, ilk çağlar diyor. Yani Kur’an ın çağ tasnifi var bu ayette. Çağ açıp çağ kapayan olayları Kur’an böyle görüyor. Yani Firavunun çağının kapanıp Musa’nın çağının açılması, işte önceki çağların sonu, yeni çağların başı. Firavunun ölümü dönüm noktası.

Tevrat insanlık tarihinde yeni bir dönemin adı, başlangıcı. Tedvin edilmiş yasalar döneminin başlama çağı. Ondan sonra şeriatlar dönemi görüyoruz ve tabii Resulallah’la ortaçağ kurunu müstada tamamlanıp yeniçağ, çağlar başlıyor. Son çağ yani.

Hüden ayette ki, yani kılavuz, rehber her vahyin vasfıdır. Her vahiy hidayettir. Yine rahmeten ayette ki vahyin sıfatı olarak geliyor. Her vahiy Allah’ın insana merhametinin eseridir.


44-) Ve ma künte Bi canibil ğarbiyyi iz kadayna ila Musel'emre ve ma künte mineş şahidiyn;

Sen batı tarafında değildin biz Musa'ya o emri hükmettiğimizde. Şahitlerden de değildin. (A.Hulusi)

44 - Sen ise Musâ’ya o emri kaza ettiğimiz sıra canibi garbîde değildin, o şahitlerden de değildin. (Elmalı)


Ve ma künte Bi canibil ğarbiyyi iz kadayna ila Musel'emr ve sen ey Muhammed, hatibin hitabı doğrudan ilk muhatabına yöneldi. Hz. Musa’ya ilişkin bu uzun ve ayrıntılı anlatımdan sonra sözün ilk muhatabına, yani Hz. Peygambere yönelen hitabı ilahi şöyle diyor; Sen ey Muhammed, biz vadinin karşı yamacında Musa’ya bu emri bildirirken sen vadinin öteki yamacında, lafzen batı yamacında değildin.

ve ma künte mineş şahidiyn dolayısıyla olan biteni oradan izleyen şahitlerden tanıklardan biri de değildin.

El emr ayetin ilk cümlesinde ki el emr; yasa buyruk anlamındaki tora, yani Tevrat anlamına gelir. Eski ahit’in ilk 5 kitabına verilir. Zaten Kur’an ın hiçbir yerinde doğrudan Tevrat ismi, kitabı mukaddesin tümüne atıfla kullanılmaz. Mutlaka Hz. Musa’nın adına atıfla kullanılır. Bu da şunu gösterir;

Kur’an da Tevrat adı bugünkü Tevrat’ın ilk beş kitabını ima eder bir biçimde kullanılmaktadır. Çünkü bugünkü Tevrat 39. kitaptır ve bunların ilk beşi dışında diğer kitapları Hz. Musa’dan sonraki peygamberlere verilen vahiylerdir. Mesela Eyyub kitabı, mesela Yunus kitabı, mesela daha sonraki Yeremya kitabı, mesela İşaya kitabı. Bunlar hep peygamber isimleri. Bu peygamberlere verilen vahiyler daha sonra Hz. Musa’ya indirilen 5 kitabın arkasına ilave edilmiştir. Onun için Kur’an da Tevrat ismi Hz. Musa’ya atıfla kullanılır daima.

Bu olayın ayrıntılarından bu ayette söylenen bu. ancak vahiy sayesinde haberdar olabilirsin. Bu Kur’an bir vahiy ürünüdür diyor yani. Dolayısıyla bu kıssayı sen görmediğine göre, şahitte olmadığına göre, orada bulunmadığına göre eğer vahiy değilse nereden yazacaksın. Öyle ki bu kıssanın ahlaki ders veren bölümler. Bu kıssanın anlatıldığı Tevrat’ta da yer almamaktadır. Tevrat’ta yer alan kıssayı okuduğunuzda Hz. Musa’yı bir peygamberden daha çok bir milli kahraman olarak görürsünüz ve anlatılanların ahlaki ve ebedi değerlere bir atıf göremezsiniz. Çok soyutlanmış maddi bir anlatımdan müteşekkildir.

Hatta bazı anlatımlar peygambere hakaret ve iftira içeren bir çok unsurla doludur. İşte Hz. Lût hakkında, işte Hz. Nuh hakkında, işte Hz. Süleyman hakkında Tevrat’ta geçen bahisler, bölümler bunun en tipik örneğidir.


45-) Ve lakinna enşe'na kurunen fetetavele aleyhimül 'umur* ve ma künte sâviyen fiy ehli medyene tetlu aleyhim âyâtina ve lakinna künna mursiliyn;

Bu arada nice nesiller oluşturduk, yaşayıp geçip gittiler... Sen Medyen halkı içinde de yaşamış değildin ki işaretlerimizi onlara bildiresin... Biziz Rasûlleri irsâl eden! (A.Hulusi)

45 - Ve lâkin biz bir çok karınlar inşa eyledik de onların üzerlerine ömür uzadı, sen Medyen ahalisi içinde ikamet ederek âyetlerimizi onlardan okuyup öğrenmedin de ve lâkin biz olduk risalet verip gönderen. (Elmalı)


Ve lakinna enşe'na kurunen fetetavele aleyhimül 'umur tam aksine biz o günden bugüne nice kuşaklar var ettik ve bunların üzerinden de nice zaman akıp gitti. Yani sen görmedin, o çağda yaşamadın, şahitte olmadın aksine bu olayların üzerinden yüz yıllar geçti hatta bin yıllar geçti. ve ma künte sâviyen fiy ehli medyene tetlu aleyhim âyâtina dahası sen kendilerine bu mesajlarımızı iletmek için Meyden sakinleri asında da bulunmuş değildin.

Buradaki aleyhim deki zamir ilk tefsir otoritelerinden Mukatil’e göre Mekkelileri gösterir. Yani sen Medyen de bulunmadın ki, Medyen’de gördüklerini Mekkelilere aktarasın, nakledesin şeklinde anlayabiliriz. Ama Dahhâk’a göre Medyen’lilere giderki sen Medyenlilerin arasıda Medyenlilere okumak için iletmek için, onları davet için gönderilmedin anlamına gelir ayet. Fakat Elmalılı üstadımız daha farklı bir boyutla yaklaşmış. Musa Meyden de eğitim gördü. Sen ne okuyup yazdın ne de Meyden de eğitim gören Musa gibi bir üstadın oldu, yani senin böyle üstatlarında yoktu, okuma yazman da yoktu onun için sana sadece Allah öğretiyor gibi zımni bir ifade içerse gerektir.

ve lakinna künna mursiliyn fakat bu mesajları öteden beri gönderip duran da bizdik.


46-) Ve ma künte Bi canibit Turi iz nadeyna ve lâkin rahmeten min Rabbike litünzire kavmen ma etahüm min neziyrin min kablike leallehüm yetezekkerun;

Biz (Musa'ya) hitap ettiğimizde sen Tur tarafında değildin... Ne var ki, Rabbinden bir rahmet olarak, senden önce kendilerine uyarıcı gelmemiş bir toplumu uyarman için (bu bilgiler sana vahyoldu). Umulur ki üzerinde düşünürler. (A.Hulusi)

46  Hem biz o nidayı yaptığımız vakit sen Tûrun canibinde de değildin ve lâkin rabbinden bir rahmet olarak gönderildin ki senden evvel kendilerine bir nezîr gelmemiş olan bir kavmi inzar edesin gerek ki tezekkür edeler. (Elmalı)


Ve ma künte Bi canibit Turi iz nadeyna yine sen biz nida ettiğimizde Sina dağının yamacında da değildin. ve lâkin rahmeten min Rabbike litünzire kavmen ma etahüm min neziyrin min kablik ve fakat senden önce uyarıcı gelmemiş bir toplumu uyarman için rabbin tarafından rahmet olarak gönderildin.

Aslında Ve mâ erselnâke illâ rahmeten lil 'alemiyn. (Enbiya/107)hatırlatıyor. Seni başka değil sadece tüm bir aleme rahmet olarak gönderdik. Bütün insanlığa yatay ve dikey. Hem kendi çağının tüm nesillerine, hem de kendisinden sonra ki gelecek bütün insanlığa bir merhamet kaynağı.

Burada bilmem dikkatinizi çekti mi. Arka sayfanın son ayeti olan 43. ayette Hz. Musa’ya verilen vahyin sıfatlarından biri rahmet idi. Ama burada Resulallah’ın kendisi rahmet olarak anılıyor. Yani çok özel bir durum. Rahmet olan vahiy, rahmet olan peygambere inmiş. İki rahmet birleşince rahmet kat kat oluyor. Adeta bütün bir insanlığa gönderilmenin gereği olan böyle sonsuz bir rahmet kaynağı gibi Resulallah resmediliyor. Onun için Resulallah’ın kendisi, kendi fonksiyonu vahyin fonksiyonuyla aynı tutuluyor. Vahiyde rahmet,Resulallah’ta rahmet. İki rahmet birleşince adeta rahmet birbirini çoğaltan, birbirini artıran bir çarpan etkisi gösteriyor.

leallehüm yetezekkerun belki üzerinde düşünüp de akıllarını başlarına alırlar. Yani bu çifte rahmetin ne demeye geldiğini anlarlar da Allah’ın kendilerine nasıl merhametli olduğunu görürler.


47-) Ve levla en tusiybehüm musıybetün Bima kaddemet eydiyhim feyekulu Rabbena levla erselte ileyna Rasûlen fenettebi'a âyâtike ve nekûne minel mu'miniyn;

Kendi elleriyle yaptıklarının sonucu olarak (Sünnetullâh sonucu) onlara bir musibet isâbet ettiğinde: "Rabbimiz... Bari bize bir Rasûl irsâl etseydin de senin işaretlerine uysaydık ve iman edenlerden olsaydık" diyecek olmasalardı (Rasûl irsâl etmezdik). (A.Hulusi)

47 - Ellerinin takdim eylediği günahlar yüzünden başlarına birer musîbet gelip de o vakit «ya Rabbenâ bize bir Resûl gönderseydin de âyetlerine uyup verilse ya!» Dediler, (Elmalı)


Ve levla en tusiybehüm musıybetün Bima kaddemet eydiyhim ve keşke onların başlarına elleriyle işledikleri yüzünden bir musibet gelme tehlikesi olmasaydı. İlahi hitaba bakınız Rabbimizin hitabına bakınız. Keşke başlarına elleriyle yaptıkları yüzünden bir musibet gelme tehlikesi olmasaydı da biz de bu vahiyleri ve peygamberleri göndermeseydik zımnen.

feyekulu Rabbena levla erselte ileyna Rasûlen fenettebi'a âyâtike ve nekûne minel mu'miniyn ve onlar rabbimiz, keşke bize bir elçi gönderseydin de biz de senin mesajlarına uyup inanan kimselerden olsaydık demesinler diye seni ve vahiyleri gönderdik. Yani bunu diyecekler idi eğer göndermeseydik, eğer peygamber yollamasaydık, eğer vahiyle onlarla konuşmasaydık böyle diyecekler ve mazeret ileri süreceklerdi. İyi de şimdi ne diyecekler? Mazeretleri de kalmadı. Onun için bu ayet aynı zamanda ilahi şefkatin bir ifadesi. Ve tabii Vahyin; Allah’ın şefkatinin bir sonucu olduğunun da ifadesi.

Günümüz dünyasında mazeret yok değerli dostlar. Mazeret yok. Çünkü son vahiy insan aklının tekamül ettiği bir dönemde bir zamanda indi. Mazeret yok çünkü son vahiy kendisinden evvelki tüm vahiylerin ebedi değerlerini bünyesinde toplayarak indi. Mazeret yok çünkü Allah son vahyi indirdiği, gönderdiği insanlık sürecinin artık yeryüzünde, yer yüzünün evrensel bir köye döneceğini biliyordu. Onun için böyle bir dünyaya vahiy gönderdiğini Allah’tan daha iyi kim bilebilir. Onun içinde bugün artık mazeret yok. Gönderilen vahiy indiği tazelikte elimizde. Eğer uyuyorsanız önünüzde vahiy duruyor. Kılavuz edinirseniz sizi götürdüğü yere gidersiniz.

Hatemen Nebiyyiyn.. (Ahzap/40); nebilerin mührü diyor ya Kur’an. Sadece mühür değil, sadece sonuncusu da değil. Bir şeyin sonu onun mührüdür zaten. Aynı zamanda imza demektir.  mühür imzadır. Yani onay, aynı zamanda zirvedir. Nübüvvet sürecinin, risalet sürecinin, vahiy sürecinin zirvesi. Mühürlenmiş onaylanmış ve insanlığa sunulmuş bir ilahi mektuptur Kur’an vahyi.


Devam ediyor D sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder