7 Kasım 2012 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. KASAS (09-15)(121-C)



B sayfasından devam

9-) Ve kaletimraetü fir'avne kurretü aynin liy ve lek* lâ taktüluh* asâ en yenfe'ana ev nettehızehu veleden ve hüm lâ yeş'urun;

Firavun'un karısı dedi ki: "Benim için de senin için de göz aydınlığıdır (bu çocuk). Onu öldürmeyin! Umulur ki bize faydalı olur yahut Onu evlat ediniriz"... Onlar (işin) farkında değillerdi. (A.Hulusi)

09 - Firavunun hatunu ise «bir göz bebeği: bana ve sana, bunu öldürmeyin, belki bize yarar, yahut evlat ediniriz» dedi ve onlar farkında değillerdi. (Elmalı)


Ve kaletimraetü fir'avne kurretü aynin liy ve lek Firavunun karısı; işte benim içinde senin içinde bir göz aydınlığı dedi. Çok sevimli bir bebekti Hz. Musa’nın bebekliği. Bu sevimliliği Kur’an da dile getirilirken görüyoruz. Tâhâ suresinin 39. ayetinde. ve elkaytü aleyke mehabbeten minnİY (Tâhâ/39) buyruluyor. Senin üzerine katımızdan bir muhabbet koyduk. Senin üzerine katımdan, yani sırf lütuf olarak bir muhabbet, seni sevdirdim diyor. Sevimli kıldım. Onun için O sevimliliğin bile altında ilahi senaryonun bir boyutunun yattığını görüyoruz.

Bu Ve kaletimraetü fir'avne burada konuşan Firavunun karısı kim. Bir sonraki ayete göre bu firavunun kendi eşi zaten bu kadın Tahrim/11. ayetinde örnek gösterilen kişi ile özdeşleştirilir. Hemen büyük müfessirlerimizin tamamı bu kadını o kadınla özdeşleştirir. O kadın kimdi? Adını bilmediğimiz fakat küfre isyanın adı olan Asiye adını, sanını, namını alan o tarihin bağrında Allah’ın vahyi tarafından unutulmaktan kurtarılan ve örnek gösterilen o yüce anne. İşte o kadın olduğu yolunda müfessirlerimiz hemen hemen müttefiktirler.

lâ taktüluh* asâ en yenfe'ana ev nettehızehu velede onu öldürmeyin bakarsın bize bir yararı dokunur ya da evlatlık edinebiliriz dedi. ve hüm lâ yeş'urun ama berikiler olacakların halâ farkında değildiler. Yani “ilahi senaryo” işliyor ama onlar hiçbir şeyin farkında değiller. Tabir caizse bu senaryo içinde birer figüran olarak oyunlarını ifa ediyorlar.


10-) Ve asbeha fuadü ümmi Musa fariğa* in kâdet letübdiy Bihi lev lâ en rabatnâ alâ kalbiha litekûne minel mu'miniyn;

Musa'nın anasının gönlü çocuğundan başka şey düşünmez oldu... İman edenlerden olması için eğer güven duygusu vermeseydik, az kalsın onu açıklayacaktı. (A.Hulusi)

10 – Musâ’nın anasının gönlü ise bomboş sabahı etti, az daha onu açıverecekti: kalbine râbıta vermese idik eğer imanlılardan olsun diye. (Elmalı)


Ve asbeha fuadü ümmi Musa fariğan bu arada Musa’nın annesi gönlü onun hasret ateşiyle dolu olarak sabahı etti. in kâdet letübdiy Bihi lev lâ en rabatnâ alâ kalbiha litekûne minel mu'miniyn öyle ki vaadimize inanıp güvenenlerden biri olması için kalbini sımsıkı pekiştirmiş olmasaydık eğer, onun kimliğini az kalsın açığa vuracaktı. Yani evladı olduğunu, kendisine ait olduğunu az kalsın söyleyecekti. Fakat vaadimize güvenini tam yaptık. Gönlünü bağladık. Gönlü bağlamak; raptetmek Sebbit kalbi alâ dıynik diyordu ya efendimiz duasında; “Ya mukallibel kulûp sebbit kâlbi alâ dinike.” Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım kalbimi dinin, kalbimi sevgin üzerinde sabit kıl, raptet.

İşte sürekli dönen, bir kararda durmayan, bir oraya bir buraya akan kalbin hakikat üzerinde sabit kılınması. Burada da bunu görüyoruz.


11-) Ve kalet liuhtihi kussıyh* febesuret Bihi an cünübin ve hüm lâ yeş'urun;

(Musa'nın anası, Musa'nın) kız kardeşine dedi ki: "Onu izle"...  (O da) onlar farkında olmaksızın, Onu uzaktan gözledi. (A.Hulusi)

11 - Onun hemşiresine izini takip et de demişti, o da uzaktan gözetti, onlar farkında değillerdi. (Elmalı)


Ve kalet liuhtihi kussıyh işte bu halde iken o Musa’nın ablasına onu izle dedi. Yani kendi kızına diyebilirdi, yani libnetiha, kendi kızına. Fakat onun kardeşine Musa’nın kardeşine. Yani kızı olduğu için emretmedi bebeğin ablası olduğu için emretti. Bir şefkat var, bir şefkat ve sevgi kokuyor bu ifade tarzı. febesuret Bihi an cünüb bunun üzerine kız onu uzaktan izlemeye koyuldu. ve hüm lâ yeş'urun hala onlar hiçbir şeyin farkında değildiler. Yani alttan alta sahneyi kenara çekip hakikati hatırlatıyor ayetler biterken adeta. Yani olaylar akıyor bir taraftan, bir taraftan da olayın maksadına sürekli atıfta bulunuyor.

Çocuk suya verildi, bu su Nil’di bildiğimiz kadarıyla. Gürül gürül akan Nil’in içerisinde bir sepetin içinde salına salına gözden kaybolan çocuğun annesinin duygularını düşünün. O anda yaşanan acıyı düşünün ve Allah’ın yardımını düşünün ve manzarayı eğer göz önüne getirirseniz ne büyük ne muhteşem bir ilahi kayra, ilahi yardımla karşı karşıya olduğunu da anlarız.


 12-) Ve harramnâ aleyhil meradı'a min kablü fekalet hel edüllüküm alâ ehli beytin yekfülunehu leküm ve hüm lehu nasıhun;

Önce, Ona sütanneleri haram kıldık (Musa hiçbir kadından süt emmedi); (kız kardeşi) dedi ki: "Sizin namınıza Onun bakımını üstlenip yetiştirecek bir aile göstereyim mi?" diye akıl verdi. (A.Hulusi)

12 - Önceden ona emzikçileri haram etmiştik bu vesîle ile vardı da sizin hesabınıza bunun bakımını deruhte edecek hem ona hayırhahâne bakacak bir ehli beyt buluvereyim mi size? Dedi. (Elmalı)


Ve harramnâ aleyhil meradı'a min kabl ve biz daha ilk günden onun Mısır’lı süt anneleri emmekten geri durmasını sağladık. fekalet hel edüllüküm alâ ehli beytin yekfülunehu leküm bu durumu öğrenen kız kardeşi onun bakımını sizin adınıza üstlenecek bir aile göstermemi ister misiniz dedi ve ekledi; ve hüm lehu nasıhun hem onlar onu iyi eğitirler. Onlar ona güzel bir eğitim de verirler. Böyle bir aile bulmamı ister misiniz.


13-) Feradednahü ila ümmihi key tekarre aynüha ve lâ tahzene ve lita'leme enne va'dAllâhi Hakkun ve lakinne ekserehüm lâ ya'lemun;

Nihayet Onu anasına geri döndürdük ki, gözü aydın olsun, mahzun olmasın ve bilsin ki, Allâh'ın vaadi Hak'tır... Fakat onların çoğu bilmezler. (A.Hulusi)

13 - Bu suretle onu anasına iâde eyledik ki gözü aydın olsun da hüzünlenmesin ve bilsin ki Allahın vaadi muhakkak haktır ve lâkin çokları bilmezler. (Elmalı)


Feradednahü ila ümmihi key tekarre aynüha ve lâ tahzen ve sonunda onu annesine döndürdük ki gözü aydın olsun ve üzülmesin diye. Yani kaybını yitiğini buldurduk o yüce anaya. ve lita'leme enne va'dAllâhi Hakkun ve lakinne ekserehüm lâ ya'lemun insanların çoğu bunu bilmese de Allah’ın vaadinin kesin gerçek olduğunu bilsin diye.

İlahi senaryo, tüm senaryoları rafa kaldırır dostlar. Hz. peygamberin yetiştirilmesine de dolaylı bir atıf gibi geliyor bana bu kıssa. Onun kişiliği Hz. Musa’nın çocukluk hikayesi bağlamında inşa ediliyor. Yani nerden nereye diyorsan eğer kendin için, Musa’ya bak. Nereden nereye olduğunu gör. Allah söz verdi mi yapar. Kıssanın bu bölümünün son ayetinde en çarpıcı ibare bu. enne va'dAllâhi Hakkun Allah’ın vaadi gerçek. Söz verdi mi yapar. Özetle hepimiz için Allah sonsuz imkandır. Kulun gücünün bittiği yerde Allah’ın yardımı başlar.


14-) Ve lemma beleğa eşüddehu vesteva ateynahu hükmen ve ılma* ve kezâlike neczil muhsiniyn;

(Musa) olgunluğa erişip (33 yaş) daha sonra da (olgunluğun getirisi olan, olayları hakkıyla değerlendirme) yaşına eriştiğinde (40 yaş) Ona hüküm ve ilim verdik... Muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız. (A.Hulusi)

14 - Vaktâ ki kıvamına irip dengini buldu ona bir hâkimiyetle bir ilim verdik ve işte Muhsinlere böyle mükâfat ederiz. (Elmalı)


Ve lemma beleğa eşüddehu vesteva ateynahu hükmen ve ılma derken Musa erişkinlik dönemini tamamlayıp aklı iyice olgunlaşınca, aklının iyice olgunlaştığı bir yaşa erişince ona üstün bir muhakeme ve seçip ayırma yeteneği kazandıran bir bilgi bahşettik. Bu yaşın yeni ahitte 40 olduğu söylenir. Yani Hz. Musa’ya bu vahyin 40 yaşında geldiği ifade buyrulur.

Burada ilim, yani ona ateynahu hükmen ve ılma Hükm; Muhakeme yeteneği. İlm; bilgi, veri data, malumat değil. İlim; alametten gelir. İşaret yani. Atıf. İlmin tarifini Mekais sahibi İbn. Faris şöyle yapar;

El-İlmu yedullu 'alâ eserin bi'ş-şey'i yetemeyyezu bihi 'an ğayrihi.” İlim; bir şeyi ondan olmayandan ayırmak için verilen bir eser, bir iz bir belirtidir, bir alamettir. Yani o izi takip ederek hakikati batıldan ayırırsınız. Hakkı o izi takip ederek batıldan ayırırsınız. Doğruyu o izi takip ederek yanlıştan ayırırsınız. Güzeli o izi takip ederek çirkinden ayırırsınız. İşte onun için böyle çevirmeyi daha uygun buldum.

İlim eşyanın illet, hikmet ve gayesini kavramaktır. İlim sadece malumat sahibi olmak değil, eşyanın illet, hikmet ve gayesini kavramaktır. Bu işlemi yapan yetenek muhakemedir. İşte hüküm ve ilm; ikisi birden onun için zikrediliyor. Bu hüküm ve ilim verildiği ifadesi aynı zamanda Yusuf/22. ayetinde Hz. Yusuf içinde kullanılır.

ve kezâlike neczil muhsiniyn biz dürüst ve erdemli davrananları işte böyle ödüllendiririz.


15-) Ve dehalel mediynete alâ hıyni ğafletin min ehliha fevecede fiyha racüleyni yaktetilan* hazâ min şî'atihi ve hazâ min adüvvih* festeğasehülleziy min şî'atihi alelleziy min adüvvih* fevekezehu Musa fekada aleyh* kale hazâ min ameliş şeytan* innehu adüvvün mudıllün mubiyn;

(Musa) herkesin kendi dünyasına çekilmiş olduğu bir saatte şehre girdi... Orada birbirini öldürmeye çalışan iki kişi gördü... Biri Onun halkından, öbürü de Onun düşmanındandı... Onun halkından olan, düşmanına karşı Musa'dan yardım istedi... Musa da ona bir yumruk vurup öldürdü... (Sonra) dedi ki: "Bu, şeytanın (bedenselliğin - bedensel bağların) işindendir. Muhakkak ki o (şeytan - kendini beden kabullenmek), apaçık saptırıcı bir düşmandır." (A.Hulusi)

15 - Bir de şehre girdi ahalisinin bir gaflet demi idi, derken orada iki adam buldu dövüşüyorlardı biri şiy’asından biri de düşmanından, binaenaleyh şiy'asından olan ondan düşmanından olana karşı istimdat etti Musâ da ona bir yumruk indirdi işini bitiriverdi, bu dedi: Şeytanın işinden, o cidden şaşırtıcı belli bir düşman. (Elmalı)


Ve dehalel mediynete alâ hıyni ğafletin min ehliha kıssa devam ediyor. Şimdi büyümüş bir Musa ile karşı karşıyayız. Sarayda büyümüş üstelik. Düşünün mutlak bir ölümden Allah’ın yardımı sayesinde kurtulup sarayda prens olmuş bir Musa ile karşı karşıyayız. Ve Musa halkının her şeyden habersiz olduğu bir demde kente girdi. fevecede fiyha racüleyni yaktetilan ve orada iki adamı birbiri ile kavga ederken buldu. hazâ min şî'atihi ve hazâ min adüvvihi bunlardan biri kendi halkına, diğeri düşman tarafına mensuptu.

festeğasehülleziy min şî'atihi alelleziy min adüvvihi derken kendi halkından olan düşmana mensup olana karşı ondan yardım istedi. fevekezehu Musa fekada aleyh bunun üzerine Musa hemen atlayıp bir yumruk çekti ve adamın işini bitirdi. Bir yumrukta. Yani öyle anlıyoruz ki oradaki “fe” fa’yı takibiye yardım çağrısı işitilir işitilmez yerinden fırlayıp bir yumrukta adamın işini bitirdiğini yan anlamlardan öğreniyoruz.

kale hazâ min ameliş şeytan fakat kendine gelince, biz yine yan anlamlardan onu çıkarıyoruz; bu şeytanın işi olmalı dedi. innehu adüvvün mudıllün mubiyn çünkü o kişiyi yoldan çıkaran apaçık bir düşmandır.

Burada dikkat buyurunuz asıl kınanan ve vurgu yapılan, kaza eseri olduğu açık olan bu ölüm değil. Ondan çok daha öte bir şeye vurgu yapılıyor burada. Bu şeytanın işi denilerek Hz. Musa’nın bizden gerekçesiyle haklıya karşı haksızı savunması. Evet, Yani burada asıl vurgu yapılan şey bizden gerekçesiyle haksızı savunmak. 17. ayet İbrani’nin haksız olduğunu gösteriyor zaten. 17. ayet gelecek.

İsrail oğullarının kutsal ırkçılığını ret içeriyor bu kıssa aynı zamanda. Yani onlar ırkçılığı din yapmışlardı. Din ile ırkçılığı bir araya getirmişler, bir gözede buluşturmuşlardı. Onun için tanrıyı bile millileştirmişlerdi, Yahuva’yı. Yani kutsal ne değer varsa onları millileştirmişlerdi. Onun için bu ayetlerde aslında daha sonradan ırkçılığı kutsallık kisvesi altında pazarlayacak olan Yahudileşmiş İsrail oğullarına bir öğütte var.

Genelde her tür ırk asabiyeti ret içeriyor tabii ki imaen. Çünkü ne diyordu efendimiz; “Men dea ila asabiyetin Fe leyse min nar.” Kim ırk asabiyetine, kavmi bir asabiyete çağırırsa, o kesinlikle bizimle ilişkisini kesmiştir, bizden değildir. Diyordu.


Devam ediyor D sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder