16 Kasım 2012 Cuma

İslamoğlu Tef. Ders. KASAS (55-59)(122-E)



D sayfasından devam

55-) Ve izâ semi'ullağve a'redu anhü ve kalu lena a'malüna ve leküm a'malüküm* selâmün aleyküm* lâ nebteğıl cahiliyn;

Boş laf, dedi-kodu işittiklerinde ondan yüz çevirdiler ve dediler ki: "Bizim yaptıklarımız bizim, sizin fiillerinizin sonucu da sizindir! Selâmu aleyküm! Cahilleri istemeyiz! (Hakikati kavramayanlarla konuşacak bir şeyimiz yoktur!) (A.Hulusi)

55 - Ve lâğiv işittikleri zaman ondan yüzlerini çevirirler de «bize kendi amellerimiz size de kendi amelleriniz, selâmün aleyküm Allaha ısmarladık biz cahillik edenleri aramayız» derler. (Elmalı)


Ve izâ semi'ullağve a'redu anh işte onlar düşüncesizce söylenmiş bir söz işittiklerinde ondan yüz çevirirler. ve kalu lena a'malüna ve leküm a'malüküm ve bizim yaptıklarımızın sorumluluğu bize aittir, sizin yaptıklarınızın sorumluluğu da kendinize aittir derler. selâmün aleyküm* lâ nebteğıl cahiliyn yolunuz açık olsun, biz cahillerle muhatap olmayız derler. Cahillerle bir arada bulunmak istemeyiz derler ve “selâm” der geçerler.

Evet, tarihi olayda, yukarıda naklettiğim Habeşistan’dan gelen o din adamları grubuyla ilgili tarihi olayda Mekke’liler bu insanlara sataşmışlardı. Hatta Ebu Cehil azarlamıştı ve bu kibar insanlar vahyin verdiği terbiyeyi orada da farkı göstermişler ve biz sizinle muhatap olmayız, siz bizim muhatabımız değilsiniz deyip, selâm deyip geçmişlerdi.


56-) İnneke lâ tehdiy men ahbebte ve lakinnAllâhe yehdiy men yeşa'* ve HUve a'lemu Bil mühtediyn;

Kesinlikle sen, sevdiğini hakikate erdiremezsin! Ne var ki Allâh dilediğini hakikate yönlendirir! "HÛ" hakikati yaşayacakları bilir! (Çünkü kendi Esmâ'sıyla o istidat ve kabiliyette yaratmıştır onları.) (A.Hulusi)

56 - Doğrusu sen sevdiğine hidâyet veremezsin ve lâkin Allah, kimi dilerse hidayet verir ve hidayete irecekleri o, daha iyi bilir. (Elmalı)


İnneke lâ tehdiy men ahbebte ve lakinnAllâhe yehdiy men yeşa' şüphesiz ki sen istediğin herkesi doğru yola yöneltemezsin. Fakat Allah dileyenin doğru yola yönelmesini diler. Allah isteyenin doğru yola yönelmesini diler.. Orada ki isteyenin yeşa’ fiilinin yapısı gereği, adeta iki özneye de dönük olması sonucunda, ama daha öte Kur’an da ki meşiyeti ilahi, ilahi dilemeyle ve insanın eylemleriyle ilgili bütün ayetleri üst üste alt alta koyup okuma sonucunda, istikrai bir okuma sonucunda tüme varım yöntemiyle ulaştığımız sonuç gereği öyle anlaşılmalıdır. Yani insan dilemezse, istemezse, yönelmezse, niyet etmezse, gayret etmezse Allah onu yöneltmeyecektir ve bu ayet Hz. Peygamberin çok sevdiği amcası Ebu Talip’e; “Allah’a teslim olma” telkinlerinin tüm çabasına rağmen sonuç vermemesi ile ilgili inan bir ayet. Ki bize kadar gelen bir çok sahih rivayet bunu doğruluyor.

Ebu Talip biraz da Ebu Cehil’le dostlarının telkinleriyle babalarının dini üzere olduğunu söyleyerek son nefesini vermişti. Resulallah buna çok üzülmüştü. İşte onu aynı zamanda teskin eden, onu aynı zamanda teselli eden bir ayet. Ama ondan da öte bir insana dışardan birinin hidayet veremeyeceği, onun iç yönelişinin esas olduğunu, bu olmadan peygamber dahi olsa onu hidayete ulaştıramayacağını ifade eden gerçekten çok ilginç, çok çarpıcı daha doğrusu bir hakikat bu.

Hidayet kişinin kendi tercihi ve yönelişini Allah’ın ödüllendirmesidir dostlar. Belirleyici olan insanın arzu ve iradesidir. Değilse Hz. Nuh’un oğluna ne demeli. Baba peygamber ama oğul hidayete ulaşamadı. Değilse Hz. İbrahim’in babasına ne demeli; Oğul peygamber ama baba inkarda direndi. Eğer oğul İbrahim bir kişiye hidayet vermek gibi bir kontenjanı olsaydı bunu babası için kullanırdı elbette. Değilse Hz. Lût ve Hz. Nuh’un eşlerine ve Hz. Lût’un kızına ne demeli bütün bu örnekler boşuna verilmedi bunlardan maksat hidayetin kişinin kendi tercihine uygun olarak Allah’ın onu ödüllendirmesi olduğu gerçeğine bir atıftır.

ve HUve a'lemu Bil mühtediyn işte bunun en güzel şahidi de ayetin sonudur. Zira kimin doğru yola girmek istediğini çok iyi bilen Allah’tır.


Ehl-i sünnet âlimlerimiz, hidayet ve delalet konusunda bu ayeti delil getirerek şöyle demişlerdir: "Ayetteki, "Sen, sev­diğini hidayete erdiremezin. Fakat Allah dilediğine hidayet eder" ifadesi, her iki "hidayet'in de aynı manaya olmasını gerektirir. Çünkü "Sen hidayete erdiremezsin" ifadesindeki hidayet ile bir şey; "fakat Allah dilediğine hidayet eder" ifadesindeki hidayet ile başka bir şey kastedilmiş olsaydı, o zaman ayetin nazmı bozulurdu. Hem sonra ayette gecen hidayet ile, ya delillerin açıklanması, ya cennete davet, veya cennetin yolunu tarif, yahut kalpler de mecburî (zarûrî-kesin) olarak marifetullahı yaratmak, veyahut da kalplerde, mecburî olmaksızın marifetullah kastedilmiştir.

Bununla "delillerin beyan edilmesi" manasının kastedilmiş olması mümkün değildir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s), bu manada herkese "hidayet" etmiştir. Binâenaleyh bu hidayet, Cenâb-ı Hakk'ın bütün insanlar için söz konusu olmadığını bildirdiği o hidayetten başkadır.

"Cennete davet" manasındaki hidayet hakkındaki sözümüz de böyledir. "Cennetin yolunu tarif" manasındaki hidayet de bu ayetten kastedilmemiştir. Çünkü Allah Teâlâ, bu hidayeti kendi meşîetine bağlamıştır. Cennetin yolunu tarif ise, Allah'ın meşîetine bağlanmamıştır. Çünkü cennetin yolunu tanıtma işi Allah'a vâcibtir. Vâcib olan ise, meşîete (iradeye) bağlanamaz.


On dinar borcu olan kimsenin, "İstersem bu on dinarı veririm" demesi doğru değildir. Zorlama, mecbur etme manasındaki hidayet de caiz değildir. Çünkü böyle bir şey, onlara göre, mükellefler hakkında, Allah'tan sadır olması doğru değildir. Doğru olmayanı (kabîhi) yapmak ise, ya cahilliği, ya o işe olan ihtiyacı gerektirir. Bu ikisi de Allah hakkında imkansızdır. İmkansızı gerektiren de imkansızdır. Binâenaleyh bunun Allah'tan sâdır olması imkansızdır. İmkansızın, Allah'ın meşîetine bağlanması caiz değildir.

Hidayetin manası hususunda saydığımız bu kısımlar bâtıl olunca, geriye ayetteki bu hidayet ile, "Allah, hidayeti ve marifetullahı kalbe yaratmak suretiyle, bu hidayeti bazı insanlara nasip eder, bazılarına ise vermez" manası kastedilmiştir. Çünkü Allah yaptığından mes'ul değildir. Ayetteki bu hidayeti bu manada aldığında, Kâdî'nin bu konuda ileri sürdüğü mazeretlerin tamamı düşer.
Ayetteki, "O, hidayete erecekleri daha iyi bilendir" cümlesi, Gaybı bilmek Allah'a mahsustur. Binâenaleyh O, bundan sonra hidayete erecekleri de, ermeyecekleri de bilir" demektir. (Tefsir-i Kebir/ Fahruddin Râzi)}]

[Ek bilgi-2 “Gerçi Hz. Rasûl (s.a) herkesin hidayete ermesini yürekten isterdi ama Ebu Talib, yatağında imansız giderken onu derin endişelere sevk eden, şahsî sevgi ve saygı bağı yüzünden hidayetini en çok arzuladığı şahıstı. Fakat ona bile hidayet etmede çaresiz kaldığına göre bir kimseyi hidayete erdirmek yahut bir başkasından hidayeti esirgemek Rasûl'ün (s.a) elinde değil, bütünüyle Allah'ın kudretindedir. Ve Allah bu nimeti dilediğine verir, ailevî durumuna, kabilevî münasebetlerine bakmadan, kişinin samimiyetini, kabiliyetini ve kalbinin meylini esas alarak ihsan eder. (Tefhimu’l Kur’an/ Ebu’l alâ Mevdudi)]


57-) Ve kalu in nettebi'ıl hüda meake nütehattaf min Ardına* evelem nümekkin lehüm Haramen Aminen yücba ileyhi semeratü külli şey'in rizkan min ledünNA ve lâkinne ekserehüm lâ ya'lemun;

Dediler ki: "Eğer seninle birlikte hakikate uyarsak, yerimizden sökülüp çıkarılırız"... Biz onları, indîmizden (lütfederek), yaşam gıdası olarak her şeyin ürünlerinin toplandığı, güvenli bir Harem'e yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğunluğu (kıymetini) bilmezler. (A.Hulusi)

57 - Bir de, doğrusun amma biz o doğru yolu tutar seninle beraber olursak derhal yerimizden yurdumuzdan olur çarpılırız dediler, ya biz onlara darül'emân bir haremi mekân kılmadık da mı? Ona ledün nümüzden rızk olarak her şeyin semaları toplanacak ve lâkin ekserîsi bilmezler. (Elmalı)


Ve kalu in nettebi'ıl hüda meake nütehattaf min Ardına bir de eğer seninle birlikte doğru yola girersek yurdumuzdan yuvamızdan koparılırız dediler. Yani Mekke’lilerin tarihi korkusu bu. Bizi Araplar Mekke’den çıkarır, eğer burada onların putlarına saygı göstermez onların her birinin putunu Kâbe ye koymazsak bizi buradan çıkarır dediler.

evelem nümekkin lehüm Haramen Aminen yücba ileyhi semeratü külli şey'in rizkan min ledünNA ama onları sayemizde her tür ürünün gelip rızık olarak kendisinde toplandığı kutsal bir dokunulmazlığa sahip olan güvenli bir yerde yerleştirmedik mi biz. ve lâkinne ekserehüm lâ ya'lemun ne ki onların çoğu bunun farkında bile değil.

Hz. İbrahim’in duasına bir atıfta var gibi burada Bakara/126. ayetinde ki.


58-) Ve kem ehlekna min karyetin batırat maîşeteha* fetilke mesakinühüm lem tüsken min ba'dihim illâ kaliyla* künna nahnül varisiyn;

Dünyalığın getirdiği refahla şımarmış nice şehri yok ettik! İşte onların meskenleri! Onlardan sonra, azı hariç, oturanı olmadı! Vârisler biz idik. (A.Hulusi)

58 - Bununla beraber biz maişetiyle şımarmış nice memleket helâk ettik, işte meskenleri bir daha arkalarından meskûn olmadı meğer ki pek az, ve hep biz vâris olduk. (Elmalı)


Ve kem ehlekna min karyetin batırat maîşeteha ama biz refahın şımartıp azgınlaştırdığı nice ülkeyi helak etmişiz fetilke mesakinühüm bakın işte onların yaşadıkları mekanlar. Araplar ticaret yaparken onun içinden geçip geliyorlardı Yani Medain-i Salihten, Salih peygamberin helak olan kavminin yaşadığı yerden. lem tüsken min ba'dihim illâ kaliyla pek azı dışında arkalarından oralarda bir daha kimse yerleşmedi. künna nahnül varisiyn ve zaten her şeyin mutlak varisi sadece biziz.


59-) Ve ma kâne Rabbüke mühlikel kura hatta yeb'ase fiy ümmiha Rasûlen yetlu aleyhim âyâtiNA* ve ma künna mühlikil kura illâ ve ehlüha zâlimun;

Rabbin, kendilerine işaretlerimizi bildiren bir Rasûlü, ileri gelenler arasında bâ's etmedikçe, o ülke halkını yok etmez! Zaten biz sadece ahalisi zâlim olan şehirleri yok etmişizdir. (A.Hulusi)

59 - Hem rabbin memleketleri, ana noktasında kendilerine âyetlerimizi okur bir Resul göndermedikçe helâk edici değiller, hem de biz o memleketleri hep ahalisinin zulümleri halinde helâk etmişizdir. (Elmalı)


Ve ma kâne Rabbüke mühlikel kura hatta yeb'ase fiy ümmiha Rasûlen yetlu aleyhim âyâtiNA ama senin rabbin hiçbir ülkeyi onların ana kentine kendilerine mesajlarımızı okuyup açıklayan bir elçi göndermedikçe asla helak etmez. Ana kenti; fiy ümmiha yani medeniyetin merkezi. ve ma künna mühlikil kura illâ ve ehlüha zâlimun zaten biz başkalarını değil sadece bireyleri birbirine zulmeden toplumları helâk etmişizdir. Yani dostlar iktidarlar uygarlıklar, medeniyetler küfürle değil zulümle yıkılmışlardır. Onun için zulüm bir toplumun mutlak çöküşünün en belirgin sebebidir.

Allah zulmedenlerden kılmasın.


“Ve ahiru davana enil hamdülillahi rabbil alemiyn”

Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.

122. videonun sonu.
122. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/11/09/islamoglu-tef-ders-kasas-29-59122/ bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder