29 Kasım 2012 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. ANKEBUT(10-15)(124-D)



C sayfasından devam

10-) Ve minenNasi men yekulü amenna Billâhi feizâ uziye fiyllahi ce'ale fitneten Nasi keazâbillâh* ve lein cae nasrun min Rabbike le yekulünne inna künna me'aküm* eve leysAllâhu Bi a'leme Bima fiy suduril alemiyn;

İnsanlardan kimisi de vardır ki: "Amenna billâh = iman ettik Esmâ'sıyla hakikatimiz olan Allâh'a" dediği hâlde; Allâh uğruna eziyete uğradığında, insanların fitnesini Allâh'ın azabı gibi kabul etti. Andolsun ki Rabbinden bir zafer gelirse, elbette şöyle diyecekler: "Gerçekten biz sizinle beraberdik." Allâh, âlemlerin sadırlarında (insanların beyinlerinde) olan şeyi (Esmâ'sından yaratanı olarak) daha iyi bilen değil midir? (A.Hulusi)

10 - İnsanlar içinde kimi de vardır Allaha iman ettik der, sonra da Allah uğrunda bir eziyet edildi mi? İnsanların mihnetini Allahın azâbı gibi tutar, celâlim hakkı için rabbinden bir nusrat gelirse cidden biz sizinle beraber idik diyeceklerinde şüphe yoktur, ya Allah bütün alemînin sînelerindekine alem değil mi? (Elmalı)


Ve minenNasi men yekulü amenna Billâh kimi insanlar da vardır ki Allah’a inandık derler feizâ uziye fiyllahi ce'ale fitneten Nasi keazâbillâh fakat iş Allah davası uğruna çile çekmeye, eza cefa çekmeye gelince insanların baskısını Allah’ın cezası gibi algılarlar.

Çarpıcı bir ayeti kerime. Burada verilen iki yüzlü, yani münafık tip, Medine’de daha sonra ortaya çıkacak tipten farklı. Bu Mekke tipi münafık. İşkenceye dayanamadığı için, daha doğrusu, sıkıntıya gelememciler. Sıkıntıya gelemem. İmanım uğruna bile bedel ödemem, ben sıkıntıya gelemem. Tamam inanayım fakat bir sıkıntı gelmesin. Yoksa her inanan ille de ağır acılar çekecek diye bir şey yok. Fakat inancınız uğruna acı çekmek zorunda kaldığınızda ben almayım kalsın diyecek kadar inancı pamuk ipliğine bağlı olanlar. İşte onlar dile getiriliyor. Mekke de ki bazı tipler. Hatta isimlerde verir müfessirlerimiz.

Fakat buradaki münafık tipi ile işkenceye dayanamadığı için dili ile sadece aykırı söz söyleyip kalbi imanla dolu olanların durumu farklı. Bu 2.lerin mazur görüldükleri Nahl/106. ayetinde çok güzel verilmiş ki buna Ammar Bin Yasin’in durumu örnek olarak gösterilir.

Münafık Kur’an da muhtemelen ilk kullanıldığı yer burası. Nefak kelimesinden türetilir. Nefak kökü; köstebek gibi, tarla faresi gibi yeraltında yuva oyarak yaşayan hayvanların yuvasına denilir. Bu yuvaların en az iki deliği vardır. 2 den fazla da olabilir. Nefak denilmesinin sebebi nereden girip nereden çıkacağı bilinmediği için. Münafığa bu ismin verilmesi de onsan dolayıdır. Yani münafık Allah’ın denetiminden hayatını kaçıracağını zanneder. Benim nasıl olsa birkaç deliğim var saklanacak, Allah’ı atlatabilirim, ilahi denetimi atlatabilirim. Hayatımı Allah’tan kaçırabilirim mantığının sahibidir. Onun için münafığa bu kökten gelen bir isim verilmiştir. İlkesiz tip yani.

ve lein cae nasrun min Rabbike le yekulünne inna künna me'aküm rabbinden bir yardım ulaşınca da ısrarla; zaten biz ta başından beri kesinlikle sizinle beraberdik derler. Böyle de yılışık bir tip. Yani hem inanmayıp hem de dışardan inanmış görünen ve bunu da ispat etmek için olmadık numaralar çeken bir tipten söz ediliyor.

Bakara/14. ayetinde; Ve izâ lekulleziyne amenû (bakara/14) Kendilerine iman edin denildiği, adam gibi iman edin denildiği zaman; kalû amenna inandık derler. ve izâ halev ilâ şeyatıynihim kalû inna meaküm (Bakara/14) fakat şeytanlarıyla baş başa kaldıklarındaysa biz sizinle beraberiz. Öbürlerini idare ediyoruz derler. Oradaki tip de daha farklı bir tip. Onun için bu ki tipin farklılığını bu iki ayeti karşılaştırarak anlayabiliriz.

eve leysAllâhu Bi a'leme Bima fiy suduril alemiyn ayete bakın: Sahi Allah bütün bilinçli varlıkların gönlünden geçenleri en iyi bilen değil miydi. Bu ne biçim davranış o zaman. Yani Allah’ın bütün bilinçli varlıkların gönlünden geçenleri en iyi bilen olduğuna iman eden biri böyle davranabilir mi?

Evet, tespitimizi yapabiliriz. İki yüzü olanın tek dünyası, iki dünyası olanın tek yüzü olur. İki yüzü olanın iki dünyası olamaz. Eğer öldükten sonra hesap vereceğine inansaydı iki yüzü olamazdı, tek dünyası olurdu. Ama iki dünyası olanın da tek yüzü olur. Maskeyi nasıl taşısın gören ve bilen bir Allah karşısında.

=[Atlanan ayet; 11-) Ve leya'lemennAllâhülleziyne amenû ve le ya'lemennel münafikıyn;

Allâh, elbette iman edenleri bilecektir; elbette münafıkları da (zekâlarını, Hak olan doğrultusunda değil, çıkarları doğrultusunda kullanan ikiyüzlüleri) bilecektir. (A.Hulusi)

11 - Ve elbette Allah iman etmiş olanları her halde bilecek ve elbet münafıkları da behemehal bilecek. (Elmalı)

"Allah müminlerin imanının ve münafıkların nifakının ortaya çıkması ve kalplerde gizli olanların açığa çıkması için defalarca imtihan fırsatları öne sürer." Aynı noktaya Al-i İmran Suresi 179. ayette de değinilmiştir. "Allah müminleri, sizin üzerinizde bulunduğunuz şu halde bırakacak değildir. O muhakkak pisi temizden ayıracaktır." (Ebu’l A’la Mevdudi- Tefhimu’l Kur’an)]=


12-) Ve kalelleziyne keferu lilleziyne amenüttebiu sebiylena vel nahmil hatâyâküm* ve ma hüm Bi hamiliyne min hatâyâhüm min şey'* innehüm lekâzibun;

Hakikat bilgisini inkâr edenler, iman edenlere dedi ki: "Bizim anlayışımıza uyun, sizin suçlarınızı (günahlarınızı) biz yüklenelim!" İnkârcılar, onların suçlarının veballerinden hiçbir şey yüklenmezler... Muhakkak ki onlar yalancılardır. (A.Hulusi)

12 - Bir de küfredenler o iman etmiş olanlara: «bizim yolumuza uyun, günahlarınızı da yüklenelim» dediler, halbuki onlar onların günahlarından hiç bir şey yüklenecek değiller ve elbette onlar katiyen yalancılar. (Elmalı)


Ve kalelleziyne keferu lilleziyne amenüttebiu sebiylena vel nahmil hatâyâküm Bakın devam ediyor, daha farklı bir alanda devam ediyor ayet. “Nitekim o şunu da bilir.” Böyle bir bağ kurmamız lazım üstteki ayetle Allah bilirdi ya, bunu da bilir. İnkâr edenler iman edenlere; “siz bizim yaşam biçimimize uyun, günahınız vebaliniz bizim boynumuza olsun” derler.

ve ma hüm Bi hamiliyne min hatâyâhüm min şey’in oysa ki onlar berikilerin hiçbir günahını yüklenecek değildirler. innehüm lekâzibun besbelli ki onlar sadece yalancıdırlar, yalan söylemektedirler.

Günah kavramının içini boşaltıyorlar bu tipler. Vebalin benim boynuma işle gitsin diyen tipler görürsünüz. Siyasetçiler içinden de böyle tipler azaysız tipler görürsünüz her tipten çıkar böyle. Patrondur, size namaz kıldırmamak istiyordur; Kılma günahı varsa boynuma olsun. Arkadaşınızdır, yanınızda haram işliyordur sizin de o harama  katılmanız için; İç günahı vebali boynuma olsun, ye günahı varsa boynuma olsun diyen tipler için bu ayet.

Aslında bu kendisinden daha büyük bir arka planı içeriyor. O da nedir. Günah kavramının içeriğini boşaltıyorlar. İçeriğini boşaltıp sorumluluğu basite alıyor bu tipler. İman edenin imanını hafife alıyorlar. Eğer günah kavramının içeriğini boşaltmasa böylesine hafife alabilir mi? Bir kimse bu sözü kolay söyleyebilir mi?

Vebal yüklenmek, bir depremde çocuklarını çok seven bir baba kendi canından önce çocuklarının üstüne atar kendini. Fakat kıyamet gününde bu kadar seven bir baba çocuklarına yavrularım bile diyemeyecek. Kendi canının derdine düşecek. Peygamberler bile nefsiy diyecekler. O halde günahı böylesine kolayca üstlenmek nasıl oluyor? Hangi duyguyla? Ancak içeriğini boşaltırsa üstlenebilir. Yani sahtekârlıktır.


13-) Ve leyahmilünne eskalehüm ve eskalen mea eskalihim* ve leyüs'elünne yevmel kıyameti amma kânu yefterun;

And olsun ki onlar hem kendi veballerini, hem de kendi yükleriyle beraber (başka) veballer de yüklenip taşıyacaklar... Uydurdukları fikirlerden kıyamet sürecinde mutlaka sorumlu tutulacaklardır. (A.Hulusi)

13 - Mamafih kendi ağırlıklarını ve o ağırlıklarla beraber daha bir çok ağırlıkları yüklenecekler bu şüphesiz ve her halde o ettikleri iftiralardan suâl olunacaklar bu da şüphesiz. (Elmalı)


Ve leyahmilünne eskalehüm ve elbet onlar kendi yüklerini zaten taşıyacaklar. ve eskalen mea eskalihim ama kendi yükleriyle birlikte sorumlu oldukları bir başka yük daha taşıyacaklar.

Bu ayet, hiç kimse bir başkasının sorumluluğunu yüklenmez, ve lâ teziru vaziretun vizre uhra (İsra/15) Neml/38. ayetiyle alakası yok. (Bu ayet İsra/15 de) burada söylenen şey ne? Başkasını saptıranlar bunun vebalini yüklenecekler. Aslında yine kendi günahı. Hem kendi sapmış hem de başkasını saptırmışsa iki vebal taşıyacak kendi sorumluluğu olarak. Nahl/25. ayeti, bu ayeti açıklayan çok güzel bir açıklama aslında.

ve leyüs'elünne yevmel kıyameti amma kânu yefterun ve kıyamet günü uyduruk inançlarından dolayı elbette hesaba çekileceklerdir. Buraya kadar inançla ilgili bir çok problemi ele alan Ankebût suresi buradan itibaren tüm muhataplarının şahsiyetlerini inşa etmek ve ilk ayetinden bu ayete kadar iman ettik deyip te sorumluluk üstlenmek ne demektir bunun tarihi örneklerini bilmek isteyenlere misaller sunuyor şimdi.


14-) Ve lekad erselna Nuhan ila kavmihi felebise fiyhim elfe senetin illâ hamsiyne 'amen, feehazehümüt tufanü ve hüm zâlimun;

Andolsun ki Nuh'u kendi toplumuna irsâl ettik de onların içinde elli yıl hariç bin sene kaldı! Zulümleri üzereyken tufan onları yakaladı. (A.Hulusi)

14 - Ve celâlim hakkı için Nuh’u kavmine gönderdik de içlerinde elli yılı müstesna bin sene durdu derken onları tufan yakalayıverdi hep zulmediyorlardı. (Elmalı)


Ve lekad erselna Nuhan ila kavmih doğrusu biz Nuh’u da kendi kavmine elçi olarak göndermiştik. felebise fiyhim elfe senetin illâ hamsiyne 'amen ve Nuh onlar arasında 50 eksiği ile, 50 yıl eksiği ile 1000 sene kaldı. Evet tam ibare bu. Ben de hiç dokunmadan aynen çevirdim. 50 yıl eksiği ile 1000 sene kaldı. Hatta o kadar hassas çevirdim ki ayette; ‘amen ve sene geçiyor onları bile aynı çevirmedim. 50 yıl ‘ame yıl dedim seneye sene dedim. İkisi de Türkçeleştiği için ‘amen ve sene arasında Arap dilinde fark var.

Sene; bereketsiz ve kurak geçen, zor ve çetin geçen yıllara ‘amen, bereketli, içi dolu, rahmetli geçen yıllara denir. Adeta 50 si hariç 950 sene çetin geçti dercesine. Ama asıl söylemek istediğim o değil burada. 50 eksiği ile 1000 sene diye çevirdim. Çünkü 950 sene diye de gelebilirdi bu ayet. 950 demek yerine 5o eksiği ile 1000 demek aslında 1000 yıl kalmıştı 50 eksik. Adeta iki tire arasında bir şey. 1000 yıl yaşamayı çağrıştırıyor. Bu deyim her dilde vardır aslında. Arap dilinde de var. Sadece Arap dilinde yok Kur’an ın içinde de var. Bakınız Bakara/96. ayetinde bu deyim aynen kullanılır. ..lev yu'ammeru elfe seneh.. (Bakara/96) ister ki 1000 yıl yaşasın.

1000 yıl yaşamak. İnsanoğlunun ezeli tutkusu. Çok yaşamak isteyenler 1000 yıldan ağız açarlar. 1000 yıl yaşamak. Bunu sadece bireysel olarak değil, çok yaşamak isteyen sistemlerde 1000 yıl yaşamaktan söz eder. 1000 yıl yaşamak tutkusu öteden beri yaygın bir tutku. Aslında ne demek burada 1000 yıl yaşamak, çok yaşamak. Hz. Nuh insan oğlunun aklına gelebilecek en uzun ömrü yaşamış bu en uzun ömürden çok az kısmı hariç geri kalanında çok çetin bir davet mücadelesi vermişti. O kadar çetin bir mücadeleydi ki bu Kur’an da anlatılan hiçbir peygamberin ağzından verilmeyen kahır duası bu peygamberin ağzından verilir.

İnneKE in tezerhüm yudıllu 'ıbadeK.. onlardan bir tek yeryüzünde bırakma ya rabbi diyor. Nasıl canı yanmışsa. Eğer onlardan bir tek kişi bırakırsan senin kullarını saptıracaklar. ve lâ yelidû illâ faciren keffara. (Nuh/27)  Ve onlardan facir ve kâfirden başka bir şey doğmayacak ya rabbi. O kadar canına tak etmiş ki. Zaten aslında Hz. Nuh’un bu duasını neden ve niye sebep olduğunu açıklıyor bu 1000 yıl 50 eksiği ile. Bu kadar uzun süre, uzun bir süre yani. Aklınıza gelebilecek bir insan ömrünün en son sınırı kadar zahmet çekti, davet etti, çile çekti ve iman etti bedel ödedi, fakat muhatapları bunu tınmadılar bile.

İşte aslında burada söylenen bu. 3. ayetle olan bağlantısı da gündeme geliyor değil mi bu surenin girişinde ki ayetlerle. Yani bedel nasıl ödenir? Nuh gibi demek istiyor.

feehazehümüt tufanü ve hüm zâlimun ve onlar iyice zulme gömülüp gitmiş bir halde iken Tufan onları enseleyivermişti.


15-) Feenceynahu ve ashâbes sefiyneti ve ce'alnaha ayeten lil alemiyn;

Onu ve gemi halkını kurtardık ve onu insanlar için bir ibret kıldık. (A.Hulusi)

15 – Bin netice onu ve gemi arkadaşlarını netâca çıkardık ve o gemiyi âlemlere bir âyet kıldık. (Elmalı)


Feenceynahu ve ashâbes sefiyneh fakat onu ve gemi yaranının tümünü kurtardık. Evet söylenmek istenen 2. şeyde buydu. 3. ayetle birlikte yine okuyun:

Ve lekad fetennelleziyne min kablihim feleya'lemenn Allâhülleziyne sadeku ve le ya'lemennel kâzibiyn (3) onlardan öncekileri de sınamıştık. Allah sadık olanları da, kâzip olanları da bilecek buyurmuştu ya. Hz. Peygamber ve tüm muhataplara hem uyarı hem müjde bu. Yani inşa devam ediyor.

ve ce'alnaha ayeten lil alemiyn ve bunu bütün bir insanlığa ibretlik bir belge kıldık.

Bunu ne oradaki “ha” zamiri iki şeye gidebilir, ihtimal. Biri gemiye gidebilir, yani geriyi geriye bıraktık. Ki tefsirlerimizde sahabeden bir kısmının, hatta o asırda geminin Cudi dağında kalıntılarının hala korunmuş olduğunu o yüzyılın sonuna kadar da bunu insanların da ziyaret ettiklerine dair bilgiler var. Fakat ben 2. ihtimali daha tutarlı bulurum o da; cezaya, yani bu ceza, ukubet gitmesi ki, tufan olayının yer yüzünde ki ne kadar kültür var Guatemala yerlilerinden Seylan sakinlerine. Avustralya Aborjin’lerinden uzak doğu halklarına kadar en kapalı havza toplumlarında dahi bir kıssa olarak tufan hikayesi anlatılır. Bu kadar kültürü farklı ve birbirinin dilini hiç tanımayan, 1000 yıllarca kapalı havzada yaşamış olan toplumların dahi kültürüne geçmiş olan böyle bir olay aslında insanlığın ortak hafızasının eseri olmalı. Onun için geriye bırakılan ayette bu olsa gerek.

Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
124. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/11/23/124-islamoglu-tef-ders-ankebut01-23124/ bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder