26 Kasım 2012 Pazartesi

İslamoğlu Tef. Ders. ANKEBUT(01-02)(124-A)






El Hamdu Lillahi Rabbil'Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna Muhammedin ve alâ alihi ve ashabihi ecmaiyn.

Rabbişrah liy sadriy;

Ve yessirliy emriy;

Vahlül ukdeten min lisaniy;

Yefkahu kavliy; (Tâhâ 25-26-27-28)

Rabbim, göğsüme genişlik ver, kolaylaştır işimi, düğümü çöz dilimden, ki anlasınlar beni. Amin! Amin..!

Değerli Kur’an dostları bugün muhteşem Kur’an ülkemizin yepyeni bir sitesine girmenin daha heyecanını yaşıyoruz. Her sure yeni bir imkan demektir. Her sure Allah’ın insandan umut kesmediğinin yepyeni bir delili demektir. Her sure Allah’ın insana tenezzülünün mücessem bir timsalidir. Onun için her sure bizim için, biz Allahsız yapamayacak olan insanlar için yeni bir sevinç kaynağıdır.

Bugün gireceğimiz sure Kur’an ın tedvininde 29. sıraya oturan Ankebût suresi. Kısaca sure hakkında genel bilgiler vermek istiyorum tefsirime geçmeden. Ankebût suresi adını 41. ayetinde ki örümcek ağı misalinden ilhamla alır. İkrime’den gelen bir rivayeti esas alacak olursak bu surenin daha indiği dönemde Mekke’de Resulallah ile arkadaşları tarafından Ankebût suresi diye anıldığını öğrenmiş oluruz. Her sure bugün andığımız adını bu kadar ilk dönemlerde almış olmuyor. Ama bu sure bize kadar gelen İkrime’nin rivayetine bakacak olursak daha Mekke’de ismini almış, hatta Mekke müşrikleri Ankebût, ki örümcek manasına gelir. “Bak Muhammed örümcekten, sinekten söz ediyor.” Diye alaya almışlardı. Onun için bu surenin adının daha ilk dönemde oturduğunu görüyoruz.

Surenin iniş zamanı çoğunluk tümüyle Mekkidir der. İbn. Abbas’tan ve Katade den gelen bir rivayete göre, ki İbn. Abbas’ın iki görüşünden biridir bu Medeni’dir, yani Medine de inmiştir derler. Yine Hz. Ali Mekke ile Medine arasında indiğini söyler, yani hicret suresidir der bu sure için. Daha başkaları ilk 11 ayetinin Mekke’de geri kalanının Medine de, hatta bazı otoriteler bunun tam tersini savunarak ilk 11 ayetinin Medine de geri kalanının Mekke de indiğini söylerler. Bütün bunlardan anlaşılan özetle şu; Bu surenin iniş zamanı üzerinde otoriteler ihtilaf etmişler, farklı görüşlere varmışlar. Bu da neden kaynaklanıyor; doğrusu bu surenin bir dönemde inmediği tam hicrete yakın bir dönemde inip, hicreti de kapsayıp hicretten hemen sonrasına kadar inişinin sürdüğünü anlıyoruz.

Konusuna bakarsak kendi tercihimizi kolay belirleriz. O da bu sure Mekke nin son döneminde indirilen surelerden biridir. Rum ve Mutaffifin surelerinin arasında yer alır iniş sırasına göre.

Surenin konusuna gelince İlk ve son ayetleri Ankebût suresinin konusunu veren anahtar ayetlerdir. Sure; Ehasiben Nasu en yütrekû en yekulu amenna ve hüm lâ yüftenun. (1)sizler, sadece insanlar, sadece iman ettik demekle sınanıp denenmeden bırakılı verileceklerini mi sandılar diyerek başlar. Böylesine çarpıcı bir levha ile girer sure ve son ayetinde sure yine hepimize Allah’a ulaşan yolların birden çok, ama bu yolların maksadının bir tek olduğunu ifade eden şu ayetle son bulur.; Velleziyne cahedu fiyna lenehdiyennehüm sübüleNA (69) uğrumuzda var gücünü harcayanlara, bizim uğrumuza tüm gayret ve çabasını gösterenleri yollarımıza yönelteceğiz. Bu ikisinin arasında, bu iki parantezin tabir caizse arasına sure 1. ayetinde ki iman etmenin bedelini göze alanlara bir takım uyarılarda bulunur.

İlk 9 ayet iman ve inkarın tabiatını işler. 10 ve 13. ayetler arası Kur’an da ilk defa münafıklardan söz eden ayetlerdir. Fakat burada ki münafıklar, Medine de ki münafıklardan farklı olarak Mekke tipi münafıklardır. Ki o ayetleri işlerken bunun ne anlama geldiğini izah etmeye çalışacağız. 23 ve 44. ayetleri arası peygamberlerin ödedikleri ağır bedeller gündeme getirilir.

Mesela; sadece bu surede ki Nuh kıssasında, çok kısa, çok özet yer alan Nuh Kıssasında Hz. Nuh için 50 eksiği ile 1000 sene kaldı ibaresi geçer. Bu kıssada ve buna mücavir diğer kıssalarda verilmek istenen ana öğüdün ne olduğunu bu özellikten de anlıyoruz. 1. ayeti ile, daha doğrusu girişte ki ayetiyle birebir irtibatlı. Hani sadece iman ettik demekle kurtulacağınızı mı sanıyorsunuz demişti ya. Kurtulamayacaksınız, bakın Nuh bir insanın düşünebileceği en uzun süreden çok azı hariç davet etti. Bu bedeli ödedi. Ömürlük bir bedel ödedi. Onun için bu Allah’ın sünnetidir. Allah’ın adetidir. Onun için Allah bu sünnetini kimse için bozmaz. Verilen mesaj, özellikle bu suredeki peygamber kıssalarında buydu.

Ve tabii bu kıssalarla Önce Hz. Peygamberin tasavvuru inşa ediliyordu. Peygamberlerin tabi olduğu Sünnetullah dile getiriliyor ve Allah yoluna vahye davetin önünde ki engellerin sadece Resulallah’la ilgili olmadığı, tüm peygamberler ve onların takipçilerinin bu acıları çektikleri vurgulanıyordu.

45 ve 51. ayetler vahyin ilahi kaynağına atıf. 52 – 68. ayetler arası Müminle Kafirin hayatı hangi koordinatlardan okuduklarının harika, muhteşem bir özeti niteliğinde ve sure girişte de değindiğim gibi Allah’a ulaşan yollardan söz ederek bir tek Allah’a ulaşan usullerin, yöntemlerin farklı farklı olabileceğini ifade ederek son bulur.

Bu kısa özet girişten sonra şimdi Ankebût suresine başlayabiliriz.




1-) Elif, Lâââm, Miiiym;

Elif, Lâm, Mim! (İlmini ilminde ilmiyle!)(A.Hulusi)

01 - Elif, Lam, Mim.(Elmalı)


Hurufu Mukadda, heca harfleri bildiğiniz gibi Kur’an da 29 surenin başında gelir. Adeta 29 harfe sanki bir karşılık olur gibi. Başında geldiği surelerin konusuna baktığımızda hemen tamamına yakını vahye atıfla başlar. Ya vahye doğrudan, ya Kur’an a doğrudan, ya Kur’an ın inişine doğrudan atıfla başlar. Fakat bunun 3 istisnası vardır. Bu istisnalar Meryem suresi, Ankebût suresi ve Rum suresidir. Yani hurufu mukadda ile başlayan 29 sure içerisinde vahye atıfla başlamayan 3 sureden biri işte bu suredir.

Peki nasıl izah etmeli bu 3 surenin vahye atıfla başlamamasını? 26 sure vahye atıfla başlarken sadece 3 surenin bundan istisna tutulmasını? Aslında bu 3 sureyi de incelediğimizde Allah’ın; İnsan, tabiat ve tarih için koyduğu yasalara atıfla başladığını görüyoruz. Vahiy Allah’ın sözlü yasaları. Allah’ın sözlü yasaları olduğu gibi, bir de tarih içinde koyduğu yasalar var. Bir de toplum için koyduğu yasalar var. Bir de kainata koyduğu yasalar var. Bütün bunlar aslında tek başlık altında toplanabilir. İlahi yasalar. İster kevni olsun, ister kitabi olsun, ister kavli olsun, isterse hadisata ilişkin yasalar olsun. Bunların tamamı ilahi yasalardır ve Allah’ın yarattığı eşyayı, varlığı, tedvirini, yani yönetimini dile getirir.

Bu çerçeve de bu sure de bir yasa ile başlıyor. Kimse iman ettik demekle Allah’ın kudret elinden yakasını sıyıramaz. Kimse sadece iman ettik iddiasıyla iman etmiş sayılmaz. Bu iddianın ispatı ilahi bir yasadır. İman için Allah’ın koyduğu yasadır. Dolayısıyla 29 surenin 29 u da ilahi yasalara, ister bunlar âyâtı mestûr olsun, satırlara yazılı ayetler, ister bunlar âyâtı mesdur olsun sadr lara yazılı ayetler. İster bunlar âyât- Kâinat olsun, yani tüm çeşitleriyle ilahi yasalara atıfla başlar. Bu surede öyle başlamakta.


2-) Ehasiben Nasu en yütrekû en yekulu amenna ve hüm lâ yüftenun;

İnsanlar denenip (kendilerince) ne olduklarının sonucu görülmeden "İman ettik" lafıyla kurtulacaklarını mı sandılar! (A.Hulusi)

02 - Sandı mı o insanlar «inandık» demeleriyle bırakılacaklar da imtihan edilmeyecekler? (Elmalı)


Ehasiben Nasu en yütrekû en yekulu amenna ve hüm lâ yüftenun.

Sahabeyi her okuyuşta titreten ayetlerden birinin bu olduğunu öğreniyoruz. Kur’an ı ciddiye alan, Allah’ın kendisine nüzulünü ciddiye alan, yani kendi var oluşunu ciddiye alan her insanın tüylerini diken diken etmesi gereken bir ayettir. İnsanlar yalnızca iman ettik demekle sınanıp denenmeden bırakılacaklarını mı sandılar?

Öyle sananlar daima var demektir. Eğer böyle bir kanaat insanoğlunda olmamış olsaydı vahiy böyle bir uyarıyla çıkmazdı karşımıza. Hatta bu istisna da değil, çoğunluk insanlar sadece inandık demekle kurtulacaklarını sanıyorlar. Oysa inandık demek bir iddiadır. En basit iddialar bile ispat isterler. Mesela ben terziyim demek bir iddiadır. Ben berberim demek bir iddiadır. Ben şuyum buyum demek bir iddiadır ve bu iddianızın ispatı sizin o olduğunuzu bir fiil göstermektir.

Peki dünyanın en ağır, en ciddi, en muhteşem iddialarından biri olan iman ettim iddiasının bir ispatı olmasın mı, ispat zemini olmasın mı. İman ettim diyen kendi durumu hakkında bir beyanda bulunmuş olur. Fakat unutmayınız ki iman ettiğiniz zat Allah’tır ve imanı kabul edecek olan O’dur. Dolayısıyla sizin iddianızın ispatı ancak Allah’ın tanımladığı bir imana iman etmekle olur. Yani sizin kendiniz hakkında ne söylediğinizden daha çok, rabbinizin sizin hakkınızda ne söylediği önemlidir.

Onun için Taberi Kur’an da ki; Elleziyne Amenü ibareleriyle iman eden kimseleriyle mü’miniyn ibaresi arasında fark görür. 1. sini kişinin kendi iddiası, 2. sini ise Allah’ın bu iddiayı kabulü, onun imanını tasdik etmesi, onaylaması olarak anlar ve yorumlar.

Bu gerçekten çok anlamlı bir ayrımdır. Hiç insanlar sadece inandık demekle kurtulabilirler mi? eğer kurtulabilselerdi peygamberlerin bunca acı bunca çile çekmelerine, bunca bedel ödemelerine gerek kalır mıydı. Eğer iman uğruna bedel ödememek mümkin olsaydı bunu ilk yapacak olan peygamberler olmalıydı çünkü onların imanını Allah zaten kabul buyurmuştu. Ama İnsanlık tarihinde en ağır acıları peygamberlerin yaşadığı düşünülünce imanı konusunda peygamberlerin imanı gibi tasdik mührü vurulmamış biz sıradan mü’minlerin bedel ödememesini, ya da ödemekten kaçmasını, ya da bedel ödemeyeceğini sanmasını nasıl yorumlamalı?

Kur’an da bu ayeti çağrıştıran çok ayet var. Bakın Bakara/214. ayetine;

Em hasibtüm en tedhulül cennete ve lemmâ ye'tiküm meselülleziyne halev min kabliküm yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenlerin sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğini mi sanıyorsunuz. messethümül be'sâu veddarrâu ve zülzilû sizden öncekiler öyle sıkıntılar çektiler öyle yoksulluklara katlandılar, öyle acılar ve bedeller ödediler ki hattâ yekulerRasûlü velleziyne âmenû meahû metâ nasrullah peygamber ve onun etrafındaki insanlar; Allah’ın yardımı ne zaman gelip yetişecek deyinceye dek acı çektiler. Tabii bu bedeli ödeyenlere müjde geliyor. elâ inne nasrAllahi kariyb (Bakara/214) unutmayın Allah’ın yardımı bedel ödeyenler için çok yakın.

Yine başka bir ayet Tevbe/16. (Hayır A.İmran/142 olacak) Em hasibtüm en tedhulül cennete ve lemma ya'lemillâhulleziyne cahedu minküm ve ya'lemes sabiriyn. (A.İmran/142) Yoksa siz Allah içinizden var gücünü harcayanları ve yolunda sabredenleri sonuna kadar direnenleri seçip ayırmadan cennete gireceğinizi mi sandınız. Yani seçip ayıracak, ayıklayacak, işte ayıklamanın en büyük unsuru sınamaktır, denemektir, imtihan etmektir ve Ankebût/2. ayeti de bunu söylüyor.

Bu ayet KHabbab bin Arad’in Mekke döneminde ağır acılar altında inlerken bir ara Resulallah’a gelip; Ya Resulallah bazen dayanamaz oluyorum ne olur bana dua eder misin. Diye ricası üzerine indiği, ya da bu olayla bağlantısı kurulur.


Devam ediyor B sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder