23 Kasım 2012 Cuma

İslamoğlu Tef. Ders. KASAS (82-88)(123-E)



D sayfasından devam.

82-) Ve asbehalleziyne temennev mekanehu Bil emsi yekulune veykeennAllâhe yebsütur rizka limen yeşau min ıbadiHİ ve yakdir* levla en mennAllâhu aleyna lehasefe Bina* veykeennehu lâ yüflihul kafirun;

Daha dün onun (Karun'un) yerinde olmak isteyenler, şöyle diyerek sabahladı: "Vay, demek ki Allâh kullarından dilediğinin yaşam gıdasını arttırıyor ve (dilediğine de) kısıyor! Allâh bize lütfedip korumasaydı, elbette bizi de yerin dibine geçirirdi... Vay, demek ki hakikat bilgisini inkâr edenler kurtulamazlar!" (A.Hulusi)

82 - Dün onun mevkiini temenni edenler de bu sabah şöyle diyorlardı: vay be, demek ki Allah rızkı kullarından dilediğine seriyor ve kısıyor, eğer Allah bize lûtuf etmese idi bizi de batırmıştı, ây demek ki hakikat bu: kâfirler felâh bulmayacak. (Elmalı)


Ve asbehalleziyne temennev mekanehu Bil ems daha dün onun yerinde olmaya can atan o yığınlar, kalabalıklar var ya, onlar; yekulune veykeennAllâhe yebsütur rizka limen yeşau min ıbadiHİ ve yakdir vay canına dediler o yığınlar, vay be..! Demek ki kullarından dilediğinin rızkını genişleten, dilediğininkini de sınırlayan gerçekten de Allah’mış. levla en mennAllâhu aleyna lehasefe Bina eğer Allah lütuf etmemiş olsaydı elbet bizi de yerin dibine geçirirdi. veykeennehu lâ yüflihul kafirun Vay be..!vay canına be, görünen o ki meğer nankörler asla iflah olmazlarmış dediler.

Allah’a karşı nankörlük yapan herkesi bekleyen zorunlu akıbet bu. Ayette ki lâ yüflihul kafirun u nankörler diye çevirdim. Kur’an da kafir bire bir nankör anlamına kullanıldığı yerler vardır açıkça. Zaten kafirin ahlaki tanımı nankör, akidevi tanımı inkarcı, inkar eden anlamına gelir. Fakat aslında her inkar Allah’a yapılmış bir nankörlüktür.


83-) Tilkeddarul'ahıretü nec'alüha lilleziyne lâ yüriydune ulüvven fiyl'Ardı ve lâ fesada* vel akıbetü lilmüttekıyn;

İşte Gelecek Yurdu (ölümsüzlük boyutu)! Onu, dünyada (beden yaşamında) başkalarına üstünlük taslamayan ve düzene uyanlar için oluştururuz... Mutlu gelecek (Allâh için) korunanlarındır! (A.Hulusi)

83 - O Âhiret evi (son yurt) biz onu öyle kimselere veririz ki yer yüzünde ne bir kibir ne de bir fesat istemezler, ve o akıbet korunan muttakilerindir. (Elmalı)


Tilkeddarul'ahıretü nec'alüha lilleziyne lâ yüriydune ulüvven fiyl'Ardı ve lâ fesada işte beri yanda bir de ahiret yurdu var ki, biz orayı yeryüzünde büyüklük taslamayan ve hesap çıkarmak istemeyen kimselere tahsis ettik.

Tabii vahiy doğru bir bakış açısının nasıl olacağına ilişkin koordinat veriyor. Zaten vahiy muhatabının aklına koordinat verir, koordinatları gösterir. Tıpkı uçsuz bucaksız bir okyanusta yolunu kaybetmiş bir gemiye enlem ve boylamın verilmesi gibi doğru enlem ve boylam. Yarı soyut bir mekandır uçsuz bucaksın bir okyanus. Hatta çöl de öyledir. Yarı soyut bir mekan. Yer kum, gök atlas. Yer su, gök atlas. Yok, hiçbir işaret yok ki o işareti izleyebilesin.

Yarı soyuttur çünkü en azından gökteki yıldızlar var. Kutup yıldızı var. Güneş var. Fakat insan zihninin, insan tasavvurunun onu da yok. İnsan tasavvurunun kutup yıldızı fıtrattır. Eğer fıtrata doğru bakarsa onu izleyerek yolunu bulur.

İşte burada aslında insana verilen koordinatlar, insanın tasavvurunu doğru istikamete döndürürler. Tasavvurdaki milimetrik bir sapma, eylemde kilometrelere tekabül eder. Onun içinde tasavvurda ki sapmayı yok etmek ister ki vahiy, amelde kilometrelerce bir sapmaya dönüşmesin. Burada da onu söylüyor ve koordinat veriyor.

vel akıbetü lilmüttekıyn zira mutlu son sorumluluk bilinci sahiplerinin olacaktır. Mutlu son, servetle alınmaz. Servetin alamayacağı şeydir mutlu son. Ömer Bin Abdülaziz; Halife olduğu günden öldüğü güne kadar bu ayeti okur okur göz yaşı dökermiş. Kim ona; “Allah’tan kork Ya Ömer.” Derse o bu ayeti okurmuş. Yani ben zaten korkuyorum. Farkındayım işin dercesine bu ayeti diline pelesenk etmiş.


84-) Men cae Bil haseneti felehu hayrun minha* ve men cae Bisseyyieti fela yüczelleziyne amilüsseyyiati illâ ma kânu ya'melun;

Kim güzellikleriyle (açığa çıkardığı Esmâ kemâlâtıyla) gelirse, onun için ondan daha hayırlısı vardır... Kim de kötülük ile (kendini toprak olacak beden kabullenerek yaşamanın getirisi olan davranışlarla) gelirse, yaptığı kötülüklerin sonuçlarından başka bir şeyle karşılaşmaz! (A.Hulusi)

84 - Her kim hasene ile gelirse o vakit ona ondan daha hayırlısı var, her kim de seyyie ile gelirse seyyiat yapanlar hep yaptıklarıyla cezalanırlar. (Elmalı)


Men cae Bil haseneti felehu hayrun minha kim huzura iyiliklerle çıkarsa işte ona getirdiğinden daha hayırlısı vardır. ve men cae Bisseyyieti kimde huzura kötülüklerle çıkarsa fela yüczelleziyne amilüsseyyiati illâ ma kânu ya'melun işte kötülük yapan o kimseler sadece yaptıklarının karşılığını göreceklerdir. Yani huzura kötülükle çıkan her kimse o mutlaka fazla bir şey görmeyecek.

Biraz önce azabı Allah etmez insan eder demişti. Yani insan kendi cezasını hak eder. Sadece Allah yasasını koyar. O nedenle yaptığından fazlasını görmeyecek, yaptığının karşılığını bulacak. Bulacak ki iyilerle kötüler aynı gözede buluşmamış olsunlar. Bu ayetle yukarıda ki Karun örneği tarihsel olmaktan çıkarılıp tüm zamanlar için bir ibret vesikasına dönüşüyor şu son ayetle.


85-) İnnelleziy ferada aleykel Kur'âne le raddüke ila me'âd* kul Rabbiy a'lemu men cae Bil hüda ve men huve fiy dalâlin mubiyn;

Kurân'ı (Hakikat bilgisi ve Sünnetullâh'a uymayı) sana farz kılan, şüphesiz ki seni nihai hedefine de ulaştıracaktır! De ki: "Rabbim daha iyi bilir kimin Hakikat rehberi olarak geldiğini ve kimin apaçık sapık inanç içinde olduğunu." (A.Hulusi)

85 - Her halde sana o Kur'an ı farz kılan seni muhakkak bir maâda kadar geri getirecektir, de ki: rabbim daha iyi bilir! Hidayetle gelen kim? Açık bir dalâl içinde olan kim? (Elmalı)


İnnelleziy ferada aleykel Kur'âne le raddüke ila me'âd bu ayetlerin muhatabı kim; Bu ayetleri eğer sadece sevgili efendimiz A.S. a hasredeceksek ve ey Muhammed diye bir muhatap takdir edeceksek o zaman müteakip ayetlerde gelen ve lâ tekûnenne minel müşrikiyn (87)asla şirk koşanlardan olma gibi, yine onun üstünde ki; fela tekunenne zahiyren lilkafiriyn (86) kafirlere asla arka çıkma gibi ayetleri nasıl açıklayacağız. Resulallah’ın böyle bir ihtimali elbette yoktu. Kaldı ki ikinci bir mahsur, o zaman bize ne diyor bu ayetler.

Bu ayetlerin başına takdir edilecek muhatap bu ayetlerin tüm muhataplarıdır. Ey bu vahyin muhatabı olan insan, senin hayatına Kur’an ın kuşatıcı mesajıyla istikamet tayin eden Allah elbet seni yepyeni bir hayata döndürecektir. Biraz serbest mealle bu ayetin, bu ibarenin söylemek istediği, söylediği hakikati verdiğimi düşünüyorum.

Bazı müfessirler bu ibareyi tarihsel bir okumaya tabi tutarak, seni çıkarıldığın Mekke’ye geri döndürecektir şeklinde anlamışlar. Zaten bu ayetin tefsirine Taberi den mesela baktığınızda bir çok görüş olduğunu görürsünüz. Bir çok farklı okuma olduğunu görürsünüz bu ibarenin. Fakat bu sure Mekki dir. Yani Hicretten çok önce inmiştir. Bir de bu ibarede ki me’ad belirsizdir. Yani ahirete yönelik olarak sadece anlaşılamayacağı gibi, dünyaya yönelik olarak ta anlaşılmaz. Yani bir tek manaya mahkum edilemez, belirsiz gelmiştir. Ama dönülecek tüm akıbetleri içeren bir kelimedir aynı zamanda. Bu ayetin içinde yer aldığı pasajın bütünü dikkate alındığında muhatap hepimizdir diye uyarmıştım.


kul Rabbiy a'lemu men cae Bil hüda ve men huve fiy dalâlin mubiyn Şu halde de ki Kimin hidayete erdiğini ve kimin apaçık bir sapıklığa gömüldüğünü asıl bilen rabbimdir.

Neden böyle bir ibare; Servet sahibi olmak, hidayet üzere olmanın garantisi değildir. Yani Karun mantığına bir gönderme. Çünkü Karun’la Karun gibiler şöyle düşünüyorlar, Mekke’liler de öyle düşünüyorlardı, putperestler. Allah bize bu serveti, bu iktidarı, bu gücü verdiğine göre demek ki biz doğru yoldayız. Yani içinde bulunduğu nimetleri doğru yolda olduğunun garantisi olarak görmek. Karun’ca bir akıl Karun’ca bir yaklaşım. Oysaki servet imtihandır. İktidar imtihandır, güç imtihandır, nimet bir imtihandır. Bunu bilselerdi eğer; Allah bizi bununla sınıyor, hakkını vermezsek ihanet etmiş oluruz derlerdi. İşte o mantığa bir cevap bu.


86-) Ve ma künte tercu en yülka ileykel Kitabü illâ rahmeten min Rabbike fela tekunenne zahiyren lilkafiriyn;

Kitabın (Hakikat ve Sünnetullâh BİLGİsinin) sende açığa çıkarılacağını ummuyordun; Rabbinden bir rahmet oldu! Sakın hakikat bilgisini inkâr edenlere arka çıkma! (A.Hulusi)

86 - Sen, sana kitap indirileceğini ümit eder değildin fakat rabbinden bir rahmet, o halde sakın kâfirlere zahîr olma. (Elmalı)


Ve ma künte tercu en yülka ileykel Kitab Yine sen ey bu vahyin muhatabı olan insan, bu ilahi mesajı sana kadar ulaşacağını ümit etmezdin, ama ulaştı. Sana da ulaştı. Şu anda okuyoruz bize de ulaştı. illâ rahmeten min Rabbik sadece rabbinin rahmeti sayesinde oldu bu. Bu Allah’ın sana olan bir rahmetidir, şu anda bu vahyin muhatabıysan, bu ayetin de muhatabısın. Bu ayeti okuyorsan, bu Allah’ın sana olan bir rahmetidir unutma. fela tekunenne zahiyren lilkafiriyn o halde artık kafirlere asla arka çıkma.

Çağları aşıp son muhatabını, uyardığı ilk muhatabına bağlayan bir ayet bu. Son muhatabı ile ilk muhatabını uyardığı kadar sıcak ve canlı ilişki kuran bir ayet. Böyle bir vahiyle karşı karşıyayız. Özetle söylediği şu; Ey insan Karunlaşma.


87-) Ve lâ yesuddünneke 'an âyâtillâhi ba'de iz ünzilet ileyke ved'u ila Rabbike ve lâ tekûnenne minel müşrikiyn;

Sana inzâl olunan Allâh işaretlerinin gereğini yerine getirmekten seni engelleyemesinler! Rabbine davet et ve müşriklerden olma! (A.Hulusi)

87 - Ve sakın sana indirildikten sonra Allahın Âyetinden seni çevirmesinler, hemen rabbine davet et ve sakın müşriklerden olma. (Elmalı)


Ve lâ yesuddünneke 'an âyâtillâhi ba'de iz ünzilet ileyk ve sana indirilmiş olduğu bir vakitten sonra, onların seni Allah’ın ayetlerinden alıkoymalarına asla izin verme. ved'u ila Rabbik aksine onları rabbine çağır. ve lâ tekûnenne minel müşrikiyn sakın ha Allah’a ait nitelikleri O’ndan başka hiçbir varlığa yakıştıranlardan olma.

Bu ayetlerin muhatabının ulaştığı herkes olduğunu daha önce vurgulamıştım, bir kez daha bu ayetle anlaşılıyor.


88-) Ve lâ ted'u meAllâhi ilâhen âhar* lâ ilâhe illâ HU* küllü şey'in halikün illâ vecheHU, leHUl hükmü ve ileyHi türce'un;

Allâh yanı sıra tanrıya (dışsal güce) yönelme! Tanrı yoktur, sadece "HÛ"; Her şey (şey'iyeti itibarıyla) yoktur sadece O'nun vechi (mevcuttur)! Hüküm O'nundur... O'na (hakikatiniz olan Esmâ mertebesinin farkındalığına) döndürüleceksiniz!(A.Hulusi)

88 - Allahın yanında diğer bir tanrıya daha çağırma, başka tanrı yok ancak o, onun veçhinden başka her şey helâktedir, hüküm onun ve nihayet döndürülüp ona götürüleceksiniz.(Elmalı)


Ve lâ ted'u meAllâhi ilâhen âhar ve asla Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarıp yakarma. lâ ilâhe illâ HU O’ndan başka tapılmaya layık hiçbir varlık yoktur, ilah yoktur, tanrı yoktur. Sadece Allah’tır tapılmaya layık olan. küllü şey'in halikün illâ vecheH her şey ama her şey yok olacak geriye sadece rabbimin zatı baki kalacaktır. Ne servet, ne güç, ne insanı Karunlaştıran servet, ne insanı firavunlaştıran iktidar, ne insanı Hamanlaştıran yetki ve güç. Hiç biri kalmayacak. leHUl hükmü nihai yargı, son yargı yalnız ona aittir. ve ileyHi türce'un ve hepiniz sonunda O’na döndürüleceksiniz.

Rabbim huzuruna yüzü ak, alnı açık, gönlü pak, hayatı temiz bir biçimde dönmeyi hepimize lûtfet.


“Ve ahiru davana enil hamdülillahi rabbil alemiyn”

Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.


123. videonun sonu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder