9 Ocak 2012 Pazartesi

İslamoğlu Tef. Ders. Yusuf (088-091)(78-A)


"Euzü Billahi mineş şeytanir racim"

”BismillahirRahmanirRahıym”



Sevgili Kur’an dostları geçen dersimizde Yusuf suresinin 87. ayetine kadar işlemiştik. Geçen ders işlediğimiz ayetlerde Hz. Yusuf’un üvey kardeşleri Bünyamin’i Mısır’da bırakarak babalarına gelmişler ve olayı aktarmışlardı. Fakat babaları Hz. Yakup onların Bünyamin hakkındaki tavırlarına itiraz ederek onların tasavvurlarının kendilerine tumturaklı ama fena bir oyun oynadığını söylemiş ve hadi gidin, Yusuf’u ve kardeşini arayın diyerek Allah’tan umut kesilmeyeceğini dile getirmişti. Şimdi 88. ayetle kıssanın devamını işleyeceğiz inşallah.


88-) Felemma dehalu aleyhi kalu ya eyyühel aziyzü messena ve ehlened durru ve ci'na Bi bidaatin müzcatin feevfi lenel keyle ve tesaddak aleyna* innAllâhe yeczil mütesaddikıyn;
(Daha sonra tekrar erzak için Mısır'a giden kardeşler) Onun (Yusuf'un) yanına girdiklerinde: "Ey Aziyz... Ailemiz büyük darlık ve sıkıntıya düştü... Pek değerli olmayan bir sermaye ile geldik... Bize tam ölçek ver ve bize bağışta bulun fazladan... Muhakkak ki Allâh bağışta bulunanları cezalandırır (karşılığını verir)." (A.Hulusi)

88 -     Bunun üzerine vaktaki huzuruna girdiler, ey şanlı Azîz, dediler: bize ve ıyalimize zaruret messeti, pek ehemmiyetsiz bir sermaye ile de geldik, yine bizi tam ölçü ver ve bize tasadduk buyur, çünkü Allah, tasadduk edenlere mükâfatını verir. (Elmalı)


Felemma dehalu aleyh Yakub’un oğulları tekrar Mısır’a gelip Yusuf’un huzuruna çıktılar. kalu ya eyyühel aziyzü messena ve ehlened durr ey saygın yönetici, ey efendimiz dediler. Biz ve ailemiz kıtlıktan, yokluktan perişan olduk. ve ci'na Bi bidaatin müzcatin üstelik bedel olarak getirdiklerimiz de çok yetersiz veya düşük değerde. Yani almak istediğimiz erzakın karşılığı değil. Takas etmek üzere getirdiğimiz bedeller, almak istediğimiz erzaka karşılık yetesiye değil dediler. feevfi lenel keyle ve tesaddak aleyna buna rağmen ey efendimiz dediler buna rağmen sen yine de bize tam ölçek ver istersen, tesaddak aleyna. Onun üzerine ikramını da ilave et. Fazladan da ver. Yani bizi gözet. innAllâhe yeczil mütesaddikıyn; unutma ki Allah ikram edenlerin, fazladan verenlerin, kerem gösterenlerin, cömertçe davrananların karşılığını verir.


89-) Kale hel alimtüm ma fealtüm Bi Yusufe ve ehıyhi iz entüm cahilun;

(Yusuf) dedi ki: "Hani siz toyken, Yusuf'a ve kardeşine ne yaptığınızı hatırlar mısınız?" (A.Hulusi)

89 - Siz, dedi, biliyor musunuz? Cahilliğiniz de Yusuf’a ve kardeşine ne yaptınız? (Elmalı)


Kale Yusuf onlara şöyle cevap verdi. hel alimtüm ma fealtüm Bi Yusufe ve ehıyhi iz entüm cahilun; Burası kıssanın en heyecanlı, heyecanın en doruğa çıktığı noktası. Yani zirve noktası. Bu uzun, gerçekten insanı bazen hayrette, bazen hüzünde, bazen sevinçte, bazen dehşette bırakan bu kıssanın en dramatik sahnesi burası.

Yusuf artık kimliğini açıklama vaktinin geldiğine inanarak kardeşlerine şöyle dedi. “Siz henüz cahilken Yusuf’a ve öz kardeşine neler yaptığınızı hatırlıyor musunuz.” Tabii onlar hiç beklemedikleri böyle bir söz, mukabele karşısında şaşırmış olmalılar.

Ama ilgimizi çeken bir şey var burada, eleştiri yöntemi. Hz. Yusuf’un muhataplarına bir gerçeği ifade ederken kullandığı, onları zor durumda bırakmayacak saygılı üslup. Varsa mazeretleri de kendilerine iletiyor. Yani siz cahilken, bir şey bilmezken, henüz daha toyken diyerek onları köşeye sıkıştırmamak istiyordu. Yani onlara bir de mazeret sunuyordu. Daha doğrusu onların bir hakikate karşı bir yalanı savunmalarına meydan vermiyor, savunma mekanizmalarını çalıştırmalarına meydan vermiyor. Bu harika bir hakikati iletme yöntemi. Karşıdaki insanın tüm duyargalarını, tüm yüreğini tüm zihnini açması için ona adeta okşayarak terbiye etmek. Ona bir hakikati güzel bir üslupla iletmek.


90-) Kalu einneke leente Yusuf* kale ene Yusufu ve hazâ ehıy* kad mennAllâhu aleyna* innehu men yettekı ve yasbir feinnAllâhe lâ yudıy'u ecrel muhsiniyn;

(Kardeşler) dediler ki: "Aa! Sen, evet sen gerçekten Yusuf'sun?"... (Yusuf) dedi ki: "Ben Yusuf'um ve bu da kardeşimdir... Gerçekten Allâh bize lütfu ihsanda bulundu... Zira kim korunur ve sabreder ise, muhakkak ki Allâh iyilik yapanların karşılığını boşa çıkarmaz." (A.Hulusi)

90 - A a,.! sen, sen Yusuf musun? dediler, ben, dedi: Yusuf’um, bu da kardeşim, Allah bize lûtfu ile in'am buyurdu: hakikat bu: her kim Allah dan korkar ve sabr ederse her halde Allah, Muhsinlerin ecrini zayi' etmez. (Elmalı)


Kalu Onlar hemen atıldılar. einneke leente Yusuf ne? Dediler, yoksa sen, sen Yusuf musun? Kale muhatapları olan Yusuf cevap verdi. ene Yusufu ve hazâ ehıy Ebet, ben Yusuf’um, bu da benim öz kardeşim Bünyamin. kad mennAllâhu aleyna iyi bilin ki Allah bize lûtfetti.

Evet, çok ilginç değil mi..! İslam aklı Hz. Yusuf’ta tecelli ediyor. Nedir bu aklın seçkin özelliği? Başarıyı Allah’a atfetmek. Hz. Yusuf her zaman olduğu gibi Müslüman bir akılla düşünüyor ve diyor ki; Bu seviyeye gelişimizi farklı bir biçimde anlamlandırmaya kalkmayın, bizi Allah buraya getirdi. Allah bize lûtfetti, ikram etti. Allah’tan bağımsız bir başarı olamayacağını, işte o çok kritik, çok heyecanlı o anda dahi dile getirmesini biliyor Hz. Yusuf. Devam ediyor;

innehu men yettekı ve yasbir feinnAllâhe lâ yudıy'u ecrel muhsiniyn; Çünkü her kim Allah’a karşı gelmekten sakınır ve musibete sabrederse, başına gelenlere direnirse, onu; Allah’la ilişkilerini koparmak için bir bahane değil, aksine Allah’la ve kendisi ile ilişkilerini sağlamlaştırmak için bir vesile bilirse, iyi bilsin ki Allah iyilerin yaptığını asla karşılıksız bırakmaz. Dedi Hz. Yusuf karşısındaki kardeşlerine.

İki altın anahtar var. Seyyidina Yusuf’un söylediği bu sözde. 2 Altın anahtar.

1 – Bilinç, ittika, takva. Bilinç, şuur, diri ve derin bir şuur.

2 – Sabır. Bilinç ve direnç. İttika ve sabır.

Bu ikisi olursa bir yerde ve bir insanda, onun düşmanı ne kadar çok olursa olsun mutlaka sonunda o hem dünyada hem ukbada ödüllendirilir.

Bilinç ve direnç. Takva ve sabır. Bilinç Allah’a karşı esas duruş. Direnç insanın hayata karşı esas duruşu. Allah’tan aldığı güçle hayatın sıkıntıları dertleri, elemleri, kederleri, hüzünlerine karşı dik durmak, eğilmemek, koy vermemek, bükülmemek, pes etmemek, havlu atmamak. Ama insanın; Hayatın üzerine üzerine gelişi karşısında dik durabilmesini sağlayan en büyük enerji ve güç kaynağı Allah’tır.

İşte burada Hz. Yusuf innehu men yettekı ve yasbir derken, yani Allah’ın bilinçli ve dirençli kimseye mutlaka karşılığını vereceğini söylerken, hayatın kaçınılmaz bir yasasını dile getiriyor.


91-) Kalu tAllâhi lekad aserekâllahu aleyna ve in künna le hatıiyn;

(Kardeşler) dediler ki: "TAllâhi! Andolsun ki Allâh seni bize üstün kılmıştır... Biz kesinlikle hata edenlerdik." (A.Hulusi)

91 - Dediler: tâllahi seni Allah, bize üstün kıldı, biz doğrusu büyük suç işlemiştik. (Elmalı)


Kalu Ne dediler üvey kardeşler, suçlu kardeşler? Dediler ki; tAllâhi lekad aserekâllahu aleyna ve in künna le hatıiyn; evet, bu da bir alicenaplık örneği, bu da güzel bir şey. Dediler ki; Aşk olsun vallahi. Doğrusu şu ki Allah seni bize üstün kılmıştır. Bir itirafta bulundular; Allah seni bize üstün kılmıştır, bunu şimdi şurada, şu anda görüyoruz. Biz ise; ve in künna le hatıiyn; biz ise meğer hataya gömülüp gitmişiz. Sonuçtan açıkça bu anlaşılıyor.

İtirafta bulundular, bu bir suç itirafı, bu bir tevbe aslında, bu bir özür beyanı. Allah’a özür beyan edecek bir insan, öncelikle günahından dolayı mağdur ettiği kimseye özür beyan etmeli. Eğer o günah birilerini mağdur etmişse önce onlardan özür dilemeli. Ama Allah’tan özür dilemeyi bilmeyen, kuldan özür dilemeyi nasıl bilsin. Allah’a karşı özür dilemeyi beceremeyen kula karşı nasıl özür dilesin.

İşte tevbenin hem insandan insana, hem insandan Allah’a ulaşan bütünsel bir süreç olduğunu görüyoruz burada. O bize öğretiliyor bu ayetlerde. Pişmanlık nasıl olur. Allah’ın kabul edeceği pişmanlık nasıl olmalı. Mağdur ettiğimiz insanlardan dolayı Allah’a tevbe etmenin edebi nedir. O öğretiliyor burada. Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz der eskiler. Kulluğun edebi işte budur. Başarıyı Allah’a, hatayı kendisine, ayartıcı öz benliğine atfetmek.

Yusuf’un kardeşleri, günahkar kardeşleri, suçlu kardeşleri işte bu erdemi takınmışlardı ve bize onlar bunu öğretiyorlar. Daha doğrusu bu kıssa sadece direnişi, acıya, eleme, hayata karşı direnişi. Sadece Yakup’un şahsında sabrı, sadece Yusuf’un karşısında ahlakı, erdemi, fazileti değil; Yusuf’un bir zaman ihanet içinde olan kardeşlerinin şahsında da bize hatadan nasıl dönüleceğini, hatta bir mümin eğer ille de günah işlerse adam gibi nasıl tevbe edeceğini, adam gibi günah işleyip, adam gibi “tevbe etmenin” yolunu ve yordamını öğretiyor.

Bu bana, bu surenin iniş amacı olan ve ilk muhatabı olan Resulallah’ın yüreğine su serpme işlevi taşıyan asrı saadetten, Resulallah’ın çağından bir sahneyi hatırlattı.

Fetih günü. Medine’den çıkan İslam ordusu seller gibi Mekke’yi çevreleyen dağların arasından Mekke’ye doğru akmakta. Hava kararmış, Mekke korku içinde, Resulallah’a yaptıklarını bilen Mekke tir tir titrerken Mekke’nin reisi Ebu Süfyan bir vesile ile Resulallah’ın henüz daha Mekke’de olan amcası Abbas’la buluşmuş ve bir tepeden Mekke’ye doğru seller gibi akan İslam ordusunu seyretmekteler.

Ebu Süfyan bir ara daldığı derin düşüncelerden sıyrılıp yanında ki Resulallah’ın amcası Abbas’a diyor ki;

- Ya Ebel Fazl, Ey Fazl’ın babası, Lekad esbaha mülkü
bn’i ahıyk azıymen. Kardeşinin oğlunun saltanatı ne kadar da büyümüş.

Tabii bu bir şaşkınlık. Bu bir itiraf aynı zamanda. Tabii ki bu aynı zamanda bir bitmişlik ifadesi ve itirafı. Biz kime karşı savaştık ve bizim savaştığımız şu anda ne durumda. Kendilerine bakıyor, Mekke’nin sarsılmaz ve yenilmez zannettikleri o kodamanları bitmiş. Ama bir zaman bir tek kişi olan ve hiç kale almadıkları, bir fiskelik canı var diye düşündükleri ve daha sonra tüm güçleriyle savaştıkları insanın, Mekke’ye, kendisine ölümüne bağlanmış binlerin arasında girişini seyrederken bu itirafta bulunuyor. Kardeşinin oğlunun saltanatı ne kadar da büyümüş.

Abbas Bin Abdulmuttalip işin şuurunda, işin farkında. Gerçeğin ne olduğunu biliyor ve diyor ki;

- İnnehu leyse bimülk. Ebu Süfyana. Ey Ebu Süfyan o saltanat değildir. Bu salt bir dünyevi iktidar değildir. Vela kinnehe nübüvveh. Fakat o peygamberliktir. Sen onu anlamıyorsun.

Gerçekten anlamamıştı. Anlamamıştı ki öyle konuşuyordu. İşte bu sahne Hz. Yusuf’la kardeşlerinin buluştuğu ve kardeşlerinin bu itirafı yaptığı bu sahne bana Resulallah’ın Mekke’ye fetih için girişini hatırlattı. Aslında bu sure indiğinde Mekke de daralmış ve bunalmış olan sevgili efendimize o günler, daha yıllar sonra gelecek o günler yıllar öncesinden müjdeleniyordu. Bu ayetlerin amacı buydu. Ve tabii ki çağlarının tüm Yusuf’larına aynı müjdeyi veriyordu Kur’an bu sureyle.

Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
78. videoyu toplu halde http://kurantefsir.wordpress.com/2012/01/06/islamoglu-tef-ders-yusuf-088-11178/  bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder