26 Ocak 2012 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. Ra’d (31-35)(80-D)

C sayfasından devam.

31-) Ve lev enne Kur'ânen süyyirat Bihil cibalu ev kuttıat Bihil Ardu ev küllime Bihil mevta* bel Lillâhil'emru cemiy'a* efelem yey'esilleziyne amenû en lev yeşaullahu lehedenNase cemiy'a* ve lâ yezalülleziyne keferu tusıybühüm Bima sana'u kariatün ev tehullu kariyben min darihim hatta ye'tiye va'dullah* innAllâhe lâ yuhlifül miy'ad;
Eğer ki, kendisi (okunarak) dağların yürütüldüğü yahut arzın parça parça edildiği veya kendisiyle ölülerin konuşturulduğu bir Kur'ân olsaydı bu (gene iman etmezlerdi)! Hayır, Hüküm tümüyle Allâh'ındır! İman edenler açıkça bilmediler mi, eğer Allâh dileseydi elbette insanların hepsini hakikate erdirirdi! Hakikat bilgisini inkâr edenlere gelince, kendi eserleri dolayısıyla; kendilerine veya yurtlarının yakınına bir musîbet isâbet etmekten geri kalmaz... Tâ ki Allâh vaadi gelinceye kadar... Muhakkak ki Allâh vaadinden dönmez! (A.Hulusi)

31 - Bir Kur'an, onunla dağlar yürütülse veya onunla Arz parçalansa veya onunla ölüler konuşturulsa!.. Fakat bütün emir Allahın, daha iman edenler, kâfirlerden ümidi kesip anlamadılar mı ki Allah dilese idi elbette insanlara hep birden hidayet buyurdu, o küfredenler onların kendi sanatlar ile başlarına musîbet inip duracak veya Hud yurtlarının yakınına konacak, nihayet Allahın vaadi gelecek, her halde Allah miadını şaşırmaz. (Elmalı)


Ve lev enne Kur'ânen süyyirat Bihil cibalu ev kuttıat Bihil Ardu ev küllime Bihil mevta eğer bu kendisi ile dağların yürütüldüğü, yerlerin paramparça edildiği, ölülerin konuşturulduğu bir hitap olsaydı, yine de inanmazlardı.

Kur’an ı hitap olarak, terim olarak çevirmem, daha önce izah ettiğim için şu anda üzerinde durmayıp geçiyorum. Bihil vesilesiyle demek. bu ibare vesilesiyle anlamına geliyor car ve mecrur. Yani Kur’an a inandırmak için bir yedek mucize getirseydik onlara manasını anlamak lazım. Yani Kur’an a inanmaları için ilave bir mucize getirsek, dağları yürütseydik manasına geliyor.

Bel Lillâhil'emru cemiy'a Bilakis iş ve oluş bütünüyle Allah’ın emrine amadedir. efelem yey'esilleziyne amenû en lev yeşaullahu lehedenNase cemiy'a Bu da çok muhteşem bir ifade. Peki, iman edenler daha hala anlayıp ta umutlarını kesmediler mi ki, eğer Allah isteseydi insanların tümünü doğru yola yöneltirdi. Bundan hala umutlarını kesmediler mi. Yani burada söylenmek istenen efelem yey'es in nasıl anlaşılacağı konusu İslam tefsir tarihinde çok büyük tartışmalara neden olmuş, ama bizce hiç tartışmaya gerek yok, iş açık, hatta bu kelimeyi; Allah’ın mutlak iradesiyle açıklayamayınca efelem ya’lem gibi farklı bir mana verenler olmuş. Yani anlamadılar mı. Ama efelem yey’es, yani hala umutlarını kesmediler mi.

Neden? Allah’ın insanlığın tamamını hidayete erdireceği beklentisinden vazgeçmediler mi diyor burada.

Neden; Çünkü bu ilahi yasalara aykırı bir beklentidir. Böyle bir beklenti müminlerin beklentisi bu. Fakat ilahi yasaya aykırı. Eski aklın tortusuyla oluşmuş bir beklenti bu. İslam aklının değil. Dolayısıyla eski aklın tortusunu reddediyor ve onu İslam aklına çeviriyor. Böyle bir beklenti İslam aklının beklentisi olamaz diyor.

Neden; Allah insanların tercih ve iradelerini yok saymaz diyor. Yani buradan Allah insanların tamamını hidayete erdirmez şeklinde anlamaktan da öte, Allah insanın tercihini yok saymaz şeklinde anlamak, yukarıdaki 27. ayetle bağlantılı olarak daha doğru bir anlayıştır.

ve lâ yezalülleziyne keferu tusıybühüm Bima sana'u ama, küfürde ısrar edenlere gelince, yapıp ettikleri onların başına bir felaket getirecektir. Yani tekrar ve tekrar, lâ yezal sürekliliğe delalet eder. Sürekli felaketten felakete koşacaklar. kariatün ev tehullu kariyben min darihim hatta ye'tiye va'dullah ya da yurtlarının başına ansızın konuverecek bu bela ta ki Allah’ın verdiği söz yerini bulsun.  innAllâhe lâ yuhlifül miy'ad; çünkü Allah sözünden asla caymaz.


32-) Ve lekadistühzie Bi rusulin min kablike fe emleytü lilleziyne keferu sümme ehaztühüm, fekeyfe kâne ıkab;

Andolsun, senden önceki Rasûller ile de alay edilmiştir... Ben o hakikat bilgisini inkâr edenlere mühlet verdim, sonra onları yakaladım... Yaptıklarının sonucu olarak oluşan azap nasılmış! (A.Hulusi)

32 - Kasem olsun ki senden evvel ki peygamberlerle istihza edildi de ben o küfredenlere bir müddet meydan verdim sonra da tuttum ıkaba çektim, o vakit ıkabım nasıl oldu? (Elmalı)


Ve lekadistühzie Bi rusulin min kablik Hitap doğrudan Resule yöneldi ve diyor ki; Doğrusu senden önceki elçilerde alaya alınmışlardı. fe emleytü lilleziyne keferu sümme ehaztühüm bu yüzden önce küfürde ısrar eden o kimselere süre tanıdım, sonunda onları kıskıvrak enseledim. Yakaladım. fekeyfe kâne ıkab; cezalandırma nasıl olurmuş görsünler bakayım diye.


33-) Efemen HUve kaimün alâ külli nefsin Bima kesebet* ve ce'alu Lillâhi şürekâ'* kul semmuhüm* em tünebbiunehu Bima lâ ya'lemu fiyl Ardı em Bi zahirin minel kavl* bel züyyine lilleziyne keferu mekruhüm ve suddu anissebiyl* ve men yudlilillâhu fema lehu min had;

O, her nefsin açığa çıkardığının getirisini oluşturan(ken), (tutup) Allâh'a ortaklar koştular... De ki: "Onları isimlendirin! Yoksa siz O'na arzda bilmediği şeyi mi haber veriyorsunuz? Yoksa boş laf mı ediyorsunuz?"... Hayır, hakikat bilgisini inkâr edenlere mekrleri süslendi ve Es Sebiyl'den (Allâh yolundan) alıkondular... Allâh kimi saptırırsa, artık onun için hakikate erdirici yoktur! (A.Hulusi)

33 - Böyle her nefsin bütün kazancıyla üzerinde kaim olan zata küfredilir mi? tuttular Allaha şerikler koştular, de ki: Söyleyin bakalım onların isimlerini, ya ona bu Arzda bilmediği bir şey mi haber vereceksiniz? Yoksa manâsı yok sırf zahirî bir lâf mı? Doğrusu küfre saplananlara mekirleri hoş gösterildi ve hak yolundan saptırıldılar, her kimi de Allah saptırırsa artık onu yola getirecek yoktur. (Elmalı)


Efemen HUve kaimün alâ külli nefsin Bima kesebet O değilse kimmiş bakayım kazandıkları nedeniyle her canlı varlığın tepesine dikilip duran O değilse kimmiş söyleyin bakayım. İfade ve üslûba dikkat buyurun lütfen; ve ce'alu Lillâhi şürekâ buna rağmen hala Allah’a ortak koşuyorlar. Tepelerinde sürekli hazır ve nazır olmasına rağmen hala Allah’a ortak koşuyorlar.

Kul semmuhüm De ki; onları keyfinize göre isimlendirin, yani onlara ortak deyin, şefaatçi deyin, Allah dostu deyin, ne derseniz deyin. İsimlendirin bakalım aklınıza estiği gibi Allah’tan bir haber almadığınız halde. Allah onlara böyle bir özellik vermediği halde aklınıza estiği gibi isimlendirin.

Bu ilginç bir ifade. Belli ki İlah, şerik nitelendirmelerini Te’vil ederek; onlar şefaatçiler, aracılar, Allah’a yaklaştıran vesileler diyorlardı bunlara. Onun için bu gerçeği değiştirmez demek istiyor. Yani sizin onlara verdiğiniz isim, onların mahiyetini değiştirmez. Bu aracı demekle o aracı olmaz. Bu bize Allah yanında, Allah katında şefaat edecek diyerek taptığınız putların, ya da insanların onlara aracılık yüklemenizin gerçeği hiçbir şekilde değiştirmez diyor. .

em tünebbiunehu Bima lâ ya'lemu fiyl Ard yani siz yer yüzünde bilmediği bir şeyi O’na haber mi veriyorsunuz, öylemi? Yani siz Allah’a bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz. em Bi zahirin minel kavl Bu daha da ilginç; Belki de sözü hakiki anlamında değil, sırf zahiri anlamda kullanıyorsunuzdur.

Böyle çevirmeyi uygun buldum. Yani sizin onlara atfettiğiniz aracılık, kayırıcı, şefaat vs. Biz onlara ortak, ilah derken Allah’la eşit tutmuyoruz. Diye düşünüyorlardı mutlaka, buradan onu anlıyoruz. Yani zahiren diyoruz diyorlardı. Te’vil ediyorlardı belli ki. Bir beis olmadığını düşünüyorlardı. Yani Allah’a ortak dersek, zaten ortak olmadığı açık, bunda bir beis yok diye düşünmüşlerdi sanırım. Çünkü onlar Allah dışında kileri Allah gibi görmüyorlardı. Hiçbir zaman Allah dışındaki bir varlığı Allah olarak görmediler. Allah’a eşit olarak hiçbir zaman görmediler; Çünkü Zümer suresinin 3. ayeti bunu bize haber veriyor; Bunlara niçin tapıyorsunuz, bunlara niçin böyle isimler koyuyorsunuz dediğinizde ne cevap veriyorlar;

.. liyükarribûna ilAllâhi zülfâ. (Zümer/3) Bunlar bizi Allah’a yaklaştıracak olan araçlardır diyorlardı. Yani Allah’ın dışında ikinci bir Allah’ın olmadığını onlar da biliyorlardı. İlahın olmadığını onlar da biliyorlardı. Fakat hakikatle mecazı yer değiştiriyorlardı. Yani mecazı hakikate kaydediyorlar ve kelimelerle oynuyorlardı.

bel züyyine lilleziyne keferu mekruhüm ve suddu anissebiyl Hayır, küfürde ısrar edenlere hileli mantıkları, pek tumturaklı gösterildi ve doğru yoldan saptırıldılar. Şeytanın gör dediği yerden bakanlar tumturaklı bir yalanla, hilesi iyice gizlenmiş albenili bir tuzakla aldatılırlar. Yani Altın kadehle sunarlar zehiri. ve men yudlilillâhu fema lehu min had; Zira Allah kimi saptırırsa ona doğru yolu gösterecek kimse bulunmaz.


34-) Lehüm azâbün fiyl hayatid dünya ve le azâbül'ahireti eşakk* ve ma lehüm minAllâhi min vak;

Onlara dünya yaşamında bir azap vardır... Gelecek (yaşam) azabı ise elbette daha çilelidir! Onları Allâh'tan koruyucu da yoktur. (A.Hulusi)

34 - Onlara Dünya hayatta bir azâb vardır, Âhiret azâbı ise elbette daha zorlu, onları Allah dan vikaye edecek de yoktur. (Elmalı)


Lehüm azâbün fiyl hayatid dünya Dünya hayatında onlar için bir ceza vardır. ve le azâbül'ahireti eşakk fakat ahiretin cezası çok daha acı vericidir. ve ma lehüm minAllâhi min vak; Allah’ın adaletine karşı onları koruyacak birileri de hiç olmayacaktır.


35-) Meselül cennetilletiy vuıdel müttekun* tecriy min tahtihel enhar* ükülüha daimün ve zılluha* tilke ukbelleziynettekav ve ukbel kafiriynennar;

Korunanlara vadolunan CENNETİN TEMSİL (misal - benzetme) yollu anlatımı şöyledir: Altından nehirler akar... Yemişi de daimdir, gölgesi de... İşte bu takva sahiplerinin geleceğidir... Hakikat bilgisini inkâr edenlerin geleceği ise, o malûm ateştir. (A.Hulusi)

35 - Muttakilere vaat olunan Cennetin temsili; altından ırmaklar akar, yemişleri daim, sayesi de, bu işte takva yolunu tutanların ukbası, kâfirlerin ukbası ise ateş. (Elmalı)


Meselül cennetilletiy vuıdel müttekun* tecriy min tahtihel enhar Yeni bir pasaja geldi sözü Muttakilere verilecek cennete getirdi Kur’an ve dedi ki; Allah’a karşı sorumluluk bilinci taşıyanlara söz verilen cennet; İçerisinden ırmaklar çağlayan has bahçelere benzer. Bilinenden yola çıkarak bilinmeyeni anlatıyor Kur’an. Yani dünyada ki çok göz alıcı has bahçeleri kıyaslayarak cenneti kıyaslamamızı istiyor. Zeccac ve Ferra’nın yaklaşımı bu. Bunu tam tersine de okuyanlar olmuş çünkü. Bakara/25 bunun tam tersi bir okuyuş. Ne diyordu orada;

..küllemâ ruziku minhâ min semeratin rızkan kalû hâzelleziy ruzıknâ min kabl.. (Bakara/25)

Cennettekiler her ne zaman kendilerine cennet meyveleri ikram edilse, cennet nimetleri ikram edilse diyecekler ki; daha önce buna benzer bir şeyler biz görmüştük. Onlar da tam tersi bir akıl yürütmeyle dünyadakini ona benzetiyorlar, öyle anlıyorlar. Çünkü bakara/25. ayetteki; cennetten konuşanlar. Buradaki ise dünyadakilere hitap ediliyor ve dünyadakilere gayp olan cennet kıyaslanıyor.

ükülüha daimün ve zılluha fazladan olarak oranın ürünleri daimidir, gölgeleri de öyle. Yani artıları var. Dünyadakinden çok çok öte. Dünyadakiler mukayyet, oradakiler mutlak. tilke ukbelleziynettekav işte bu Allah’a karşı sorumluluk bilinci taşıyanları bekleyen akıbettir. ve ukbel kafiriynennar; inkarcıların akıbeti ise ateş olacaktır.


Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
80. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/01/20/islamoglu-tef-ders-rad-19-4380/ bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder