3 Ocak 2012 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. Yusuf (064-067)(77-B)

A sayfasından devam.


64-) Kale hel amenüküm aleyhi illâ kema emintüküm alâ ehıyhi min kabl* fAllâhu hayrun hafizan ve HUve Erhamur Rahımiyn;

(Babaları) dedi ki: "Daha önce kardeşini (Yusuf'u) size güvenip emanet ettiğim gibi (şimdi de) onu size güvenip emanet mi edeyim? Koruyucu olma itibarıyla Allâh en hayırlıdır! O, Erhamur Rahıymiyn'dir." (A.Hulusi)

64 - Dedi: hiç ben onu size inanır mıyım? Meğer ki bundan evvel kardeşini inandığım gibi ola, en hayırlı hıfzedecek de Allah dır ve o erhamürrahîmdir. (Elmalı)


Kale hel amenüküm aleyhi illâ kema emintüküm alâ ehıyhi min kabl Hz. Yakub onların bu talebine ne cevap verdi dersiniz; Beklediğiniz gibi o cevabı verdi. Onu da dedi ancak daha önce size kardeşinizi emanet ettiğim gibi emanet edebilirim değil mi, yani kinayeli bir üslupla iğneliyor onları. Daha önceki emanete nasıl sahip çıkmışsanız, ona da öyle sahip çıkarsınız değil mi diyor.

fAllâhu hayrun hafizan ve HUve Erhamur Rahımiyn; Evet, işte bu ayetlerin bize vermek istediği ana tema bu. Biraz sonra söyleyeceğim manasını vereyim şu ibarenin; Neyse ki Allah koruyucu olarak sizden daha hayırlıdır. Zira o merhametlilerin en merhametlisidir.

Nedir, alttan alta sürekli bunu veriyor ve sürekli bendeniz de bunu yineleyeceğim tekrar tekrar ayetlerin bize vermek istediği ana fikri dile getireceğim. İman ile akıl arasında ki o canım dengeyi nasıl koruyor bakınız Hz. Yakub’un şahsında. Aynı zamanda kalp ile akıl, duygu ile düşünce arasında ki denge. Birincisinde size insan mı emanet edilir dercesine, öncekine nasıl sahip çıktınızsa buna da o kadar çıkacaksınız diyor. Yani yapılanı unutmuyor.

Affetmek büyüklerin işi, unutmak; ahmakların derler. Affedilmek veya affetmek ayrı bir şey. Ama unutmak ahmakların ve aptalların işi. Yapılan bir kötülük unutulmaz, affedilir. Hz. Yakub’da bunu gösteriyor. Unutmadım diyor. Fakat bu duyguya dayalı cümlenin ardından iman gündeme geliyor. Yani size emanet etmem ama Allah’a emanet ederim. Dolayısıyla tedbir, tevekkülle dengeleniyor. Tedbirle tevekkül, akılla iman, duygu ile düşünde arasında muhteşem bir denge kuruluyor. Bütün bu ayetlerde. Gerçekten şahsında tecessüm ettiği, şekillendiği biri olarak tanıtılıyor. Yakub’un bittim noktasına gelmesi için Bünyamin’in de yitirilmesi lazım. İşte bu o. Sınav devam ediyor. Henüz acının doruğuna gelmemiş, bittim demesi gerekiyor. Yani kendisi ile rabbi arasındaki o ilişkide biz bunu okuyoruz.

Yusuf’u kaybettiğinde onun yerine Bünyamin’i geçirdi, onunla oyalanıyordu. Belki Yakub’un kişisel olarak rabbi ile ilişkisinde bir rafineleşme, hem de rafineleşmenin en yükseği isteniyordu. Onun için tıpkı sevgili efendimizin çocukluğunda kime dayanmışsa onun çekildiği gibi. Babasız doğ, anneye dayan, doyasıya anne diyeme, dedeye dayan onu çeksin alsın. Amcaya dayan onu çeksin alsın. Hatice’ye dayan onu çeksin alsın ve ondan sonra Allah’tan başkasına dayanmayacağını itiraf etti. Bu bir rafineleştirme, yüceltme operasyonu. Allah sevdiklerini böylesine rafineleştirir. İşte bu o.

Tedbiri düşünüyor demiştim, fakat sonuçta Allah’a emanet etmeyi de biliyor.


65-) Ve lemma fetehu metaahüm vecedu bidaatehüm ruddet ileyhim* kalu ya ebana ma nebğiy* hazihi bidaatüna ruddet ileyna* ve nemiyru ehlena ve nahfezu ehana ve nezdadü keyle beıyr* zâlike keylün yesiyr;

Erzak yüklerini açtıklarında, verdikleri bedelin kendilerine iade edilmiş olduğunu gördüler... Dediler ki: "Ey babamız... Daha ne isteriz? İşte ödediğimiz bedel bize iade olunmuş! Ailemiz için erzak alırız, kardeşimizi koruruz ve bir deve yükü de arttırırız (fazla alırız kardeşimizin hakkı olarak)... Zaten bu (aldığımız) kolay bir ölçektir." (A.Hulusi)

65 - Derken meta'larını açtıklarında sermayelerini kendilerine iade edilmiş buldular, ey pederimiz! Dediler: daha ne isteriz, işte sermayemiz de bize iade edilmiş yine ailemize erzak getiririz, kardeşimizi de muhafaza ederiz, hem bir deve yükü fazla alırız ki bu az bir şey. (Elmalı)


Ve lemma fetehu metaahüm vecedu bidaatehüm ruddet ileyhim ve yüklerini açtıklarında takas olarak verdikleri malların kendilerine iade edilmiş olduğunu gördüler. Kalu hemen dediler ki babalarını razı etmek için birazda bunu bir unsur olarak, delil olarak kullanıyorlar. Dönen üvey kardeşler dediler ki;

ya ebana ma nebğiy* hazihi bidaatüna ruddet ileyna ey babamız dediler başka ne isteyebiliriz ki ma nebğiy* hazihi bidaatüna ruddet ileyna işte verdiğimiz karşılık bile bize aynen geri dönmüş, geri verilmiş. ve nemiyru ehlena ve nahfezu ehana ve nezdadü keyle beıyr bunlarla da tekrar ailemize tahıl alabiliriz. Üstelik hem kardeşimizi korur, hem de fazladan bir deve yükü daha alırız dediler.

Ayetten anlaşılan açık. Her kişiye bir hayvan yükü, bir deve, ya da Taberi, Tabiin müfessirlerinden kinayeten merkep yüküne de böyle keyle beıyr denilir diyorlar. Yani bir hayvan yükü veriliyor her kişiye ayetten o anlaşılıyor. zâlike keylün yesiyr; zaten bu getirdiğimiz kiloca az bir miktar dediler.


66-) Kale len ursilehu meaküm hatta tu'tuni mevsikan minAllâhi lete'tünneniy Bihi illâ en yühata Biküm* felemma atevhu mevsikahüm kalellahu alâ ma nekulü vekiyl;

(Babaları) dedi ki: "Çepeçevre kuşatılıp öldürülme durumuna düşmedikçe, onu bana kesin olarak geri getireceğinize Allâh adına yemin etmezseniz, onu sizinle göndermem"... Ne zaman ki sağlam sözlerini verdiler, (babaları) dedi ki: "Allâh, söylediklerimize Vekiyl'dir." (A.Hulusi)

66 - Dedi: ihtimali yok onu sizinle beraber göndermem, tâ ki bana hepiniz ihata edilmedikçe onu behemehal getireceğinize dâir Allah dan bir mîsak veresiniz, vaktâ ki misaklarını verdiler, dedi ki: Allah söylediklerimize karşı vekil. (Elmalı)


Kale len ursilehu meaküm hatta tu'tuni mevsikan minAllâhi lete'tünneniy Bihi illâ en yühata Biküm buna karşılık babaları Yakub oğullarına şöyle bir şart koştu ve dedi ki; Her tarafınızdan kuşatılıp tüm imkanlarınız tükenmedikçe onu bana geri getireceğinize dair Allah adına sağlam bir yemin edip söz vermedikçe onu sizinle birlikte asla yollamam dedi.

Evet, tedbir ve tevekkül yan yana. Nasıl bir denge sağlanır. Yakub hem aşık, hem akiyl. Hem yüreği çalışıyor, hem aklı çalışıyor. Yani sevdası ak sevda. Züleyha gibi kara sevda değil. Onun için Züleyha gibi tüketmiyor Yusuf’u, üretiyor. Kendini de üretiyor. Sevmek suç değil, bu kıssa bunu da veriyor bize. İnsanı sevmek suç değil, evladı sevmek suç değil. Evladın annesini babasını, babanın, annenin evladını sevmesi suç değil. Fakat bu dengeli olacak ve Allah’ı elde var bir olarak hesaba katacak. İşte Hz. Yakub’un insanlığa verdiği ders bu, bu kıssada.

Düşünülen tedbir de Allah birinci sıradan dahil ediliyor şurada. Allah adına söz alıyor oğullarından, istiyor. Yani Allah’ı hesaba dahil etmeden Bünyamin’i sadece akli bir korumaya tabi tutmuyor. Allah daima elde var bir ve bir numarada. Hesabı hep Allahlı yapıyor. Verilmek istenen şey bu.

felemma atevhu mevsikahüm kalellahu alâ ma nekulü vekiyl; tabii ki onlar yemin ediyorlar, babalarının bu talebini yerine getiriyorlar. Onlar yemin ettiklerinde ise Yakub; Allah bütün konuştuklarımıza müdahil olan bir şahittir dedi.

Dikkat buyurmuşsanız Müdahil olan bir şahittir diye çevirdim vekiyl’i. Vekiyl diye çevirebilirdim, o da doğru olurdu ama biraz açımlamak, biraz içerisini açmak için öyle çevirdim. Şahittir, ya da kefildir demedim. Şahit ve kefil; şahadet ettikleri olaya müdahil olmazlar. Ederler ve biter işleri. Ama Vekiyl öyle değildir. Hem şahit olurlar, hem de müdahil olurlar. Vekalet ederler. Onun için bir şeyi vekiyl kılmak ile şahit kılmak, kefil kılmak ayrıdır. Burada olaya müdahil olduğunu ima ediyor. Ne iması, açıkça söylüyor. Allah’ın olaya müdahil olduğunu biliyor ve bildiğini dile getiriyor ve bu inancını karşısındaki insanlara bir terbiye olarak, çocuklarına bir terbiye olarak veriyor. Yani yaptıklarınızı Allah her an takip ediyor. Görüyor, sadece görmekle kalmıyor, Allah müdahale ediyor hayatımıza. O duyguyu, o inancı yerleştirmeye çalışıyor.


67-) Ve kale ya beniyye lâ tedhulu min babin vahıdin vedhulu min ebvabin müteferrikatin, ve ma uğniy anküm minAllâhi min şey'in, inil hükmü illâ Lillâh* aleyhi tevekkeltü, ve aleyhi fel yetevekkelil mütevekkilun;

Ve dedi ki: "Ey oğullarım... Tek bir kapıdan girmeyin... Ayrı ayrı kapılardan girin... (Gerçi) Allâh'tan (gelecek) hiçbir şeyi sizden savamam... Hüküm ancak Allâh'ındır... O'na tevekkül (hakikatimdeki El Vekiyl ismi özelliğinin gereğini yerine getireceğine iman) ettim ve O'na yöneliyorum... Tevekkül edenler O'na tevekkül etsin." (A.Hulusi)

67 - Ey yavrularım! Dedi: bir kapıdan girmeyin de ayrı ayrı kapılardan girin, mamafih ne yapsam sizden hiç bir şeyde Allahın takdirini def' edemem, hüküm ancak Allah’ındır, ben ona tevekkül kıldım ve hep ona tevekkül etmelidir onun için bütün mütevekkiller. (Elmalı)


Ve kale ya beniyye lâ tedhulu min babin vahıdin vedhulu min ebvabin müteferrikah yine dedi ki Hz. Yakub çocuklarına; Yavrularım, şehre tek bir kapıdan girmeyin, farklı farklı kapılardan girin.

Tabii burada şu ima edilse gerektir. Yabancı bir ülkeye gidiyorlar ne olursa olsun ve ilginç olan, aklıma gelen bir şey daha var, o ülke kendi hemşerileri olan Hiksoslar tarafından fethedilmiş bir ülke. Ülkenin yerli insanları işgalci olarak bakıyorlar kendilerini yöneten Hiksos’lara. Dolayısıyla Hiksos’larla aralarında bir akrabalık bir hemşerilik bağını, olduğunu bildikleri için bunlara da bir zarar iliştirebilirler, verebilirler düşüncesiyle olabilir. Onlara farklı farklı kapılardan girmelerini, dikkat çekmemelerini söylüyor.

ve ma uğniy anküm minAllâhi min şey'in, inil hükmü illâ Lillâh ben Allah’tan gelecek hiçbir şeyi sizden savamam. Allah eğer bir şeyi dilemişse, ben buna engel olamam, bunu biliyorum diyor. Yani yine altın denge. Yine o sırlı kelime, o anahtar sözcük, denge. Kozmik takdir ile beşerin tedbiri arasında ki o harika dengeyi biz Hz. Yakub’un bu tedbirinde buluyoruz. Ben engel olamam diyor, savamam. Zira nihai karar el hükmü illâ Lillâh yalnızca Allah’a aittir. Nihai karar.

Bu doğru bir çeviridir, oradaki nihai sözcüğü çok önemlidir. Çünkü insan iradesi ile Allah iradesi birbirinin hasmı değildir. Böyle algılamak ne insanı ne de Allah’ı tanımamak demektir. Çünkü insana iradeyi veren Allah’tır, Allah verdiği iradeye düşman olmaz. İnsan iradesini ne kadar kullanırsa kullansın, hiçbir zaman Allah’ın iradesi ile boy ölçüşemeyecektir bunu bilin. Çünkü insan iradesi mukayyettir, Allah iradesi mutlaktır. Mukayyet irade, Mutlak iradeden bağımsız değildir. İşte bu dengeyi yakalayamayanlar ya cebirci olup insan iradesini yok sayacaklardır, ya da kaderci olup mutlak manada insanın her istediğini Allah’tan bağımsız bir biçimde yapabileceğini söyleyeceklerdir. Oysaki denge yine esastır. Mutlak manada irade Allah’a aittir, mukayyet irade insana aittir. Allah insanın kaderini seçmek kılmıştır. Onun için statik kader ve dinamik kader diye ikiye ayırmak daha doğru olur.

Hüküm, daha önce de bu cümle geçmişti ama orada farklı bir bilgi vermiştim. Orada vermediğimi burada vermek istiyorum; Hüküm Arap dilinde Hakemet ud dabbe, yani hayvanın yuları, onu bağlayan bağ cümlesinde kullanıldığı gibi bağ anlamına, bağ, tutan, onu zapt eden anlamına gelir. Fakat hüküm terim olarak; iki mümkün seçenekten bir tanesini kapatıp diğerine mahkum etmeye denir. İki mümkün seçenekten bir tanesini kapatıp kişiyi diğerine mahkum etmek, bağlamak, ona mecbur kılmak.

Aslında hüküm etimolojik olarak bu anlama gelir ve burada da aktif ve interaktif hüküm diye ikiye ayırırsak, İnsanoğlunun aktif, yani interaktif hükmü, Allah ile insan arasındaki münasebetlere bağlı olarak sürekli yenilenen hüküm. Onu görüyoruz burada.

Bir de statik hüküm var. Statik hüküm ise; Allah’tan eşyaya, Allah’tan güneşe, Allah’tan yıldıza, Allah’tan dünyaya. Yani tek taraflı olarak konulmuş yasalar çerçevesinde biteviye işlevini gören eşya. Ama insan öyle değil. İnsanla Allah arasındaki ilişki, dinamik bir ilişki. Onun için ben interaktif diyorum. Anında çıkan ve anında inen. Allah’la insan arasında böylesine aktif ve aktüel bir ilişki var. İnsan rabbiyle olan aktif ve aktüel ilişkisini inkar eder ya da keserse, işte sapma o zaman başlar, küfür o zaman gelir, şirk o zaman başlar.

aleyhi tevekkeltü, ve aleyhi fel yetevekkelil mütevekkilun; O’na güvenim tamdır. Sağlam bir dayanak arayan herkes de O’na dayanıp güvensinler. Yani Allah, elde var bir. Gerisi sıfır olsa haddini bilip de o birin ardına geçtikten sonra ne gam demek istiyor, ben öyle anlıyorum en azından.

Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
77. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2011/12/30/islamoglu-tef-ders-yusuf-058-08777/  bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder