18 Ocak 2012 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. Ra’d (06-10)(79-C)

B sayfasından devam.


6-) Ve yesta'ciluneke Bis seyyieti kablel haseneti ve kad halet min kablihimül mesülat* ve inne Rabbeke lezû mağfiretin linNasi alâ zulmihim* ve inne Rabbeke le şediyd'ül 'ıkab;
Senden iyilik beklemek yerine, bir an önce belâlarını isterler... (Oysa) onlardan önce, ders almaları gereken nice geçmiş topluluklar cezalandırıldılar. Muhakkak ki senin Rabbin zulümlerine rağmen insanlara mağfiret sahibidir... Muhakkak ki senin Rabbin "Şediyd'ül Ikab"dır (işlenen suçun sonucunu en şiddetli şekilde yaşatandır). (A.Hulusi)

06 - Bir de senden haseneden evvel seyyieyi istical ediyorlar, halbuki önlerinde misal olacak ukubetler geçti ve hakikat rabbin insanların zulümlerine karşı mağrifet sahibi, bununla beraber rabbin pek şedidül'ıkab. (Elmalı)


Ve yesta'ciluneke Bis seyyieti kablel haseneh ve iyiliği bırakmışlar, tehdit edildikleri kötü akıbetin bir an evvel gelip çatması için seni sıkıştırıyorlar, zorluyorlar. “Öyle diyorlardı; Haydi, bizi tehdit ettiğin şeyi getirsene.” Kur’an iyilik isteyecekleri yerde kötülük istemede acele ediyorlar diyor.

ve kad halet min kablihimül mesülat oysaki kendilerinden önce bir nice ibretlik olay yaşanmıştı. Yani onlar da tıpkı bunlar gibi peygamberlerine “haydi tehdit ettiğin azabı getir de görelim.” Diyorlardı.

Mesülat; mes’ule, tekil kökünden çoğul bir kelime. İbreti alem olacak ceza demektir. Önceki toplumlarda peygamberlerini böyle sınamışlardı güya. Sabırlarını sınamışlardı ve Allah’a meydan okumuşlardı ve sonuç felaket oldu.

ve inne Rabbeke lezû mağfiretin linNasi alâ zulmihim neyse ki senin rabbin elbet kendilerine kıyan insanlar için dahi bağışlayıcıdır alâ zulmihim. Kendilerine zulmetmelerine rağmen onlara bağışlayıcı, merhametle davranan bir rabbin var senin diyor.

Tabii ki buradan şunu anlıyoruz; Allah’ın bağışlaması, rahmeti elbette suçlular için olacaktı. Suç işlemeyeni bağışlamak söz konusu olamaz. Fakat suçunda ısrar edeni değil, af dileyeni.

ve inne Rabbeke le şediyd'ül 'ıkab; Fakat rabbinin cezalandırmada pek şiddetli olduğunu da unutmayasın.

İşte denge. Lütuf- kahır, Celal-Cemal, Rahmet-gazap dengesi ilahi sıfatlar da karşıt iki kutuplu. Mağfiret suçlular için, ama af dileyen suçlular için. Af dilemeyen ve suçunda ısrar edenleri ise elbette cezalandıracak olan yine aynı kapıdır.


7-) Ve yekulülleziyne keferu levla ünzile aleyhi ayetün min Rabbih* innema ente münzirun ve likülli kavmin had;

O hakikat bilgisini inkâr edenler: "O'na Rabbinden bir mucize inzâl edilmeliydi ya!" derler... Sen ancak bir uyarıcısın... Her toplumun bir Hadiy'i (hakikati göstereni) vardır. (A.Hulusi)

07 - O küfredenler diyorlar ki ona rabbinden bambaşka bir âyet indirilse ya... Sen ancak bir münzirsin, her kavim için yalnız bir hâdî var. (Elmalı)


Ve yekulülleziyne keferu levla ünzile aleyhi ayetün min Rabbih bir de inkarda ısrar edenler; Ona rabbinden bir mucize getirilmeli değil miydi diyorlar. Yani ona bir mucize gelmesi gerekmez miydi diye bir itiraz çıkarıyorlar Resulallah’a karşı.

Aslında Kur’an bu tip tüm taleplerin samimiyetsiz olduğunu söylememiş miydi, söylemiyor muydu. Ankebut suresi 51. ayet ne diyordu;

Evelem yekfihim enna enzelna aleykel Kitabe yütla aleyhim (Ankebut/51) kendilerine okudukları bu kitabı indirmiş olmamız bir mucize olarak yetmedi mi, başka mucize istiyorlar. Yani bu kitap bir mucize değil mi ki onlar olağanüstü şeyler istiyorlar. Bu kitabın mucize olarak yetmediği kimseye ne yeter ki. Onu ikna edecek hiçbir şey yok. Dolayısıyla onu da diyor Kur’an Enam suresinin 109. ayetinde;

..kul innemel ayatü indAllâhi ve ma yüş'ıruküm enneha izâ caet lâ yu'minun; (Enam/109) onlar mucize istiyorlar da de ki diyor, mucizelerin tamamı Allah katında, yani ben veremem, ben yapamam, bu da Allah katından geliyor. Nereden biliyorsunuz diyor. Onlara mucize gelmesi durumunda dahi onlar yine de inanmayacaklardı. Onun için açıkça bir samimiyetsizlik olduğunu söylüyor Kur’an.

innema ente münzirun ve likülli kavmin had; unutma ki sen sadece bir uyarıcısın ve her topluluğun bir hidayetçisi zaten vardır.

Ben bunu böyle çevirdim. İnneke lâ tehdiy men ahbebte ve lakinnAllâhe yehdiy men yeşa' (Kassas/56) gibi ayetleri dikkate alarak, sen istediğini ve sevdiğini doğru yola ulaştıramazsın, Allah isterse doğru yola ulaştırır. Gibi ayetlerin tamamını dikkate alarak buradaki her kavmin zaten hidayetçisi vardır şeklindeki çevirim Allah’a atfendir. Yani Allah hidayet eder. Ama bunu ilk müfessirlerden itibaren şöyle çevirenler de olmuş; Her kavmin önünde onları hidayete götüren bir kılavuzu mutlaka vardır. Ki bu ibareden bu anlam elbette ki çıkar, bu anlamda doğru bir anlamdır. Dahası 3. bir şekilde anlayan müfessirler de olmuş onlarda; Nötr, mücerret bir biçimde her kavmin iyi ya da kötü yola götüren bir kılavuz vardır biçiminde ama bendeniz hem bağlam, hem lafız, hem mana, hem de Kur’an ın genel karakteri açısından benim tercih ettiğim; Her toplumun mutlaka hidayet edeni Allah’tır şeklinde anlaşılmasının doğru olduğuna inanıyorum.


8-) Allâhu ya'lemu ma tahmilu küllü ünsâ ve ma teğıydul' erhamu ve ma tezdad* ve küllü şey'in 'ındehu Bimıkdar;

Allâh, her dişinin neye hamile olduğunu, rahimlerin neyi noksanlaştıracağını ve neyi ziyade edeceğini bilir... O'nun indînde her şey kendi yaradılış amacına göre kapasitesi iledir. (A.Hulusi)

08 - Allah, o bilir her dişi neyi hamil olur? Ve rahimler, ne eksiltir ne artırır, her şey onun indinde bir miktar iledir, (Elmalı)


Allâhu ya'lemu ma tahmilu küllü ünsâ ve ma teğıydul' erhamu ve ma tezdad Allah her dişinin karnında ne taşıdığı, rahimlerin neyi ne kadar eksiltip, neyi ne kadar artıracağını da bilir. ve küllü şey'in 'ındehu Bimıkdar; zira her şey onun katında bir ölçü ve gayeye bağlanmıştır.

İşte anahtar geldi. Ahireti inkarın felsefesi, varlığın bir amacının bulunmadığı düşüncesine dayanıyordu. Bu tasavvura dayanıyordu. Kur’an yepyeni bir tasavvur inşa ediyor ve Allah’ın yarattığı her bir varlığa bir amaç, bir gaye verdiğini, Allah’ın boşuna yaratmadığını, amaçsız yaratmadığını ifade ediyor. Onun için Allah, abes iş yapmaz. Kur’an öyle diyor ya; Allah boş iş yapmaz. Onun için Allah yarattığı her bir şeyi bir amaçla yaratmıştır, insanı da bir amaçla yaratmıştır. İşte buradan yola çıkarak insanın amacını Allah belirler. Allah’sız bir amaç tayini mümkün değildir diyor.

Rahimdekinin hem cinsiyetini, hem sayısını bilirdir anlamına gelir ayet içerisindeki ibare. Daha özelde onun eğilimlerini, ilerde yapacağı tercihleri bilir anlamını vermekte mümkündür.


9-) 'Alimul ğaybi veşşehadetil Kebiyrul Müte'âl;

Algılanamayan ve algılananın Aliym'idir! Kebiyr'dir (sonsuz mânâlar büyüklüğü sahibi), Müteâliy'dir (yüceliği her şeyi ihâta eder). (A.Hulusi)

09 - Gayb-ü şahadeti bilen keberi müteâl. (Elmalı)


'Alimul ğaybi veşşehadetil Kebiyrul Müte'âl; O bilinemeyen ve bilinebilen her şeyi, mutlak büyük ve mutlak aşkın olarak bilendir. Yani Müte’al kelimesi Kur’an da tek kullanıldığı yer burasıdır. Sadece burada geçer ve bu ayetlerin Allah’ın aşkın varlığına nasıl bir işaret olduğunun da bir göstergesidir.


10-) Sevaün minküm men eserral kavle ve men cehera Bihi ve men huve müstahfin Bil leyli ve saribün bin nehar;

Sizden düşüncesini içinde saklayan da açıkça konuşan da; gecenin zifirî karanlığındaki ile gündüzün aydınlığındaki de aynıdır (O'na)! (A.Hulusi)

10 - Ona içinizden sözü sırreden ve açığa vuran, gece gizlenen, gündüz, beliren müsavidir, her biri için önünden ve arkasından takip eden Melâike vardır, onu Allahın emrinden dolayı gözetirler. (Elmalı)


Sevaün minküm men eserral kavle ve men cehera Bih içinizden birinin düşüncelerini gizlemesi ya da açıklaması, hiçbir şeyi değiştirmez. ve men huve müstahfin Bil leyli ve saribün bin nehar; Yine geceleyin gizlenip de gündüzün ortaya çıkan bir kimse, -Ben ayetin bu 2. cümlesini bir sonraki ayete bağlamanın daha doğru olduğunu düşündüğüm için böyle çeviriyorum-



Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
79. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/01/13/islamoglu-tef-ders-yusuf-01-1879/  bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder