24 Ocak 2012 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. Ra’d (23-26)(80-B)

A sayfasından devam


23-) {Cennatü Adnin} yedhuluneha ve men saleha min abaihim ve ezvacihim ve zürriyyatihim vel Melaiketü yedhulune aleyhim min külli bab;

(Geleceğin yurdu) Adn cennetleridir (hakikatlerindeki Esmâ kuvveleriyle bilinçli olarak Yaşama mertebesi)... Ana-babalarından, eşlerinden ve zürriyetlerinden salâha erenler (düzelip uyumlu hâlde yaşayanlar) ile BİRlikte (aynı hakikati yaşayarak) oraya girerler... Melekler de her kapıdan onların üzerine girerler (o boyutun yaşamı için gerekli kuvveler de her kanaldan kendilerinde açığa çıkar)! (A.Hulusi)

23 - Adin cennetleri: onlara girecekler, atalarından ve zevcelerinden ve zürriyetlerinden Salih olanlar da beraber, öyle ki Melekler her kapıdan yerlerine girerek diyecekler. (Elmalı)


{Cennatü Adnin} yedhuluneha ve men saleha min abaihim ve ezvacihim ve zürriyyatihim Onlar ve onların atalarından, eşlerinden ve nesillerinden erdemli kimseler oraya girecekler.

Cennet dediğin bile tek başına yaşanmaz. Çünkü sevdiğin, sevdiklerin, dostun, dostlarının olmadığı bir yer cennet bile olsa buruktur. Onun için burada, bu ayette, senin yanına, senin gibi Allah’la olan sözleşmesine sadık, senin gibi fıtrat sözleşmesine ihanet etmemiş olan ve o 9 şartı yerine getiren akıllı sevdiklerin insanlar da beraber olacaklar. Atalarından çocuklarından ya da eşlerden.

 vel Melaiketü yedhulune aleyhim min külli bab; {24 - Selâmün alayküm Bima sabertüm fenı'me ukbed dar;}


24-) Selâmün alayküm Bima sabertüm fenı'me ukbed dar;

"Selâmun aleyküm (Selâm ismiyle işaret edilen kuvvesi sizde açığa çıksın) sabretmenizin sonucu... Son vatan ne güzel!" ("Vatan sevgisi imandandır" hadisinde işaret edilen "vatan" budur. A.H.) (A.Hulusi)

24 - Selâm sizlere, sabrettiğiniz için bakın ne güzel: yurdun ukbası. (Elmalı)


{23. den: vel Melaiketü yedhulune aleyhim min külli bab} Selâmün alayküm Bima sabertüm fenı'me ukbed dar; Ve melekler bütün kapılardan onların huzuruna girecekler ve şöyle seslenecekler; Selâm sizlere. Selâmün alayküm ey cennet ehli. Bima sabertüm bu rabbinizin rızasını elde etme yolundaki direncinizin bir sonucudur. Hani yukarıda geçmişti ya, tırnak içinde onu 22. ayetteki onu, o açıktan gelen cümleyi burada zımni olarak geçtiği varsayımına dayanarak burada da zikrettim. Yani Rabbinizin rızasını elde etme yolunda ki direncinizin bir sonucudur bu, bu cennet.

İşte Dar-ı dünyanın ardından gelen mutlu son ne muhteşemdir. fenı'me ukbed dar Bu dünya diyarının ardından gelen ukba diyarı cennet, ne muhteşem, ne güzel bir sonuçtur.

Allah’tan haber alacağımız gayb alanından söz ediyor bu ayet. Bu haberi başka kimden haber alabilirdik. Bize böyle bir haberi verecek başka bir ajans ya da haber kaynağı var mı? Allah verir. Cennetten Allah haber verir ve O haber veriyor.

Ukba, son, akıbet manasına gelir. Tüm dilciler ve müfessirler ittifakla bu anlamı tercih etmişler. Müspet ve menfi anlamda da kullanılıyor. Tüm Kur’an da ki ukba geçen ayetleri alt alta dizdiğimizde bunu anlıyoruz. Burada fenı'me yani ne güzel nitelemesiyle geldiği için biz de bu akıbetin güzel bir akıbet olduğunu anlıyoruz.


25-) Velleziyne yenkudune ahdAllâhi min ba'di miysâkıhı ve yaktaune ma emerAllâhu Bihi en yusale ve yüfsidune fiyl Ard* ülaike lehümülla'netü ve lehüm suüddar;
Mîsaklarına rağmen (yaratılışlarındaki mutlak teslimiyet fıtratına rağmen) sonradan Allâh Ahdini (şartlandırılmaları ya da bilgileri yanlış değerlendirmeleri yüzünden) bozanlar; Allâh'ın (şirk anlayışının kaldırılarak) BİRleştirilmesini/vusûlünü emrettiği şeyi kesip koparanlar (oluşmuş benliğin orijin benden ayrı bir yapı olduğunu kabul edenler) ve arzda (bedeni amacına uygun kullanmayarak, karındaki beyinin esiri olarak) ifsad yapanlara gelince, işte Allâh'tan uzaklaştırılmışlık (hakikatlerine bahşedilmiş Esmâ kuvvelerinden uzak düşmek) onlar içindir! Vatanın kötüsü de onlaradır! (A.Hulusi)

25 - Amma Allahın ahdini misak ile tevsik ettikten sonra nakzedenler ve Allahın raptedilmesini emrettiği rabıtaları koparanlar ve yer yüzünü fesada verenler, işte bunlar, lânet onlara, ve yurdun kötüsü onlara. (Elmalı)


Velleziyne yenkudune ahdAllâhi min ba'di miysâkıhı ve yaktaune ma emerAllâhu Bihi en yusale ve yüfsidune fiyl Ard ama fıtrat sözleşmesinin ardından Allah’a verdikleri sözü ihlal edenler ve Allah’ın kurulmasını emrettiği bağları kesip kopararak sonunda yeryüzünde sosyal çürümeye neden olanlar var ya, ülaike lehümülla'netü ve lehüm suüddar; işte onlar Allah’ın rahmetinden kesinlikle dışlanmışlardır. Allah onları rahmetinden dışlamıştır ve dar-ı dünyanın ardından gelen kötü akıbet onları beklemektedir.

Evet dostlar, yukarıda müspet olarak Allah’ın birleştirilmesini emrettiğini birleştirenler dile getirildi. Burada ise, onların tam zıddı bir tip ele alınıyor, bir tipoloji. O tipolojinin vasfı şu. Allah’la olan sözleşmesini bozar.

..yenkudûne ahdAllahi min ba'di miysakın.. (Bakara/27) Çok ilginç bir ibare bu; Fıtrat sözleşmesine rağmen diye de çevrilebilir bu. Yani fıtrat sözleşmesini bozduktan sonra bir de dönüp Allah’la olan sözleşmesini ihlal eder. Zaten kendine yabancılaşırsa rabbine yabancılaşması kaçınılmaz olur. Onun için kendisini bilen rabbini bilir. Kendisiyle barışık olmayan biri, rabbiyle de barışık olmayacaktır. İşte burada ifade buyrulan hakikat budur ve tabii o kendisiyle ve rabbiyle olan ilişkisini koparınca böyle bir akla sahip. Bu aklın temel özelliği nedir; ..ve yaktaune mâ emerAllahu Bihî en yûsal.. (Bak. /27) Buna benzer bir ibare bakara suresinde de gelmişti hatırlayınız; Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi koparırlar. Kesip ayırırlar. Yaktau, kesip koparmak. Allah’ın birleştirilmesini emrettiği her şeyi.

O zaman da biraz önce yukarıdaki ayeti tefsir ederken de dile getirmiştik. Dünya ve ahireti birbirinden koparırlar. Koparınca dünya ahiret siz kalır ve tek dünyalı düşünmeye başlar. Tek dünyalı düşünen dünyasını elinden alınca hayatı bitmiş gibi olur. Tek dünyalı düşüneni, dünya ile korkuturlar. Ahireti olanı ahiretle.

Onun için çift dünyalı olan biri tek dünyası elinden alınınca işi bitmiş biri gibi davranmaz. Onu mahveden ve kahreden, diğerine pek bir şey yapmaz. Yıkamaz onu. Çünkü onun ikinci bir dünyası daha var. Çünkü o bağı koparmadı. Dünya ile ahiret arasındaki bağı koparmadı. Bedenine bir arıza gelirse, b u onun hayatının sonu değildir. Yani onu umutsuzluğa sürüklemez. Çünkü onun bir dünyası ve o dünyada bir bedeni daha olacak. Onun için onunla teselli bulur.

İman teselli ve tedavi edicidir işte bu manada ve bu imana ait akıl da daima bağlanması gerekli unsurları bağlar. Akılla nakil arasını bağlar. Allah’ın vahyini akılla bağladığı için; Aklı insanın içindeki bir peygamber, vahyi insanın dışındaki bir akıl gibi okur. Bağları bağladığı için dini dünyadan ayırmaz. Onun dünyası dinli bir dünyadır, dinsiz bir dünya değil.

Bağlanması gerekli şeyleri ayırmadığı için yaptığı her işte Allah’ı müdahil olarak görür. Eğer ticaret yapıyorsa Allah’ı hatırından bir an uzak tutmaz, kazandığı şeylerin bir emanet olduğunu işte bu bağ sayesinde anlar. Bağı koparmış bir akıl, benim değil mi der. Kendi kendine yettiğini zanneder. Dolayısıyla o aklı karşılıksız olarak vermeye ikna edemezsiniz. Dolayısıyla o aklı israfın haram olduğuna ikna edemezsiniz, benim değil mi demiştir, çünkü bağı koparmıştır.

İşte burada o akıldan söz ediliyor ve bu aklın akıbeti nedir, Allah’ın bağlanmasını emrettiği şeyleri kesip koparan aklın akıbeti; ülaike lehümülla'ne Allah’ın rahmetinden kesinlikle dışlanmaktır. La’net, rahmetten dışlanmak anlamına gelir. Onun için birine lanet etmek; Allah seni rahmetinden dışlasın demektir. ve lehüm suüddar; Böyle birinin akıbeti ne olsa ki, ne olsa gerek, İşte burada söyleniyor. Ve dar-ı dünyanın ardından gelen kötü akıbet onları beklemektedir.

Yukarıda Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyleri koparanların yer yüzünde yol açtıkları bir felaket daha var. Nedir o; ..ve yüfsidûne fiyl'Ard.. (Bakara/27) ayetin içinde geçti. Yer yüzünü fesada verirler.

Fesat; ahlaki çürümeden tutun da, sosyal, siyasal, ekonomik, ilmi, teknolojik çözülmeye ve kokuşmaya kadar her türlü yozlaşmaya verilen addır. Onun için böyle bir akıl eğer hakim olursa yer yüzüne, yer yüzüne hakim olan medeniyet böyle bir akıldan neş’et ederse, böyle bir akla yaslanırsa o zaman yer yüzünün dengeleri bozulur. Çürüme ve yozlaşma başlar, ahlaki kokuşma başlar. İşte bugün olduğu gibi. Çünkü bugün yer yüzüne hakim olan akıl, Allah’ın kurulmasını emrettiği bağları koparan bir akıl. Eşya ile Allah arasındaki bağı görmüyor. Görmediği için eşyayı Allahsız niteliyor. Onu Allahsızlaştırıyor, ona çabalıyor, anlamsızlaştırıyor yani. Çünkü Allah demek anlam demektir.

Onun için de bir emanet olarak görmüyor. Suyu, yeri, göğü, dağı, taşı bir emanet olarak görmüyor. Emanet olarak görmeyince emanete sadakatten ya da ihanetten söz edemiyor. İhanet ediyor ama bunun hainlik olduğunu bilmiyor. Çünkü kurulması gereken bağı kopardı. Allah’ın yer yüzünde ki bir görevlisi olduğunu unutuyor akan ırmakların. Doğan güneşin Allah’a iman etmiş şuursuz bir Müslüman olduğunu unutuyor. Dağların, Allah’ın emrine amade olmuş iradesiz bir mümin olduğunu unutuyor. Onun için de bağ kuramıyor. Peygamber gibi bağ kuramıyor. Bağ kursaydı;

- Uhudun, cebelun yuhibbune ve yuhıbbu. Uhud, o bir dağ. Fakat o bizi sever, biz onu severiz.

Diyebilmek bağ kurmakla olur. Dağ tarafından sevilmek ve dağı sevmek, işte böyle bir aklın ulaştığı muhteşem bir bakış açısıdır.


26-) Allâhu yebsüturrizka limen yeşau ve yakdir* ve ferihu Bil hayatid dünya* ve mel hayatüd dünya fiyl ahireti illâ meta';

Allâh dilediğine yaşam gıdasını bollaştırır, dilediğininkini de daraltır! (Onlar) dünyalıklarıyla ferahlayıp şımardılar... (Oysa) gelecek sürecine göre dünya hayatı, sadece geçici avuntudur! (A.Hulusi)

26 - Allah dilediği kimseye rızkı genişletir, daraltır da, onlar ise Dünya hayat ile ferahlamaktalar, halbuki Dünya hayat Âhiretin yanında bir yol azığından ibarettir. (Elmalı)


Allâhu yebsüturrizka limen yeşau ve yakdir Allah rızkı dilediğine genişletir ve daraltır. ve ferihu Bil hayatid dünya ve rızkı genişletilenler dünya hayatında sevinirler. ve mel hayatüd dünya fiyl ahireti illâ meta'; ne var ki dünya hayatı ahirete nazaran geçici ve tadımlık bir lezzettir. Geçici bir hazdır.

Böyle bir ayet hemen buracıkta neden geldi derseniz, bu tipik bir mantığa cevaptır. O mantık ta bu ayetin ilk muhataplarında yaygın olan bir mantık. Hayatlarında, dünyada eğer refah içindelerse, bolluk ve bereket içindelerse, bu bolluk ve bereketi yaşantılarının doğruluğuna bir referans sayıyorlardı ve biz haklıyız, haklı olmasaydık Allah bize bu kadar nimeti verir miydi diyorlardı.

Bu korkunç bir bakış açısı gerçekten işte bağlantıyı koparan aklın sahibini içine düşürdüğü çukurdur bu. Çünkü içinde bulunduğunuz maddi refah ile, Hakk üzere olduğunuz arasında bağlantı kurmak ancak bir zalimin veya bir zalim yöneticinin güç bende, demek ki ben haklıyım demesinden farkı bulunmamaktır. Gücü olan her zaman Hakka sahip değildir. Maddi refah içinde bulunanın her zaman hakikat üzere olmadığı gibi. Böyle bir mantık bugün de yer yüzüne baktığında neden falancalar teknolojiyi geliştiriyorlar, şunu buluyorlar, bunu buluyorlar, demek ki onlar haklı veya demek ki onlar şöyle mantığı, işte bu mantığın bir gölgesi, bir iz düşümü.

Bu doğru değil. Çünkü yer yüzünde ne ile sınanıyor olduğunuz sizin akıbetinizin göstergesi değil. Çok güzel ve iyi insanlar acılarla sınanabilir. Çok kötü insanlar da bir takım servetler ve nimetlerle sınanabilir.

Bu manada işte bağ kurmayı bilmeyen bir akıl böyle davranır. Böyle bakar. Burada da müşrik aklı dünyada bol bol lûtfa nail olmayı Allah’ın sevdiğinin bir göstergesi olarak görüyor ve Resulallah’a karşı çıkarken işte bu argümanı kullanıyor, bu aklı kullanarak diyordu ki; Allah eğer biz Hakk üzerinde olmasaydık bu kadar nimete gark etmezdi. Bize bu kadar nimeti verdiğine göre biz doğruyuz, haklıyız. Yani onların ebedi felaketlerine böyle bir akıl yürütme sebep olmuştu.Çünkü akıl, bağ kuramayan bir akıldı. Bağ kursaydı eğer servetin imtihan için verildiğini, malın ve mülkün, hayat standardının, insanın sınanması olduğunu, bu sınavı veremeyen için bunların bir bela, bir musibet anlamına geldiğini anlarlardı.

Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
80. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/01/20/islamoglu-tef-ders-rad-19-4380/ bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder