30 Ocak 2012 Pazartesi

İslamoğlu Tef. Ders. İbrahim (01-03)(81-A)



"Euzü Billahi mineş şeytanir racim"
 
“BismillahirRahmanirRahıym”



El hamdü lillahi rabbil âlemin. Vessalatü vesselâmü Ala Resûlina muhammedin ve alâ âlihi vesahbihi ecmain.

Rabbişrah liy sadriy;

Ve yessirliy emriy;

Vahlül ukdeten min lisaniy;
Yefkahu kavliy; (Taha 25-26-27-28)

Rabbim, göğsüme genişlik ver kolaylaştır işimi, düğümü çöz dilimden ki anlasınlar beni. Sadakallahul azim. Amin.

Değerli Kur’an dostları Kur’an ülkesinin muhteşem bir sitesine daha gireceğiz. O sitenin ismi İbrahim suresi.

İbrahim suresi adını 35 ile 41. ayetlerde geçen kıssadan alıyor. Mezkur ayetlerde Hz. İbrahim’in ailesini, çocuğunu ve eşini Allah’a emanet edişi, yani teslimiyeti dile getiriliyor ve İbrahim insanoğlunun Allah karşısında ki esas duruşuna örnek olarak gösteriliyor. Onun için teslimiyet sembolü olan Hz. İbrahim’in kıssası aynı zamanda bu sureye adını veriyor.

İbrahim suresi ittifakla Nuh suresinin ardından inen bir sure. Mekki bir sure. Bazı otoriteler sure içerisinde yer alan bazı ayetlerin, ki özellikle 28. ve 29. ayetlerin Medine’de indiğini söylemişlerse de, daha önce 6. surenin girişinde uyguladığımız kriterler böyle bir tezi doğrulamıyor. Dolayısıyla surenin tamamının Mekke’de inmiş olduğunu hem konu bütünlüğü açısından, hem de teknik kriterler açısından doğru buluyoruz.

İbrahim suresi resmi sıralamada 14. sure. Ra’d suresinden hemen sonra geliyor. Haddi zatında bu surenin de içinde yer aldığı Ra’d suresi, Yusuf suresi, İbrahim suresi gibi bu sure grubu birbiri ile konu bağlantısı olan, Mekke döneminin son yıllarının haleti ruhaniyesini veren, aynı zamanda imana karşı verilen mücadelenin artık zirvesini teşkil eden küfre karşı bir meydan okuma, bir cevap sadedinde. Onun için bu surede de özellikle vahyin önemi ve vahyin kaynağı beyan edilerek konuya giriliyor.

İnsanın Allah’a teslimiyeti dile getiriliyor. Hz. İbrahim örneğinde bu teslimiyet zirvesine ulaşıyor. Ve insanın Allah’a teslimiyet için araç olan, bağ kuran akıl üzerinde duruluyor. Bağ kuran İslam aklı. Bunun karşısında ise bağları koparan karanlık akıl dile getiriliyor. Ve ilginçtir bu bağlamda müteakip ayetlerde mesela 24. ve 27. ayetler arasında, kökle gövde, yine toprakla kök. Gövde ile meyve arasında bir ilişki kurularak, irtibat kurularak insanoğluna bağ kuran İslam aklının, Allah’ın ayetleri olan kainattan yola çıkarak ebedi hakikate nasıl ulaşacağının yol ve yöntemi gösteriliyor. Bu kısa girişten sonra şimdi sureye başlayabiliriz.


BismillahirRahmanirRahıym


1-) Elif Lâââm Râ* Kitabün enzelnahu ileyke li tuhricenNase minez zulümati ilen Nûri Bi izni Rabbihim ila sıratıl Aziyzil Hamiyd;

Eliif, Lââm, Ra... Sana inzâl ettiğimiz (hakikat ve Sünnetullâh) BİLGİ(si) (kitap), insanları, varlıklarını meydana getiren El Esmâ bileşimlerinin elvermesi hâlinde (Bi-izni Rabbihim), karanlıklardan (cehaletten) Nûr'a (ilme) ve Aziyz (hükmü karşı konulmaz olarak yerine gelen) ve Hamiyd'in (sadece kendi kendini değerlendiren) yoluna çıkarman içindir. (A.Hulusi)

1 - Elif, Lam, Ra. bir kitap ki sana indirdik insanları Rablerinin izniyle zulmetlerden nûra çıkarasın diye: doğru o azîz hamîdin yoluna ki bütün izzet-ü hamd onun. (Elmalı)


Elif Lâââm Râ bunlar huruf-u mukadda. Kur’an da başında geldiği hemen tüm surelerin ortak özelliği vahyin ilahi kaynağına atıf yaparak girmiş olmaları. Huruf-u Mukaddanın başında geldiği hemen tüm sureler; Allah’ın insana olan merhametinin, tenezzülünün bir ifadesi olan vahyin hakiki kaynağına, ilahi kaynağına atıftır. Aynı zamanda bu harfler sadece harf olarak değil, bir işlev olarak ta surelerin başında yer alır. İşlevleri belki dikkat çekmek, insanın dikkatini;

“Bakınız ey insanoğlu, Allah size, sizin konuştuğunuz dille konuşuyor. Bu vahiy başı gökte, ayakları yerde bir hitaptır.”

Bu dille konuşuyor fakat anlamları, bu konuşmanın içeriği ilahidir. Yani manası semavi, lafzı ise Arabi, başı gökte, ayağı yerde bir hitapla karşı karşıyasınız anlamı da taşıyor olsa gerek.

Kitabün enzelnahu ileyke li tuhricenNase minez zulümati ilen Nûri Bi izni Rabbihim ila sıratıl Aziyzil Hamiyd; Bu insanlığı rablerinin arzusu ile karanlıklardan aydınlığa, tüm övgülerin mutlak muhatabı O yüceler yücesinin yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir vahiydir.

Karanlıklardan aydınlığa minez zulümati ilen Nûr Kur’an da çok sık kullanılan bir ibare bu. Vahyin işlevini, vahyin amacını ifade etmek için, nübüvvetin amacını ifade etmek için sık sık bu ifade kullanılır. Karanlıklardan kasıt elbette karanlık akıldır. Cahili akıl. Sadece yer yüzünün, insanlığın bir zamanında ve bir mekanında var olan değil, kendisini hakikate kapatmış tüm akıllar karanlık akıldır.onun için karanlıklar diye gelir. Nûr ise tekil olarak aydınlık, ışık olarak gelir.

Karanlıklar neden çoğuldur? Çünkü batıl tek değildir. Batıl çoktur. Batılın sureti çoktur, batılın yüzü çoktur, maskesi çoktur. Batıl iki yüzlü değil, iki yüz yüzlüdür. Hangi surette hangi yüzle hangi maske ile geleceği belli olmaz. Batıl bazen sağdan, bazen soldan,bazen önden, bazen arkadan, bazen yukardan, bazen aşağıdan gelir. Bazen güzel bir maskeyle, bazen çirkin bir maskeyle, bazen korkutan maskeyle, bazen sempatik maskeyle gelir. Ama bütün bunlar onun batıl olma özelliğini yok etmez. Onun için karanlıklar, koyu karanlık, zifiri karanlık, alaca karanlık..! karanlıklar.

Ama Nûr, tek. Nûr biricik. Çünkü bir yerde ışık varsa o yerde ışığın kaynağı vardır. Aydınlığın kaynağı tektir. O nedenle aydınlık kaynağa nispet edilir. Karanlık her hangi bir kaynağa nispet edilmez. Çünkü karanlığın kaynağı olmaz. Onun için karanlık batıl demektir.

Ayet, El Hamiyd diye bitiyor. Küçük bir nükte, Hamiyd ile Mahmud arasında fark var. Mahmud; övülmüş demektir. Allah için Kur’an da hiç kullanılmaz. Çünkü öven olmazsa övülen mahmud olmaz, övülmüş olmaz. Yani övülenin övülme yeteneği övenden gelir Mahmud’da.

Fakat Hamiyd öyle değil. Özü itibarıyla övülmüştür. Dışardan biri övdüğü için değil, hiç kimse övmese, hiç kimse sena etmese, hiç kimse hamd etmese gene özü itibarıyla mutlak manada övgüye layık tek varlık demektir.

Burada şöyle bir nükte de var; Ey insanlar hep O’nun ışığına sırt çevirseniz O’nun nesi eksilir? Çünkü O bizatihi övülmüştür. Övgüye kendiliğinden layıktır. Siz O’nu övmeseniz, O’na hamd etmeseniz, hatta O’na küfretseniz ne geçer, ne yazar, ne eksilir nüktesini de içinde barındırır.


2-) Allâhilleziy leHU ma fiys Semavati ve ma fiyl Ard* ve veylün lil kafiriyne min azâbin şediyd;

(Aziyz ve Hamiyd olan O) Allâh ki, semâlar ve arzda ne varsa O'nun içindir (El Esmâ ül Hüsnâ'sıyla işaret edilen özelliklerinin seyri için)... O hakikat bilgisini inkâr edenlere yazıklar olsun, kendilerini bekleyen şiddetli azap dolayısıyla! (A.Hulusi)

2 - O Allahın ki Göklerde ne var, Yerde ne varsa hep onun, şiddetli bir azâb dan da veyl kâfirlere. (Elmalı)


Allâhilleziy leHU ma fiys Semavati ve ma fiyl Ard önceki ayetle aslında bu ibare arasında bağlantı var ve devamı mana olarak; O Allah’ki, Yani bizatihi övülmüş olan ve mutlak manada yücelik sahibi olan yüceler yücesi, övgülerin tamamının tek layığı olan o Allah’ki, göklerde ve yerde olan her şey kendisine aittir.

İşte İslam’ın bağ kuran aydınlık aklı hemen burada gündeme geldi. Karanlık akıl bu bağı kurmaz. İslam’ın aydınlık aklı gökler ve yer ile mutlak hakikat arasında bağ kurar. Göğe bakar, yere bakar eğer bir fiil varsa fail de vardır der. Eğer bir eser varsa müessir vardır der. Eğer bir sanat varsa sanatçısı vardır der. İşte bağ kuran İslam aklı budur. Onun için hemen 2. ayet Allah’ı tanımlama babından, yani O’na hamd etmek için, öyle başka şeyler aramaya gerek yok, göğe bakın, yere bakın yeter. Hamd etmek zorunda hissedeceksiniz dercesine İslam’ın bağ kuran, öte ile bura, dünya ile ukba, insanla eşya, insanla Allah, ruhla ceset, akılla kalp, duygu ile düşünce arasında bağ kuran aklını böyle inşa ediyor Kur’an.

ve veylün lil kafiriyne min azâbin şediyd; kendisini bekleyen şiddetli cezadan dolayı vay o kafirlerin haline..!

Yeniden karanlık aklın sahibine yöneldi. Çünkü karanlık aklın sahibi küfür içindedir. Eğer Allah’ın ışığı ile aydınlansaydı küfretmeyecekti. Küfretmeseydi şükredecekti, hamd edecekti, nankör olmayacaktı. Karanlık aklın sahibi olduğu için gözü bir işe yaramadı. Gözü olduğu halde göremedi. Çünkü göz ışıksız görmeye yetmez. Onun için karanlık aklın sahibine yöneldi vahiy ve onlara veyl olsun dedi. Yazıklar olsun. Çünkü o akıl onların başına çok şiddetli bir azap örecek.


3-) Elleziyne yestehıbbunel hayated dünya alel ahireti ve yesuddune an sebiylillâhi ve yebğuneha 'ıveca* ülaike fiy dalalin be'ıyd;

Onlar (hakikat bilgisini inkâr edenler) ki, (sınırlı) dünya hayatını sonsuz geleceğe tercih ederler ve Allâh yolundan alıkoyup, o yolun sapmasını isterler... İşte onlar dönüşü zor bir sapkınlık içindedirler. (A.Hulusi)

3 - Onlar ki Dünya hayatı sever, Âhirete tercih ederler de Allah yolundan çevirirler ve onun eğrilmesini isterler, işte bunlar çok uzak bir dalâl içindedirler. (Elmalı)


Elleziyne yestehıbbunel hayated dünya alel ahireh o aklın sahibinin yer yüzüne bakışını, ahirete bakışını, dünyaya bakışını şimdi tarif ediyor Kur’an. Onlar ki, o karanlık aklın sahibi olan kafirler ki dünya hayatını tek sevgi nesnesi yaparak ahirete tercih ederler. Sevgilerini dünya hayatına teksif ederler. Yestehıbbun, istehabbe. Habbe sevmek, sevdi. İstehabbe bu bağlamda, bu örgü içerisinde Zemahşeri’ye göre, sevgisinin tamamını oraya yükledi. Sevgisini oraya teksif etti manasına geliyor.

Burada dünyevileşme, yani sekülerleşmeden söz ediliyor. İnsanın tüm muhabbetini dünyaya yatırması, ahirete sırt çevirmesi. Dünyayı sevgisinin tek nesnesi kılması. İşte karanlık aklın bağ kuramamasının en vahim sonucu. Bir üstteki ayette bağ kuran akıl, dünya ile Allah arasında bağ kurdu. Yerler ve göklerle Allah arasında bağ kurdu, dolayısıyla ahiretle dünya arasında bağ kurar. Ama burada bağ kuramayan akıl, yani bağ olmaktan çıkan akıl, Allah Bağ olarak yarattığı halde ki; akl kelimesi, akıl kelimesi lügatta bağ manasına ukaal, ki hayvanı bir yere bağlayan bağa da Arap dilinde ukaal denir. Bağ olması gereken akıl bağ olmaktan çıkmış.

İşte çıkınca burada olduğu gibi sevgisinin tek nesnesi dünya olur. Ahireti unutur. Artık onun için tek dünya vardır, o tek dünyalıdır. O dünyaya yönelik en ufak tehdit ve tehlike karşısında kendini kaybeder. Onun için başına en küçük bir dert sıkıntı, elem gelmeye görsün, kendini kaybetmiş görürsünüz. Çünkü elinde tek dünyası var. O tehdit altına girince her şeyini kaybetmiş gibi başlar çırpınmaya. İki dünyalı insandan farklı tepki verir. Çift dünyalı insan onun verdiği tepkiyi vermez. Çünkü bir dünyasını yitirmişse bir başka dünyası var.

ve yesuddune an sebiylillâhi ve yebğuneha 'ıveca ve Allah’ın yolundan çevirirler. Dahası onu çapraşık, dolambaçlı kıvrım kıvrım göstermeye çabalarlar. İşte karanlık aklın faaliyetleri gündeme geliyor. Eğer kendisini hakikate kapatmışsa, aklını vahyin ışığı ile aydınlatmamışsa, sadece sevgisini dünyaya ve dünyevi olana teksif etmişse, ondan sonra hakikate yönelenlerin önüne gelmeye başlar.

ve yesuddune an sebiylillâh Allah yolundan çevirmeye çalışır insanları. Kendisi tek dünyalı olduğu için herkesi tek dünyalı yapmaya kalkışır. İnsanları Allah ve ahiretle olan bağlarını koparmaya kalkışır. Çünkü kendi verdiği tepkiler daha farklıdır. Onların verdiği tepki ise daha farklı. Kendisi onlar gibi olamadığı için, onları kendisi gibi yapmaya kalkar ve dahası Allah’ın yolunu çapraşık, kavranamaz, anlaşılamaz göstermeye çalışır. Yani zor gösterir. Müslüman olmak zor iş der. Allah’ın yolunu zorlaştırır. Hatta belki bu noktada hemen sevgili efendimizin o güzel tespitini hatırlamak gerekiyor. O güzel tavsiyesini daha doğrusu.

- Nefret ettirmeyin, müjdeleyin. Zorlaştırmayın kolaylaştırın.
Yessiru vela tuassiru, beşşiru vela tuneffiru.


İşte bu, kolaylaştırın. Yani Allah’ın koyduğu ilkelerden ıskonto yapın anlamı taşımıyor bu. Fakat Allah’ın çizdiği yol üzerinde bir takım suni engeller koymayın. Kendi kendinize zam da yapmayın. Cahil sofular gibi Allah’ın koyduğu sınırlar üzerine zam da yapmayın. Onun için Allah’ın yolunu çapraşık, dolambaçlı göstermeye çalışmak karanlık aklın bir sonucu.

ülaike fiy dalalin be'ıyd; işte onlar derin bir sapıklığa gömülmüşlerdir.

Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
81. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/01/27/islamoglu-tef-ders-ibrahim-01-2381/  bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder