a sayfasından
devam
12-) Fiyha 'aynün cariyetün;
Orada (daim) akan bir kaynak (ilim ve kudret) vardır.
(A.Hulusi)
12 - Onda
carî bir memba', (Elmalı)
Fiyha 'aynün cariyeh Evet, yine
orada şırıl şırıl akan, hiç kesilmeyen bir mutluluk gözesi, mutluluk pınarı
olacak. Neden mutluluk pınarı diye çevirdim? Yani gözleri dünyada pınar oldu
Allah’ın rızasını kazanmak için madem, çünkü cennette verilen her bir nimet
dünyada ki bir zahmetin, ya da bir emeğin karşılığı. Karşılığı dedimse bedeli
değil ödülü.
Dünya da ne olmuş olabilir orada
ki muhteşem gözeler, su gözeleri, tarifi imkansız gözelerin, gözünü dünyada
Allah için pınar etmişse, günahına ağlamakta pınar etmişse, mazlumların haline
ağlamakta pınar etmişse rabbimiz de orada cennetten onun için biz göz, ‘aynün;
Göz hem bu göze, hem de tarifsiz suyun çağladığı bir su gözüne delalet eder.
13-) Fiyha sürurun merfû'atün;
Orada
yükseltilmiş tahtlar vardır. (A.Hulusi)
13 - Onda
yüksek serîrler, (Elmalı)
Fiyha sürurun merfû'ah Orada sevinç
ve huzur kaynağı yüce makamlar bulunacak. Neden? Biraz önceki açıklamamızın
devamı olarak; zira huzuru hazda değil hayırda görmüştü dünyada. Dünyada huzuru
hayırda gördüğü için orada da rabbimiz onun karşılığını verecek. Dünyada huzuru
hayırda değil de hazda görenler ahirette ondan mahrum kalacaklar. Çünkü haz
huzur getirmez ki. Haz huzur getirseydi eğer günah işleyenlerin ebedi ve en
büyük huzura kavuşması lazımdı. O zaman uyuşturucuyla uçanlar huzurun dibini
bulmuş olması lazım. Komik geliyor değil mi? Bir şeyin huzur verebilmesi için
onun elden çıkmama garantisi olması lazım. O da mutlak huzurun sadece ahirette
olduğunu gösterir.
[Ek bilgi; İlahi
isimlerin mertebelerinden tahtlar vardır. Bunlara ulaşmanın şartı ise, İlahi
sıfatlarla sıfatlanmaktır. Değerleri ise cismani mertebelerden çok
üstündür.(İbn. Arabi Tevilat)]
14-) Ve ekvabün mevdû'atün;
(Yerlerine) konulmuş
testiler, (A.Hulusi)
14 - Konulmuş
küpler, (Elmalı)
Ve ekvabün mevdû'ah Evet, her an
orada içime hazır dolu dolu tarifsiz kupalar bulunacak. Ekvab; kûb, bazen de
ke’s gelir. Ke’s geldiği zaman anlarız ki kadeh. Kûb geldiği zaman kupa. Belki
kadehlerin doldurulduğu ana sürahilerden söz ediliyor da olabilir.
15-) Ve nemariku masfûfetün;
(Arkalarına) sıra sıra
dizilmiş yastıklar, (A.Hulusi)
15 - Dizilmiş
koltuklar, yastıklar, (Elmalı)
Ve nemariku masfûfetün (Bir
sonraki ayetle birlikte)
16-) Ve zerabiyyü mebsûseh;
(Altlarına) yayılmış
yaygılar (vardır).
(A.Hulusi)
16 - serilmiş
nefîs döşemeler(Elmalı)
Ve nemariku masfûfetün (15) Ve zerabiyyü
mebsûseh Evet, yan yana dizilmiş minderler ve serilmiş halılar.
Burada cennetten söz ediliyor.
Cennetten söz edilen her yerde sözün bittiği yerdir. Cennet tasvir ediliyorsa
orada hangi söz bitmez ki. Hani Secde/17 ayetinde ifade edildiği gibi.
Fela ta'lemü nefsün ma uhfiye lehüm min
kurreti a'yün. (Secde/17) orada cennetli mü’min i hangi göz
kamaştırıcı sürprizlerin beklediğini kimse bilemez, asla tahayyül bile edemez,
tasavvur bile edemez. Kim bilebilir ki? Hani efendimiz de bu ayeti tefsir
sadedinde öyle buyuruyordu ya; ‘adettü
li ibadis salihiyn salih kullarım için orada öyle güzel nimetler hazırladık
ki mâ lâ ‘aynün ra’ed hiçbir göz onu
görmedi, hiçbir kulak onu duymadı. Ve lâ
hatara ‘alâ kalb-i beşerin. Hiçbir beşerin, insanın aklına öylesi gelmedi.
Daha nasıl olsun, nasıl
vasfedilsin ki. Zaten baksanıza, bakın şu kelimelere; ‘aynün cariyetün, sürurun merfû’atün, ekvabün mevdû'atün, nemariku
masfûfetün, mebsûsetün. Daha ne olsun, hepsi nekira, hepsi belirsiz “lam” ı
tarif yok, el takısı yok. Bu ne demek? Akla hayale gelmedik demek. Bizim
bildiğimiz türden değil demek, sizi gördüğünüz türden değil demek. Kimse bunu
tarif edemez demek, sizin bildiğiniz cinsten değil demek. Evet, Bu sanırım
yeter.
17-) Efela yenzurune ilel'İbilli keyfe hulikat;
Bakmıyorlar
mı el İbil'e (yağmur yüklü bulutlara) nasıl yaratılmış? (A.Hulusi)
17 - Ya
hâlâ bakmazlar mı o deveye: nasıl yaratılmış? (Elmalı)
Efela yenzurune ilel'İbilli keyfe hulikat
onlar bakmıyorlar mı yüklü yüklü bulutlara nasıl yaratıldı. Veya el’İbil
mecazen bulut manasına gelir, bu bağlamla uyumlu olduğu için mecazi bulut
manasını tercih ettim, deve manasına da gelir. Onlar deveye bakmıyorlar mı. Çünkü
peşinden sema geliyor, bulut daha uyumlu bağlama.
18-) Ve ilesSemâi keyfe rufi'at;
(Bakmıyorlar
mı) semâya, nasıl ref'olunmuş (nasıl uzay oluşmuş)!
(A.Hulusi)
18 - Ve
o göğe: nasıl kaldırılmış? (Elmalı)
Ve ilesSemâi keyfe rufi'at yine
bakmazlar mı onlar sema, gök nasıl dikildi, nasıl bina edildi.
19-) Ve ilelcibali keyfe nusıbet;
(Bakmıyorlar mı) dağlara,
nasıl yerleştirilmiş! (A.Hulusi)
19 - Ve
o dağlara: nasıl dikilmiş? (Elmalı)
Ve ilelcibali keyfe nusıbet yine bakmazlar mı onlar dağlar nasıl kazık
gibi yerleştirildi, nasıl ihkâm edildi, tahkim edildi.
20-) Ve ilel'Ardı keyfe sutihat;
(Bakmıyorlar mı) arza, nasıl
döşenmiş! (A.Hulusi)
20 - Ve
o Arza nasıl satıhlanmış? (Elmalı)
Ve ilel'Ardı keyfe sutihat ve yine
onlar bakmazlarmı ki yer yüzü nasıl yayıldı, nasıl genişletildi, satıh kılındı.
Veya biyosfer tabakası nasıl döşendi. Canlı tabaka olan yarım ile 1 m. lik bir
canlı örtüsü var. elbisesi yer yüzünün. O canlı elbiseyi alın yer yüzünden
canlı adına hiçbir şey kalmaz. 1 m. den fazla indiğinizde orada canlılık yok,
organik hayat bitiyor. İşte o tabakayı Allah nasıl elbise gibi giydirdi
manasına da gelir.
Bu sutihat; yayıldı. Vadiler, bir kürenin alanını genişletmek için ne
yaparsınız? Orada engebeler yaparsınız. Zirveler ve vadiler. Eğer zirveler ve
vadiler yapmışsanız o kürenin yüz ölçümünü 2 katına çıkarabilirsiniz. Rabbimizin
nimetine bakın. Bize ne hatırlatılıyor. Evet, orayı nasıl yaydı, alanını nasıl
insan oğlu için genişletti.
21-) Fezekkir innema ente müzekkir;
HATIRLAT;
çünkü sen ancak bir hatırlatıcısın (hakikatlerini
hatırlatmak için irsâl oldun)! (A.Hulusi)
21 - haydi
ihtar et; sen şimdi sırf bir öğütçüsün., (Elmalı)
Fezekkir innema ente müzekkir o
halde bütün bu nimetler ey yer yüzünün büyük misafiri olan insan,
misafirhanenin sahibi olan Allah bu misafirhaneyi senin için böylesine döşedi. Fezekkir innema ente müzekkir o halde
sen de hatırlat, bunları hatırlat. İnsanoğluna bu gerçekleri hatırlat İnnema ente müzekkir; çünkü sen
hatırlatıcıdan başka bir şey değilsin, uyarıcıdan başka bir şey değilsin. Öğüt
ver, hatırlat, uyar.
22-) Leste 'aleyhim Bimusaytır;
Onlar
üzerine musallat olan zorba değilsin! (A.Hulusi)
22 - Üzerlerine
musallat değilsin. (Elmalı)
Leste 'aleyhim Bimusaytır ama asla
onların üzerinde bir jandarma değilsin. Evet, Mürtedin hükmüne girmek lazım mı
bilmiyorum burada. Bu ayetler nesh edilmiştir der bazı ulemamız. Tabii ki
savunulamaz bir teoridir bu, doğru da değildir. Zira bu ayetlerin nesh
edildiğini, mürted’in klasik fıkıhtaki hükmünü savunmak için söylemek,
Bakara/256. ayetini nereye koyalım o zaman. Onu görmezden gelmek anlamına gelir.
Nedir 256. ayeti bakaranın;
Lâ ikrahe fid Diyni kad tebeyyenerrüşdü
minel ğayy...
(Bakara/256) zorlamanın hiçbir türü dinde yoktur. Artık iyilik kötülükten, Hakk
batıldan seçilip ayrılmıştır. femen yekfür Bittağuti ve yu'min Billâhi fekadistemseke
Bil urvetil vüska ila ahir.. kim Allah’a iman eder ve tağutu, Allah
dışında ki Allah’lığa kalkmış veya Allah’tan rol çalan otoriteleri reddederse o
kopmaz bir kulpa, sağlam bir kulpa yapışmıştır. İşte bu ayet Bakara suresinde,
bakara suresi de ittifakla Medine de nazil oldu.
O zaman nesh görüşü asla kabul
edilebilir değil. Zorba değilsin derken mensuh olması, zorba değilsin demenin
hükmünün geçersiz olması ne demek ki. Yani artık zorbalık yapabilirsin manasına
mı gelecek. Bu doğru olur mu (haşa) Böyle anlaşılabilir mi? Zorbalık hiçbir
zaman yapamaz, yapmaz. Değil zaten. Onun için bunu nesh etmek, bunun hükmünün
iptal olduğunu söylemek artık bundan sonra zorbalık serbesttir manasına
gelecek. Elbette bunlar doğru değil. Dolayısıyla mürted in hükmünü bakara/217.
ayeti zaten vermiş.
ve men yertedid minküm an diynihî feyemut
ve huve kafirun fe ülâike habitat a'malühüm fiyddünyâ vel âhireh..
(Bakara/217) Kim Allah’ın dininden gerisin geri döner, o halde ölür, kafir
halde ölürse o dünyada da ahirette de yaptıkları boşa gitmiştir. Bu kifayet
eder zaten.
[Ek
bilgi; “Sen öğüt vericisin. Onların üzerinde bir zorba değilsin.” ayetleri ara
açıklama mahiyetindedir. Yani, senin görevin, hatırlatıp öğüt vermektir,
galibiyet kurup ezmek değildir. Bu bakımdan, şu ayetlere benzer bir anlama
sahiptir: “Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin.” (Kasas, 56) “Sen onların
üzerinde bir zorlayıcı değilsin.” (Kaf, 45)
22 (İbn. Arabi Tevilat)]
23-) İlla men tevellâ ve kefere;
Ancak
kim yüz çevirir ve küfür ederse (hakikati inkâr
- reddederse), (A.Hulusi)
23 - Ancak
tersine giden ve küfr eden başka. (Elmalı)
İlla men tevellâ ve kefer ancak, İlla men tevellâ ve
kefer yüz çeviren ve inkar eden, yani sırtını dönen ve inkâr edenler
olacaktır manasını verirsem sanırım bağlamla birebir uyumlu olur. Yani sen ne
kadar davet edersen et, hatırlatırsan hatırlat, bir kısmı çıkacak, sırtını
dönecek ve inkârda direnecektir. Evet, hakikate sırt dönenler mutlaka
olacaktır.
24-) Feyu'azzibühullahul'azâbel'ekber;
Allâh
onu, en büyük azap ile azaplandırır! (A.Hulusi)
24 - Ki
Allah onları en büyük azâb ile ta'zib edecek. (Elmalı)
Feyu'azzibühullahul'azâbel'ekber ama
senin jandarmalığına ihtiyaç yok, çünkü Allah onlara en büyük azabı, daha
doğrusu, en büyük mahrumiyeti tattıracaktır. Kendinden mahrum edecektir,
rahmetinden mahrum edecektir. Bundan büyük bela mı olur. Bundan büyük azap mı
olur.
25-) İnne ileyNA iyabehüm;
Muhakkak
ki bizedir onların dönüşleri. (A.Hulusi)
25 - Muhakkak
onlar döne dolaşa bize gelecekler. (Elmalı)
İnne ileyNA iyabehüm bakın sözün özü bütün bu
uyarı ve ilahi hatırlatmaların arkasından rabbiniz; ey insanlık, ey ilk muhatap
olan nebi ve ey tüm muhataplar. Size diyor ki; ileyNA iyabehüm onların dönüşü banadır, dönüp dolaşıp gelecekleri
yer benim huzurumdur.
26-) Sümme inne 'aleyNA hısabehüm;
Sonra
muhakkak ki bize aittir yaptıklarının sonucunu yaşatmak! (A.Hulusi)
26 - Sonrada
muhakkak bize hesap verecekler. (Elmalı)
Sümme inne 'aleyNA hısabehüm yine
bakın, aklınızdan hiç çıkarmayın ki bize düşen onları hesaba çekmektir. Veya
onları hesaba çekmek bize düşer. Yani testiyi kıranla suyu getireni bir tutmamı
kimse beklemesin. O zaman hesabını göreceğim. Burada uyarıyorum, zaten akıl
vererek uyardım. Fıtratlarını İslam fıtratı üzere kıldım. Bu da yetmedi
peygamberler gönderdim, kitaplar gönderdim ve içlerine sağ duyuyu yerleştirdim.
Vicdan diye hazır bir yol gösterici koydum. İçlerine de peygamber yerleştirdim
vicdan diye, akıl diye.
İmam Cafer’in dediği gibi; Akıl
insanın içinde ki peygamber, peygamber insanın dışında ki akıldır sözü ona
atfedilir ne kadar doğru bilmiyorum. Ama sözün kendisi çok doğru. Dolayısıyla
eğer onlar bütün bunlara ihanet ettilerse hainlerin yeri, sadıkların yanı
olmayacaktır.
Rabbim kendisine ihanet
edenlerden etmesin. Rabbim, hakkını teslim edenlerden etsin. Çünkü İslam
Allah’ın hakkını teslim etmek, Müslüman da Allah’ın hakkını teslim etmek için
Allah’a teslim olan insan demektir. Rabbim hakkını teslim edenlerden ve hakkını
helal ettiklerinden kılsın bizleri.
“Ve ahiru davana enil hamdülillahi rabbil
alemiyn”
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.
Ğaşiye suresinin sonu.
Ğaşiye suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder