Değerli Kur’an dostları
Târık suresinden sonra ‘Alâ suresi geliyor. ‘Alâ suresi ismini yine ilk
ayetinden alıyor. En yüce manasına geliyor, eğer ismi tafdil olarak alırsak.
Fakat ismi tafdillere sadece ismi tafdil manası verilmez. İsmi tafdiller sıfat
manasıyla da ele alınabilir, o zaman pek yüce, biricik yüce, bir tek yüce
manasına gelir ki, Allah için kullanılan ismi tafdillerin manası sıfat
manasıdır. Allah’ın sıfatı olarak alınmalıdır, yani tek yüce. Daha altında
başka yüceler de olan iması değil, tek yüce, bir yüce manasıyla.
7. sırada yer almış İbn.
Abbas listesinde bu sure. ‘alâk, kalem, Müddessir, müzzemmil, mesed (Tebbet),
tekviyr. Ve ondan sonra da ‘alâ. Fakat bize göre bu surenin sırası 3 sure sonra;
‘alâk, Müzzemmil, Müddessir, duha, şerh (İnşirah), kalem, tekviyr’in
ardına yerleştirilmelidir ‘alâ suresi.
Konusu İlginç,
insanoğlunun en ezeli yapısal iki durumu. Problemi demiyorum, durumu. Hatırlama
ve unutma üzerine. İnşa surelerindendir ‘alâ suresi, muhatabını inşa eder. Önce
Allah resulünü, sonra hepimizi inşa eder. Allah, kâinat ve insan ilişkisinin
eksenini beyan eder. Sanki Kur’an ın bir fihristi gibi bu sure. Hoş her sure
Kur’an ın fihristi gibidir ya, yani Kur’an öyle bir hitaptır ki her ayetinde
tüm kitab görünür, tüm kitap tek bir ayet gibidir.
Surenin girizgâhında son
nakledeceğim anektot, Allah resulünün bu sureyi çok okuduğudur. Çok sık
okurmuş. Bu, şu manaya geliyor; Bu sureyi anlamadan okumak anlamına gelmiyor,
anlamadan okumak zaten okumak anlamına gelmiyor. Bu sureyi çok düşünürdü. Bu
surenin manası Allah resulünü çok etkilerdi anlamına geliyor. Şimdi suremize, ’alâ
suresine geçebiliriz.
[Ek bilgi; Mekke döneminin ilk
yıllarında Rasulullah efendimizin henüz vahye alışamadığı, vahyin atmosferine
giremediği, bu yüzden de kendisine gelen sûreyi unutmamak için ezberleme gibi
kendince gerekli ama Allah’ça gereksiz bir sa’yin içine girdiği ve Rabbimizin
da bunun gereksizliği konusunda kendisini uyardığı bir atmosferde nâzil olmuş
bir sûredir. (Besâiru-l Kur’an-Ali Küçük)]
Rahman, Rahıym, Allah adına.
Özünde merhametli, işinde merhametli Allah adına. Merhametin kaynağı olan,
menbaı olan ve yaptığı her işe bu merhameti yayan Allah adına.
1-) Sebbihisme Rabbikel e'lâ;
Rabbinin
en âlâ ismini tespih et (Esmâ'sıyla hakikatin
olan Rabbinin âlâ oluşunu derûnundan yaşa)!
(A.Hulusi)
01 -
Tesbih et rabbinin a'lâ ismine. (Elmalı)
Sebbihisme Rabbikel e'lâ yücelikte
eşsiz olan rabbin adına hareket et. Basit karşılığı Yüce rabbinin adını tesbih
et.
Tesbih nedir? Bu sualin manasını
tam bulmadan bu ayeti tam çeviremeyiz. Tesbih; aslında Allah a ram olmaktır.
Rabbinizin koyduğu yere razı olup kâinat korosuna katılmaktır. Zikr; iradeli ve
akıllı varlıklar için kullanılır, tesbih; hem iradeli hem iradesiz varlıklar
için kullanılır. İradesiz varlıklar zikredemez. Fakat tesbih hem iradeli
varlıklar hem de iradesiz varlıklar için kullanılır.
Neden? Çünkü iradeli varlıkların
bir de kendi iradeleri dışında gerçekleşen bir boyutları, bir tarafları vardır.
Mesela doğumumuz bizim irademiz dışındadır. Bizim uyuduğumuzda da çalışan
yerlerimiz vardır. İrade ile çalıştırmayız onları, biz uyuruz sistemler tıkır
tıkır işler. Dolaşım sistemi, lenf sistemi, sindirim sistemi, sinir sistemi
hepsi, vücudumuzda muhteşem ve muazzam olaylar yaşanır. Onlar tabir caizse
otomatik pilota bağlanmıştır, tesbih etmektedirler. İşte biz bu koroya bilinçli
olarak katılmamız istenmektedir.
Tesbih; dil ile söylenen bir şeye
indirgenemez. Neden? İsterseniz delilini Kur’an dan okuyalım ve in min
şey'in illâ yüsebbihu Bi hamdiHİ (İsra/44) hiçbir şey yoktur ki
Allah’ı hamd ile tesbih etmemiş olsun. ve lâkin lâ
tefkahune tesbiyhahüm. Fakat siz onların tesbihini anlamıyorsunuz.
Bakın sırrı, anahtarı son
cümlesinde. “Siz onların tesbihini anlamıyorsunuz.” Eğer dil ile, dile
hasredilen bir şey olsaydı tesbih ve lâkin lâ tesmeune tesbihahüm derdi. Siz
onların tesbihini duymuyorsunuz.
Anlamak işiymiş tesbih, duymak
işi değil. dolayısıyla biz burada ki
tesbihi kelime manasından yola çıkarak çözüyoruz. Sebeha; hareket etti demek.
Bu tip kelimeler Arap dilinde bir grup kelime içine girer ki bunlara mananın
tersini veren münkalip kelimeler diyoruz. Sebeha yı ters çevirin; Habese.
Manasını ters çevirin tamam. Habese tuttu, sebeha bıraktı, saldı, hareket
ettirdi. Nehera; Yürüttü, nehir oradan gelir. Rehene; Rehin aldı, bırakmadı
tuttu manasına gelir. Ketebe; Yan yana dizdi manasına gelir. Harfleri yan yana
dizmek manasına olduğu için ketebe yazdı manasına gelir. Peki tersini çevirin;
beteke. Manayı ters çevirin, ketebe yan yana dizdi idi, bu ayırdı, parçaladı
manasına gelir. Darre, dürri, inciye denir ışığı geçirdiği için, geçirgen
demektir. Ters çevirin kelimeyi; redde. Manayı ters çevirin reddetti, ışığı
geçirmedi, yani yalıtkan oldu. Böyle bir kelimeler grubu vardır, işte bu kelime
de o kelimelerdendir.
Yüce olan rabbin adına hareket et
manası çok daha uygun geliyor. Ey insan, ey muhatap, ey nebi; Yüce olan rabbin
adına hareket et Elleziy haleka fesevva neden insan yüce rabbi adına hareket
etmeli? Yani herkes biri adına hareket eder değil mi. İnsanın yer yüzünde kimin
adına hareket edeceğini kim belirleyecek? Kimisi sultanı, kimisi devlet
başkanı, kimisi lideri, kimisi patronu, kimisi amiri, kimisi eşi, kimisi
yoldaşı, kimisi partisi, kimisi ideolojisi, kimisi bilmem nesi adına hareket
edebilir. Ama bir mü’min ne adına hareket etmelidir? Allah adına. Neden? Cevap
geliyor; Elleziy
haleka fesevva çünkü O yarattı. Fesevva;
yaratmakla kalmadı ma huliga lehini de verdi. Yani yaratılış amacını yükledi
demektir. fesevva; yarattı ve yaratılış amacını da içine koydu.
Efe hasibtüm ennema haleknaküm abesen… (Mü’minun/115)
Ne yani şimdi siz; sizi amaçsız, boş yere yarattığımızı mı zannediyorsunuz.
Bu ne dehşetli, bu ne müthiş bir
ayet Allah aşkına. Efe hasibtüm ennema haleknaküm abesen… şimdi
siz, sizi amaçsız ve boş yere yarattığımızı mı sanıyorsunuz. Allahsız bir
hayatı yaşayanlar, amaçsız, anlamsız bir hayata zimmetle nenlerdir. Allah anlam
demektir, Allahsız bir hayatın anlamı yoktur. Onun için rabbimiz vahyi
hayatımız anlam kazansın diye indirmiştir.
3-) Velleziy kaddere feheda;
O ki,
takdir etti de hidâyet etti (kemâlâtını izhar
için kılavuzladı). (A.Hulusi)
03 - O
rabbin ki takdir etti de hidayet buyurdu. (Elmalı)
Velleziy kaddere feheda O ki
yaratılıştan her bir şeye bir amaç koydu. Kaddera feheda ve o amaca ulaştıracak
yöne yöneltti onu. Metin az ama tercüme çok oldu biliyorum. Başka ne yapayım
ki. Türkçeye çevirirken çok zorlanıyorum. Çünkü birebir çevirsem mümkin değil,
ifade etmiyor, yetmiyor, kelimeler yetmiyor, kelimeler kafi gelmiyor. Velleziy kaddere
feheda Evet..!
İnna külle
şey'in halaknâhu Bi kader. (Kamer/49)ayetini hemen burada
hatırlıyoruz. Yani biz her bir şeyi bir kaderle yarattık. Asklında burada
hidayetin takdire atfı, müsebbebin sebebe atfı cümlesindendir. Ne demektir bu? Velleziy kaddere
feheda O takdir ettiği için O hidayet etti. Sana biri yol göstermek
istiyorsa senin kaderini belirleyen olmalıdır. Allah neden sana yol
göstermelidir? Yani neden Allah’ın gösterdiği yoldan yürümelisin ey insanoğlu,
neden buna mecbursun? Çünkü takdiri O yaptı. Seni O takdir etti. Seni kim
yarattı ise yolunu da O belirler, rehberliği de o yapmalıdır. Allah yaratsın
rehberi de şeytanın olsun, rehber olarak şeytanı seç.
Oldu mu bu? Bu insanın
yaratılışına ihanet değil midir ey insan. İşte aslında zımnen bunu söylüyor.
Allah’a ihanet etme ey insanoğlu. Seni doğru yola yöneltti, doğru yolu da sana
gösterdi.
Aslında bu doğru yola iletti manasına
gelmiyor. Çünkü doğru yola iletmek senin iradenle seçiminin sonucudur. Doğru
yola yöneltti tam doğru karşılığıdır. Doğru yola yöneltti, bundan sonrasını sen
yürü. Artık doğru yola sen var ey insan. Çünkü Allah irade verdi. Verdiği
iradeyi yokmuş gibi saymasını kimse beklemesin.
4-) Velleziy ahrecelmer'a;
O ki,
mer'ayı (bedenlerin yararlanacağı ortamı) oluşturdu! (A.Hulusi)
04 - O
rabbin ki o İbni mer'ayı çıkardı. (Elmalı)
Velleziy ahrecelmer'a O ki tüm bitki
örtüsünü çıkardı. Yani seni yarattı, yaratmakla kalmadı, seni takdir etti, sana
yaratılış amacını yükledi. Onunla da kalmadı seni takdir etti. Yani seni ölçüye
göre yarattı. Sen de muhteşem bir ölçü var, görme, işitme, duyma, duygu,
düşünce dengesi, madde, mana dengesi, ruh beden dengesi. Daha hangi birini
sayalım. Şöyle bir bak bakalım öyle bir ince takdirin sonucusun ki, öyle ince
terazilerden geçmişsin ki ey insan kâinatın göz bebeği olmuşsun. Ve en sonunda
da seni yaratıp ta şah eseri yapıp ta ne halin varsa gör demedi. Peygamberler
gönderdi, vahiyler gönderdi ve sana doğru yolu gösterdi.
Bununla da yetinmedi rabbimiz
rahmetine devam ettirdi ve sen ne yiyip ne içeceksin diye onu da düşündü ve yer
yüzünün bitki örtüsünü senin için var etti. Yani donattı misafir haneyi,
muhteşem bir biçimde bezedi, donattı, süsledi.
5-) Fece'alehu ğusâen ahvâ;
(Sonunda da) onu simsiyah
çer - çöp (toprağa atılacak ceset) kıldı. (A.Hulusi)
05 -
Sonra da onu karamsı bir sel kusuğuna çevirdi. (Elmalı)
Fece'alehu ğusâen ahvâ sonra onu
kapkara, kup kuru bir hale getirdi.
Tamam, hepsini açıkladık ta bunu
nasıl açıklayacağız bu bağlamda? İnsanoğlunun hatırlaması ve unutması
bağlamında, var oluşu bağlamında Allah’ı unutmaması için ne yapması
gerektiğinin hatırlatılması bağlamında bu 5. ayetin yeri ne?
Aslında zımnen Allah hayatın en
basit mertebesi olan bitkiler alemine dahi bir ön ve son takdir ederken, maddi
hayatın en yüce mertebesi olan insan hayatına bir ön ve son takdir etmesin mi.
Demektir. Yani otun bir sonu var, fakat Allah ota bile bir ön ve son, bir kader
tayin ederken sana etmesin mi.ç Seninle ilgilenmesin mi. Otla ilgilenen rabbin
seninle ilgilenmesin mi. Eşrefi mahlukat, haydi düşelim, yani tasavvufi bir
ibare olan bu sözü Kur’an i yakın anlamdaşına dönüştürelim; Ahseni takviym olan
sen, insanı düşünmesin mi?
6-) Senukriüke fela tensa;
Sana
OKUtacağız da unutmayacaksın! (A.Hulusi)
06 -
Bundan böyle sana Kur'an okutacağız da unutmayacaksın. (Elmalı)
Senukriüke fela tensa vakti gelince
biz sana okutacağız, sen asla unutmayacaksın.
Burada ki okutma, okuma ne manaya
geliyor; Bu önemli bir soru. İlk oku emri ile alâkalı. İlk oku emri nasıl ki
indirilen mesajı, vahyin metnini okumaya indirgenemez. Kâinatta insan oğlunun
öğrenme süreçlerinin tamamına okuma adı veriyorsa Kur’an, burada da aynı manaya
gelir. Yani asla sadece bu kelimeleri oku, inen vahyi oku anlamına
indirgenemez. Kâinatta insanın etrafında ki olayları ve hadiseleri
müşahedesinin tamamı okumanın kapsamına girer. Gözle okumak, kulakla okumak,
yürekle okumak, tefekkürle, tezekkürle, tedebbürle, taalkulle, tefakkuhla,
düşünce, hepsi okumadır bunların. Dolayısıyla okumanın tüm anlamlarını kapsar.
Kur’an da zaten okumanın tüm anlamlarını kapsadığı için Kur’an diye
isimlendirilmiştir. Delili devamında ki ayettir aslında bu söylediğimizin delili.
Okuyalım o zaman o delili de okuyalım;
[Ek bilgi; okutmaktan maksat
ezbere okutmaktır. Yoksa yüzüne yazı okutmak değildir. Bazıları da,
"unutmamaktan asıl maksat, gereği ne ise ona göre amel etmektir"
demişlerdir. (Elmalı/Tefsir)]
7-) İlla maşâAllâh* inneHu ya'lemulcehre ve ma
yahfâ;
Allâh'ın
dilediği müstesna... Muhakkak ki O, açığa çıkanı da bilir, gizleneni de.
(A.Hulusi)
07 -
Yalnız Allahın dilediği başka çünkü o açığı da bilir gizliyi de. (Elmalı)
İlla maşâAllâh Allah’ın dilediği
müstesna. inneHu
ya'lemulcehre ve ma yahfâ zira Allah gizli olanı da bilir,
açıklananı da bilir. Gizli olan ve açıklananı bilmek ifadesinin hemen önünde
biz sana okutturacağız ve sen asla unutmayacaksın ayeti geliyor. Bu ikisini
birbirinden farklı ve ayrı düşünemeyiz. O zaman Kur’an gizli olan değil ki.
Kur’an ın gizli bir tarafı da yok. Mübiyn bir kitap çünkü. Allah resulünün
gizlediği bir şey olamaz. Bu iftira olur. Çünkü o tebliğ ile memurdur. Eğer
tebliğ olmamış olsa Allah şah damarından yakalayıp onu mahvedeceğini buyuruyor
kitabında. Onun için bunu da düşünemeyiz.
Peki gizli ve açık olan ne?
İnsanın içindeki unutma ve hatırlama duyguları, güdüleri. İnsan doğuştan
unutmak ve hatırlamakla dizayn edilmiş. Unutabilen ve hatırlayabilen bir varlık
olarak yaratılmış. İşte insanın o tarafına atıf yapılıyor.
Peki bunu bir zaaf olarak dile
getirebilir miyiz? Hayır sadece zaaf olarak düşünseydik bunu, bu ayet Sebbihisme
Rabbikel e'lâ diye başlamazdı. Çünkü yüce rabbinin adını tesbih et,
aslında yüce rabbine şükret, O’na hamd et, arkadan gelen nimetlerden dolayı
O’na hamd et zımni manasını içeriyor. Demek ki burada bir nimet olarak
sayılıyor. Zaten kusur olan şeyler, günah olan şeyler Allah’ın yaratışına
atfedilmiyor, isnat edilmiyor, insana isnat ediliyor, ama Allah’ın yaratışına
isnat edilmiyor. Kusur olsaydı burada Senukriüke fela tensa (6) biz sana okutturacağız
sen unutmazsın ve hatta devamında da bütünü boyunca eğer ele alırsak biz bunun
bir kusur, bir hata, bir günah değil, insanoğluna verilmiş hem iyiye, hem
kötüye kullanılacak bir duygu, bir yan, bir boyut olduğunu anlarız. Bakınız,
devam edelim;
8-) Ve nüyessirüke lilyüsra;
Biz
sana en kolayı kolaylaştıracağız! (A.Hulusi)
08 -
Ve seni en kolay yola muvaffak kılacağız. (Elmalı)
Ve nüyessirüke lilyüsra böylece kolay
olanın en kolayını sana kolaylaştırdık, daha da kolay kıldık. Ve nüyessirüke
lilyüsra sana kolayını kolaylaştırdık. Adeta leyl suresinde ki gibi;
Feemma men a'ta
vetteka - Ve saddeka BilHüsna. (Leyl/5-6) kim verdi, takvalı oldu,
en güzeli tasdik etti Ve nüyessirüke lilyüsra onu en kolayına
kolaylaştırırız. En kolay nedir? En kolay mutluluktur. En kolay nedir?
Cennettir. En güzel, en kolay nedir Allah’ın rızasıdır. O zaman burada Allah’ın
rızasını sana kolaylaştıracağız. Cenneti sana kolaylaştıracağız. Rıza’i barî yi
sana kolaylaştıracağız. Murtluluk ve saadete giden yolu sana kolaylaştıracağız.
İşte burada söylenen bu.
Devam ediyor b sayfasına geçiniz.
A’LÂ suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder