a sayfasından
devam
7-) Yahrucü min beynissulbi vetterâib;
Erkeğin
beli ve (kadının)
teraib'inin (leğen kemiklerinin) arasından çıkar! (A.Hulusi)
07 - Ki
sulb ile sîneler arasından çıkar. (Elmalı)
Yahrucü min beynissulbi vetterâib
omurga ile kaburga kemikleri arasında ki bölgeden çıkan bir su o.
min mâin dafik (6)omurga ile kaburga
kemikleri. veya min
beynissulbi vetterâib essulb tekil, etterâib çoğul. Eğer buradan
yola çıkarsak terâib e kaburga kemikleri, sulb e de omurga. Veyahut ta bunun
alt ve üst, yani üriner sistemin en altını ve en üstünü ifade ettiğini
düşünenlere göre ise leğen kemikleri ile göğüs arasından.
Aslında Bu ne demektir? Burada
bir problem var mıdır? Fakire göre yoktur. Bazıları burada bir problem olduğunu
düşünüyor ve bu problemi çözmek için çok dil döküyorlar. Hiç gerek yok. Aslında beynissulbi
vetterâib eller, ayaklar ve kafa dışındaki her yeri kapsar. Dilsel
olarak, lügavi olarak bu kalıbın kapsadığı yerler eller, ayaklar ve kafa
dışında ki her yerdir. Zaten üriner sistem de buradadır. İnsanın üreme
organları, kadının olsun erkeğin olsun buradadır, gövdededir yani. Burada ki
insanın gövdesinden çıkan manasına gelir eğer lafzen alacaksak.
Yok mecazen alacaksak bunu o
zaman da Kur’an ın genel bir kuralına, üslup özelliğine atıf yapmamız lazım, o
da Kur’an, insanın üreme sistemlerinden söz ederken daima mecazla söz eder.
İşte Adem’in ve eşinin ayıp yerlerinin açılmasından söz ettiği yerlerde olduğu
gibi. Daima sev’atühüma (‘Araf/22)
bakınız hep mecazi olarak ifade eder. Dolayısıyla burada da insanın üreme
sisteminden, insanoğlunun üriner sistemlerinden söz ederken bir mecazi ifade
kullanılıyor diyebiliriz. Yani doğrudan üriner sistemin unsurlarına veya üreme
organlarına değinmiyor Kur’an, ama insanın üriner sisteminin olduğu bölgeye
işaret edip bize aslında ne söylemek istediğini anlatmış oluyor.
8-) İnneHU 'alâ rac'ıhı leKadir;
Muhakkak
ki O, onu (aslına) döndürmeye elbette Kaadir'dir! (A.Hulusi)
08 - Elbette
o onu döndürmeğe kadirdir. (Elmalı)
İnneHU 'alâ rac'ıhı leKadir elbet
Allah onu tekrar yaratmaya kadirdir. Errac’ı;
müteaddinin mastarıdır aslında, lazım ın mastarı değil. Çünkü lazımın mastarı errücu’ı gelir. Böyle olsaydı rücu’ı gelmesi lazımdı buradaki de. İnneHu ‘alârucu’ıhi leKadir demesi
lazımdı ama onu demedi. Onun için müteaddinin mastarı. Onu nutfeden yaratan
yeniden yaratmaya kadirdir. Bu manayı verir. Açılımı da budur. Onu nutfeden
yaratan, yani öncesini yaratan, sonrasını yaratmaya daha daha kadirdir, haydi
haydi kadirdir açılımı verir.
9-) Yevme tübles serâir;
O
süreçte, gizliler açığa çıkartılıp bilinir. (A.Hulusi)
09 - Yoklanacağı
gün bütün serâir. (Elmalı)
Yevme tübles serâir O gün sırlar
bile sınanırlar. Bu ayet gerçekten müthiş. O gün, hesap günü sırlar bile
sınanırlar. Sırların sınanmasından söz eden bir ayetle karşı karşıyayız. Yüzler
sınandı, maskeler sınandı, söylediklerimiz sınandı, yaptıklarımız sınandı. Ama
sırların sınanması nasıl bir şey? Sırların sınav olması nasıl bir şey. Gizlediklerimizin,
en gizli saklı tuttuklarımızın, açığa vurmadıklarımızın sınanması nasıl bir
şey. Veya onlarla sınanmak diyeceğim ama burada öyle bir b bağlantısı yok. Onun
için Yevme
tübles serâir o gün sırlar bile sınanır. Yani sırlarla sınanır.
Sırlar açığa vurulur, hiçbir sır kalmaz manasına.
Evet, el belâ’ı, buradan geliyor,
seçip ayırmak için sınamak manasına geliyor. Ihtibar; deney de zaten deniliyor
bu işleme. Onun için seçip ayırmak için sınamak. Allah niçin sınar? Seçip
ayırmak için. Peki sınamadan bilmez m bizim ne olduğumuzu? Bilir. O zaman niye
seçip ayırmak için sınar? Bizi, bize bildirmek için. Siz de bilin ne mal
olduğunuzu. Siz de kendi değerinizi görün. Veya kendinize ne yaptığınızı görün.
Allah’ın verdiğini nasıl çar çur ettiğinizi görün. Allah’ın verdiği emanete
neler yaptığınızı siz de görün diye. Çünkü insan iradeli bir varlık. Kendi
kendini gözleyebilir. Allah insanı gözlüyor, insan insanı gözlüyor. Belil'İnsanu
'alâ nefsihi basıyretun. (Kıyamet/14) bilakis insan kendi kendini
gözetleyicidir, kendi üstünde bir basiret sahibidir. İnsan müstesna bir
varlıktır işte bunun için.
10-) Fema lehu min kuvvetin ve lâ nasır;
Artık
onun için ne bir kuvvet vardır ve ne de bir yardım edici! (A.Hulusi)
10 - O
vakit ona ne bir kuvvet vardır ne de bir nâsır. (Elmalı)
Fema lehu min kuvvetin ve lâ nasır
işte artık onun için ne bir güç olacak ne de yardımcı olacak. Yani işin işten
geçtiği, sırların bile sınandığı ve artık Allah’a döndüğü İnneHU 'alâ rac'ıhı leKadir (8)
Allah’ın kudretini göstererek kendisine döndürdüğü ve kaçışın olmayacağı o
günde gücü, kuvveti kalmamıştır insanın Fema lehu min kuvvetin kuvveti yoktur ki
dirensin, kuvveti yoktur ki kaçsın, kuvveti yoktur ki dünyada yaptığı gibi
kılıfına uydursun.
ve lâ nasır yardımcısı da yoktur.
Öyle falan bana yardım edecek, feşmekan beni kayıracak, falan torpil geçecek..!
Ahirette yoktur bunlar. Ahirette herkes kendi canı derdine düşecektir. Nebiler
nebisi sevgili Fatımsına; Ya Fatıma nefsini Allah’ın elinden satın al işterî nefseki minallah vallahi yarın
senin içinde bir şey yapamam diyordu ya işte o gün bu gün.
11-) VesSemâi zâtirrec';
Andolsun
yörüngesinde dönenleriyle semâya, (A.Hulusi)
11 - Kasem
olsun o Semai zati rec'a. (Elmalı)
VesSemâi zâtirrec' imdi dikkat et ey
insan gözünü çevir ve etrafına bir bak, hayat çevrimine sahne olan gök şahit
olsun. Semâ Zatirrec’; Hayat çevrimi diye çeviriyorum bunu. Hayat çevrimine
şahit olan gök şahit olsun. Niye? Bakınız hayat çevriliyor. Önce kış, sonra
bahar, sonra yaz, sonra güz. Bir daha böyle bir daha böyle, bir daha böyle.
Önce babalar, sonra oğullar, sonra torunlar ve sonra devam. Hayat çevrimi devam
ediyor.
Önce kuruluşlar, sonra
büyüyüşler, sonra olgunlaşışlar, sonra yıkılışlar. Önce doğun, sonra bebelik,
sonra çocukluk, sonra olgunluk, sonra yaşlılık, sonra ölüm ve böyle hayat
çevrimi devam edip gidiyor ve daha ne çevrimler..! Biz 80 – 100 yıllık
çevrimlerden söz ediyoruz, yer yüzünde 1.000 yıllık, 3.000 yıllık, 6.000
yıllık, 500.000 yıllık, 1.000.000 yıllık, 6.000.000 yıllık daha ne çevrimler
var acaba. Biz ne biliyoruz ki İnsanlığın çevrimine ne demeli, insan türünün
çevrimine ne demeli, daha türler arası çevirime ne demeli. Hatta fizik ve
metafizik arasındaki çevirime ne demeli. Görünmeyen varlıklardan görünen
varlıklara ona ne demeli. İnsandan önce yer yüzünde halife olan bir varlıktan,
daha sonra yer yüzünde halife olan insana ve insandan sonra acaba sıra kime
gelecek. Dolayısıyla işte bütün bu çevrimlere gök şahit oluyor, uzay şahit
oluyor, şahit olsun diyor.
12-) Vel'Ardı zâtissad';
Yarılan
arza ki, (A.Hulusi)
12 - Ve
o arzı zati sad'a. (Elmalı)
Vel'Ardı zâtissad' ve bitkilerle
yarılan yer şahit olsun. Bitkilerle yarılan yer. Essad’ eşvak manasına geliyor.
Meful manasına mastar el ey mastur anh diye açıklamış tefsirlerimiz, hatta İbn.
Aşur. Yani yarılmış, yerin yarıklarından çıkan bitkiye delalet ediyor. Gök
şahit, yer şahit, bitki şahit. Yani yere bak ey insan. Yeniden yaratılışı inkar
ediyorsan, ölü toprağa can veren Allah’ı düşün ve yere bak Kupkuru yer, çöl,
bir parça yağmuru görsün nereden çıkıyor o otlar, kim ekti o tohumları, bin bir
türlü bitkiyi kim ekti. Hangi çiftçi ekti zannediyorsun yer yüzünün o yeşil
bitki örtüsüne onları. Evet, ona bak, bari ondan ibret al.
13-) İnnehû lekavlün fasl;
Muhakkak
ki O (Kur'ân),
elbette Hak ile bâtılı ayırıcı bir söz; (A.Hulusi)
13 - Ki
o her halde bir keskin hükümdür. (Elmalı)
İnnehû lekavlün fasl bu, yani şu
okunan ayetler yani bu sure, yani bu kelam, yani bu hitap. lekavlün fasl sözü kesip takırtıyı
tüketen bir kelamdır. Fasl, Gavli fasl dır. Kıyametin, hesap gününün
isimlerinden biri de neydi Kur’an da ki? Yevmil fasl; seçip ayıran gün. Suçluyu
suçsuzdan, kafiri müminden, iyiyi kötüden, hakkı batıldan ayıran, seçen gün.
Seçen günün uyarısını ayırım sözü ifade ediyor. Gavlü fasl ayırım gününe dikkat
çekiyor. Onun için Kur’an hakkı batıldan ayıran ilahi bir kelamdır.
14-) Ve ma huve Bilhezl;
O, şaka
olarak gelmemiştir! (A.Hulusi)
14 - Şaka
değildir. (Elmalı)
Ve ma huve Bilhezl içi boş bir
lakırdı değildir. Boşuna söylenmiş bir söz değildir. Haşa Kur’an a böyle içi
boş bir söz olarak bakıyorsanız eğer, siz bu hakareti Kur’an a değil Allah’a
yapmış oluyorsunuz. Sonucuna katlanırsınız.
15-) İnnehüm yekiydûne keyda;
Muhakkak
ki onlar bir hile kuruyorlar. (A.Hulusi)
15 - Haberin
olsun ki onlar hep hiyle kuruyorlar. (Elmalı)
İnnehüm yekiydûne keyda ne ki onlar
tuzak üstüne tuzak kuruyorlar, biz de onların tuzaklarını bozuyoruz, habire
tuzaklarını bozuyoruz. Onlar kuruyorlar biz bozuyoruz el keyd. Lehineymiş gibi
gösterip aleyhine davranmaya Arapça da keyd deniliyor. Amacını gizlemektir
keyd. Dolayısıyla Mekr farklı. Mekr; çok ayrıntılı gizli ve ince tasarımlı iş.
Ama El keyd ise amacını gizlemek, sadece maksadını gizlemek, kendisini değil.
Mekr ise hem maksadını, hem aletini gizlemeye deniliyor. Fark var arasında.
[Atlanan ayet; 16-) Ve ekiydü
keyda;
Ben
de hilelerine hileyle cevap veriyorum! (A.Hulusi)
16
- Ben de kurarım hiylelerine hilye. (Elmalı)
Ve ekiydü keyda
Kalem sûresinde de aynı
konunun anlatıldığını görüyoruz:
“Ey Muhammed! Kur’an’ı yalanlayanları Bana
bırak; Biz onları bilmedikleri yerden yavaş yavaş azaba yaklaştıracağız. Onlara
mehil veriyorum; doğrusu Benim tuzağım sağlamdır.” (Kalem/44,45)
Burada da diyor ki Rabbimiz:
“Ey peygamberim! Sen o kâfirleri bana bırak! Endişe etme sen! Kafana takma
onları! Sen yoluna devam et! Onların ipleri benim elimdedir! Yakında
göreceksin, ben, benim dâvâma düşman olan, benim sistemime karşı savaş açan o
kâfirleri bilemeyecekleri, anlayamayacakları yönlerden, hesap edemeyecekleri biçimde
yavaş yavaş azaba, ikâba, cezaya yaklaştırmaktayım. Şu anda onlar kuş
beyinleriyle Müslümanları yalnız ve korumasız zannediyorlar. Onların safında
benim olduğumu unutuyorlar. Onlar benimle savaştıklarının farkında değiller.
Ben onların iplerini uzatıyorum.
Onlara mühlet veriyorum. Arzu ve istekleriyle onları baş başa bırakıyorum. Onun
başarılı olduklarını zannediyor ve aldanıyorlar. Aslında ben onları imhal
ediyorum. Onlara zaman ve fırsat veren benim. Ama bilesin ki ey peygamberim ve
ey peygamber yolunun yolcuları, ben imhal ederim, zaman veririm ama asla ihmal
etmem. Çünkü benim fendim sağlamdır. Benim tuzağım, planım, tedbirim pek
yamandır. Ben tuzak kurdum mu, tedbir aldım mı, yakaladım mı onu kimse bozamaz,
kimse ondan kaçıp kurtulamaz. (Besâiru-l Kur’an- Ali Küçük)]
17-) Femehhililkafiriyne emhilhüm ruveyda;
Bu
yüzden o hakikat bilgisini inkâr edenlere mühlet ver, onlara az bir süre tanı.
(A.Hulusi)
17 - Onun
için kâfirleri imhal eyle: mühlet ver onlara biraz. (Elmalı)
Femehhililkafiriyne emhilhüm ruveyda
o halde artık küfürde direnenlere süre tanı, mühlet ver, sadece kısa bir
mühlet, sadece kısa bir süre. Yesinler, içsinler, eğlensinler, yatakhane,
yemekhane, abdesthane ve işhane arasında hortum olduklarını zannetsinler.
Amaçsız, gayesiz, hedefsiz. Yer yüzüne sanki sadece soluk almak için, eğlenmek
için gelmişler gibi, sanki bu misafirhane onların lunaparkı olsun için döşenmiş
gibi kısa bir kâm alsınlar, zevkperestlik yapsınlar, bakalım sonuç ne olacak.
Evet, Kur’an açıkça söylüyordu ya
A. İmran suresini sonunda Lâ yeğurrenneke tekallübülleziyne keferu
fiyl bilad. (A. İmran/196) küfürde, inkarda direnenlerin yer yüzünde
bir elleri yağda bir elleri balda, yedikleri önlerinde yemedikleri arkasında
keyif çatarak dolaşmaları seni aldatmasın sakın. Metaun kaliyl.. (A:İmran/197)
çok az bir geçimlik, çok az bir lezzet, yani bu geçip gidici, uçucu bir
zevktir. Meta; kamil olmayan, daim olmayan, sabit olmayandır. Naıym in zıddıdır
Naıym de kamil olan, sabit olan, daim olandır. Az bir geçimlik, geçinsinler,
biraz zevklensinler bakalım, sonunda Allah enseleyecek.
Sadakallahul azıym. Ve bellegana
resulühünna nebiyyül keriym ve nahnü ‘alâ zalike mineşşahidiynes şakiriyne Bi kalbin seliym Allah en doğrusunu söyledi. O en doğru sözü nebi bize eksiksiz
bir biçimde iletti ve biz de buna şahit olduk. Şahit olduğumuza sen şahit ol,
bizi de iyi şahitlerden kıl ya rabbi. Amin. 35.12
Târık
suresinin sonu.
Târık suresini toplu olarak
BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder