b sayfasından
devam
9-) Elleziy leHU MülküsSemavati vel'Ard*
vAllâhu 'alâ külli şey'in Şehiyd;
O ki,
semâlar ve arzın mülkü O'na aittir! Allâh her şeye şahittir! (A.Hulusi)
09 -
Ki bütün Semavât ve Arz mülkü onundur ve Allah, her şey'e şâhittir. (Elmalı)
Elleziy leHU MülküsSemavati vel'Ard O
Aziyz ve Hamid olan Allah’ki gökler ve yer O’nun mülkiyetindedir, O’nun mutlak
mülküdür. vAllâhu
'alâ külli şey'in Şehiyd Allah her şeye şahittir.
10-) İnnelleziyne fetenülmu'miniyne
velmu'minati sümme lem yetûbu felehüm 'azâbu cehenneme ve lehüm 'azâbulharıyk;
Muhakkak
ki, iman eden erkeklere ve iman eden kadınlara işkence yapıp, tövbe de
etmeyenler var ya, onlar için cehennemin azabı vardır ve onlar için yakıcı
azabı vardır. (A.Hulusi)
10 - O
kimseler ki müminîn ve mü'minâta fitne yapmışlar, sonra da tevbe etmemişlerdir
muhakkak artık onlara Cehennem azâbı var ve onlara yangın azâbı vardır.
(Elmalı)
İnnelleziyne fetenülmu'miniyne velmu'minati sümme
lem yetûbu mü’min erkekler ve mü’min kadınlar. İşkenceye uğrayan,
ıstırap çeken, acı çeken, Allah yolunda başına iş gelen, acıya katlanan, bu iş
ne olursa olsun yeter ki Allah yolunda olsun. Allah yolunda işkence gören
mü’min erkekler ve mü’min kadınlara gelince; sümme lem yetûbu onlara mü’min
erkekler ve mü’min kadınlara işkence edenlere gelince İşkence eden kimselere
gelince sümme
lem yetûbu işkence edip sonra da tevbe etmeyen kimselere gelince; felehüm 'azâbu
cehenneme ve lehüm 'azâbulharıyk işte cehennem azabı onlar içindir.
Yakıcı ateş azabı da onlar içindir.
Dikkatinizi çekti mi bir şey?
Buruç/10. ayetinde yan yana “vav” la beraber cehennem azabı, yakıcı ateş azabı
geliyor. O zaman cehennem azabı ayrı bir şey mi. Yakıcı ateş azabı geldiğine
göre eğer ikisi de aynı şeyi söylemeyecekse, ki belagat açısından söylememeli,
aynı şeyi tekrarlamış olur. Bu belagat, Kur’an belagatine aykırı. O zaman bu
ikisi ayrı şey. Cehennem azabı nedir o zaman?
Bizim aklımıza cehennem deyince
hemen ateş geliyor. Aslında cehennemin kelime manasında ateş yok, uçurum,
Gohinam aslı. Dipsiz uçurum manasına geliyor. Cehennem azabı aslında azap
kelimesinin kök manasıyla izah ediliyor. Burada onu açıkça görüyoruz. Nedir?
Mahrumiyet. Allah’tan mahrum kalmak, Allah’ın rahmetinin dışında kalmak,
imandan mahrum kalmak.
Evet, imandan mahrum kalmak
Allah’tan mahrum kalmaktır. Azab ta mahrumiyet demektir zaten. Ma’ül azb denir
insanın yangınlığını alıp, yangınlığından mahrum ettiği için. Ciğer
yanıklığından mahrum ettiği için, insanı kandırdığı için soğuk suya, buz gibi
suya Ma’ül azb denir. Evet. ve lehüm 'azâbulharıyk ayrıca da yakıcı azab
gelmiş.
[Ek bilgi; İnsanlara işkence
denince, iki tür işkence anlıyoruz:
1. Bizâtihi, resen, Müslüman’a
Müslümanlığı sebebiyle bedenine yapılan işkenceler. Başını örttün, sarık
sardın, şunları konuştun, şunları yaptın diye yapılan işkenceler. Şu anda
Müslümanlığından dolayı kodeslere tıkılanlar gibi.
2. Müslümanlıklarından ötürü
Müslümanlara yapılan bir başka işkence türü daha vardır. Görünmeyen işkence.
Hafi, gizli işkence. İnsanların farkına varamadıkları, ruhlarına, inançlarına
yapılan işkenceler.
Eğer insanlara Müslümanlık
verilmez, onlara vahiy sunulmaz, Kur'an ve Sünnet bilgilerinden mahrum
bırakılır da, o insanlar da farkında olmadan işkenceye, cehenneme, ateşe doğru
gidiyorlarsa işte bu onlara yapılan en büyük işkencedir.
Bu öyle korkunç bir işkencedir
ki, insanlar bunun farkına bile varamazlar. Yani öncekinde olduğu gibi bizâtihi
insanın bedenine işkence yapılmaz. Vücudunda yara bere yoktur, ama ona Kur’an
sız ve Sünnetsiz bir eğitim sunulur, dinsiz, îmansız bir hayat programı sunulur
ve bu şekilde ona işkence edilir.
Onun Kur’an la, Sünnetle,
dinle, âhiretle münasebetini kesme adına ne gerekiyorsa yapılır. Spordu,
eğlenceydi, sinemaydı, televizyondu, kumardı, içkiydi, uyuşturucuydu her şey
hazırlanır ve dinden habersiz yetişen zavallı, farkında olmadan işkenceye,
cehenneme doğru yol alır. İşte şu anda dinini tanımadan, materyalist bir
eğitimin kurbanı olarak ümmeti Muhammed’in çocuklarının süratlice işkenceye
doğru gittiklerini görüyoruz. (Besâiru-l Kur’an-Ali Küçük)]
11-) İnnelleziyne amenû ve 'amilussalihati
lehüm cennatün tecriy min tahtihel'enhar* zâlikelfevzülkebiyr;
Muhakkak
ki iman edip imanın gereğini uygulayanlara gelince, onlar için altlarından
nehirler akan cennetler vardır... İşte bu büyük kurtuluştur! (A.Hulusi)
11 - O
kimseler ki iman etmişler ve salih ameller işlemişlerdir, muhakkak onlara
altından ırmaklar akar Cennetler var, işte o büyük kurtuluş dur. (Elmalı)
İnnelleziyne amenû ve 'amilussalihati lehüm
cennatün tecriy min tahtihel'enhar fakat iman eden ve salih amel
işleyen, imanını; toplumsal yanlışları ve bozuklukları düzelterek ispat eden
kimselere gelince, işte onlar için tabanından ırmaklar çağlayan cennetler
vardır. Zâlikelfevzülkebiyr
işte budur büyük başarı, budur gerçek başarı. Başarıyı Allah tarif ederse böyle
eder.
Fevz nedir? Hani Amir Bin
Füheyr’e Bir’i Mâune faciasında kafirler tarafından pusuya düşürülüp
öldürülürken son sözü öyle olmuştu. Legat füztü vallahi, Vallahi işte şimdi
başardım. Ölen değil de neden öldürülen başarıyor? İşte bu sorunun peşine düşen
katil en sonunda imanı bulacaktır.
12-) İnne batşe Rabbike leşediyd;
Muhakkak
ki Rabbi'nin yakalayışı çok şiddetlidir! (A.Hulusi)
12 -
Hakîkat rabbinin tutuşu şedittir. (Elmalı)
İnne batşe Rabbike leşediyd hiç
şüphe yok ki rabbinin yakalaması çok şiddetlidir. Rabbinin enselemesi çok
şiddetlidir.
13-) İnneHU HUve yübdiu ve yu'ıyd;
Muhakkak
ki "HÛ"dur, ibda (izhar) eden ve iade (tekrar
izhar) eden! (A.Hulusi)
13 -
Çünkü o hem mübdî hem muîddir. (Elmalı)
İnneHU HUve yübdiu ve yu'ıyd ilk kez
yaratan ve yaratılışı tekrarlayacak olan da yine O dur. Yani Allah yaratılışı
tekrarlayacaktır. Ve yu’ıyd; yeniden iade edecektir. Manasında.
14-) Ve "HU"vel Ğafûrul Vedud;
O,
Ğafûr'dur, Vedud'dur. (A.Hulusi)
14 -
Onunla beraber gafurdur, çok sevgili (vedud) dur.
Ve "HU"vel Ğafûrul Vedud
zira O rahmeti sonsuz, mağfireti sonsuz, ğufranı sonsuz, bağışlaması sonsuz
olandır ve el Vedud olandır. El vedud; sadece seven manasına gelmez. Fe’ul
vezni hem ismi fail, hem de ismi mef’ul anlamını içerir. Yani hem seven, hem
sevilmeyi isteyendir. Allah rızık verir rızık istemez, bağışlar bağışlanmayı
istemez, yaratır ama yaratılmaya muhtaç değildir. Yaşatır ama yaşatılmaya
muhtaç değildir. Fakat bir hususa gelince Allah karşılıklı bekliyor. Yani sever
ve sevilmeyi ister. Sevgi işte böyle çift taraflıdır. Allah’ın sevgisi, El
Vedud,
15-) Zül'Arşil Meciyd;
Arş
sahibi'dir, Meciyd'dir (şanı, azameti yüce). (A.Hulusi)
15 -
Arşın sahibi, şanlı (mecîd) dir.
Zül'Arşil Meciyd en yüce makamın
sahibidir Allah. Yani insanın sevgisine muhtaç olduğu için değil, insan o’nun
sevgisine muhtaç olduğu için Allah insan tarafından sevilmeyi ister. Çünkü
insanın Allah’ı sevmesinden Allah çıkar kazanmaz, insanın çıkarı vardır.
16-) Fa'alün lima yüriyd;
İrade
ettiğini (Dilediğini) yapar! (A.Hulusi)
16 -
Dilediğini yapar (fa'alün limâ yürîd) dir.
Fa'alün lima yüriyd O her
istediğini, her dilediğini yapandır. Bu ayetlerde Allah tanıtılıyor. Enseleyen,
yoktan var eden, vardan var eden Gafur ve Vedud olan, arşın sahibi olan ve
dilediğini yapan Allah.
17-) Hel etake hadiysülcünûd;
O
orduların haberi sana geldi mi? (A.Hulusi)
17 -
Geldi ya, sana kıssası o orduların (o cünudun).
Hel etake hadiysülcünûd malum
orduların haberi sana geldi mi? Malum ordular kim?
18-) Fir'avne ve Semud;
Firavun
ve Semud'u (helâk eden)! (A.Hulusi)
18 -
Firavunun ve Semud’ün.
Fir'avne ve Semud biri firavun, iri
Semud kavmi. Firavun iktidarın azmasını, Semud ise refahla azmayı ifade eder.
1. si iktidarla azmayı, 2. si refahla azmayı, şımarmayı ifade eder. Onun için
ikisine birer örnek vermiş.
19-) Belilleziyne keferu fiy tekziyb;
Hayır!
Hakikat bilgisini inkâr edenler bir yalanlama içindedirler. (A.Hulusi)
19 -
Fakat o küfredenler hâlâ bir tekzibe.
Belilleziyne keferu fiy tekziyb
maalesef, burada “bell” e verebileceğim en güzel anlam maalesef. Maalesef
küfürde ısrar edenler, direnenler yalanlamanın içine boylu boyunca daldılar.
Fiy tekziybin; Yalanın içine boylu boyunca daldılar. Yalana gömüldüler desek
yeridir.
20-) VAllâhu min verâihim muhıyt;
Allâh,
onların verasından (derûnlarından) ihâta edendir! (A.Hulusi)
20 -
Halbuki Allah arkalarından kuşatmış.
VAllâhu min verâihim muhıyt Allah
ise onları arkalarından kuşattı.
21-) Bel Huve Kur'ânun Meciyd;
Üstelik
O, Kur'ân-ı Meciyd'dir. (A.Hulusi)
21 -
Fakat o şanlı bir Kur'an dır.
Bel Huve Kur'ânun Meciyd ve sözün
özü; bütün bunların ötesinde söylenecek gerçek şudur ki; bunları haber veren,
bu gerçekleri söyleyen, insanı insana tanıtan Allah’ı insana tanıtan, hakikatin
kaynağını insana haber veren, ebedi mutluluğun haritası olan ve Allah’a varan
yolu gösteren ilahi rehberliğin ifadesi olan bu hitap, bu şanlı, şerefli bir
Kur’an dır, hitaptır.
Aslında el ile gelmediği için
Kur’an a Kur’an diye çevirmek doğru değil, şanlı, şerefli bir kitaptır. Evet,
Meciyddir, şanlı ve şereflidir. Neden; Çünkü Allah’tan gelmiştir. Çünkü İnsanın
lehinedir, çünkü insana ilahi rehberliktir.
22-) Fiy Levhın Mahfuz;
Levh-i
Mahfuz'dadır! (A.Hulusi)
22 -
Bir Levhi mahfuzda.
Fiy Levhın Mahfuz tarifsiz bir
levhada, tam tercüme etmeden vereyim; koruma altına alınmıştır. Yani tarifsiz
bir hafızada, yongada, tabir caizse kartta. İlahi kart bu. Bilgisayar kartına
benzemez. Bu Allah’ın kartı. Dolayısıyla tarifi de mümkün değil. Onun için Fil Levhın Mahfuz değil. Fiy Levhın Mahfuzin.
Yani akla hayale gelmez, tarifi mümkin değil, düşünmek isteseniz
düşünemezsiniz, tasvir etmek isteseniz edemezsiniz. İşte öyle bir levha da,
öyle bir kartta koruma altına alınmıştır bu vahyin kaynağı.
Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan
Allah’a hamd’adır.
Buruc suresinin sonu
Buruc suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder