Elhamdülillâhi Rabbil Âlemîn, Vessalâtü vesselâmü ‘alâ Resulina Muhammedin
ve ‘ala ‘alihi, ve eshabihi ecmaiyn.
Rabbişrah liy sadriy;
Ve yessirliy emriy;
Vahlül ukdeten min lisaniy;
Yefkahu kavliy; (Tâhâ
25-26-27-28)
Rabbeneftah bil hayr, vahtim bil hayr, Rabbi yessir ve lâ tüassir,
Rabbi temmim bil hayr.
Rabbi edhılniy müdhale sıdkın ve ahricniy
muhrace sıdkın vec'al liy min ledünke sultanen nasıyra. (İsra/80)
Amin, amin, amin..!
Değerli Kur’an dostları bu
dersimize inşallah Târık surei celilesiyle başlayacağız. 114 burçlu Kur’an
ülkemizin bir burcuna daha tırmanacağız. Bakalım o burçta bizi neler bekliyor.
Hangi kelam sürprizleriyle karşılaşacağız, hangi güzellikleri göreceğiz, hangi
uyarı levhaları bizi karşılayacak, hangi müjdeler bekleyecek.
Târık suresi elimizde ki mushafta
86. sırada yer alıyor. Adını ilk ayetinden alıyor. VesSemâi vetTarık gecenin konuğu,
gece gelen misafir veya sabah yıldızı manasına geliyor.
Buruc suresi tivai mufassalin (Kur'an-I
Kerim'de 49'uncudan 85'inciye kadar olan sureler.) sonu idi. Bu sure ise
evsat- ı mufassalın başı, (Kur'an-I
Kerimin 86. suresi olan Tarık Suresinden 98. sure olan Beyyine Suresinin sonuna
kadar olan surelerdir) Târık suresi. Mufassallar üçe ayrılırdı; Tıvali
mufassal, evsatı mufassal, kısalı mufassal. Yani kısa sureler 3 e taksim
edilmişti, işte bu Târık suresi evsatı mufassalın, orta mufassalların başı
olmuş oluyor.
Ebu Hüreyre rivayetinde Yatsı da
buruç ve Târık surelerini efendimizin aynı namazda okuduğunu söylüyor. Ve orada
da; VesSemâi
vetTarık şeklinde anıyor sureyi. Demek ki sure ilk nesillerin dilinde
Târık ismi ile değil, VesSemâi vetTarık
yani ilk ayetiyle anılıyordu.
Suremiz Mekki. Birçok kısa
surelerde olduğu gibi. İniş yılı takriben, tabii ki muhtemelen, çünkü kesin bir
şey söylemek genellikle zor. Elimizde bir karine bir delil olmadan surenin iniş
yılı şudur diyemiyoruz. Bazılarında bunu yapabiliyoruz elimizde delil var
karine var çünkü. ‘Alâk suresinde bunu yapmamamız söz konusu olamaz zaten.
Hatta Duha ve İnşirak surelerinde bunu yapabiliyoruz. Ama bazı sureler için
yaklaşık yıl veriyoruz ki bu yıl Târık suresi için peygamberliğin, nübüvvetin
4. yılı.
Buruc, İnşikak, İnfitar gibi sema
ile başlayan surelerin hizasına yazılmalıdır Târık suresi. Beled suresi ile
Kamer suresi arasında nazil olmuş. Şimdi suremizin tefsirine geçebiliriz.
Rahman, Rahıym Allah adına. Her
kelâm, her bildiri bir makamın, bir otoritenin adına okunur. Bu kelamı ilahi
ise Allah adına okunmalıdır. Çünkü rabbimiz bunu göndermiştir biz insanlara.
Elçi melek, ve elçi insan vasıtasıyla. Biz de Allah’tan gelen bu bildiriyi,
beyanı almış, ruhumuzun üstüne demiş, bağrımıza basmış, tabii ki onu alıp bağra
basmanın gereği olan hayatımıza koymaya gayret etmişsek o zaman hakkını
vermişiz demektir.
Ama hayatımıza koymak içinde önce
anlamak lazım. Anlaşılmayan bir şey nasıl yaşanır? Bir şeyi yaşamak için
anlamak lazım. Kur’an anlaşılsın diye indirilmiştir. Çünkü Mübiyndir. Hem
özünde açık, hem de açıklayıcı. Dolayısıyla Kur’an ın anlaşılmaz olduğunu ima
eden her türlü yaklaşım Kur’an la taban tabana zıt düşmüştür. Hatta Kur’an ı
yalanlamıştır. Rabbimiz Kitabı mübiyn derken o mübiyn olmadığını söylemiş.
Kitabın kapalı olduğunu, anlaşılmaz olduğunu iddia etmiş olur ki Allah ile ters
köşelere düşmüş olurlar.
1-) VesSemâi vetTarık;
Andolsun
semâya ve Tarık'a, (A.Hulusi)
01 - Kasem
olsun o Semâya ve Târıka. (Elmalı)
VesSemâi vetTarık Uzay şahit olsun.
esSema; Semâvat çoğuluyla değil de, tekil olarak geldiğinde bütün sema, bütün
bir sema şahit olsun. Veya uzay şahit olsun. Burada “vav” kasem olarak gelmiş,
semâya yemin ediliyor. Semâ; her şeyin üst tarafı manasına geliyor. Sümû; yüce,
üst, yüksek anlamına geliyor. Onun için bugün dahi gündelik Arapça da makam
sahibi krallara ve ona benzer şahsiyetlere ekselansları anlamında sümuğvül
melik, sümuğvül vezir gibi yüceltme sıfatları kullanılır. Semâ oradan geliyor.
Sâmi de oradan geliyor. Yüce, yücelik sahibi. İsim de oradan geliyor. İisim iki
köke nispet edilir; hem vesm, visam; madalya, alem. Hem de sümuğ; yani yücelik
isim sahibi olmak, yücelik sahibi olmaktır. Demek ki var olanın ismi olur, var
olmak bizatihi yücelik sahibi olmaktır. Çünkü var eden yücedir. El Aziyz.
Es Semâ ve et Târık üzerine yemin
ediliyor, şahit tutuluyor. Târık etturug dan fail. Gece gelen manasına. Araplarda
gece biri geldiği zaman ya ayağını yere vurur, ya da yerden iki taş alır
birbirine vururmuş. İşte tarraka çıkarmak budur. Yani vurmak, ses çıkarmak,
tarraka çıkarmak anlamında. Gecenin konuğu demek, gece gelen demek, gece gelen
misafir. Veya sabah yıldızı. Yani gece, sabah yıldızını getirip oraya bıraktığı
içinde sabah yıldızına Târık, sabahın kapısını vuran yıldız manasına, sabahın
kapısını vuran misafir yıldız, sabahı haber veren haberci manasına sabah
yıldızına şi’ra yıldızı, yanlış hatırlamıyorsam özgün ismi, işte o yıldıza
Târık ismi veriliyor, ona yemin ediliyor.
Aslında sabahı haber veren vahye
yemin ediliyor desek daha doğru olur. Çünkü vahiy; insanlığın kararan gecesinin
sabahını haber veriyordu. Vahiy gece gelmişti, çünkü İnnâ enzelnaHU
fiy LeyletilKadr. (Kadr/1) biz onu kadir gecesinde indirdik
buyuruyordu rabbimiz. O bir gece inmişti ve indiği gece Kadr ismini
almıştı. Veya Kadr ismini alan bir gece de inmişti. Belki bu LeyletilKadr;
Marife gelmesi, insanlığın yaratıldığı ana bir delalet ediyordu. Yani eğer bu
gece Kur’an inmeden önce Kadr ismini almış, şerefli, kadri kıymeti olan bir
gece ismini almışsa, o zaman bu gecede de daha önce çok büyük bir şey olmuştu.
Belki insanlığın yaratıldığı gece, belki yer kürenin yaratıldığı gece, belki de
varlığın; yokluk gecesinden çıkışına delalet ediyordu bilmiyoruz, Allah biliyor
en doğrusunu.
[Ek bilgi; Muhammed Esed
Meal/tefsirinden hareket edersek, Tarık sabah yıldızı manasının yanı sıra
"felâketin ve sıkıntının derin karanlığında bunalmış bir insana zaman
zaman gelen semavî bir teselli ve rahatlamayı veya belirsizliğin karanlığını
gideren ani, sezgisel bir aydınlanmayı da ifâde eden bir mecaz"dır.
Anlamları üzerine derin tefekkür hâlinde namazlarda veya sâir durumlarda Kur'an
âyetleri okunursa, kişisel tecrübelerime göre insanın gönlüne bir ferahlık
gelir. İşte bu âyetleri de, özellikle depresyon ve evhamların derin karanlığına
düşmüş hastalarıma, arzu ederlerse okumalarını tavsiye ediyorum. İçinde
bulunduğu durum ne kadar ümitsiz gibi görünse de "yedullah" sürekli
insanın sırtındadır ve hep bir çıkış, kurtuluş, felah vardır.( Psikiyatr
Dr. Mustafa Merter) ]
2-) Ve ma edrake metTarık;
Bilir
misin Tarık'ı? (A.Hulusi)
02 - Bildin
mi Târık ne? (Elmalı)
Ve ma edrake metTarık Târık’ın ne
olduğunu sen nereden bileceksin. Yani dirayetle bilemezsin, sen kendiliğinden
bilemezsin. Düşünerek taşınarak bilinecek bir şey değil bu. O zaman gel Allah
sana rivayet etsin, yani rivayetle, rivayetlerin en yükseğiyle, kelâmı ilahi
ile öğren.
3-) En Necm'üs sâkıb;
Delip
geçen yıldızdır (PULSAR)! (A.Hulusi)
03 - O
necmi sâkıb. (Elmalı)
En Necm'üs sâkıb delen bir yıldızdır
o. Essakıb; yumuşak bir şeyi yakarak delmek manasına geliyor. Arap edebiyatında
bu kelimenin ilk kez görüldüğü yer Kur’an. daha önce görüldüğüne dair herhangi
bir delil yok.
Karanlığı delen gök taşına da
Sakıb deniliyor. Zaten kelime aynı zamanda yükseliş manasına da geliyor. Çünkü;
SakabedTair; Kuş yükseldi cümlesi öteden beri kullanılıyor. Demek ki aynı
zamanda ezdad bir kelime. Zıt anlamlı bir kelime. İçerisinde; Hem inişi, hem
yükselişi ifade eden bir kelime. Ama hepsinden öte anlamı delen bir yıldız.
Peki daha önceki 1 ve 2. ayetleri
Târık ı gecenin konuğu olan vahiy olarak anlarsak bunu nasıl anlayacağız?
İnkarcı aklın karanlığını delen bir yıldız olarak anlayacağız.
[Ek bilgi; EVRENİN KÜÇÜK YEŞİL
ADAMLARI
1967 yılında İngiltere
Cambridge üniversitesi'nde Jocelly Bell düzenli ve ısrarlı bir radyo
sinyali yakalar. Radyo sinyalinden kalbin vuruşları gibi düzenli vuruşlar
gelmektedir. O zamanda Uzay'da böyle düzenli vuruşların kaynağı olabilecek bir
gök cismi bilinmiyordu. Bu yüzden bu sinyallerin, başka gezegenlerdeki akıllı
yaratıklar tarafından gönderildiğine kanaat getirilir.
Büyük bir heyecanla
davetiyeler bastırılır, basın kuruluşlarına haber verilir ve LGM adı verilen
görkemli bir seminer düzenlenir. LGM (Little Green Men) "Küçük Yeşil
Adamlar" demektir ve Evren'de akıllı yaratıklarla irtibat kurulduğunu
simgelemektedir.
Çok kısa bir süre sonra söz
konusu sinyallerin kaynağının nötron yıldızlarının çok büyük bir hızda
dönmeleri olduğu anlaşılır. Böylece nötron yıldızlarına bir ad daha
takılacaktır: "Pulsarlar".
Jocelly'in buluşu uzaylılarla irtibatı sağlayamamıştır ama Pulsarların keşfini
sağlamıştır. İngilizce'de "pulsate", nabız gibi vuruşları ifade eden
bir kelimedir. "Pulsation" da "vuruş, titreşim" demektir.
Bundan da nötron yıldızlarına takılan "Pulsar" isminin Kuran'da geçen
"Tarık" yani "Vuruş" ismiyle uyumlu olduğu anlaşılmaktadır.
(Süleymaniye
vakfı Din ve fıtrat araştırmaları merkezi)]
4-) İn küllü nefsin lemma 'aleyha hafız;
Hiçbir
nefs yoktur ki, onun üzerinde bir hafîz (gözetleyici
- koruyucu) bulunmasın. (A.Hulusi)
04 - Bir
nefis yoktur ki illâ üzerinde bir hâfız olmasın. (Elmalı)
İn küllü nefsin lemma 'aleyha hafız
zaten hiçbir insan yoktur ki ilahi gözetim ve koruma altında olmasın. İn küllü nefsin
lemma 'aleyha hafız herkes, her insan, her can ilahi koruma ve
gözetim altındadır diyor. Yani bu tabii ki görünenlerden, görünmeyene. Maddeden
manaya, fizikten metafiziğe doğru bir akıl inkışafı gerektiriyor vahiy, zaten
bunun içinde iniyor. Aklımızı görünen den görünmeyene. İdrakimizi fizikten
metafiziğe, somuttan soyuta doğru uruc ettiriyor. Yani uruc için nüzul. İniyor
ki çıkalım diye. Vahiy iniyor ki biz çıkalım diye. Vahit iniyor ki akıl
yükselsin diye. Vahiy iniyor ki insan idraki miraca çıksın diye. Çıkarmak için inendir
vahiy. Çıkarmak için, yükseltmek için, kemale erdirmek için inendir vahiy.
Evet, rabbimiz tenezzül buyuruyor ki biz yücelelim, biz yükselelim diye.
Dolayısıyla yaptığımız tefsirleri işte bu meyanda bu bağlamda görmek lazım.
Vahyin amacı insanı korumaktır.
Bir önceki ayette karanlık aklı delen bire yıldızdır dedik vahiy için bu da İn küllü nefsin
lemma 'aleyha hafız hiçbir insan yoktur ki ilahi gözetim ve koruma
altında olmasın derken vahiy insanı korur ve gözetir manasına gelmiş olur. Eğer
bu ayetleri bu pasajı vahiy bağlamında ele alırsak, vahyin maksadı insanı
korumaktır demiş olur.
5-) Felyenzuril'İnsanu mimme hulika;
İnsan
neden yaratıldığına bir baksın! (A.Hulusi)
05 - Onun
için insan düşünsün neden yaratıldı? (Elmalı)
Felyenzuril'İnsanu mimme hulik o
halde artık insan baksın neden yaratıldı, neden yaratıldığına insan bir baksın.
Bir şöyle dönsün baksın. Burada ki, bir önceki 4. ayette ki “in” eğer muhassese
ise “ma” zaide olur. “İn” nafiye ise eğer; İn
küllü nefsin lemma; İlla manasına gelir ki benim tercihim naçizane
manalandırmada tercihim budur, o zaman şu ayetlerle beraber düşünmek lazım. Ve
inne 'aleyküm lehafizıyn.(İnfitar/10); üzerinizde hiç şüphe
yok ki muhafızlar vardır.
Yine Ve lekad halaknel İnsane ve na'lemu ma
tuvesvisu Bihi nefsuh.) insanı biz yarattık nefsinin ona neler
fısıldadığını da yine biz biliriz. Çünkü ve nahnu akrebu
ileyhi min hablil veriyd. (Kaf/16 Biz
kulumuza şah damarından daha yakınız. Onun için insana iç güdülerinin neler
fısıldadığını, egosunun, benliğinin neler fısıldadığını biz çok iyi biliriz.
İnsanı iyi biliriz diyor. Onun için insanın neresinden zarar göreceğini ve
neresine karşı koruma gerektiğini, insanın nasıl korunacağını, insanın
neresinin zayıf, neresinin güçlü olduğunu biz biliriz. Bir önceki ayeti bu
bağlamda düşünmek lazım.
Felyenzuril'İnsanu mimme hulik insan
neden yaratıldığına bir baksın, dönsün ve baksın.
6-) Hulika min mâin dafikın;
Atılan
bir sudan (meni)
yaratıldı. (A.Hulusi)
06 - Bir
atılgan sudan yaratıldı. (Elmalı)
Hulika min mâin dafik insan atılmış,
fışkıran sade bir sudan. Hatta zımni manası değersiz bir sudan yaratıldı dafik;
hızla dışarı çıkan, atılan, fışkıran, fırlayan manasına. Fail manazı zahir
zaten bunun. Ama Ferra dan hicazlılar nât yolu ile, yani sıfatın kardeşi nât yoluyla,
sıfatla aynıdır demiyorum, nât ile sıfatın manalarında nüans var. Nât yolu ile
gelirse faile, meful manası vermişler Kûfe liler. Dolayısıyla metfuk manası,
yani atılan, çıkartılmış saçılan, fırlatılan.
Min meniyyin
yümna. (Kıyamet/37) bu ayetle beraber düşünmemiz gereken başka
ayetlerde var. Yani atılmış meni. min nutfetin emşâc. (İnsan/2) karışım. Yani
aslında sade bir su değil, emşâc; içinde karışım olan, yani konsantre, tam
bugünün kelimesine çevirecek olursak konsantre bir hayat suyu Min
meniyyin yümna. Yine de tam tarif etmiş olmuyoruz çünkü meniyyin; nekira,
belirsiz. Min nutfetin; belirsiz. Emşâcin; belirsiz. Yani tarife gelmez,
tarifsiz. Bu mana, bu vurgu içinde var.
Neden
insanın yaratılışı söz konusu olduğunda yaratılışın başlangıcında ki basitliğe
delalet eder ve dikkat çeker Kur’an? Yaratılış kendiliğinden olamaz ey
insanoğlu, Bu kadar karmaşık ve kamil bir varlık öyle basit bir şeyden,
kendiliğinden yaratılmış olamaz. Kendiliğinden gelmiş olamaz. Tesadüfün eseri
olamaz insan. O su orada duruyor, haydi bakalım, eğer kendiliğinden oluyorsa o
suyu önce sen yarat, veyahut ta Allah’ın yarattığı o sudan sen insana çevir de
bir görelim. Dolayısıyla Allah’ı hesaba katmadan insanı anlayamazsın ey
insanoğlu. Allah’ı hesaba katmadan, devre dışı bırakarak, göz ardı ederek
kendini anlayamazsın ey insanoğlu vurgusu vardır burada.
Devam ediyor
b sayfasına geçiniz
Tarık
suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder