a sayfasından devam
9-) Fezekkir in nefe'atizzikra;
Eğer
zikra (hatırlatma) fayda verirse, hatırlat! (A.Hulusi)
09 - Onun
için Öğüt ver: Öğüt fâide verirse. (Elmalı)
Fezekkir in nefe'atizzikra işte bu
ayetin mealinde şimdiye kadar verilen meallerin bazılarında ciddi problemler
olmuş, onun içinde dikkat buyurmanızı rica edeceğim Fezekkir in nefe'atizzikra şöyle
meallendiriliyor; Eğer öğüdün fayda verirse öğüt ver. O zaman bir sonra ki
ayetle bu ayeti çeliştirmiş oluyor. Hem Allah resulüne; sen sadece öğütçüsün
diyor Fezekkir innema ente müzekkir. Leste 'aleyhim Bimusaytır
(Ğaşite/21-22) sen onların üzerine jandarma değilsin, sen
sadece bir uyarıcısın, o zaman uyarma görevini yap.
Peki yine mi çelişki göreceğiz?
Hayır. Bunu nasıl anlayacağız? Doğru anlama şu; Öğüt bazılarına fayda verse de
sen hep öğüt vermeyi sürdür. Hiç öğüt vermekten vazgeçme. Tabiatı icabı öğüt
bazılarına fayda verir, bazılarına vermez. Yani öğüt verdiğiniz herkes öğüt
almaz. Aklının kapasitesine göre, ön yargıyla dinleyip dinlemediğine göre,
bilgisine göre, duruşuna göre, inancına göre öğüt alır ya da almaz. Ama sen hep
öğüt vermeye devam et. Yani burada aslında mesele açık. Sen hatırlatma
bazılarına fayda verse de hep hatırlat. Yani her uyarı her zaman herkese fayda
vermez. Fayda vermeyecekse hatırlatma manası bir sonraki ayete de zaten aykırıdır.
10-) Seyezzekkerü men yahşâ;
Haşyet
duyan hatırlayıp düşünecektir! (A.Hulusi)
10 - Saygısı
olan Öğüt alacaktır. (Elmalı)
Seyezzekkerü men yahşâ işte bir
sonraki ayet. Allah huzurunda tir tir titreyenler nasıl olsa öğüt alacaklar.
Yani sen öğüt ver, bazıları öğüt alacak. Bazıları almayacak olabilir. Ama
alacak olanlar vardır. Kimdir onlar? Haşyet duyanlar. Allah sevgisiyle,
Allah’ın sevgisini kaybetmekten tir tir titreyenler. Haşyeti havf den böyle
ayırıyoruz. Haşyet Allah’ın büyüklüğünü bildiği için, azametini bildiği için
korkanlar. Havf ise; korkanın güçsüzlüğünden kaynaklanan korku.
11-) Ve yetecennebühel'eşka;
En şakî
ise ondan kaçacaktır! (A.Hulusi)
11 - Pek
bedbaht olan da ondan kaçınacaktır. (Elmalı)
Ve yetecennebühel'eşka rabbinden
kopanlar ise öğütten kaçacaktır. Evet,
Ve yetecennebühe onsan kaçacak, ona yan dönecek, ona sırt dönecek diye
çevirelim. El’eşka eşkıya olanlar o
öğüde sırt çevirecektir. ‘eşka aslında şakka kökü, Allah’tan kopma, Allah’tan
bağımsız olduğunu düşünme. Allah ile bağlarını koparma manasına gelir. Allah
ile bağını koparan öğüt almayacaktır.
12-) Elleziy yaslennarelkübra;
O (en şakî) ki, en büyük ateşe
(Allâh'tan ebedî uzak düşmüşlüğe) maruz kalır! (A.Hulusi)
12 - O
ki en büyük ateşe yaslanacaktır. (Elmalı)
Elleziy yaslennarelkübra o ki; O ne
olacak peki sonuçta yaslennarelkübra en derin ateşe yaslanacak.
Yukarıda ki yüsra vardı ya, o yüsra
nın mukabili, zıddı. Ennarelkübra;
yani ateşin en derini. Saadetin zirvesini istemeyenler ateşin dibini boylamayı
hak ederler. Burada bir zıddıyet, mütekabiliyet var. Dolayısıyla bu ayetleri
anlamak için bu zıtları mutlaka görmek lazım. Şimdi birazdan iki zıt daha
gelecek.
13-) Sümme lâ yemûtü fiyha ve lâ yahyâ;
Sonra
orada ne ölür (kurtulur); ne de dirilir (hakikatin
ilmiyle)! (A.Hulusi)
13 - Sonra
ne ölecek onda ne hayat bulacaktır. (Elmalı)
Sümme lâ yemûtü fiyha ve lâ Yahyâ o
ateşte artık ne yaşayabilecek, ne de ölebilecek. Yaşanmaz ki yaşasın, ölünmez
ki ölsün. Ölmek isteyecek ama ölemeyecek. Ölmek bir nimet olacak o ahiret
azabından. Fakat o nimete erişemeyecek. Ölümü isteyecek, yani hani bugün bir
tek yok oluşu çağırmayın bir çok yok oluşu çağırın diyordu ya, işte onun gibi.
Fakat ölemeyecek Yaşayamayacak ta.
[Ek bilgi; Bununla beraber şunu
da bilmek gerekir ki, kâfirlerin cehennemde ölmemesi de "Ey Rabbimiz! Sen bizi iki defa öldürdün,
iki defa dirilttin."(Mümin/11) âyetinden anlaşılan iki ölümü de tadıp
iki hayat ile azap için yeniden diriltildikten sonra demektir ki, bundan sonra
ne ölecek ne de dirileceklerdir. Bazıları da demişlerdir ki: "Ne ölecekler
ne de dirilecekler." demek azabın şiddeti ile ebedî sürünmekten kinayedir.
(Elmalı)]
[Ek bilgi; Çünkü tamamen yok
olması imkânsızdır. “Yaşamaz da…” ruhani olarak helak olduğu için de hakiki bir
hayatı olmaz. Yani, daima ve ebediyete kadar azap görür de hep ölmeyi temenni
eder. Yanıp helak olduğu her seferinde hayata döndürülür ve yeniden azap görür.
Ne mutlak olarak ölür ne de mutlak olarak yaşar. (İbn. Arabi Tevilat)]
14-) Kad efleha men tezekkâ;
Arınıp
saflaşan, gerçekten kurtulmuştur! (A.Hulusi)
14 - Doğrusu
felâh buldu tezekkî eden. (Elmalı)
Kad efleha men tezekkâ arınma
gayreti içinde olanlar kurtulacaklar, başaracaklar. Neden gayreti diye
çevirdim, çeviri içinde bu kelimeyi koyma ihtiyacı hissettim? Çünkü tezekkâ
fiili kalıbı gereği gayreti gerektirir. İçinde gayret olması lazım, çünkü tefaul
kalıbı, tekellüf, azim ve gayrete delalet eder. Arınma gayreti. Demek ki
rabbimiz bizden gayret bekliyor. Eğer biz gayret gösterirsek rabbimiz o
gayretimizi ödüllendirecek ve gayretimize karşılık bize güç yükleyecek.
Gönlümüze ferman verecek, içimize sekinet indirecek, direnme gücü bahşedecek
bize. Eğer biz o gayreti hak edersek, gösterirsek.
15-) Ve zekeresme Rabbihi fesallâ;
Rabbinin
ismini zikredip (hatırlayıp) bilfiil salât eden (yaşayan) kurtulmuştur. (A.Hulusi)
15 - Ve
rabbinin ismini anıp da namaz kılan. (Elmalı)
Ve zekeresme Rabbihi fesallâ
rabbinin adını hatırda tutan da, fesallâ; salâta duran da kurtulmuş olacak. Kad efleha men devam ediyor. Kad efleha men Ve zekeresme Rabbihi fesallâ
böyle devam edebiliriz. Dolayısıyla rabbinin ismini hatırda tutan, rabbini
unutmayan. Zikir nedir? Allah kaygısıdır. Allah kaygısıyla hareket eden.
Herkes; herkes ne der diye iş yaparken, mü’min Allah ne der diye iş yapar. İşte
o zikir sahibidir.
Fesellâ; bakınız burada da ilginç
bir zıtlık var. İlk geçtiği yer burası muhtemelen. Salât kelimesinin ilk
geçtiği yer. Salât; aslında insan otururken dik durduğu için oyluk kemiğine
denilir. Es salâ. Yine insan dik durduğu için omurgaya denilir. Dik durduran,
dik tutan, destek veren, destek manasına gelir, kelime manası bu. Kur’an da 18
e yakın ayrı manada kullanılmıştır, gerçek bir çok anlamlı kelimedir. Davet
manasına kullanılmıştır, ibadet manasına kullanılmıştır, zikir manasına
kullanılmıştır, namaz manasına kullanılmıştır, dua manasına kullanılmıştır,
yardım manasına kullanılmıştır, destek manasına kullanılmıştır, hizmet manasına
kullanılmıştır. Yani bir çok manada kullanılmıştır.
Yine ekame fiiliyle geldiği hemen
her yerde bildiğimiz şer’i namaz manasına gelir. Salât kök olarak destek
demektir ki …ekımıs Salâte lizikriy.
(Tâhâ/14) ayetinde. Evet, zikrim için salâtı ikame et. Çevirmedim, aynen
tuttum. Zikrim için salâtı ikame et. Ne demek bu? Zikri Kur’an olarak
çevirirsek, anlarsak; Salâtı destek olarak anlarsak ki kök manası o; ikameyi de
kaldır, ayağa kaldır ki manası o zaten, Kur’an ım için vahyime destek için
ayağa kalk ve ayağa kaldır. Ya eyyühel müddessir; - Kum feenzir. (Müddessir/1-2)
de bundan başka nedir ki. Ey yatan kişi, kalk ve uyar. Evet, vahye destek için
ayağa kalk ve ayağa kaldır.
Manayı
bulmada rehber burada mütekabiliyet üslubu buradaki. men yahşâ - el'eşka nın buradaki zıddıydı. Burada da yasle; sallânın zıddı. Kelime olarak,
köken olarak aynı ilginçtir. Köken olarak ikisi de aynı. Ama Yasle cehennem için kullanılır, sallâ
namaz için, dua için, ibadet için ve buna benzer şeyler için. İkisi de destek
manasına geliyor. Cehennem odununu tutuşturmak için, cehennemi tutuşturmak
için. Aslında essalvü; sobayı tutuşturmak, fırını tutuşturmak, veya hendeği,
veya tandırı tutuşturmak için öne konan, dikilen küçük tuturuk odunlara
denilir, onlara tuturuk denir. yani cehennemi sizinle tutuşturacağım manasına.
Zaten sılıyye cehennemin isimlerinden biri olarak geçer Kur’an da onun için
salleytül ‘ud. Ne demektir eğri bir değneği fırınlayarak ateşte doğrulttum.
Bu ikisini bir biri ile köken
olarak aynı, ama mana olarak zıt yerlerde duran bu iki kelimeyi birbirine şöyle
bağlarsak, yasle – sallâ; Ne çıkıyor? Namazla dünya da doğrulmayanı Allah
cehennemde doğrultacaktır. Onun için namaz doğrulmaktır. Namaz; Allah’a desteği
doğrultmaktır. Namazın maksadı insanın desteğini rabbine doğrultmasıdır.
Rabbine desteğini doğrultması ne demek? Aslında kendini desteklemesi demektir.
Rabbin desteğe ihtiyacı mı vardır? Yoktur. Ama ..in tensurullahe yensurküm..(Muhammed/7) diyen de rabbimizdir. Eğer siz Allah’a yardım
ederseniz, Allah’ta size yardım eder. Dolayısıyla burada destek, insanın
kendine verdiği destektir.
Onun için
Allah’a desteği doğrultmak, namaz bunun sembolü ve simgesidir. Eğer namaz
kılıyor da Allah’a destek vermiyorsa insan, Allah’ın vahyine destek vermiyorsa,
Allah’ın nebisine destek vermiyorsa, Allah’ın hakikatlerine, emirlerine destek
vermiyorsa, hakka ve hakikate destek vermiyorsa; o gerçekte kıldığı namazı
yalanlıyor demektir. Feveylün lil musalliyn. (Maun/4) yazıklar
olsun böyle namaz kılanlara, yazıklar olsun böyle ibadet edenlere.
[Ek bilgi; Allah’ın kendisini terbiye
ederken tecelli ettiği, kemalatını bahşettiği ve istidadının diliyle istekte
bulunduğu özel ismini anan kimse kurtulmuştur. Cahil kimse açısından Alim ismi,
dalalette olan kimse açısından Hadi ismi ve günahkâr kimse açısından Ğaffar
ismi bu konumdadır. (İbn. Arabi Tevilat)]
16-) Bel tü'sirunelhayateddünya;
Fakat
siz dünya hayatını (en aşağı yaşam düzeyini) tercih ediyorsunuz! (A.Hulusi)
16 - Fakat
siz Dünya hayatı tercih ediyorsunuz. (Elmalı)
Bel tü'sirunelhayateddünya bilakis
dünya hayatı sizin için çok cazip görünüyor.
17-) Vel'ahıretü hayrun ve ebka;
Hâlbuki
Âhiret (kudret - bilinç boyutu) daha hayırlı ve daha kalıcıdır. (A.Hulusi)
17 - Halbuki
âhiret daha hayırlı ve daha bekâlıdır. (Elmalı)
Vel'ahıretü hayrun ve ebka Fakat
ahiret daha kalıcı, daha hayırlıdır. Yani siz ey insanlar, kalıcı olanı geçici
olanla, ebedi olanı geçici olanla takas ediyorsunuz. Değerliyi değersiz le takas
ediyorsunuz. Yüceyi cüceyle takas ediyorsunuz. Yani eğer bakacak yeri
kaybederseniz, Allah’ın gör dediği yerden bakmazsanız, büyüğe küçük, küçüğe
büyük, geçiciye kalıcı, kalıcıya geçici muamelesi yapar, cenneti dünya da arar,
gerçek cenneti kaybedersiniz. Onun için Allah’ın gör dediği yerden bakın.
18-) İnne hazâ lefissuhufil'ûla;
Muhakkak
ki bu (bildirilen realite, ilim), ilk bilgilerde de (vardı). (A.Hulusi)
18 - Haberiniz
olsun ki vardır bu evvelki suhuflarda. (Elmalı)
İnne hazâ lefissuhufil'ûla işte bu
hakikat var ya, bu söylenen hakikat? Bu sadece burada söylenen bir hakikat
değil, geçmiş kitaplarda, geçmiş vahiylerin tamamında yer alan insanlığın ebedi
değişmez değerlerinin içindeki, o paketin içinde ki bir hakikattir.
19-) Suhufi İbrahiyme ve Mûsa;
İbrahim'in
ve Musa'nın bilgilerinde! (A.Hulusi)
19 - İbrahim
ve Musâ’nın suhuflarında. (Elmalı)
Suhufi İbrahiyme ve Mûsa Mesela
İbrahim’in ve Musa’nın sayfalarında yer alan.
[Ek bilgi; Abd b. Humeyd, İbnü
Merduye ve İbnü Asakir Ebu Zerr (r.a.)'den şöyle rivayet etmişlerdir:
Dedim ki, ey Allah'ın Resulü!
Yüce Allah kaç kitap indirdi? Buyurdu ki:
Yüz dört kitap indirdi. Elli
sahife Şît'e, otuz sahife İdris'e, on sahife İbrahim'e, on sahife de Tevrat'tan
evvel Musa'ya indirdi. Tevrat'ı, Zebur'u, İncil'i ve Furkan'ı da indirdi.
Dedim ki: Ey Allah'ın Resulü!
İbrahim'in sahifeleri ne idi? Şöyle buyurdular:
Hepsi kıssa ve öğüt idi: Ey o
kötülüklere düşkün, sırnaşık ve mağrur Melik! Ben seni dünya malını üst üste
yığasın diye göndermedim. Fakat benim yerime mazlumun duasını yerine getiresin
diye gönderdim. Çünkü ben mazlumun duasını, kâfir de yapsa kabul ederim.
Aklına karşı mağlup olmadıkça
akıllıya gerektir ki, üç saati ola. Bir saatinde Rabbine yalvara, bir saatinde
nefsini hesaba çekip ne yaptığını düşüne ve bir saatinde de helalinden ihtiyaç
için tenha kala. Çünkü bu saatte öbür saatler için bir yardım ve zihnini
toplama ve diğer işlerden kurtuluş vardır.
Akıllı olanın zamanını
görmesi, kendi işine ve durumuna yönelmesi, dilini koruması gerekir. Çünkü
kelâmını amelinden sayan kimse az söyler. Ancak kendisini ilgilendiren
konularda olursa başka.
Akıllının üç şeye talip olması
gerekir: Geçimini düzeltmek, varacağı yer için hazırlık ve haramda olmayarak
lezzet alma.
Dedim ki: Ey Allah'ın Resulü! Musa'nın
sahifeleri ne idi? Buyurdu ki:
Hepsi ibret idi: Şaşarım,
öleceğini yakinen bildiği halde sevinene, ateşin olduğunu kesin olarak bilip de
gülene, dünyayı ve onun üzerinde bulunan kimselere karşı durmadan değiştiğini
görüp de dünyaya gönül bağlayana, kadere yakinen inanıp da öfkelenene, hesaba
inanıp da amel etmeyene.
Dedim ki, ey Allah'ın Resulü!
İbrahim ve Musa'nın sahifelerindekilerden sana bir şey indirildi mi? Buyurdu
ki:
Evet, ey Ebu Zerr! Buyurdu
demiştir.
Bununla beraber, Alûsî'nin
dediği gibi hadisin sahih olup olmadığını Allah bilir. (Elmalı/tefsir)]
SadakAllahulazıym. (1.06.58)
A’LÂ suresinin sonu.
A’LÂ suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder