El Hamdu Lillahi
Rabbil'Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna Muhammedin ve alâ alihi
ve ashabihi ve etba’ıhi ecmaiyn. Rabbeneftah bil hayr, vahtim bil hayr, Rabbi
yessir ve lâ tüassir, Rabbi temmim bil hayr. Allahümme amin..!
Değerli Kur’an dostları bugün
180. dersimize başlayacağız inşaAllah. Dile kolay, 10. yıla girmişiz, bu
dersleri başından beri bu güne kadar rabbim şükürler olsun ki sürdürmeye izin
verdi. Geldiğimiz noktaya getirtti. İnşaAllah bundan böyle de Hitamuhu misk
olur, sonu misk gibi olur ve tamamlamayı nasip eder. Onun için rabbimden
hayırlısıyla başlattığı gibi hayırlısıyla da tamamlatmasını niyaz ederek söze
girdim.
Geçen dersimizde
hatırlayacaksınız Kalem suresinin 33. ayeti de dahil tefsir etmeye çalışmıştık.
Geçen dersimizde tefsirini işlediğimiz ayeti kerimeler hassaten Yemen kökenli
bir kıssa, bir bahçe kıssasıyla, daha doğrusu bahçe sahiplerinin, ürün
sahiplerinin Allah yokmuş gibi konuşmaları üzerine neyle karşılaştıklarını ve
sonunda hatalarını anlayıp Allah’a yönelip cenneti buldukları kıssasını
nakletmişti bize sure. Bizde o kıssayı tefsir etmiştik. Aslında bu meselimsi
kıssa, Kur’an ın anlattığı ilk kıssalardan belki de ilk tam kıssa diyebiliriz,
biri.
Şimdi o pasajın ardından 34.
ayetle kalem suresinin tefsirine devam ediyoruz.
34-) İnne lilmüttekıyne 'ınde Rabbihim cennatin
na'ıym;
Muhakkak
ki korunmuş olanlar için, Rableri indînde Naîm cennetleri vardır. (A.Hulusi)
34 - Şüphesiz
ki korunan muttakîler içindir rablerinin indinde Naîm Cennetleri. (Elmalı)
İnne lilmüttekıyne 'ınde Rabbihim cennatin
na'ıym hiç kuşkunuz olmasın ki muttakiler için, yani Allah’a karşı
sorumluluğunun şuuruna varanlar için. Allah’a saygıda kusur etmeyen kimseler
için rableri katında sonsuz nimet cennetleri vardır. Takva bu bağlamda paylaşma
ahlakı manasına geliyor. Yani takvanın çok geniş bir kapsama alanı olduğunu
biliyoruz. Takva aslında insanın Allah’ı gözeterek, daha doğrusu Allah
kaygısıyla yaptığı her iş; Allah ne der, Allah razı olsun, Allah güzel görsün
rabbim razı olsun diye insanın yaptığı her şey takvanın kapsamına girer.
Geçen ders işlediğimiz surenin
bahçe sahibi kıssasını dikkate alacak olursak burada ki takva müşahhas olarak
paylaşma ahlakı. Paylaşma ahlakı vahyin inşa ettiği ahlakın temel unsurlarından
biri. Paylaşma ahlakına sahip olmak için servetin emanet olduğuna inanmak
lazım. Servetin emanet olduğuna inanmayıp da servetin maliki olduğunu düşünen
paylaşamaz. Paylaşamaz çünkü Allah’a güvenemez.
Paylaşmak için Allah’a güvenmek
şart. Güven imanın ahlaki boyutu, yani imanın akidevi tarifi inanmak. Ahlaki
tarifi güvenmek. Allah’a güvenmeden inanmak yarım iman olur. Güvenmiyorsak
O’nun güvenini hak etmiyoruz demektir. Oysa ki O bize güvenmiş. O bize sonsuzca
kredi açmış. O bize hiçbir şey ödemeden karşılıksız lûtfetmiş. Su sahip olduğum
dediğimiz, sahibi olduğunu düşündüğümüz neyin bedelini ödedik. Biz O’na
borçluyuz, hem de sonsuzca borçluyuz. Eğer bir anımızın borcunu ödemeye kalksak
bir ömür yetmezdi. Bir ömrün borcunu ödemeye kalksak ne yetmezdi varın siz
düşünün. Onun için din deyn kökünden gelir. Borç demektir. Dindarlık özü
itibarıyla Allah’a kulun borçluluk bilincidir.
Peki borcumuzu ödeyebilir miyiz?
Nerde..! borç borçla ödenir mi? Borcumuzu ödemek için alacağımız her ilave
nefeste borç olmayacak mı. Her ilave hayat, her ilave vakit borç olmayacak mı o
zaman rabbimizin bizden istediği şey şu; borçluluğunuzun bilincinde olun, inkar
etmeyin yeter. Hatta bunu yaparsanız bırakın sizden borcunuzu ödemenizi
istemesini, size ebedi saadeti verir. Biz bu müjdeleri alıyoruz buradan.
35-) Efenec'alülmüslimiyne kelmücrimiyn;
Teslim
olmuşları, inkârcı suçlular gibi kılar mıyız hiç? (A.Hulusi)
35 - Ya
artık, Müslimleri mücrimler gibi kılar mıyız? (Elmalı)
Efenec'alülmüslimiyne kelmücrimiyn
ne yani şimdi biz kayıtsız şartsız teslim olan kimseyle, günahı ahlak haline
getiren, yani mücrimleri bir tutar mıyız. Bir mi tutalım. Müslim-mücrim
karşıtlığına dikkat. Demek ki kayıtsız şartsız teslim olan manasına gelen
müslim’in bu bağlamda karşıtı, zıddı mücrim. O da kim? Kayıtsız şartsız teslim
olmayan, ya Allah’a kayıtlı şartlı teslim olmaya kalkan, yani pazarlık yapan
Allah ile, ya da hiç teslim olmayan. Aslında buradan yola çıkarak şöyle bir
açılım yapabilir miyiz Günahtan kaçarak teslim olan Müslim, günah işlemek için
teslim olmaktan kaçan mücrim. Demek ki değerli dostlar şunu anlıyoruz her günah
Allah’tan kaçıştır. Yani Allah’tan uzaklaşmak. Her sevap Allah’a kaçıştır yani
Allah’a yaklaşmak. Kurban da bu değil midir. Gurban, kurbiyyet, Allah’a yakın
olmak onun için bu karşıtlık gerçekten Müslim – mücrim karşıtlığı ayette çok
dikkat çekici.
36-) Ma leküm keyfe tahkümun;
Ne
oluyor size! Nasıl hüküm veriyorsunuz? (A.Hulusi)
36 - Neniz
var? Nasıl hüküm ediyorsunuz? (Elmalı)
Ma leküm sizin neyiniz var, ne
oluyor size? Böyle bir insanı titreten bir soru önce. arkasından keyfe tahkümun
nasıl hükmediyorsunuz. Nasıl bu sonuca varıyorsunuz. Yani nasıl mücrimle
müslim’i. Allah’a teslim olanla, Allah’tan kaçanı. Veya günah işlemek için
Allah’tan kaçanla, Allah’a teslim olduğu için günahtan kaçanı bir tutmamızı,
aynı tutmamızı nasıl isteyebilirsiniz. Nasıl böyle hükmedebilirsiniz. Zımnen
Ahireti olmayan bir hayatla ahireti olan bir hayat. Ahirete inanmayan birinin
hayatı ile, ahirete inanan birinin hayatını bir tutmamızı nasıl istersiniz.
Aslında ben bu ayetten şunu da
anladım. Nasıl kendinize amip muamelesi yaparsınız. Nasıl kendinize solucan
muamelesi yaparsınız. keyfe tahkümun nasıl böyle hükmediyorsunuz derken,
aslında ahirete inanmayan birinin, ki yukarıda -ki kıssayı dikkate alalım- Allah’a
kaçmayıp Allah’tan kaçan biri olduğunu anlıyoruz. Niye çünkü öldükten sonra
hesap vereceğine inanmıyor. İkinci bir dünya olduğuna inanmıyor. Tek dünyalı
bir hayat yaşıyor. Çift dünyalı değil. Tek dünyalı olduğu içinde ne yapıyorsam
burada yapıyor ediyorum diyor. O nedenle tek dünyalı bir zihin öyle çalışıyor.
Paylaşmıyor tek dünyalı zihin niye paylaşsın? Paylaşınca eksileceğini
düşünüyor. Çift dünyalı bir zihin paylaşır. Paylaşınca artacağını düşünür.
Hatta öyle ki rasyonel
matematikle düşünmez, iman matematiğiyle düşünür. Rasyonel matematikte 40 tan
bir çıkınca 39 kalır. İman matematiğinde 40 tan bir çıkınca 400 kalır. O böyle
düşünür. Niye? Çünkü Allah bire on verir en az. ..aşru emsaliha. (En’am/60) Kur’an da ifade
edildiği gibi. Bazen bire 70, bazen 1 e 700, yani bire sonsuz. seb'a senabile fiy külli sünbületin mietü habbe (Bakara/261)
her başağında 100 dane olan 7 başak gibi diyor Kur’an.
Yani bir dane ekiyorsunuz, her başağında 100 dane olan 7 başak, 1 e 700. Bu 1 e
sonsuz vereceğini gösteriyor. Aslında ahiretin Allah’ın cömertliğini gösterdiği
açık.
37-) Em leküm Kitabun fiyhi tedrusun;
Yoksa
sizin bir kitabınız var da ondan mı ders alıyorsunuz? (A.Hulusi)
37 - Yoksa
size mahsus bir kitab var da onda şu dersi mi okuyorsunuz. (Elmalı)
Em leküm Kitabun fiyhi tedrusun
yoksa bu konuda ders aldığınız size ait, size özel bir kitap mı var. Kitap
Kur’an da, Kur’an ın nüzul sürecinde ilk geçtiği yer burası. 5 manada
kullanılmış Kur’an ın genelinde. Kur’an manasında kullanılmış, Tevrat manasında
kullanılmış, lev-hi mahfuz, hem vahiylerin kaynağı, hem de şu kainatın kanunlarının
kaynağı anlamında, mahfuz levha. Bir bakıma ana bellek, santral memory
diyebiliriz, o manada kullanılmış. Yine bir başka kullanım alanı ilahi yasa
manasında kullanılmış ve 5. olarak ta ahiret sicili, yani karne anlamında
kullanılmış. Kur’an da bu manalarda kullanılır kitap.
Bir şeyin yazılı tabiatı demektir
aslında. Bir den fazla şeyi yan yana getirerek anlamlı bir bütün oluşturmaya
kitap denir. Ketebe aslında yan yana getirmek, birleştirmek, parçaları bütün
haline getirmek kökeninden türetilir. Onun için tersi de be te ke dir koparmak,
ayırmak manasına gelir. Bu fiil Arap dilinde şeklinin tersi, mananın tersini
veren fiillerdendir. Tıpkı se ba ha- ha be se gibi. Ke te be – be te ke.
Şeklini ters çevireceksin fiilin, manasını da ters çevireceksin. Koparmak
ayırmak onun için Anadolu da muskaya betik derler. Bütün bir kağıttan bir parça
koparılarak yazıldığı için.
38-) İnne lekum fiyhi lema tehayyerun;
Ki
ondaki keyfinize göre hükümler sizindir (zannınızca
Sünnetullâh'a da tâbi değilsiniz)! (A.Hulusi)
38 - Siz
âlemde her neyi ihtiyar ederseniz o her halde sizin olacak diye? (Elmalı)
İnne lekum fiyhi lema tehayyerun
yani içeriği, muhtevası sizin verdiğiniz sipariş üzre hazırlanmış size özel bir
kitap öyle mi? Yani istediğinizi seçeceksiniz, o manayı da verebiliriz lema tehayyerun. Yani sizin
ihtiyarınıza kalmış. İçeriğinden istediğinizi alıp, istediğinizi bırakacağınız.
Hoşunuza gideni alıp gitmeyeni bırakacağınız bir kitap. Bunları ondan mı
öğreniyorsunuz. Yine devam ediyor;
39-) Em leküm eymanun 'aleyna baliğetun ila
yevmilkıyameti inne leküm lema tahkümun;
Yoksa
dilediğinizi yapabilirsiniz diye kıyamete kadar geçerli, bizden alınmış bir
sözünüz mü var? (A.Hulusi)
39 - Yoksa
size karşı üzerimizde Kıyamet gününe kadar sürecek yemînler, taahhütler mi var.
(Elmalı)
Em leküm eymanun 'aleyna baliğetun ila
yevmilkıyameti inne leküm lema tahkümun yoksa elinizde kıyamete
kadar geçerli olup bizi bağlayan, yani Allah’ı bağlayan bir yemin var da onun
için mi böyle bir hükme varıyorsunuz. Onun için mi bu sonuca varıyorsunuz. Daha
doğrusu böyle düşünüyorsunuz. Yani elinizde Allah’ı bağlayan bir şey mi var.
Allah’tan bir söz mü aldınız veya Allah üzerinde gücünüz, yaptırımınız mı
var.(Haşa)
Aslında böyle düşünmek bu sonuca
varıyormuş. Bu ayet bize bunu söylüyor. Bu ayet bize; siz Allah’a din mi dikte
ediyorsunuz, siz Allah’a görüş mü dayatıyorsunuz. Yani Allah sizi inşa
etmeyecek te haşa siz Allah’ı mı inşa etmeye kalkıyorsunuz. Allah’tan rol
çalmaya kalkmaların tamamı bu manaya geliyor. Rabbimiz tarafından amellerimizin
nasıl algılandığı çok önemli. Bunu da bize Kur’an öğretir.
Devam ediyor b sayfasına geçiniz.
Kalem suresi (34-52) bölümünü
toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder